BUSAYRÎ (Muhammed bin Sa’îd bin Hammâd)

İslâm âlimlerinin meşhûrlarından ve tasavvuf büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Sa’îd bin Hammâd bin Abdullah es-Sanhâcî el-Busayrî el-Mısrî olup, künyesi Ebû Abdullah ve lakabı Şerefüddîn’dir. Aslen Magribli olup, dedeleri Mısır’a yerleşmişlerdi. İmâm-ı Busayrî, 609 (m. 1213) senesinde Şevval ayının üçüncü gününe rastlayan Salı günü, Mısır’da Busayr şehrinde doğdu. 608 (m. 1211)’de doğduğu da rivâyet edilmiştir. 695 (m. 1295) senesinde Mısır’da İskenderiyye şehrinde vefât etti. Kurâfe kabristanında, İmâm-ı Şafiî hazretlerinin yanına defn olundu.

İmâm-ı Busayrî, Ebü’l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin talebesidir. Ebü’l-Abbâs Mürsî de, Ebü’l-Hasen-i Şâzilî’nin talebesidir. İmâm-ı Busayrî, hadîs ilminde, hattâtlıkta ve bilhassa şiirde çok derin âlim idi. İfâdesi çok tatlı ve derîn ma’nalı olup, dinleyenlere çok te’sîrli olurdu. Mehâret ve metaneti çok idi. Evliyâlık yolunda çok yüksek derecelerin sahibi idi. Başta Resûlullah efendimiz (s.a.v.) olmak üzere, bu yolun büyüklerine olan muhabbet ve bağlılığı pek fazla idi. Eserlerini okuyanlar bunu açıkça görmektedirler.

İmâm-ı Busayrî hazretlerinin, Resûlullaha (s.a.v.) olan sevgisini, aşkını anlatan birçok kasideleri vardır. Murâdiyye ve Hemziyye ismindeki kasideleri meşhûrdur. Sonra gelen İslâm âlimleri, bunları severek okumuşlar, talebelerine okutmuşlar ve ezberletmişlerdir.

Peygamberimizin (s.a.v.) üstünlüğünü anlatan, O’nu öven en kıymetli kasidesi ise, Kasîde-i Bürde’dir. İmâm-ı Busayrî (r.a.) bu kasidesini yazdıktan sonra, daha çok meşhûr olup, bütün âlimlerin ve evliyânın sevgisine, iltifâtına kavuşmuştur. Bu kasidenin yazılmasına sebeb olan hâdise şöyle anlatılmaktadır “İmâm-ı Busayrî hazretlerine, ömrünün sonuna doğru felç hastalığı geldiğinden, bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Allahü teâlâya, hastalığına şifâ vermesi için Resûlullahı (s.a.v.) vesile edip çok duâ eyledi. İnsanların en üstünü olan Peygamberimizi öven meşhûr kasidesini hazırladı. Rü’yâda Resûlullaha (s.a.v.) okudu. Çok beğendiler, hoşlarına gitti. Bunun üzerine, üzerlerinde bulunan mübârek hırkasını çıkarıp, İmâm-ı Busayrî’ye giydirdiler. Bedeninin felçli olan yerlerini mübârek eli ile sığadılar. Uyanınca, vücûdu sıhhate kavuşmuş idi. Ayrıca Peygamber efendimizin rü’yâda üzerine örttüğü (giydirdiği) hırka-i se’âdet de üzerinde idi. Bunun için bu kasideye Kasîde-i Bürde denildi. Bürde; hırka, palto demektir, İmâm-ı Busayrî sevinerek sabah namazına giderken, yolda, evliyâdan salâh ve zühd sahibi bir zâta rastladı. O zât İmâma; “Ey Busayrî, kasideni dinlemek isterim” dedi. Benim Kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir” dedi. O zât; “Kimsenin bilmediği, bu gece Resûlullaha okuduğunu istiyorum” deyince, bunu hiç kimseye söylemedim. Nereden anladın?” dedi. O zât da, İmâmın rü’yâsını, olduğu gibi haber verdi. O zamanın veziri Behâeddîn bu kasideyi işitince, hepsini okutup saygı ile ayakta dinledi. Hastalara okununca iyi oldukları, okunan yerlerin derdlerden, belâlardan emîn oldukları görüldü. Fâidelenmek için inanmak ve hâlis niyet ile okumak lâzımdır.

Kasîde-i Bürde, on kısımdır:

Birinci kısım, Resûlullaha olan sevginin kıymetini bildirmektedir.

İkinci kısım, insanın nefsinin kötülüğünü anlatmaktadır.

Üçüncü kısım, Resûlullahı övmektedir.

Dördüncü kısım, Resûlullahın dünyâya teşrîfini anlatmaktadır.

