İslâm âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Abdülkerîm bin Fadl bin Hasen bin Hüseyn el-Kazvinî’dir. 580 (m. 1184) senesi Ramazân-ı şerîf ayında vefât etti.
Muhammed el-Kazvînî hazretleri, tefsîr, hadîs, fıkıh ve diğer ilimlerde yüksek âlim idi. Fıkıh ilmini, Kazvîn’de Melikdâr (veya Melikdâd) el-Umrekî’den, Nişâbûr’da Muhammed bin Yahyâ’dan, Bağdad’da Ebû Mensûr bin er-Rezzâz’dan öğrendi. Ayrıca Ebü’l-Berekât el-Fürâvî, Abdülhâlık eş-Şehhâmî, Sa’d-ül-hayr Muhammed bin Tırâd ez-Zeynebî ve başka âlimlerden ilim öğrendi, rivâyetlerde bulundu. Kendisinden ise, birçok kimse ilim öğrenip istifâde etti.
Fazilet sahibi, çok yüksek bir zât idi. Şafiî mezhebinin büyük âlimlerinden İmâm-ı Râfiî (Abdülkerîm bin Muhammed) hazretlerinin babasıdır. İmâm-ı Râfiî hazretleri, Emâlî isimli eserinde, babasını (Muhammed el-Kazvînî hazretlerini) zikredip, kitabın çok yerinde ondan yaptığı rivâyetleri yazmıştır. Bu rivâyetlerden başka, babasının hâl tercümesini de ayrıca zikretmiştir. İmâm-ı Râfiî hazretleri, babasından her nakîl yaptığında, onun mühim husûsiyetlerini de zikrederdi. Muhammed el-Kazvînî hazretleri, son derece iffetli, güzel ahlâk sahibi tatlı dilli idi. Çok güzel konuşurdu. Bütün a’zâları sağlam ve kuvvetli idi. Dînin emirlerine sımsıkı bağlı idi. İnsanlar arasında iken heybetli görünürdü. İlminin yüksekliği, hafızasının kuvveti, anlayışı, aklı, fehmi, çabuk kavraması, anladıklarını hafızasında muhafaza etmesi, bunları açıklaması, rivâyet etmesi çok güzel ve fevkalâde idi. Kazvîn’de, fıkıh öğrenmek isteyenler kendisine gelirlerdi. Orada ders okuttu, insanlara çok fâideli oldu. Hadîs, fıkıh ve tefsîrde çok eser tasnif etti. Ezberleme kabiliyeti pek fazla idi. Hâfızasında, şiirlerden binlerce beyit ve kıt’a vardı.
Sâlih bir zât olan Müezzin Hüseyn bin Abdurrahîm şöyle anlatır: “Çok karanlık bir geceydi. Muhamed el-Kazvînî hazretlerinin evinden yatsı vakti çıkan birini gördüm. Bu kimse aydınlıkta yürüdüğünden, yanında lâmba var zannettim. O kimse yanıma geldiğinde, gelen zâtın Muhammed el-Kazvînî hazretleri olduğunu gördüm. Yanında ise lâmba falan yoktu. Bu acâib hâli kendisine zikrettim. Onun bu hâline (kerâmetine) vâkıf olmama, kerâmetinin açığa çıkıp izhâr olmasına mahcûb oldu, üzüldü. Bu hâli beğenmedi. Bana da, “Sen işine bak, böyle şeylerle meşgûl olma” buyurdu. Burada da görüldüğü gibi, hakîkî âlimler kerâmet göstermekten çekinirler, Allahü teâlâdan kerâmet istemekten haya ederler.
Tâcüddîn-i Sübkî hazretleri buyuruyor ki: “İmâm-ı Râfiî (r.a.), ondan (Muhammed el-Kazvînî hazretlerinden), teyemmüm, cenâzeler, alış-veriş, şâhidlik gibi birçok bahislerde çok rivâyette bulunmuştur.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakat-üş-Şâfiiyye (Sübkî) cild-6, sh. 131
2) Tabakât-ül-müfessirîn cild-2, sh. 185
3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-10, sh. 190