Hadîs ve Hanbelî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi, Ebü’l-Berekât olup ismi, Talhâ bin Ahmed bin Talhâ bin Ahmed bin Hasen bin Süleymân bin Nâdî bin Haris bin Kays bin Eşhas bin Kays’tır. 432 (m. 1040) yılında Bağdad civârında Akûl denilen yerde doğdu. Oraya nisbetle Akûlî denildi ve bu nisbetle meşhûr oldu. 512 (m. 1118) yılında Bağdad’da vefât etti.
Zekâsı ve hafızası ile küçük yaşta dikkatleri üzerinde toplayan Ebü’l-Berekât Akûlî, ilim öğrenip, Allahü teâlânın dînine hizmet etmesi için oniki yaşında iken Bağdad’a gönderildi. Bağdad’da; Ebû Muhammed Cevherî, Kâdı Ebû Ya’lâ, Ebü’l-Hasen bin Haris, Ebü’l-Ganâim bin Me’mûn, Ebû Ca’fer bin Mesleme, Ebü’l-Hüseyn Mühtedî, Ebü’l-Ganâim bin Dîbâcî, Hennâd Nesefî, Câbir bin Yâsîn, İbn-i Hezârmed, Ebü’l-Feth Ahmed, Ahmed Haddâd Hanefî, Ebü’l-Kâsım bin Sina ve daha birçok âlimden ilim öğrendi, hadîs-i şerîf dinledi. Kâdı Ebü’l-Hüseyn Hassâl’dan fıkıh ilmini öğrendi ve “Câmi-üs-sagîr” adlı fıkıh kitabını ondan rivâyet etti. O zâtın en ileri gelen talebelerinden oldu. İbn-i Sem’ânî ve İbn-i Şafiî gibi âlimlerin güvenilir olarak bildirdikleri Ebü’l-Berekât Akûlî, Bağdad’a yerleşti. Orada elliiki sene ilim öğrendi ve öğretti. Hilâfet sarayının yakınındaki Kasr Câmii’nde ders verirdi. Talebeleri ve diğer âlimlerle birlikte, fıkıh kitaplarını okuyup müzâkere ederlerdi. Vakitlerini ilim öğrenmek, öğretmek ve ibâdet etmekle geçirir, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya gayret ederdi. Tatlı dili ve güleryüzü ile insanlara devamlı nasihat ederdi. Çok iyi bildiği Resûlullahın (s.a.v.) hâl ve hareketlerine uymaya çalışır, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmak, O’nun haliyle hallenmek icâbettiğini söylerdi. Haram ve şüpheli şeylerden sakınır, mübahların birçoğunu da terk ederdi.
Birçok talebe yetiştirdi. Onun talebeleri arasında; Hibetullah bin Hasen el-Emîn, Mübârek bin Ahmed Ensârî gibi âlimler vardı. Kendisinden; Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, İbn-i Nasır, İbn-i Küleyb ve Zâkir bin Kâmil ve daha birçok âlim de ilim öğrenip, icâzet aldı. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden birinde, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Kişinin keremi dîni, mürüvveti aklı ve asâleti de ahlâkıdır.”
İbn-i Nasr, hocası Ebü’l-Berekât Akûlî’den şöyle rivâyet etti: Sabit isminde sâlih bir arkadaşım vardı. Çok ibâdet eder, Kur’ân-ı kerîm okur, emr-i ma’rûfla meşgûl olurdu. Vefât edince, Ahmed bin Hanbel hazretlerinin de medfûn olduğu, Bâb-ül-Harb kabristanına defnettik. Bir müddet sonra, ona duâ etmeyi unuttuğum bir günde rü’yâmda görüp selâm verdim. Selâmıma cevap verdikten sonra, benden yüzünü çevirdi. “Benimle niçin konuşmuyorsun?” dedim. O da, “Seninle aramızda anlaşmamız vardı. Fakat bana duâ etmedin” dedi. Özür dileyip, “Sen Ahmed bin Hanbel hazretlerinin kabristanındasın, hâlin nasıldır?” dedim. “Ahmed bin Hanbel’in (r.a.) kabristanında, azap olunan hiçbir kimse yoktur” diye cevap verdi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 259
2) Tabakât-ı Hanâbile zeyli cild-1, sh. 138
3) Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 34