İKLÎŞÎ (UKLÎŞÎ) (Ahmed bin Muad)

Hadîs, nahiv, lügat, tasavvuf ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebü’l-Abbas olup ismi, Ahmed bin Muad bin Îsâ bin Vekîl’dir. Babası, Endülüs’te bir şehir olan Ukliş’ten Dâniye şehrine gelip yerleşti. Ebü’l-Abbâs Uklişî orada doğdu. İklîşî (Uklişî), Tecibî ve Dânî nisbet edildi. Şihâbüddîn lakabı verildi. 550 (m. 1155) yılında veya daha önce Mısır’da (bir rivâyete göre Mekke’de) vefât etti.

Ebü’l-Abbâs İklîşî’nin babası da zamanın ileri gelen âlimlerindendi. İlk derslerini babasından aldı. Küçük yaşta temel bilgilere vâkıf oldu. Yüksek ilimlerde de ilk dersini yine babasından aldı. Arab dilinin nahiv, lügat, şiir ve edebiyatında âlim oldu. Çeşitli şehirleri dolaşıp birçok âlimden hadîs-i şerîf dinledi. Fıkıh ilminde esas ve fürû’ bilgilerini öğrendi. Mâlikî mezhebi fıkıh bilgilerinde âlim oldu. Başta babası olmak üzere Kâdı Ebû Bekr İbni Arabî, Ebü’l-Velîd İbni Debbâğ, Kerûhî, Ebü’l-Hasen bin Târık, İbn-i Sükre Sadfî, Gassanî, Ebû Muhammed Abdülhak bin Atiyye, Ebû Muhammed Batalyûsî ve daha birçok âlimden ilim öğrendi. Çeşitli ilim dallarında âlim oldu. Doğuya seyahat etti. Fas, Tunus, Mısır ve Mekke’ye gitti. Tasavvuf âlimlerinin büyüklerinden Ebü’l-Abbâs İbni Ârif hazretlerinin meclislerinde bulunup, sohbetlerinden istifâde etti. Tasavvufta yüksek mertebelere kavuştu. Madde ve mana ilimlerinin üstün dereceleri kendisine ihsân edildi. Kalbi her türlü pisliklerden temizlendi. Peygamber efendimizin (s.a.v.) yalnız bildirdiklerine değil her hâline ve ahlâkına uyardı. Her işte ve her şeyde Allahü teâlâya muhtaç olduğunu, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin, hiçbirşeyi yaratamayacağını, ancak Allahü teâlânın yaratmasına sebeb olabileceğini iyi anlayanlardan (tasavvufta fakir) oldu. Her işinde dinin bütün hükümlerine tamamen uyarak çalışır, çok iyilik yapar, diğer zamanlarını ibâdetle geçirirdi. Hep Allahü teâlânın varlığını, ni’metlerini düşünür, lüzumsuz yere konuşmaz ve dâima Cenâb-ı Hakkın ismini zikrederdi. İnsanlara emr-i ma’rûf yapar, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatırdı. Hiç kimse ile münakaşa ve münâzara etmez, din bilgilerini yaymak için çalışırdı.

Birçok talebe yetiştirdi. Onun kalbinden akan feyzler, Magrib ehlinin gönüllerini yıllarca aydınlattı. Anlatmış ve yazmış olduğu din bilgileri, senelerce dilden dile, kitaptan kitaba; gönülden gönüle nakledildi. Allahü teâlânın dinini öğrenmek ve öğretmek için, onun ilminden istifâde edildi. Yazmış olduğu eserler İslâm âlimleri tarafından yazılarak çoğaltıldı. İmkanlar müsait olunca, matbaa yolu ile daha çok bastırıldı. Arzu edenin zahmetsizce bulabilmesine imkan hazırlandı. Bu kıymetli eserlerinden biri, “Kitâb-ün-necm min kelâm-i Seyyid-il-Arab vel-Acem” adlı kitabıdır. Bu eserde, Arabların ve Arab olmayanların efendisi olan Muhammed aleyhisselâmın hadîs-i şerîfleri toplanmıştır. “Kitâb-ü envar-il-âsâr-il-muhtassa bi-fadl-is-salât alen-Nebiyy-il-muhtâr” adlı eserinde, Peygamberimize (s.a.v.) salevat-ı şerîfe getirmenin ehemmiyeti ve salevât-ı şerîfeler anlatılmaktadır. “Ed-Dürr-ül-manzûm fimâ yezil-il-fehum vel-hemûm”, “Şifâ üz-zamân fî fadl-ül-Kur’ân”, “Hill-ül-evliyâ fî iddet-i esfâr”, “Şerh-ül-esmâ-il-hüsnâ”, ve “Şerh-ül-bâkiyyat-is-sâlihât”, adlı kitâblar da onun eserleri arasındadır. “Kitâb-ün-necm min kelâm-i Seyyid-il-Arab vel-Acem” adlı eserinin mukaddemesinde, kitabı te’lîf sebebini bildiren Ebü’l-Abbâs İklîşî, daha önce yazmış olduğu “Gurer” kitabındaki hadîs-i şerîflerin ezberlenmesini daha kolay hâle getirmek için yazdığını söylemektedir. Bu kitaptaki hadîs-i şerîflerden ba’zılarında buyuruldu ki:

“La ilâhe illallah kelimesini bilen (inanan) kimse Cennete girer.”

