EBÜ’L-GAYS BİN CEMÎL

Yemen’de yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ebü’l-Gays bin Cemîl olup, lakabı Şems-üş-Şümûs’dur (Güneşlerin güneşi). Doğum târihi bilinmeyen Ebü’l-Gays bin Cemîl, 651 (m. 1253) senesinde Yemen’de vefât etti. Beyt-ül-atâ kabristanına defn edildi. Kabri üzerine Yemen’de benzeri olmayan bir türbe yapıldı. Zühd, vera’, takvâ sahibi olan Ebü’l-Gays bin Cemîl’in çok kerâmetleri görüldü.

Ebü’l-Gays bin Cemîl.ümmî idi. Ya’nî okuma ve yazması yoktu. Sohbetlerini, âlimler, fakîhler ve her sınıftan çok kimseler dinlerdi. Gelenlerin zor sorularını en güzel bir şekilde, en anlaşılır tarzda izah eder ve cevaplandırırdı. Bu duruma herkes şaşardı. Ebü’l-Gays hazretleri kaside okumayı kabûl etmez ve kaside okuyanlarla görüşmek istemezdi.

İmâm-ı Yâfiî şöyle anlatır: “Sultânın hizmetçisi, Ebü’l-Gays’ın bir talebesine düşmanlık edip zarar veriyordu. Talebe, birgün bu düşmanlık eden hizmetçiyi dövdü. Bu durum sultâna iletilince, sultan da bu talebenin öldürülmesini emretti ve emir yerine getirildi. Talebesinin öldürüldüğünü duyunca, Ebü’l-Gays bin Cemîl çok üzüldü. Başını önüne eğip bir müddet sessizce durdu. Daha sonra sultânın vefât haberi duyuldu.”

Şöyle anlatılır: “Âlimlerden birkaç tanesi, Ebü’l-Gays bin Cemil’i imtihan etmek niyetiyle geldiler. Ebü’l-Gays onlara: “Ey benim kölemin kölesi olmuş kişilere merhaba” dedi. Gelenler şaşırıp kızgınlıkla oradan ayrıldılar ve doğruca büyük âlim Hadramî’nin huzûruna gidip durumu anlattılar. O da; “Doğru söylemiş. Siz öylesiniz, ya’nî siz arzularınıza tâbi, nefsinizin kölesi olmuşsunuz. Nefs ve arzular da Ebü’l-Gays’ın kölesidir. O nefsine tâbi değildir” buyurdu.”

Münâvî şöyle anlatır: “Ebü’l-Gays, birgün hocasının evine odun getirmek için ormana gitti. Odunları kesip merkebe yükliyeceği sırada, bir arslan geldi ve saldırıp merkebi yedi. O zaman Ebü’l-Gays heybetlendi ve arslana; “Şimdi bu odunumu sen taşıyacaksın” dedi. Arslan birden sâkinleşti. O da odunları onun sırtına yükleyip şehre geldi. Odunları onun sırtından indirdi ve; “Şimdi kimseye zarar vermeden yerine gideceksin” buyurdu. Arslan geri döndü. Hocası bu durumu öğrenince ona; “Oğlum, sen artık buralarda durma başka yerlere git” dedi. Hocasının bu sözü üzerine, Ebü’l-Gays oradan ayrılarak başka bir beldeye gitti. Orada Ali Ehdel isimli bir âlimin talebesi oldu. Ondan çok istifâde etti. Ve; “Ehdel hazretlerine dilsiz olarak geldim. O kalb gözümün açılmasına sebeb oldu” dedi. Daha sonra oradan ayrıldı. Talebe yetiştirmeye başladı. Çok kerâmeti görüldü.”

