ALİ BEKKÂ

Evliyâ bir zât. Künyesi Ebü’l-Hasen’dir. Lakabı Bekkâ’dır. Bekkâ çok ağlayan demektir. 570 (m. 1174) senesinde doğdu. 670 (m. 1274)’de vefât etti. İbrâhim aleyhisselâmın yaşadığı beldeye yakın bir yerde zaviyesi (tekkesi) vardı. Burada bulunur, gelip geçenlere ve ziyâretine gelenlere yardım eder, yiyecek ikram ederdi. Melik Mensûr Kalevûn, onu çok methederdi. Melik Mensûr’a bütün işlerinde yardımcı olurdu. Bir çok mes’eleyi, ona keşfiyle bildirmişti. Hattâ Melik olacağını da önceden işâret etmişti. Ali Bekkâ hazretlerinin çok ağlamasının ve “Bekkâ” çok ağlayan lakabının verilme sebebini, Kutbüddîn Yünûnî şöyle anlatmıştır: “Onun, sâlih ve kendisi gibi evliyâ bir arkadaşı vardı. Hâller ve kerâmetler sahibi idi. Bir defasında ikisi birlikte Bağdad’dan bir yolculuğa çıkmışlardı. Gidecekleri yer ile Bağdad arası, yürümekle bir senelik yol idi. Onlar, kerâmetleriyle bir senelik yolu bir saatte almışlardı. Bu arkadaşı ona; “Ben, falan vakitte, falan memlekette öleceğim. O zaman yanımda bulun” diyerek, Ali Bekkâ hazretlerine vasıyyet etmişti. Fakat bu arkadaşı, son nefesde imansız öldü. Bu hâdise karşısında Ali Bekkâ hazretleri, Allahü teâlânın rızâsına kavuşamamaktan ve son nefes endişesi ile korkarak çok ağlardı, imansız giden arkadaşının hâlini, kendisi şöyle anlatmıştır: “Söylediği vakit gelince yanına gittim. Hayâtının son anlarını yaşıyor ve can çekişiyordu. Yönünü doğu tarafına dönmüştü. Tutup kıbleye çevirdim. Tekrar doğuya döndü. Tutup yine kıbleye çevirdim. Bu arada gözlerini açıp bana dedi ki: “Hiç uğraşma, ben bu tarafa dönmüş olarak öleceğim!” Hıristiyan ruhbanlarının söylediği küfür olan, îmânı gideren sözler söylemeye başladı. Dîn-i İslâm’dan çıktı. Nihâyet imansız olarak öldü. Ölüsünü kaldırıp, oradaki bir kiliseye götürdük. Birde gördük ki, kilisede bir kalabalık toplanmış ve çok üzgün bir hâlde idiler. Önlerinde yatan bir cenâzenin etrâfında duruyorlardı. “Nedir bu hâl?” dedik. Onlar dediler ki: “Bizim meşhûr bir ruhbanımız vardı, yüz sene yaşadı. Bugün öldü. Fakat, ölmeden önce dînimiz olan hıristiyanlıktan çıktı. Müslüman olduğunu söyledi ve müslüman olarak öldü.” Biz onlara dedik ki: “Bizim elimizdeki cenâze de müslüman idi. Son nefesinde hıristiyanlık dîni üzere öldü ve imansız gitti. Siz bunu alın, o, müslüman olarak ölen ruhbanınızın cenâzesini de bize verin.” Onlar da kabûl etti. Biz o müslüman olanın cenâzesini alıp, yıkadık, kefenledik, müslüman mezarlığına defn ettik.. Onlar da öbürünü alıp, hıristiyan mezarlığına defnettiler. Allahü teâlâdan, son nefesimizde îmân ile gitmeyi nasîb etmesini dileriz, yalvarınız!”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 178

2) Tabakât-ül-evliyâ sh. 461

3) El-Bidâye ven-nihâye cild-13, sh. 262