Hanbelî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Abdülkâdir bin Abdullah- bin Abdullah er-Rühâvî el-Fehmî el-Harrânî olup, künyesi Ebû Muhammed’dir. İsmi, Abdülkâhir bin Abdülkâdir bin Abdullah bin Abdurrahmân olarak da bildirilmiştir. 536 (m. 1142) senesi Cemâzil-âhır ayında Rühâ (Şimdiki Urfa) şehrinde doğdu. Musul’da yetişti ve orada Dâr-ül-hadîs-il-Muzafferiyye’de hocalık etti. 612 (m. 1215) senesi Cemâzil-evvel ayının 2. gününe rastlayan Cumartesi günü Harran’da vefât etti.
Ebû Muhammed er-Rühâvî (r.a.) henüz üç yaşında iken, bulunduğu Rühâ (Urfa) şehri, Selçuklu atabeglerinden Ebü’l-Kâsım Mahmûd bin İmâdüddîn Zengî tarafından 539 senesinde ele geçirilmişti. Rühâvî (r.a.), bu sırada, Harrânlı Fehimoğulları kabilesine mensûb bir kimse tarafından esîr edildi. Buna nisbetle kendisine Fehmî de denilmektedir. Kur’ân-ı kerîm okumasını öğrenince, efendisi bunu serbest bıraktı.
Hadîs âlimlerinin büyüklerinden Kâdı Ebû Ya’lâ hazretlerinin Câmi-üs-sagîr isimli eserini okuyup ondan çok istifâde etti. İsfehân’da; Mes’ûd bin Hasen es-Sekafî, Ebû Ca’fer Muhammed bin Hasen es-Saydelânî ve Abdurrahîm bin Ebi’l-Vefâ’dan, Hemedân’da; Hâfız Ebü’l-Alâ ve Ebû Zür’a el-Makdisî’den, Bağdad’da: Hâfız İbn-i Asâkir’den ve başka birçok âlimden ilim öğrenip, hadîs-i şerîf dinledi. Ayrıca Hirât, Merv, Nişâbûr, Sicistân, Vâsıt, Musul, Kurtuba, Şam, Mısır, İskenderiyye, Erbil, Harran, Buşenc, Zencân, Tüster, Kerh, Basra ve başka birçok yere gidip orada bulunan âlimler ile görüştü. Kendilerinden hadîs-i şerîf dinledi. Fakirliğinden dolayı, bu kadar beldeleri yayan olarak gezdi. Kitaplarını da başka kimseler alır ve kendisine hediye ederlerdi. Onun yemek ve diğer masraflarını da ba’zı hayır sever insanlar verirdi. Kendisi çok fakir idi. İlim öğrenmek için çok çeşitli yerlere gitmekle ve âlimlerin hâl tercümelerini iyi bilmekle meşhûr oldu.
Kendisinden ise; İbn-üs-Salâh, İbn-i Abdüddâim, Yahyâ bin Sayrafî, Abdülazîz bin Saykal el-Harrânî, Ebû Abdullah bin Hamdân ve başka birçok âlim ilim öğrenip rivâyetlerde bulunmuşlardır. Talebeleri içinde, hadîs ilminde hafız ve İmâm derecesinde çok yüksek âlimler yetişti.
Kendi el yazısıyla birçok kitaplar ve risaleler, cüzler yazdı. Bir müddet Şam’da ikâmet etti. İbn-i Hanbelî Medresesi’nde kaldı. Hocalarından meşhûr İbn-i Asâkir’in 80 cildlik Târîh-i Dımeşk isimli eserini, kendi eliyle bir kere daha yazdı.
Sonra bir müddet Musul’da ikâmet etti. Dâr-ül-hadîs-il-Muzafferiyye diye bilinen medresedeki müderrislerin başkanı oldu. Öğrendiği hadîs-i şerîflerin bir çoğunu orada öğretti, rivâyet etti.
Sonra Harran’a gidip, vefâtına kadar orada kaldı.
Debîsi (r.a.) diyor ki “Rühâvî, sâlih bir zât idi. Çok ilim öğrenmiş, çok hadîs-i şerîf dinlemiş idi. Rivâyetlerinde güvenilir idi. İnsanlar kendisinden çok şeyler dinleyip yazmışlardır. Bize icâzet (diploma) verdi.”
İbn-i Halîl (r.a.) diyor ki; “Rühâvî, güvenilir bir hadîs âlimi idi, İ’timâda şayan, çok güzel, kıymetli eserler tasnif etmiştir. Hadîs ilminde çok yüksek idi.”
