MÛSÂ BİN MÂHÎN EL-MARDÎNÎ EZ-ZÛLÎ

Evliyânın büyüklerinden. Hicrî altıncı asırda yaşamış olup, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin talebelerindendir. Hocası, onun yetişip, büyük bir evliyâ olacağını daha önceden müjdelemiş, “Ey Bağdad halkı, yakında öyle biri gelecek, öyle bir güneş doğacak ki, öyle birisi daha size gelmedi” demiştir. “O zât kimdir?” denilince, Mûsâ bin Mâhin olduğunu işâret etmiştir. Hocalarının huzûruna geleceği zaman, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin karşılamak için gönderdikleri tarafından, çok uzaklarda karşılanmıştır. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin huzûruna girince, kalkıp onu kucaklamıştır. Allahü teâlâ ona çok ihsânda bulunmuş, gayblar âleminin sırlarına kavuşturmuştur. Çok kerâmeti görülmüştür. Herkes heybetine ve faziletine hayran olmuş, onu sevmiştir. Âlimler ve evliyâ zâtlar onun sohbetlerine devam etmiştir. Irak’ta pekçok kimse ondan icâzet almıştır. O, duâsı kabûl edilen büyük bir evliyâ idi. Gözleri kör olan bir kimseye duâ etse, Allahü teâlânın izniyle körün gözleri açılırdı. Fakire duâ etse, zengin olur, bir kimseye bereket için duâ etse, berekete kavuşurdu. Hastaya duâ etse, sıhhate kavuşurdu.

Oğlu Amed Mardînî, babasından naklen onun hakkında şöyle anlatmıştır: “O, Peygamberimizi (s.a.v.) çok görür, hâllerinde hep Resûlullaha uyardı. Bir kadın, dört aylık çocuğunu ona getirdi. Çocuğa duâ edince, çocuk yürümeye başladı, İhlâs sûresini çocuğa okuyup ona da oku deyince, çocuk gayet açık bir şekilde İhlâs sûresini okudu. Bu telkinden dolayı, gayet güzel bir fesahate (ifâde güzelliğine) kavuşmuştur. Bu hâli uzun müddet devam etti. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri vefât ettiğinde, o çocuk otuz yaşına girmiş olduğu hâlde, aynı fesahatle konuşuyordu. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri, Mardin’de yerleşmiş ve orada vefât etmiştir. Kabri Mardin’de olup, ziyâret edilmektedir. Cenâzesi kabre konulduğunda, kabirde kalkıp, namaz kılmıştır. Kabri birden genişlemiştir. Defn etmek için kabre inenler, bu hâli görünce bayılmışlardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Kalaid-ül-cevâhir sh. 96

2) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 270

3) Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh. 139