ÂRİF-İ RÎVEGERÎ

Peygamberimizin (s.a.v.) ve Eshâbının yolunu insanlara öğreten büyük âlim ve velî. Aslen Buhârâlıdır. Buhârâ’ya 30 km. uzaklıkta bulunan Rîvgir kasabasında doğmuştur. Doğum târihi kat’î olarak bilinmemektedir. Peygamber efendimizden sonra insanlara doğru yolu gösteren âlimler silsilesinin onuncusudur.

Medrese tahsili görüp, zâhirî ilimlerde büyük gayret ve çalışma gösterirdi. Hocası kendisini çok sever ve takdîr ederdi. Bu tahsil sırasında Ârif-i Rîvegerî, birgün çarşıda büyük âlim Abdülhâlık-ı Goncdüvânî’ye rastladı. Baktı ki, şeyh yüklenmiş evine erzak götürüyor. Edeple yaklaşarak eşyaları taşımak için izin istedi. Şeyh yükünü Ârife verdi ve beraberce eve gittiler. Eşyaları bıraktıktan sonra, “Bir saat sonra gel, yemeği beraber yiyelim” da’vetini aldı. Rîvegerî evden ayrıldıktan sonra, kendisinde bir boşluk hissetti. Kalbindeki bu boşlukta, sâdece Abdülhâlık-ı Goncdüvânî’ye karşı hizmet aşkı vardı. Bir saat sonra eve gitti, iltifâtlar görüp, evlâtlığa kabûl edildi. Hocası tarafından ma’nevî ilimler ve evliyâlık yolunun esasları öğretilmeye başlandı. Ârif-i Rîvegerî, hep bunlarla meşgûl olup medreseye ve eski hocasına dönmedi.

Ârif-i Rîvegerî’yi her gördükte eski hocası azarlıyor, hakaret ediyor, medreseye dönmesi için baskı yapıyordu. O, her seferinde mukâbele etmiyor, hiç sesini çıkarmıyordu. Bir gece eski hocası, kendisine ve bir müslümana yakışmayacak bir günah işledi. Ertesi gün o Ârifi gördüğünde, yine hakarete başlayınca, Ârif-i Rîvegerî ona şunları söyledi: “Hocam, niye hep benim gibi bir gariple uğraşırsın? Sen, dün gece büyük bir günah işledin; kendi hatânız yetmiyormuş gibi, beni de doğru yoldan ayırmak istiyorsun.” Bunu duyan eski hocası çok utandı. Eski talebesinin durumunu anladı, tövbe etti. Abdülhâlık-ı Goncdüvânî’ye gidip talebe oldu.

Ârif-i Rîvegerî hazretleri, hocasının derslerini büyük bir dikkatle ta’kib eder, onun her söylediğini ezberlerdi. Böylece zâhirî ilimlerde büyük bir âlim, bâtınî ilimlerde ise çok üstün bir velî oldu. Hocası Abdülhâlık-ı Goncdüvânî’nin hayatları boyunca hizmetiyle şereflendi. Onun pekçok feyz ve bereketlerine kavuştu. Hocasının vefâtından sonra, yerine geçip talebelere kendisi ders vermeye başladı. Pekçok talebenin hidâyete ve evliyâlık makamlarında yüksek derecelere kavuşmalarına vesile oldu. Zamanının bir tanesi idi. Herkese çok iyi ve yumuşak davranır, kimsenin kalbini kırmazdı. Nefsinin istediklerini hiçbir zaman yapmaz, istemediklerini yapmak, rûhunu yükseltmek için çok çalışırdı. Haramlardan şiddetle kaçar, hattâ harama düşmek korkusu ile mübahların fazlasını terk ederdi. Geceleri vaktini hep ibâdetle, gündüzleri talebe okutmakla geçirir, sünnet olduğu için; gündüz öğleden önce bir miktar kaylûle yaparak uyurdu. Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesini çok iyi bilir, onun unutulmaması için nasihatlerinde üzerinde durur, tarif ederdi. Sünnet-i şerîflerin yaşanması için çok gayret gösterirdi. Onun böyle gayretine karşılık cenâb-ı Hak da kendisine büyük makamlar ihsân etti. Uzun bir ömür yaşadı. 606 (m. 1209) senesinde Rîvgir’de vefât etti. Kabri oradadır. Ziyâret edenler, onun feyz ve bereketlerine kavuşmaktadır. Onu vesile ederek Allahü teâlâya yapılan duâlar kabûl olmaktadır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Reşehât (Osmanlıca) sh. 51

2) Reşehât (Arabî) sh. 35

3) Hadâik-ül-verdiyye sh. 119

4) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 987

5) Nefehât-ül-üns sh. 413

6) Hadîkât-ül-evliyâ sh. 28

7) El-Behcet-üs-seniyye sh. 16

8) İrgâm-ül-merid sh. 52