KERÂBÎSÎ (Es’ad bin Muhammed en-Nişâbûrî)

Hanefî fıkıh âlimlerinden. İsmi, Es’ad bin Muhammed bin Hüseyn el-Kerâbîsî en-Nişâbûrî’dir. Künyesi Ebü’l-Muzaffer olup, lakabı Cemâlüddîn veya Cemâl-ül-İslâm idi. “Kerâbîsî” nisbetiyle meşhûr oldu. “Nişâbûrî” nisbetiyle de anıldı. Nişâbûr, Horasan bölgesinde büyük bir şehirdir. Kerâbîs, Farsça bir kelime olup “Kirbâs” kelimesinin çoğuludur. Onun lügat ma’nâsı, kalın veya sert elbise demek olup, Arabcada pamuk ma’nâsına kullanılır. “Kerâbîsî” nisbeti ile meşhûr olan başka âlimler de vardır. Bunlardan başlıcaları, 522 (m. 934) yılında vefât eden ve “Fürûk” isminde bir de eseri bulunan Muhammed bin Sâlih el-Kerâbîsî, 245 (m. 859) yılında vefât eden büyük Şafiî âlimi Hüseyn bin Ali bin Yezîd el-Kerâbîsî el-Bağdâdî ve hadîs âlimlerinin büyüklerinden olup. “Müstedrek” kitabının sahibi Ebû Ahmed el-Hâkim el-Kerâbîsî en-Nişâbûrî’dir. Cemâlüddîn Kerâbîsî, beşinci hicri asrın sonlarında doğdu. Arab dili ve edebiyatı ile, fıkıh ve usûl ilimlerinde büyük bir âlimdir. Fıkıh ilmine dâir yazdığı “El-Fürûk” kitabı meşhûrdur. 570 (m. 1174) senesinde Bağdad’da vefât etti. Verdiyye kabristanına defnedildi.

Cemâlüddîn Kerâbîsî, devrinin meşhûr âlimlerinin bir çoğundan ilim tahsil etti. Bunlardan Kâdı Ebü’l-Alâ Sa’îd bin Muhammed el-Buhârî (İbn-i Râsımendî) diye de meşhûrdur. “Mugarleb” kitabının sahibi Ebû Mensûr Mevlûd bin Ahmed Cevâlikî el-Lügavî ve “Manzûme-i Nesefî”yi şerh eden Alâüddîn Muhammed bin Abdülhamîd el-Esmendî en meşhûrlarındandır. Bilhassa fıkıh ilmini Alâüddîn-i Semerkandî’den, Arab dili ve edebiyatını da Ebû Mensûr Cevâlikî’den öğrenmişti. Kendisinden de, bizzat yanına gelerek ve kitabından yazarak ilim öğrenenler çok oldu.

Kerâbîsî, büyük ve faziletli bir fakîh, edebiyatta büyük bir âlim, güzel bir yolda bulunan, emsalleri arasında yüksek bir yeri olan, vera’ ve zühd sahibi, dînine son derece bağlı, sâlih bir zât idi. Fıkıh ve usûl ilimlerinde tam bir ilme sahipti. Bahs ve münâzaralarda ileri görüşlü ve fasîh (açık) bir lisân ile konuşan bir kimse olup, her ilimde derin bilgiye sahipti. Eşine az rastlanan bir âlimdi. Yüksek bir zekâsı olup, ince ve derin ma’nâlara nüfuz ederdi. İlimde apaçık ve büyük bir kudrete sahipti. “Şeyh-ül-İmâm Celâlüddîn” lakabı ile meşhûr olup, bu, onun yaşadığı asırdaki ilminin üstünlüğüne delâlet eden lakablardandır. Bu lakab, bilhassa Horasan mıntıkasında yüksek âlimler için kullanılır, ilimde husûsî bir mevkiyi kazanmıyanlara verilmezdi. O, uzun olan hayâtında ilmî tetkikleri ve münâzaraları ile ve her ilimdeki derin bilgisi ile meşhûr olmuştu. Te’lîf ve tasnif ettiği kitapları ve bilhassa “Kitâb-ül-fürûk” ismindeki eseri, bu husûsa en büyük delîldir. Arab dili ve edebiyatındaki üstünlüğünü hocası da i’tirâf ve nakletmektedir.

Başlıca eserleri şunlardır:

1. Kitâb-ül-fürûk: Hanefî fıkhını anlatan en güzel eserlerdendir. Bu kitap, 779 konuyu içine almaktadır. Çok kerre her bahis, iki mes’eleyi şâmildir. Ba’zan da daha çok olabilmektedir. Kitabın mes’elelerini kısımlara ayırarak, fıkıh kitaplarındaki gibi aynı konuları bir arada topladı: “Taharet ve Namaz kitabı, Nikâh kitabı... gibi.” Bu eserin adı, Esmâ-ül-müellifîn kitabında “Telkîh-ül-ukûd fil-fürûk” olarak zikredilmektedir.

2. Kitâb-ül-mu’ciz: Bağdad’da bulunan Mustansıriyye Medresesi müderrislerinden Ebû Hafs Ömer’in “Muhtasar” kitabına yaptığı şerhidir. Bu da, Hanefî fıkhına dâir bir eserdir.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) El-Fevâid-ül-behiyye (Lüknevî) sh. 45

2) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 247

3) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 204

4) Keş-üz-zünûn sh. 1257, 1898