ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED EL-KAYRAVÂNÎ (Debbâg Abdurrahmân)

Tunus’un Kayravan şehrinde yetişen Mâlikî âlimlerinden. İsmi, Abdurrahmân bin Muhammed bin Ali el-Ensârî el-Evsî el-Übeydî’dir. Künyesi Ebû Zeyd olup, büyük dedesinin “Debbâg” lakabı ile meşhûr oldu. Üseyd bin Hudayr Eşhelî’nin oğullarından olduğu için, “Üseydî” denilirdi. Nesebi. Eshâb-ı Kirâmın “Ensâr” adı verilen Medine’deki “Evs” kabilesine mensûbdur. 605 (m. 1208) senesi Zilhicce ayında, Kayravan’da doğdu. Başta Kâdı Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Berkî’den olmak üzere, birçok âlimden ilim tahsil etti. Hadîs, fıkıh, tasavvuf ve târih ilimlerinde büyük bir âlim olarak yetişti. Aklî ve naklî ilimlerde mütehassıs idi. Birçok eserleri vardır. 699 (m. 1300) senesinde Kayravan’da vefât etti.

Kayravan’da yetişen Mâlikî mezhebi âlimlerinin büyüklerinden olan Debbâg Abdurrahmân’ın, aklî ve naklî ilimlerde ilim tahsil ettiği hocaları çoktu. O; Kâdı Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Berkî el-Mühderî, Kâdı Abdülcelîl el-Ezdî ve oğlu, Ebû Amr Osman bin Şakar, Kâdı Ebû Muhammed Abdullah bin Bertale el-Ensârî, Muhammed bin İbrâhim bin Osman el-Hadramî, Hanefî âlimi olan Muhammed bin Osman ez-Zenâtî el-Mühtevî ve daha başka âlimlerden ilim öğrendi. Muhammed bin Osman el-Hanefî’den birçok hadîs-i şerîf rivâyet etti.

Tasavvuf ilmini, Sûfî Ebû Muhammed Abdüsselâm bin Abdülgâlib el-Murtâtî el-Kayravânî’den öğrendi. Kendisinden tasavvuf ma’rifetlerini aldığı bu hocası hakkında; “O, benim şeyhim ve hocamdır. Allahü teâlâ beni, onun sohbetine kavuşturmakla ni’metlendirdi. Ben ona çok gelip gittim. Benim gözüm, ibâdeti, fazileti, kendine güveni ve insanların da kendisine ehemmiyet vermesi bakımlarından onun gibi olan bir kimseyi görmedi. O, çok emr-i ma’rûf ve nehy-i münkerde, ya’nî çok nasîhatta bulunurdu. Sâlih insanların haberlerini ve kıssalarını, ondan daha çok ezberlemiş olan bir kimseyi görmedim. Ezberindeki kıssaları çok güzel anlatırdı.

