YAHYÂ BİN ABDÜLVEHHÂB EL-İSFENÂNÎ

Hadîs âlimi. İsmi, Yahyâ bin Abdülvehhâb bin Muhammed bin İshâk bin Muhammed bin Yahyâ bin Mende’dir. Baba ve dedeleri hadîs âlimi idiler. İsfehan’da, 434 (m. 1043) Şevval ayının 19’una rastlıyan Salı günü dünyâya geldi. 512 (m. 1118)’de vefât etti. Önce babam Ebû Amr ve amcaları Ebü’l-Kâsım Abdurrahmân ve Ebü’l-Hasen Ubeydullah ve Ebû Bekr bin Rize’den hadîs-i şerîf öğrendi. Mu’cem-ül-kebîr Taberânî, Ebû Tâhir el-Kâtib, Ebû Mensûr Muhammed bin Abdullah bin Fadlveyh, Ebû Tâhir Ahmed bin Mahmûd es-Sakafî’den ilim öğrendi.

Nişâbûr’a göç etti. Orada, Ebû Bekr Ahmed bin Mensûr bin Halef el-Mukrî’den ve Hâfız Ebû Bekr el-Beyhekî’den, Hemedan’da da; Ebû Bekr Muhammed bin Abdurrahmân Hehâvendî’den hadîs-i şerîf öğrendi.

Basra’da; Ebü’l-Kâsım İbrâhim bin Muhammed bin Ahmed eş-Şâhid, Abdullah İbn-il-Hüseyn es-Saîdânî ve bunlardan başka çok sayıda alimden ders aldı. Kendi beldesinden ve başka beldelerden birçok büyük âlim ve hâfız (hadîs âlimi) yetiştirdi. Hâfız Ebü’l-Kâsım İsmâil et-Teymî, Muhammed bin Abdülvâhid ed-Dekkâk, Ebü’l-Fadl Muhammed bin Hibetullah bin el-Alâ bunlardandır.

Bağdad’da kendisinden hadîs-i şerîf öğrenenler: Ebû Mensûr el-Hayyât, Ebü’l-Hüseyn bin et-Teyûrî, (Bu iki zât, kendisinden yaşlı idiler.) İbn-i Nasır, Abdülvehhâb el-Enmâtî, Selefi, Abdülkâdir-i Geylânî, Ebû Muhammed bin el-Haşşâb, Abdülhak el-Yûsüfî, Ebû Ca’fer et-Tarsûsî, Hâfız Ebû Sa’d bin es-Sem’ânî’dir.

İbn-i Sem’ânî diyor ki: “Hâfız İsmâil Teymî’ye, Yahyâ bin Abdülvehhâb’ı sordum. Onu çok övdü. Hıfzda, ma’rifette (Allahü teâlânın zâtını ve sıfatlarını bilmekte), ilminde söz sahibi idi, dedi.”

Hâfız Şireveyh bin Şehridâr diyor ki: “Yahyâ bin Âbdülvehhâb sonra geldi. Fakat hepimizi geçti. Ondan, Horasan ve Cebel âlimlerinin hepsi ders dinledi. Hâfız Selefi’nin onu medh eden sözü şöyledir: “Elbet Yahyâ’da vardır, hıfz, yakîn, takvâ ve hilm. Her âlimin üstünde zekâ asâlet ve ilm.” Muhammed bin Abdülvahid diyor ki: “Yahyâ bin Abdülyehhâb, zamanının bir tanesi idi. Çok sayıda hadîs bilirdi. Çok fazla kitapları ve birçok tasnifleri vardı. Bunlardan biri, “Kitâb-üs-sahîh alâ Sahîh-i Müslim bin el-Haccâc”dır.

Büyük bir cild hâlinde, İmâm-ı Ahmed’in (r.a.) menkıbelerini tasnif etmiştir. Bu kitap çok faydalıdır. Kitabın başında diyor ki: “İsrâiloğulları zamanında Ahmed İbni Hanbel olsaydı, elbette bir senet olur, dinlerini bozulmaktan korurdu. Allahü teâlâ bizi, onun i’tikâdı üzerine yaşatsın, kıyâmet günü onun zümresinde haşr eylesin. İmâm-ı Ahmed İbni Hanbel hakkında kötü düşüncelere sâhib kimselerin sırlarına vâkıf olduğum zaman, İmâmın üstünlüklerinden ve menkıbelerinden bir miktar bahsederek halkı uyandırmak istedim. Allahü teâlânın ona bağışladığı yüksek makamdan biraz anlatayım diye düşündüm. Bunu yapmağa kendimi ehliyetli görmemekle ve geçmiş büyük âlimlerimizin İmâmın üstünlüklerinin hepsini bildirdiklerine inanmakla beraber, bu işe giriştim, istediğim şey; İmâmın menkıbelerini bir arada bulundurmak, Ehl-i sünnet âlimleri arasında İmâma intisâb etme şerefini kazanıp, onun yolunu, mezhebini süslemektir.

