KÂDI FADIL (Abdurrahîm bin Ali bin Hasen bin Ahmed)

Fıkıh, tefsîr ve hadîs âlimi. İsmi, Abdurrahîm bin Ali bin Hasen bin Ahmed ellahmî el-Askalânî el-Mısrî olup, künyesi Ebû Ali’dir. Kâdı Fadıl diye tanınmıştır. Lakabı, Muhyiddîn olup, el-Kâdıyy-ül-Eşref diye de bilinir. 529 (m. 1135) senesi Cemâzil-âhır ayı ortalarında Askalân’da doğdu. 596 (m. 1200) senesi Rebî’ül-âhır ayının altıncı gününe rastlayan Salı günü, Kâhire’de vefât etti. Ders verdiği medresesinde yatsı vakti cenâze namazı kılınıp, İmâm-ı Şafiî hazretlerinin de medfun bulunduğu Kurâfe kabristanına defn olundu.

Kâdı Fadıl hazretleri, naklî ilimlerden başka, edebiyat ve târih ilimlerinde de derin âlim idi. Edîblerin önderi, çok güzel şiir söyleyenlerin bayraktarı idi. Fesahat ve belagatta ileri olup, çok güzel ve te’sîrli konuşurdu. Hitâbeti kuvvetli idi. Bütün edebî ilimleri kendisinde toplamıştı. Şiir okumakta onun gibi bir kimse gelmemiştir. Kitabette de (güzel yazı yazmakta da) çok ileri idi.

Hâfız Ebü’l-Kâsım İbni Asâkir, Ebû Tâhir es-Süefi, Ebû Muhammed el-Osmânî, Ebû Tâhir bin Avf ve başka zâtlardan ilim öğrendi, hadîs-i şerîf dinledi. Kendisi de birçok kimseye ilim öğreterek fâideli oldu.

Edebî ilimlerle uğraştı. Mısır’a gitti, İmâm-ı a’zam ve İmâm-ı Şafiî’nin, fıkıh âlimleri arasındaki yeri nasıl büyük ise, bu zât da edebiyat sahasında öyle idi. Çok yazı yazardı. Yazdıkları toplansa, 100 cildlik eser olurdu. Sâhib olduğu kitapların sayısının ise 100 000 cildden fazla olduğu bildirilmektedir.

Kâdı Fadıl hazretleri, takvâ sahibi sâlih bir zât idi. Dînine çok bağlı olup, çok namaz kılardı ve çok oruç tutardı. Hiç kimseyi incitmezdi. Herkese karşı hoşgörü sahibi idi. Bütün mahlûkâta yumuşak davranırdı. Başkalarının ayıplarını örter, kendisine sıkıntı verenleri affederdi. Her ân Allahü teâlâyı düşünür, O’nu zikrederdi. İmâdüddîn-i Kâtib’in, el-Harîde isimli eserinde, bu zâtın hergün Kur’ân-ı kerîmi hatmettiği, hattâ daha fazla okuduğu bildirilmektedir. Herkese iyilikte bulunabilmek için çırpınırdı. Çok sadaka verirdi. Kendisi çok ihtiyâç ve sıkıntı içinde bulunduğu hâlde, eline geçen şeyleri ihtiyâcı olanlara verirdi.

Çok iyilik ve ihsân sahibi idi. Bilhassa yiyecek ve giyecek husûsunda ihtiyâç sahiplerine çok yardımda bulunurdu. Hasta ziyâretini ve cenâzelerde bulunmayı ve kabirleri ziyâret etmeyi hiç ihmâl etmezdi. Geceleri teheccüd namazı kılmaya devam ederdi ve bunu hiç aksatmazdı. İnce yapılı ve zayıf bedenli olduğu hâlde, bu husûsiyetlerini hiç terketmez ve aksatmazdı. Nafakasını te’min etmek için ticâretle uğraşırdı ve senede 50 bin altın geliri olurdu. Hind ve garb memleketlerinde ticâret yapardı. Esedüddîn sultan olunca, onu kâtip olarak yanına aldı. Daha sonra Kâdı Fadıl (r.a.), Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin yardımcısı, vezîri, müşaviri ve devletlerarası yazışmalarda, dîvân-ı inşâ sahibi (sultânın özel kalem müdürü) oldu. Sultan, bunun i’tikâdının düzgün olduğunu, beyan ettiği fikirlerin çok yerinde ve kıymetli olduğunu görüp kendisine çok iltifât etti ve kendisini yüksek makama getirdi. Selâhaddîn-i Eyyûbî, “Beldeleri askerler ile değil, Kâdı Fadıl hazretlerinin te’sîrli sözleriyle fethettim” dedi. Kâdı Fadıl’ın hürmet ve i’tibâr görmesi, sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî hazretlerinin vefâtından sonra da devam etmiştir.

