İskenderiyye’de yetişen evliyânın büyüklerinden ve Mâlikî mezhebi âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Îsâ bin Yahyâ el-Kabbârî el-İskenderî’dir. Ebü’l-Kâsım künyesi ve “Kabbârî” nisbeti ile meşhûr oldu. Doğum târihi belli değildir. Sâlih bir zât olup, ibâdetinin, zühd, vera’ ve takvâsının çokluğu ile tanınırdı. 662 (m. 1264) senesi Şa’bân ayında İskenderiyye’de vefât etti.
Dünyâ malına gönül bağlamazdı. Kendisine âit bir bahçede, tek başına zirâatle meşgûl olurdu. Yetiştirdiği mahsûlden yerdi. Haram olan şeyi yemek korkusundan, mübah olan şeylerin çoğunu yemekten son derece sakınırdı. Bahçesini ekip dikerken de, vera’dan hiç ayrılmazdı. Şöyle anlatılır: “Ebü’l-Kâsım el-Kabbârî, bahçesindeki ağaçların altında bir meyva gördüğünde, onun kendi ağacından düştüğünü görmediği için, belki başkasının ağacından düşen bir meyva olduğunu düşünerek yemekten sakınırdı. Hattâ öyle ki, o meyveyi başkasının ağacından bir kuşun getirebileceğini söyler de, onu yemekten sakınırdı.”
Hâfız Şihâbüddîn İbni Şâme anlatır: “Ben 628 (m. 1230) senesinin sonlarında, bir cemâatle birlikte tesadüfen onunla karşılaşıp buluştum. Merkebi ile İskenderiyye’deki haliçten su taşıyarak bahçesini suluyordu. O sırada Haliçin suyu azdı. İşini tamamlayıncaya kadar oturduk. Bize bahçesinden meyvalar getirdi. Kendisini ziyârete gelen sultanlara ve başkalarına böyle yapmak âdeti idi.”
İbn-i Hılligân ve Kâdı Abdülmecîd bin Halîl, onun hakkında şöyle anlatırlar: “Onun vefâtı Şa’bân ayının altıncı günü idi. Onun terekesinde bulunan eşyalarının herbiri, o kullanmıştır diye elli dirheme kadar alıcı buluyordu. Onun devamlı abdest aldığı bir ibriği, insanlar arasında müzayede (açık arttırma) ile yirmibin dirheme satılmıştı. Bununla bereketlenmeyi ümîd ederek bu kadar fiyat vermişlerdi.”
Ebü’l-Abbâs hazretlerine âit şöyle bir garîb hâdise anlatılır “Kendi hizmetini gören hayvanını bir adama elli dirheme satmıştı. Bu paraları da dolabındaki diğer paraların içine koydu. Hayvan, günlerce hiçbir şey yemeden, o adamın yanında kaldı. Adam da, bu hayvanı Ebü’l-Abbâs’a getirip durumunu haber verdi. Şeyh hazretleri ona; “Sen ne yapıyorsun?” diye sordu. “Vâlinin konağında, rakkâslık yapıyorum. Ya’nî çalgı çalıp bir takım oyunlarla onu eğlendiririm” dedi. Bunun üzerine Şeyh hazretleri; “Bizim hayvanımız haram olan şeyi yemez” deyip, parasını ve dolabındaki diğer paraları da adama verdi. Hayvanını da geri aldı. Paralarının tamâmını vermesi; ona, rakkasın şüpheli paralarının karışmış olmasıydı, insanlar, bu paralardan herbir dirhemi, üç dirhem karşılığında rakkastan satın aldılar. Çünkü onunla bereketlenmek istiyorlardı.”
Onun tercüme olan bir eseri vardır. Bu eseri, Nâsırüddîn bin Münîr te’lîf etmiştir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakât-ül-evliyâ cild-1, sh. 319, 320
2) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 312
3) Zeyl-i Ravdateyn sh. 231
4) El-A’lâm cild-6, sh. 323
5) Hüsn-ül-muhâdara cild-1, sh. 520