İBN-İ ALVÂN YEMÂNÎ (Ahmed bin Alvân)

Tasavvuf âlimi, şâir, edîb ve kâtib. Künyesi Ebü’l-Abbâs ve Ebü’l-Hasen olup ismi, Ahmed bin Alvân’dır. Yemen’de Eshâb-ı Kirâm yolundaki Resûlî Devleti’nin başşehri Ta’îzz yakınlarında Sabir dağı köylerinden Akâka’da doğdu. Yemânî ve Sûfî nisbet edildi. Müeddib ve Safiyüddîn lakabı verildi. 665 (m. 1267) yılında vefât etti.

Ebü’l-Abbâs İbni Alvân, Abbasî halîfesince resûl (elçi) olarak gönderilen bir Türk’ün torunları tarafından Eyyûbîler’den sonra Yemen’de kurulan Resûlî Devleti’ne kâtiblik yapan babası Alvân’dan aldığı derslerle ilim tahsiline başladı. Kırâat, nahiv, lügat ve kâtiblik dersleri aldı. Babasının vefâtından sonra, Resûlî sultanlarına kâtiblik yaptı. Kitablar ve risaleler yazdı. Rivâyete göre; birgün yolda giderken yeşil bir kuş omuzuna kondu, gagasını ağzına doğru uzattı. O da, gayr-i ihtiyâri ağzını açtı. Kuş da, gagasında sakladığı şeyi onun ağzına döktü. Ondan sonra da uçup gitti. Bu durumdan sonra Ebü’l-Abbâs İbni Alvân evine gidip kapandı. Kimseyle konuşmak, görüşmek istemiyordu. Kırk gün dışarı çıkmadı. Dışarı çıktığında bir taşın üzerine oturup, Allahü teâlâyı zikretmeye başladı. Taş birden parçalanıp, içinden bir el göründü. Bu elin kimin eli olduğunu sorduğunda; “Bu elle müsâfeha et. Bu, Ebû Bekr-i Sıddîk’ın (r.a.) elidir” diye cevap veren bir ses geldi. Elini uzatıp, bu elle müsâfeha etti. O anda anlatamayacağı, kalemin yazamayacağı şeylere kavuştu. Zâhîr ve bâtında kemâle ulaştı. Elin sahibi ona; “Seni, insanları doğru yola çağırmak için vekîl ettim” buyurdu. Bu hâdiseden sonra, onun bir çok kerâmetleri görüldü. Bu hâdiseden sohbetlerinde bahseder, talebelerine anlatırdı. Pek-çok talebe yetiştirdi. Allahü teâlânın dînine hizmet için durmadan çalıştı. Eshâb-ı Kirâm düşmanı kimselerin çok olduğu memleketinde, o mübârek kimselerin sevgisini yerleştirmeye gayret etti. Onların Selef-i sâlihînin yolunda giden müslümanlardan olmalarına vesile oldu. Ta’izz şehri yakınlarında, Yefrus köyünde dergâh yaptırdı. Oraya gelen talebelere, fakirlere yemek yedirirdi. Kendisi kimseden birşey kabûl etmezdi. Arzu ve isteğini yalnız, hakîkî matlub olan Allahü teâlâdan isterdi.

Onun şu kerâmeti çok meşhûrdur Kendisini çeşitli yerlerden ziyârete gelen kimseler olurdu. Onlardan hediye getirenler olursa, dergâhta barınan fakirlere verilmek üzere nakîb-ül-fakîre (fakirlerin işlerine bakan kimseye) vermelerini söylerdi. Birgün ba’zı fakir kimseler geldi. Onlar, kendileri muhtaçken hediye getirmişlerdi. Onların hediyelerini kabûl edip, nakîb-ül-fakîre vermelerini söyledi. Onlar da götürüp teslim ettiler. Bol bol duâlar aldılar. Sohbet edip ayrıldılar. Herkes kendi köyüne, kendi evine gitti. Evlerine vardıklarında, götürdükleri şeylerin ayniyle evlerine gelmiş olduğunu gördüler.

Birçok kıymetli eser yazan Ebü’l-Abbâs İbni Alvân’ın kitablarından ba’zıları şunlardır: “El-Fütûh-ül-müsavvene vel-esrâr-ül-mahzûne”, “El-Bahr-ül-müşkil-il-garîb”, “Dîvân-ı şi’r” ve “Min kelâm-ı Safiyüddîn Ahmed bin Alvân”.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u Kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 307

2) Mu’cem-ül-müellifîn cild-1, sh. 314

3) El-A’lâm cild-1, sh. 170