İmâmın üstünlüklerinden birisi şudur: ilim ehli bir kısım kimselerin bulunduğu bir toplumda bir kadın ölmüştü, ölüyü yıkayacak bir kadın bulunamadı. Yalnız bir hayzlı kadın vardı. O sırada Ahmed bin Hanbel geldi. Orada oturanlara, “Niçin böyle bekleşiyorsunuz. Sizi düşündüren nedir?” diye sordu. Kadının yakınları, cenâzeyi yıkayacak bir hayzlı kadından başka kadın bulamadıklarını söylediler. Ahmed bin Hanbel, “Resûlullahın şu hadîs-i şerîfini görmediniz mi: Birgün, “Yâ Âişe, bana güzel bir koku sür” buyurdular. Âişe (r.anhâ), “Ben hayzlıyım” dedi. Resûlullah; “Senin hayzlı olman elinde değildir. Elini yıkaman caizdir” buyurdular. Bu hadîs-i şerîfin hükmüne göre, kadının cenâzeyi yıkaması caizdir” buyurdu.

İbn-i Hanbel buyuruyor ki: “Dünyâ, amel yeridir. Âhıret, ceza (karşılık) yeridir. Bir kimse burada çalışmazsa, iyi amel işlemezse, orada pişman olur.”

Ahmed İbni Hanbel’den fütüvvet soruldu. Fütüvvet; Allahü teâlâdan korktuğu için, nefsinin istedikleri şeyleri terketmektir” buyurdu.

Ahmed bin Mervan’dan rivâyetle, İdrîs-il-Haddâd haber vererek diyor ki: “Ahmed bin Hanbel, geçim sıkıntısına düştüğü zaman dokuma işinde çalışırdı. İmâm-ı Ahmed sıkıntılı günlerinde evine çekilirdi. Ona kıymetli mallar hediye ederlerdi. O, bir ekmeğe muhtaç olduğu hâlde, gelenlerin hepsini geri çevirir, kabûl etmezdi. Amcası İshâk, İmâm-ı Ahmed’in geri çevirdiği malları hesâb etti. 500.000 dînâr civarında idi. İmâm, amcasına; “Seni, hesâb edilmeyecek şeyi hesâb ediyor görüyorum” dedi. Amcası, “Bugün sen şunları şunları geri çevirdin, hâlbuki sen, bir ekmeğe muhtaçsın” dedi. İmâm; “Amcacığım, eğer biz taleb edersek bize gelmez. Bize gelenler, ancak terk ettiklerimizdir” buyurdu.

Ahmed bin Hanbel’e biri geldi. “Yâ-Ebâ Abdullah! Burada birisi var, Ömer bin Abdülazîz’i, Mu’âviye bin Ebî Süfyân’dan (r.anhümâ) üstün tutuyor” dedi. İmâm-ı Ahmed bin Hanbel buyurdu ki: “Onunla oturma, onunla yemek yeme, onunla içme ve hasta olursa ziyâretine gitme.”

Ahmed bin Hanbel buyuruyor ki: “Resûlullahtan (s.a.v.) helâl, haram, sünnetler ve hükümler hakkında bir hadîs rivâyet edeceğimiz zaman, isnâdlarda çok titiz davranıyoruz.”

Ahmed İbni Hanbel’in oğlu Abdullah diyor ki: Babama soruldu ki; üzerine mü’min bir köle azad etmesi vâcib olan bir kimsenin, kötü bir kölesi var. Kur’ân-ı kerîm mahlûktur demeyi telkin ediyor. Bu köle azâd edilebilir mi? Babam buyurdu ki: “Onu azâd etmek caiz olmaz.”

Ebû Recâ Kuteybe bin Sa’îd diyor ki: “Ahmed bin Hanbel imamdır, imametinden râzı olmayan bid’at sahibi ve sapıktır.”

Yahyâ bin Abdülvehhâb’ın babasının, dedesinin dedesi olan Yahyâ bin Mende diyor ki: “Ahmed bin Hanbel, İmâm-ül-müslimîn ve Seyyid-ül-mü’minîndir. Onunla yaşar, onunla ölür, onunla âhırette diriliriz, inşâallah.”

Ebû Abdullah Sicistânî anlattı: Resûlullahı rü’yâda gördüm. “Yâ Resûlallah! Bu zamanda bize ümmetinden kimi bıraktın ki, dînimizde ona uyalım?” dedim. Resûlullah (s.a.v.); “Ahmed bin Hanbel’dir.” buyurdu. Yahyâ bin Mende diyor ki: “Resûlullahın uyanık iken ve rü’yâda görüldüğünde söyledikleri haktır, doğrudur. Bizim uymamızı uygun gördüğü zâta uymamız lâzım gelir.”

Yahyâ bin Mende, 511 senesi Zilhicce ayının onbirinci Cum’a günü vefât etti. Bunu İbn-i Neccâr, Hâfız Ebû Mûsâ’dan nakletti. İbn-i Sem’ânî de ba’zı İsfehanlılardan işiterek, İbn-i Mende, 512’de Kurban Bayramı günü vefât etti, dedi.

Bâb-ı Dürriye’de, babasının ve dedesinin kabirlerinin yanına defnedildi.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-13, sh. 210

2) Vefeyât-ül-a’yân cild-6, sh. 168

3) Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 32

4) Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh. 1250

5) Keşf-üz-zünûn sh. 282, 1464

6) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 520

7) Zeyl-i Tabakat-ı Hanabile cild-1, sh. 137

8) Tabakât-ül-huffâz sh. 464