Kâdı Fadıl hazretleri, hep ibâdet ve tâatla, hayır ve hasenatla meşgûl olup, dünyâ malına ve lezzetlerine kıymet vermezdi. Kıymeti iki dirhemden fazla olmayan beyaz bir elbise giyerdi. Fazilet sahipleri yanında çok kabûl ve i’tibâr görürdü. Garîbleri severdi. Evlerini geçindirmekte güçlük çekenlere ve varlıklı iken muhtaç duruma düşenlere çok iyilik eder, onları kendisine tercih ederdi. Hiçbir zaman yaptığı iyiliği başa kakacak söz ve harekette bulunmazdı. Yine hiçbir zaman düşmanlarından intikam almadı. Bilakis onlara iyilik ederdi.

Kitaplara olan merakı ve sevgisi pek fazla idi. Her ilme âit kitapları te’min ederdi. Şezerât sahibi İbn-ül-İmâd kitabında, İbn-i Sûre el-Ketbî’nin şöyle anlattığını bildiriyor: Kâdı Fadıl, oğlu ve İbn-i Sûre üçü beraberler iken, Kâdı Fadıl’ın oğlu, İbn-i Sûre’den meşhûr Hamâse kitabının bir nüshasını okumak için istedi. O da Kâdı Fadıl’a, “Hizmetçilerden birinden iste de getirsin. Nasıl olsa kütüphânende bu eser vardır” dedi. Hizmetçi o eserin 35 ayrı nüshasını getirip önlerine koydu. Kâdı Fadıl, her nüsha için ayrı ayrı bu falanın hattı (yazması), bu falanın hattıdır diyerek hepsini saydıktan sonra, “Bunların hiç biri çocukların okuyup anlıyabileceği şekilde değildir” dedi ve oğlu için, o kitabın yeni ve anlaşılır bir nüshasını satın aldı.

Selâhaddîn-i Eyyûbî hazretlerinden sonra sultan olan Melik Azîz İmâdeddîn de kendisine çok iltifât etmiştir. Sultan birgün Kâdı Fadıl’a bir haber gönderdi. Haberi getiren kimse, kadı hazretlerini, sakin bir şekilde hareketsiz duruyor gördü. Bu sükût hâli uzun sürünce, gelen kimse şüphelenip, yavaş yavaş geldi, elini üzerine koydu. Vefât etmiş olduğunu anladı.

İbn-i Şehbe’nin târihinde bildirdiğine göre, Kâdı Fadıl hazretlerinin Mısır’da yüksek gelir getiren büyük bir arazisi vardı. Birgün hacca gitmeye niyet etti. Hayvanına binip giderken, bu arazinin yanından geçiyordu. Orada Allahü teâlâya şöyle duâ etti: “Yâ Rabbî! Bana âit olan araziler içinde en çok sevdiğim yerin burası olduğunu sen elbette biliyorsun. Allahım! Sen şâhid ol ki, bu araziyi senin rızâ-i şerîfin için vakfettim.” Böylece, Allahü teâlâ için birşey vakfedileceği zaman, kişiye en sevgili olanının vakfedilmesinin efdal olması kaidesine riâyet etmiş oldu. O arazi günümüze kadar vakıf olarak gelmiştir. Ebû Ali Kâdı Fadıl hazretlerinin, Mısır’da Kâhire’de bir de medresesi vardır ki, Mısır’da bina olunan ilk medresedir.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-üş-Şâfiiyye cild-7, sh. 166

2) El-Bidâye ven-nihâye cild 13, sh. 24

3) Ravdateyn cild-2, sh. 241

4) Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 324

5) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 209

6) Vefeyât-ül-a’yân cild-3, sh. 158

7) Nihâyet-ül-ereb cild-8, sh. 1