Başkalarından hikâye edilenleri sağlam olarak muhafaza ederdi. Meclislerin dostu olup konuşmaları çok tatlı idi” demektedir. Debbâg Abdurrahmân’ın tasavvuf ilmine yönelmesine ve bu yola girmesine, en çok bu Hocası te’sîr etmişti. Ayrıca o, Tunuslu İbn-i Uleym diye meşhûr olan Emînüddîn bin Ebî Ca’fer Ahmed bin Ali bin Talhâ es-Sebtî’den de ilim tahsil etti. Mısır’daki Hâfız Ebû Tâhir es-Silefî’nin talebelerinden. Abdülvehhâb bin Zâfir bin Ravvâc, Ebû Takî Sâlih bin Şuca’, Ebü’l-Hasen Ali bin Hibetullah bin el-Cümeyzî, Silefî’nin torunu Ebü’l-Kâsım bin el-Hâşim de ona icâzet vermişlerdir. Onun hocalarının sayısı. “Bernâmec” adındaki eserinde zikredildiği üzere sekseni bulmaktadır. Bunu. Avânî ve Akderî de “Rıhle”sinde söylemektedir, Abderî “Rıhle” adındaki eserinde, onuh hakkında şöyle demektedir: “Debbâg Abdurrahmân, fakîh ve muhaddîs idi. Çok çeşitli rivâyetlerin sahibidir. O, ağırbaşlı ve heybetli bir kimse olup, sükûnet hâlinde yaşardı, ilimle uğraşanları çok severdi. Herkesi iyi karşılardı. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, kendisinde hiçbir zaman kibirlilik alâmeti görülmedi. Zihninde ve beş duygu organında hiçbir değişiklik olmadı. Onun doğumu 605 (m. 1208) senesidir. İlme karşı inâyet ve ihtimâm sahibi idi. Herkese ilim öğretmekten kaçınmazdı. Bunun için onun yanına herkes yaklaşabilirdi. Onlara, ilim ve fazilet sahiplerinin yaptığı gibi, en güzel şekilde muâmele ederdi. Rivâyette ve dirayette zamanının bir tanesiydi. Onun iyilikleri ve ahlâkının güzelliği ile çok karşılaştım ve ondan hiç ayrılmadım. Seksenden çok hocası vardı. Onları “Bernâmec” adındaki eserinde zikretmektedir. Bir keresinde, kendisinden başkasının nakletmediği ve başkasına da vermediği bir cüzlük eserini istemiştim de, hiç tereddüt etmeden, “Buna sen, daha lâyıksın!” diyerek onu bana verdi. Onun mecmûâtı ve te’lîf eserleri çoktur. Çok güzel şiirleri vardır. Aklî ve naklî ilimlerin hepsine vâkıftı. Kayravan şehrine gelen fazilet ve ilim sahipleri hakkında, cildler dolusu çok güzel bir eser te’lîf etti. Ona, “Me’âlim-ül-Îmân ve ravdât-ür-rıdvân fî menâkıb-il-meşhûrin min sulehâ-il-Kayravan” adını verdi.

Debbâg Abdurrahmân, eser ve haberleri, hadîs-i şerîfleri toplamak husûsunda çok itinâ gösterirdi. Abderî, kendisiyle görüşüp ondan çok istifâde etmiştir. Eserlerinde onu övmekte ve rivâyetlerinin çokluğunu medhetmektedir. Debbâg Abdurrahmân, rivâyet husûsunda ona tam ve umûmî bir icâzet verdi. Tunus’ta Muhammed bin Câbir el-Vâdi el-Aşî de, onunla karşılaşıp, ilim öğrendi ve ondan rivâyetlerde bulundu. Onu büyük ve âdil bir fıkıh âlimi, her husûsta senet olan bir fakîh ve tarihçi olarak vasıflandırdı.