İbn-ün-Neccâr (r.a.) diyor ki: “Ebû Muhammed er-Rühâvî hazretleri, hıfz, sağlamlık, fazilet, ilim, vera’, dînin emirlerine çok sıkı bağlılık, zühd, ibâdet, sıdk, güvenilir olmak, güzel ahlâk ve şeref gibi daha nice güzel vasıfları kendinde toplamış olan çok kıymetli ve yüksek bir âlim idi. Her hâli Selef-i sâlihînin (r.anhüm) hâline uygun idi. Her haliyle o büyüklerin yolunda olduğunu gösteriyordu. Harran’da, zamanında bulunan âlimlerin önde gelenlerinden idi. Kendisi ile Harran’da karşılaştım. Kendisine birinci gidişimde, dinlediklerimden seçtiklerimi yazdım. Bir cüz meydana geldi.”
Ebû Muhammed Münzirî diyor ki; “Ebû Muhammed:er-Rühâvî hazretleri benim hocamdır. Bize icâzet vermiştir. Kendisi, dünyâya düşkün olanlarla beraber olmaktansa, yalnız olup tek başına yaşamayı tercih ederdi.”
Ebû Şâme diyor ki: “Rühâvî, devamlı ibâdetle meşgûl olan, zühd, vera’, sıdk ve salâh sahibi, heybetli bir zât idi.” Diğer âlimlerden bir çoğu Ebû Muhammed er-Rühâvî’nın (r.a.) üstünlüğünü, yüksekliğini bildiren buna benzeyen sözler söylemişlerdir.
Ebü’l-Feth Nasrullah bin Ebî Bekr bin Ömer el-Ferrâ el-Harrânî (r.a.) şöyle anlatıyor: “Hâfız, ya’nî hadîs âlimi Abdülkâdir er-Rühâvî’yi (r.a.) vefâtından birkaç gün sonra rü’yâmda gördüm. Mescidde oturuyordu ve elinde bir kitap vardı. Hadîs-i şerîf okuyordu. Kendisine yaklaştım. “Siz vefât etmemiş miydiniz?” dedim. “Evet, sen zan ediyorsun ki, ben vefât edince, hadîs-i şerîf öğrenmem zâil oldu, bitti. Hayır, hadîs-i şerîf öğrenmek, okumak, kıyâmete kadar benden zâil olmaz” buyurdu.”
Abdülkâdir er-Rühâvî hazretleri, çok fâideli ve güzel eserler tasnif etmiştir. Bunların içinde Erbe’ûn isimli eseri meşhûr olup, bu kitabında kırk ayrı şehirde âlimlerden duyduğu kırk hadîs-i şerîfi, kendisinden Peygamber efendimize kadar, râvîlerini zikrederek rivâyet etmekte, bir hadîs-i şerîfin senedinde bulunan bir râvînin ismi, başka bir defa daha geçmemektedir. Bu kitabı, onun hadîs ilmindeki üstünlüğünün, kıymetinin bir işâretidir. Bu kitap, iki büyük cild halindedir. Başka hiçbir âlim bu usûlde bir eser tasnif etmemiştir.
Diğer bir eseri de el-Mâdih vel-memdûh olup, bu eserini, Şeyh-ül-İslâm Abdullah-ı Ensârî hazretlerini medh için yazmıştır. Şeyh-ül-İslâm hazretlerini medhedenlerin sözlerini de aldığı bu kitabında, bu sözleri söyleyenlerin hâl tercümelerini de zikretmiş olup, kitap böylece genişlemiştir.
Ebû Muhammed Abdülkâdir bin Abdullah er-Rühâvî hazretleri, Resûlullah (s.a.v.)efendimize kadar râvîlerini sayarak, şu hadîs-i şerîfi rivâyet etmektedir: Hazreti Ali’nin Peygamber efendimizden işiterek rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Namazın anahtarı, abdesttir. Tahrîmi (namazdan olmayan fiilleri haram kılan şey) Allahü ekberdir (bu kelimeyi söyleyerek namaza başlamaktır). Namazın tahlîli de (namazdan olmayan fiiller)helâl kılan şey de selâmdır.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbil, cild-2, sh. 82
2) Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh. 1387
3) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 51
4) El-hidâye ven-nihâye cild-13, sh. 69
5) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 292
6) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 596
7) El-A’lâm cild-4, sh. 40
8) Keşf-üz-zünûn cild-1, sh. 56