Evliyânın büyüklerinden. El-Betâih topraklarında bir nehir kenarında ikâmet ederdi. Orada vefât etti. Hicrî altıncı asırda yaşamış olup, Rıfâî tarikatının şeyhi olan Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin dayısı ve hocasıdır. Daha o doğmadan annesi, akrabası olan meşhûr evliyâ Muhammed Şenbekî’nin sohbetine giderdi. Muhammed Şenbekî, onun annesi içeri girince ayağa kalkardı. Sebebi sorulunca, “Ben ona hürmeten değil, karnındaki çocuğa hürmeten kalkıyorum. O doğunca, yüce bir şan sahibi olacaktır” diye onun geleceğini müjdelemiştir. Mensûr el-Betâihî hazretleri, zamanının âlim ve velîlerinden istifâde ederek yetişmiş, büyük bir velî olmuştur.
Ondan istifâde etmek üzere pekçok kimse sohbetine katılmıştır.
Güzel, sözlerinden bir kısmı şunlardır:
“Dünyâyı tanıyan (fânî olduğunu anlayan), ona düşkün olmaz. Allahü teâlâyı tanıyan herşeyi bırakıp, O’nun rızâsını kazanmaya bakar. Nefsini tanımayan, bilmeyen büyük aldanış içindedir.”
“İnsanın müptelâ kılındığı en çetin şey gaflettir. Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu gafletten korur.”
“Kalbin dereceleri yükseldikçe sıkıntılar artar. Sabır, darda kalmış olanlarının azığıdır. Rızâ ise, âriflerin derecesidir. Bir kimse sabrında sebat gösterirse, o sabredenlerin en iyisidir.”
Rızkından endişe eden kimsenin hâlini ise şöyle anlatmıştır: “Dîni ile Allah yolundadır. Fakat rızkı husûsunda Allaha tevekkül etmemektedir. Böyle olan kimse bu haliyle Allaha yönelmemiş, O’ndan kaçıyor demektir.”
“Dünyalık olan her şey, senin dünyâyı terketmen husûsunda aleyhindedir. Sana yardımcı olmaz. Şu üç sıfat evliyânın sıfatmdandır. Sen bunlara iyi yapış.
1. Her husûsda Allahü teâlâya dayanmak, tevekkül etmek.
2. Allaha dayanıp, hiçbir şeye düşkün olmamak.
3. Her halükârda Allahü teâlâya yönelmek.”
“Tevekkül, bütün işleri Allahü teâlâya havale etmektir.”
Ahmed Rıfâî şöyle demiştir: “Dayım Mensûr’dan işittim. Buyurdu ki: “Seven dâima kendinde değildir. Bu sarhoşluk hâlinden çıkamaz. Çıkarsa hayret hâline girer. Hayretten kurtulursa, sarhoşluğa (kendinden geçmeye) döner.”
Muhabbet nedir? diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir: “Muhabbet sahibi, seven, hayranlık şarâbı ile sarhoştur. Sarhoşluktan çıksa hayrete, hayretten çıksa sarhoşluğa döner” buyurdu ve şu ma’nâda bir şiir okudu:
“Sevgi (aşk) bir sarhoşluktur ki, ona düşen kendini kaybeder... Sevgi ölüm gibidir ki, her aşk sahibini yok eder. Kim onu tadarsa, aşkı onu telef eder. Aşklarında samîmi olanlar (Rabbini gerçekten sevenler), bu sevgileri uğrunda öldüler. Eğer onlar sevgilerinde samimî olmasalardı, ne ölürlerdi, ne de telef olurlardı.” Bu şiiri söyledikten sonra kalkıp yeşil bir ağaç altına oturup, ağaca yaslandı, bir nefes aldı. Ağaç birden kuruyup, yaprakları dökülmeye başladı. Bu hâli görünce şu ma’nâda bir şiir söyledi:
“Memleketler ve onlarda bulunan ağaçlar, aşk sebebiyle kurursa, onlara artık yağmur fayda vermez.”
“Yeryüzü Allah aşkını tatsaydı, bu aşk ve muhabbet sebebiyle bir ateş parçası hâline gelen meyveleriyle, yeryüzündeki ağaçlar alev alev tutuşur, dalları yapraksız kupkuru bir çubuk hâline gelirdi. Bu aşk ateşine, ne demir, ne de sarp kayalar, insandan daha dayanıklı ve tahammüllü değildir.”
Mensûr el-Betâihî hazretlerinin vefâtı yaklaşınca hanımı, “Oğluna vasıyyet et, onu yerine vekîl bırak” dedi. “Hayır, kızkardeşimin oğlu Ahmed’i (Ahmed Rıfâî’yi) vekîl bırakacağım” buyurdu. Hanımı bu husûsta ısrar edince, oğlunu ve kızkardeşinin oğlu Ahmed’i yanına çağırıp, “Gidin bana biraz çiçek toplayıp getirin” dedi. Her ikisi de gitti, sonra oğlu elinde bir demet çiçek getirdi. Kızkardeşinin oğlu ise eli boş döndü. “Neden toplamadın?” diye sorunca, “Elimi uzattığım her çiçek Allahü teâlâyı tesbih ediyordu. Koparmaya kıyâmadım” dedi. Hanımı bu hâli görünce, onun kerâmetini ve Ahmed Rıfâî’nin üstünlüğünü anladı. Isrârından vazgeçti.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kalâid-ül-cevâhir sh. 83
2) Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh. 134
3) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 268