HASEN BİN ALİ HARÎRÎ

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Hasen bin Ali el-Harîrî’dir. Ebû Bekr künyesinde bir oğlu olup, bu da evliyâdan hâl sahibi bir zât idi. Hasen bin Ali el-Harîrî hazretlerinin doğum târihi bilinememektedir. 697 (m. 1298) senesinde vefât etti. Zamanında bulunan evliyânın tanınanlarından, önde gelenlerinden idi. Büyüklüğü, kerâmet sahibi olduğu kendisine yakîn olanlarca bilinmekte idi.

Birgün yanına, Şam’dan dört kişi geliyordu. Bu kişilerden üçü yolda, birbirleri ile konuşup anlaştılar. Herbirisi bir yemek istedi. “Eğer bize istediğimiz yemekleri verirse, o zâtın kerâmet sahibi olduğunu görmüş oluruz” dediler. Dördüncü şahıs; “Benim iştahım fazla yok! Bana sâdece bir adet nar verirse onu yerim. O da bana yeter” dedi. Hâlbuki normal olarak o mevsimde nar olmazdı. Ama İzzeddîn ismindeki bu kimsenin gönlüne de bu arzu gelmişti. Nihâyet Hasen hazretlerinin dergâhına geldiler. Hasen bin Ali bunları kapıda karşılayıp iltifât etti. Daha hiçbir şey konuşmadan, hizmetçiyi çağırdı ve; “Bizim bu Şamlı misâfirlerimizin karınları açtır. Bunlara yemek ikram edelim. Hizmetçi; “Peki efendim! Falan falan yemekler var. Hemen getireyim” dedi. Hasen bin Ali; “Hayır! O yemekler dursun! Biz bunlara, yolda gelirken istedikleri, arzu ettikleri yemekleri ikram edelim. Onun için siz, şu üç kişiye şu şu yemekleri getirin! Yesinler” dedi. Sonra İzzeddîn isimli şahsa dönerek; “Sen yemek yemiyecek misin? Sâdece nar mı yiyeceksin?” diye sordu, İzzeddîn de; “Efendim. Ben de yemek yiyeyim. Ondan sonra nar yerim” dedi. Bunun üzerine; “Hani senin iştahın yoktu. Sâdece nar ile yetinecektin?” deyince, İzzeddîn bir şey diyemedi. Hasen bin Ali (r.a.) seccadesinin altından taze bir nar çıkarıp ona verdi. O da o narı yiyince, yemek yemiş gibi doydu. Bu kimseler diyorlar ki: “Bizim gelmemiz ile, yolda istediğimiz yemeklerin önümüze getirilmesi arasında çok kısa bir zaman geçti. Belli ki, bu yemekleri daha biz gelmeden hazırlamıştı. Bizler, Allahü teâlânın evliyâsını, kerâmet gösterebilecek mi diye imtihan etmeye kalktığımız için çok üzüldük. Yaptığımıza pişman olup, tövbe ettik.”

Rivâyet edilir ki, içlerinde Hasen bin Ali el-Harîrî hazretlerinin de bulunduğu bir topluluk bir yerden geçiyordu. Baktılar ki, kayanın sarp bir yerinde bir gül ağacı ve üzerinde çok güzel güller var idi. Ama hiç kimse de oraya çıkamıyor, o gülden koparamıyordu. Ba’zıları “Keşke oraya çıkabilecek birisi olsa da, o güllerden alıp koklayabilsek” dediler. Hasen bin Ali el-Harîrî hazretleri ayakkabısını çıkardı. Ayakkabısının içinden bir demet gül aldı. Bu güller, o kimselerin arzu edip de ulaşamadıkları güllerin aynısı idi. O bir demet gülü yanında bulunan kimseye vererek, herkese birer tane dağıtmasını söyledi. O kimse herkese birer tane dağıttı. Güllerin sayısı, orada bulunanların sayısı ile aynı idi. Orada bulunanların hepsi hem bu hâle çok hayret ettiler hem de çok sevindiler.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 396