İmâm-ı Yâfiî anlatır: “Ebü’l-Gays’in talebeleri birgün acıktıklarını ve et yemek istediklerini hocalarına arz ettiler. O da; “Falan güne kadar sabrediniz. Alış-veriş için kâfile gelsin” buyurdu. O gün olunca, kâfilenin eşkıyâlarca basıldığı haberini aldılar. Çok geçmeden, eşkiyanın bir kısmı, kâfileden aldıkları ekmekleri diğer birkaç kişi de, kervandan aldıkları öküzü getirip Ebü’l-Gays’a teslim ettiler. Ebü’l-Gays talebelerine; “Şimdi yemek hazırlığını yapınız” buyurdu. Onlarda sofrayı kurdular. Orada bulunan ba’zı kimseler, öküz etinden ve ekmekten yemediler. Yemeğe da’vet edildi iseler de yemekten kaçındılar. O zaman Ebü’l-Gays talebelere; “Siz yiyiniz. Çünkü bu kimseler şüpheli şeyleri yemekten çekiniyorlar” buyurdu. Talebeler yemeklerini yedikten sonra, birisi koşarak Ebü’l-Gays hazretlerine gelerek; “Efendim, bu talebelerinize yemeleri için ekmek yapmıştım. Fakat yolda eşkiyalar onları aldılar” dedi. Arkasından bir kişi daha koşarak gelip; “Efendim, talebelerinizin kesip yemeleri için bir öküz getiriyordum. Fakat yolda eşkiyalar aldılar” dedi. O zaman Ebü’l-Gays, ikisine hitaben; “Sizin, talebelerim için nezrettiğiniz ekmek ve et onlara ulaştı” buyurdu. Orada bulunup da ekmek ve etten yemiyenler, bu durumu öğrenince yemediklerine ve Ebü’l-Gays’ın sözünü dinlemediklerine çok pişman oldular.”

Şöyle anlatılır: “Ebü’l-Gays bin Cemil’in talebelerinden biri, memleketine gitmişti. Orada güzel bir kız gördü ve ona tutuldu. Nihâyet bir akşam tenhâ bir yerde buluştular. O kıza kavuşmayı çok arzu eden genç, birden karşısında hocasını gördü. Kızla kendi arasında bir perde meydana geldi. Talebe derhal toparlanıp tövbe, istiğfar etti ve oradan hemen ayrıldı.”

İmâm-ı Yâfiî anlatır: “Birgün şarkı söylemeyi meslek edinmiş bir kadın, Ebü’l-Gays bin Cemil’in karşısına çıktı. Kadın, Ebü’l-Gays hazretlerini görünce, kendinden geçerek bayıldı. Ayıldığı zaman bunun sebebini anlıyarak, daha önce yaptıklarına tövbe ve istiğfar edip şarkı söylemekten vazgeçti. Ebü’l-Gays’in dergâhında altı ay kadar bir süre talebelerin çamaşırlarını yıkıyarak onlara hizmet etti ve sırtında su taşıdı. Zamanlarını da devamlı ibâdetle geçirdi.”

İsmâil bin Muhammed Hadramî şöyle anlatır: “Uyanık olduğum hâlde çok kere onu karşımda gördüm. Bana nasihat eder ve tasavvuf erbâbında dört hasletin olması husûsunu söylerdi. Söylediği dört haslet şöyle idi: “Tasavvuf erbâbının her işi Allah için olmalı. O’nun rızâsını gözetmelidir, İnsanların ve kendi nefsinin istediği olmamalıdır. Allahü teâlâya giden tek yolda bulunmalıdır. O da nefse uymamakla olur. Yoldaki kadın ve kızlardan çok sakınmalıdır. Çünkü onlar kendilerine bakılmasını isterler. Bu da insanı helâka götürür.”

El-Muhibbî şöyle anlatır: “Kansûh Paşa, büyük bir debdebe içerisinde ordusu ile Yemen’e geldi. Benî-Bahr denilen yerin büyüklerine bu haber ulaşınca, aralarından birini el-Lihye denilen yere gönderip, haber getirmesini istediler. O haberciye tenbîh edip; “Kansûh oradan ayrılınca onu ta’kib et bakalım Atâ’daki Ebü’l-Gays bin Cemil’i ziyâret edecek mi?” dediler. Haberci gidip Kansûh Paşa’yı ta’kib etti. Döndüğü zaman, Kansûh Paşa’nın Ebü’l-Gays bin Cemil’i ziyâret etmediğini söyledi. Oradaki büyükler; “Kansûh Paşa’ya Yemen’de fütuhat kapıları kapandı. Çünkü Ebü’l-Gays hazretlerini ziyâret edip duâ alsa idi. Çok kazançlı olacaktı” dediler.”

Yine İmâm-ı Yâfiî şöyle anlatır: Muhammed bin Ebî Bekr el-Hikemî ve Ebü’l-Gays bin Cemil, Yemen’in evliyâsındandı. Vefâtlarından sonra talebeleri onların kabirlerini ziyârete geldiler ve orada bir müddet kaldılar. O esnada el-Hikemî kabrinden çıktı. Gelenlere nasihatlerde bulundu ve sohbet etti. Daha sonra da Ebü’l-Gays kabrinden elini çıkardı ve onlarla sohbet etti.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 283

2) Nefehât-ül-üns sh. 640