Beşinci kısım, Resûlullahın duâlarının hemen kabûl olduğunu bildirmektedir.

Altıncı kısım, bu kısımda Kur’ân-ı kerîm övülmektedir.

Yedinci kısım, Resûlullahın mi’râcındaki incelikleri bildirmektedir.

Sekizinci kısım, Resûlullahın cihâdlarını anlatmaktadır.

Dokuzuncu kısım, Allahü teâlâdan af ve mağfiret ve Resûlullahtan şefaat istemektedir.

Onuncu kısım, Resûlullahın, derecesinin yüksekliği bildirilmektedir.

Bu kasideye, “El-Mevâkib-üd-düriyye fî medh-i hayr-ül-beriyye” ismi verilmiş, fakat Kasîde-i Bürde ismiyle meşhûr olmuştur. Çeşitli dillerde doksandan fazla şerhleri olan Kasîde-i Bürde’ye, Kasîde-i Bür’e (Şifâ kasidesi) diyenler de olmuştur. Eshâb-ı Kirâmdan Ka’b bin Züheyr’in (r.a.) yazdığı ve Peygamber efendimize (s.a.v.) okuduğu “Bâned Suâd” diye başlayan kasideye de Kasîde-i Bürde denilmiştir.

Kasîde-i Bürde’den Seçmeler:

Selem ağaçlarının bulunduğu yerdeki.
Peygamber, dostlarını yâd mı ağlatan seni?

Medine rüzgârı mı, söyle seni ağlatan?
Gece çakan şimşek mi yoksa İdem dağından?

Gözlerine ne oldu, dur dedikçe akmakta?
Kendine gel dedikçe, kalbin coşup yanmakta?

Hazret-i Muhammed’in, kerem yağmurlarından.
Bir damla almak ister, bilcümle peygamberân.

Zâhirî ve batınî, rûhanî ve cismânî.
Varlıkların hepsinden O’dur Hakka sevgili.

Hudutsuzdur zâtının fazilet ve kemâli,
Mümkün değil anlatmak, dil ile kemâlini.

Eğer Resûlullahın cümle mu’cizeleri,
Büyüklüğünü dile getirebilse idi,

Mübârek isimleri anıldığı zamanda.
Hep çürümüş kemikler dirilirdi bir anda.

Takatimiz üstünde, bize yük yüklemedi,
Baş ve göz üzeredir, emir ve nehiyleri.

Hakîki değerini, anlatmaktan âciziz.
Bu yönüyle övmekten, yeğdir sükût etmemiz.

Mübârek bedenini kucaklayan toprağın,
Kokusu misk-ü amber gibi hoştur, inanın.

Ne mutlu o toprağı, koklayıp öpenlere,
O mübârek kokuyu sineye çekenlere.

Peygamber Efendimiz, güneş gibidir bilin.
Ondan ziya bulmakta nücûm-ı resûllerin.

Allah O’nu ahlâkta, tezyin edip yarattı.
Güzel huy, güler yüzle, bezemiştir zâtını.

Latîf yaratılmıştır, gül ve çiçek misâli,
Parlak ve şereflidir, Ay’ın ondördü gibi.

Himmetli ve gayretli o Nebi zaman kadar,
O’nun cömertliğinde, damladır okyanuslar.

Arab olan olmayan, bilcümle insanların.
Efendisidir hem de, yüzü suyudur cihanın.

Kötülüğü yasaklar, emreder iyiliği,
Bir ilâhî emirdir, emir ve nehiyleri.

O Server, Rabbimizin öyle bir kuludur ki,
Her tehlike ânında, umulur şefaati.

O öyle bir Resûl ki, Allaha ibâdete,
Çağırır insanları, O’na uyun elbette.

Hiç kopmayan sağlam bir ipe yapışmış gibi.
Emniyette hisseder, rahat bulur kendini.

İlâhî izin ver de âl ve Eshâbına da.
Onlara tâbi olan, ehl-i takvâ’lara da.

Rahmet bulutlarının, akması dâim olsun,
Halîm ve kerîm kullar, rahmetine kavuşsun.

Yâ Rab! Sabâ rüzgârı, esip esip durdukça.
Ban ağacı dalları, sabâyla sallandıkça.

Kervanbaşı o tatlı, tatlı nağmeleriyle,
Develerini aşka getirdiği müddetçe,

Fahr-i kâinat ile hem âl ve Eshâbına,
Gönder rahmet bulutu, tâbi olanlarına.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Fevât-ül-vefeyât cild-3, sh. 456

2) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 432

3) El-A’lâm cild-6, sh. 138

4) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 992

5) Kıyâmet ve Âhıret sh. 120, 130

6) Rehber Ansiklopedisi cild-3, sh. 154 cild-9, sh. 329