İbn-i Naci diyor ki: “O, yazdıklarının ve anlattıklarının hepsinde âdil idi. Yazdıklarının çokluğu ile tanınıp meşhûr oldu. Memleketi olan Kayravan’da, yazdıklarının doğruluğu ile tanınmıştır. Büyük dedesinin “Debbâg=Derici” diye isimlendirilmesinin sebebi şöyle anlatılır: Zamanının kadısı, Abdurrahmân’ın dedesinin Kayravân kadılığına ta’yin edilmesini sultâna teklif etti. Halîfe Zâhir’e de durumu yazdı ve onu da bu sebeple sultâna gönderdi. Debbâg Abdurrahmân’ın dedesi de, sultan Zâhir’in duhâ vaktinde kendisine gelenleri kabûl etmediğini öğrendiği için, erkenden bir debbağhâneye (tabakhâneye) gitti. Hemen elbiselerini çıkarıp, onları bir paket hâline getirip bir kenara koydu. Debbâglara mahsûs bir elbiseyi giyip, oranın kuyusundan su çıkarmaya ve derilerin üzerine dökmeye başladı. Bir haberci gelip, sultan Zâhir’in kendisiyle sarayında veya mescidde görüşmek istediğini bildirdi. Haberci, onu buluncaya kadar kimseye birşey sormadı. Elçi onu bulunca dedi ki: “Ey efendim! Müjdemi isterim. Sultan seni bekliyor.” O da dedi ki: “Hemen sultan Zâhir’e dön ve ona, seni kendisine gönderdiği kimse hakkında, “Onu debbag olarak buldum. Bu hâlde olan kimsenin, insanların işlerini görmeleri için kadı olarak öne geçirilmesi hiç uygun değildir” diye söyle!” Buradan onun san’atının derileri debbaglamak olmadığı anlaşılmış oldu. Ancak kadı olarak ta’yin edilmesinden kaçıp kurtulmak için böyle göründü. Bunun üzerine başkasını ta’yin ettiler.” Eserlerinin başlıcaları şunlardır: 1. Hadîs-i erba’în-i tisâ’iyye) senedinde dokuz râvî bulunan kırk hadîs-i şerîf toplamıştır. 2. Kitâb-ül-ehâdis-il-erba’în fî umûm-i rahmet-illâhi li-sâir-il-mü’minîn, 3. Sirâc-ül-müttekîn-il-müntehab min kelâmi Seyyid-il-mürselîn, 4. Cilâ-ül-efkâr fî menâkıb-il-Ensâr. 5. Bernâmec: Hocalarının isimlerinin ve onlardan rivâyet ettiklerinin fihristidir. 6. Şerhun (veya Ta’lîkun) alâ tehzîb-il-müdevvene: Berzâî’nin “Tehzîb” adındaki eserinin şerhidir. 7. Kerâmâtü Ebî Yûsuf ed-Dehmânî: “İbn-i Nâcî diyor ki: “Bunun bir nüshası. Cezayir umûmî kütüphânesinde 1718 numarada kayıtlıdır. Tunus Vatan Kütüphânesinde de, orta büyüklükte 13 varak hâlinde mevcûttur. 8. Menâhicü ehl-iddîn ve tarâiku eimmet-il-müttekîn: Sahâbîlerden, Tabiînden, meşhûr tasavvuf âlimlerinden, evliyânın ve sâlihlerin büyüklerinden Kayravan’da olanları anlatmaktadır. Bu eseri, onun talebesi Muhammed bin Câbir el-Vâdî, “Bernâmec”inde zikrettiğini ve “Me’âlim-ül-Îmân” adı ile tanındığını. Abderî de “Rıhle”sinde. “Me’âlîm-ül-Îmân ve ravdât-ir-rıdvân fî menâkıb-il-meşhûrin min Sulehâ-il-Kayravân” ve başka bir matbû’ nüshasında da “Me’âlim-ül-Îmân fî ma’rifet-i ehl-i Kayravân” adı ile bilinen bir eser olduğunu yazmaktadır. Müellif bu eserinde. İslâmî fetihlerin tarihçesini, Kayravân şehrinin kuruluşunu, fıkıh, hadîs, lügat edebiyat, tıb, tasavvuf âlimlerinin hâl tercümelerini anlatmaktadır. Bunların tercüme-i hâllerinin arasına, içtimaî ve iktisadî birçok faydalı bilgiler serpiştirmiştir. Bu kitap ilk defa 1330 (m. 1900) senesinde İbn-i Naci’nin ta’lîkleriyle beraber Tunus’ta Arabca olarak basılmıştır. 9. Meşâriku envâr-il-kulûb ve mefâtihu esrâr-il-guyûb: Bu eser, tasavvuf ilmi hakkında yazılmış olup, ilâhî aşkı anlatmaktadır. Tasavvuf ehlinin aşk hakkındaki sözlerini bildiren güzel bir nümûne eserdir. 10. Vâsıtat-ün-nizâm fî tevârîhi mülûk-il-İslâm: Bu eser, Ubeydoğullarının güzel hâllerini anlatmaktadır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 185

2) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 526

3) Neyl-ül-ibtihâc (Dîbâc kenarında) sh. 163

4) Terâcim-ül-müellifîn-it-Tûnusiyyin cild-2, sh. 288