MEVHÛB BİN AHMED EL-CEVÂLİKÎ

Hanbelî âlimlerinin büyüklerinden ve muhaddis. İsmi, Mevhûb bin Ahmed bin Muhammed bin Hadr bin Hasen bin Muhammed el-Cevâlikî, künyesi Ebû Mensûr’dur. İbn-i Cevâlikî diye de tanınır. 466 (m. 1073) senesi Zilhicce ayında Bağdad’da doğdu. Küçük yaşında ilim tahsiline başladı. Edebiyat ve lügat ilimlerini çok iyi öğrendi. Çeşitli ilimlerde de söz sahibi oldu. Zamanının en meşhûr medresesi olan Nizamiye Medresesi’nde müderrislik yaptı. Abbasî halîfesi Müktefî bin Müstazhir’in sevgisini kazanıp, ona yakın kimselerden oldu. Beş vakit namazda halîfeye İmâm olurdu.

540 (m. 1145) senesi Muharrem ayının onbeşinde, Bağdad’da vefât etti. Bâb-ı Harb kabristanına, babasının yanına defnedildi. Cenâzesi, çok kalabalık bir cemâat tarafından kaldırıldı. Âlimler ve devlet adamları cenâzesinde hazır bulundu.

Ebû Mensûr Cevâlikî, zamanının en büyük lügat ve edebiyat âlimi Hatîb Ebû Zekeriyyâ et-Tebrîzî’ye talebe oldu. Arab edebiyatı ve lügatını ondan öğrendi. İlim öğrenmek için onun yanında onyedi sene kaldı. Onun yetiştirdiği en büyük talebesi oldu. Vefâtından sonra da hocasının yerine Nizamiye Medresesi’nde hocalık yaptı. Ebû Kâsım el-Buşrî, Ebû Tâhir bin Ebi’s-Sakr, Ebû Hasen Ali bin Muhammed, Tırâd-üz-Zeynî, Nasr bin Batr, Ebû Hüseyn bin Tuyûrî, Ca’fer es-Sirâc, Ebû Tâhir bin Sevvâr ve pekçok âlimden hadîs-i şerîf dinledi. İbn-i Nasır, İbn-i Sem’anî, İbn-i Cevzî, Ebü’l-Yemen ve pekçok âlim de Ebû Mensûr Cevâlikî’den ilim öğrendiler.

İbn-i Sem’ânî onun için şöyle demiştir: “Edebiyat ve lügatte İmâm, Bağdadlıların kendisi ile övündükleri, mütedeyyin, güvenilir, şüpheli şeylerden sakınan, fazilet sahibi, aklı üstün, ince ve keskin görüşlü, zabtı kuvvetli, çeşitli kitaplar yazmış, bu kitapları her yere yayılıp meşhûr olmuş. İsmi her yerde zikredilen bir zât idi.”

İbn-i Cevzî ise; “Lügat ilmi onunla son bulmuştur. Ya’nî en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Aklı kuvvetli, gayet mütevâzi elbise giyen, az konuşan, çok susan, uzun uzun düşünmeden ve incelemeden söz söylemiyen bir zât idi. Kendisine birşey sorulunca çoğu zaman, “Bilmiyorum” derdi. Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetine sıkıca yapışırdı” buyurmuştur.

Münzirî de; “İmâm Ebû Mensûr’un nahiv ve lügatte yüksek bir derecesi vardı. Bağdadlıların iftihar vesilesi idi. Yazdığı meşhûr kitabları vardır” buyurmuştur.

Halîfe Müktefî bin Müstazhir huzûruna ilk girdiği zaman, halîfenin hekimi İbn-i Tilmiz ile aralarında şöyle bir hâdise cereyan etti: Ebû Mensûr Cevâlikî, halîfenin yanına girince, “Esselâmü alâ Emîr-il-mü’minîn ve rahmetullahi teâlâ” diye selâm verdi. İbn-i Tilmiz de orada ayakta hazır bulunuyordu. Sohbeti bozarak, “Emîr-ül-mü’minîne böyle selâm verilmez ey şeyh!” dedi. Ebû Mensûr Cevâlikî, bu sözlere hiç ehemmiyet vermedi ve halîfe Müktefî’ye: “Yâ Emîr-el-mü’minîn! Vermiş olduğum selâm, Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetine uygundur” buyurdu. Sonra sözünü te’yîd eden, selâmın verilme şeklini bildiren bir hadîs-i şerîf okudu. Sonra şöyle buyurdu: “Yâ Emîr-el-mü’minîn, eğer bir kimse yahûdî olayım, hıristiyan olayım diye yemîn etse, bu kimsenin kalbine Allahü teâlânın râzı olduğu ilimlerin hiç birisi girmez. Böyle kimseye yemîn bozmak keffâreti de gerekmez. Çünkü Allahü teâlâ, böyle kimselerin kalblerini mühürlemiştir. Allahü teâlânın bu mührü, îmândan başka hiçbir şeyle bozulmaz.” Müktefî bin Müstazhir: “Doğru söyledin ve iyi yaptın” dedi. Ebû Mensûr, böylece bir âlime yakışır şekilde İbn-i Tilmiz’e cevap vermiş oldu.

Ebû Mensûr’un (r.a.); Şerhü Edeb-ül-kitâb ve el-Mu’reb min-el-kelâm il-el-a’cemî, el-Urûz ve Esmâ-ü hayl-ül-Arab ve fürsânihâ gibi meşhûr kitapları vardır.

Ebû Hüreyre’nin (r.a.) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz (s.a.v.) “Sefer (yolculuk), azâbdan bir parçadır. Kişiyi uykusundan, yemesinden, içmesinden men eder. Sizden biriniz bir yere gidince, işi bitince ehline (ailesine) dönmekte acele etsin” buyurdu.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-1, sh. 204

2) Vefeyât-ül-a’yân cild-5, sh. 342

3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-13, sh. 53

4) Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 127

5) Bugyet-ül-vuât cild-2, sh. 308

6) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 483

7) Keşf-üz-zünûn sh. 48, 741, 1577, 1586, 1738