“Tevhîd ehlinden biri Cehenneme girerse, günahı kadar azâb görür. (sonra çıkar).”

“Güzel bir abdest alanın hatâları (küçük günahları), bedeninden, hattâ tırnaklarının altından dökülür.”

Abdest üzerine abdest alan kimseye on hasene yazılır.”

“Namazı unutan kimse, hatırladığı ânda kılsın.”

“Namazdan bir rek’ate yetişen kimse, namaza (cemâate) yetişmiştir.”

“İkindi namazını kaçıran kimse, ailesini ve malını kaybetmiş gibidir.”

“İkindi namazını terk eden kimsenin amelleri yok olur.”

“Oniki rek’at olan kuşluk namazını kılana, Allahü teâlâ Cennette altından bir köşk bina ettirir.”

“Fecirden önce oruca başlamayanın orucu yoktur.”

“Bir kimse Ramazan orucunu tutar, sonra ona Şevvâl’den altı gün daha oruç ilâve ederse, bütün sene oruç tutmuş gibi olur.”

“Bir kimse, Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazîfe bilir ve orucun sevâbını Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları affolur.”

“Hac edip de beni ziyâret etmeyen kimse, beni incitmiş olur.”

“Allah yolunda ayakları tozlanan kimseye, Allahü teâlâ Cehennemi haram kılar.”

“Karşılığını Allahü teâlâdan beklediği hâlde, Allah yolunda başı ağrıyan kimsenin bundan önceki günahları affolur.”

“Allahü teâlânın ismi yücelsin diye savaşan kimse, Allah yolundadır.”

“İlim talebi için çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.”

“Kim Cennet bahçelerindeki ni’metlere kavuşmak isterse, Allahü teâlânın zikrini çok yapsın.”

“Kehf sûresinin başından on âyet ezberleyen Deccâl’den korunur.”

“Ödemek niyetiyle borç alan kimseye, Allahü teâlâ yardım eder.”

“Cum’a günü veya gecesi ölen kimse, kabir azâbından korunur.”

“Can boğaza gelmeden tövbe edenin tövbesini Allahü teâlâ kabûl eder.”

“Allaha ve âhırete imân eden kimse, annenin evladını sevdiği gibi Süheyb’i sevsin.”

“Sünnetimden (Eshâb-ı Kirâmın, Tabiîn ve Tebe-i tabiîn hazretlerinin gittiği yoldan) yüz çeviren benden değildir.”

“Bir yılan öldüren kimse, bir kâfir öldürmüş gibidir.”

“Kur’ân-ı kerîmi kendi görüşü ile tefsîr eden kimse, isâbet etmiş olsa dahi hatalıdır.”

“Yanında tasadduk edecek malı olmayan kimse, kadın-erkek bütün mü’minlere istiğfarda bulunsun. Zira istiğfarda bulunması da bir sadakadır.”

“Dünyâda ipek giyen, âhırette ondan mahrûm olur.”

“Tavla oynayan kimse, Allahü teâlâ ve Resûlüne isyan etmiştir.”

“Beni rü’yâda gören, doğru görmüştür. Çünkü şeytan, benim şeklime giremez.”

“Kabrimi ziyâret edene şefaatim vâcib oldu.”

“Mü’min necs (pis) olmaz.”

“Allahü teâlâ, kendi rızâsı için olmayan ameli kabûl etmez.”

“Allahü teâlâ birşeyi haram kıldığında, onun bedelini de haram kılar.”

“Allahü teâlâ, sûretlerinize ve servetlerinize bakmaz. Ancak kalblerinize ve amellerinize bakar.”

“Allahü teâlâ dünyâyı, sevdiğine de, sevmediğine de verdi. Dîni ise, sadece sevdiğine verdi.”

“Allahü teâlâ, ni’metinin eserini kulunun üzerinde görmek ister.”

“Allahü teâlâ kalblere nazar etti ve Muhammed aleyhisselâmın kalbini, kulların en hayırlı kalbi buldu.”

“Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim de havarim. Zübeyr’dir.”

“Mü’minin amelinin en efdali (üstünü), Allah yolunda cihaddır.”

“Kılıçlar, Cennetin anahtarlarıdır.”

“Selâm, Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsındandır. Aranızda selâmı yayınız.”

“Sirke balı bozduğu gibi, kötü ahlâk da îmanı bozar.”

“Canlı resmi bulunan eve melekler girmez.”

“Melekler, ilim talebesine yaptığından râzı olarak kanatlarını gererler.”

“Ölü, kabre konulduğunda, ayrılanların ayak seslerini işitir.”

“Ölü, kendisini taşıyanları, yıkayanları ve kabre koyanları tanır.”

“Ölünün kemiğini kırmak, günah bakımından sağ iken kırmak gibidir.”

“Benim mescidimdeki namaz, Mescid-i Haram müstesna, diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.”

“Kalbimde (Envâr-ı ilâhiyyenin gelmesine engel olan) perde hâsıl oluyor. Bunun için günde yüz kerre tövbe ediyorum.”

“Kabirlere oturmayınız. Kabirlere karşı namaz kılmayınız.”

“Biz Peygamberler miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır.”

“Bî’at-ı Rıdvan’da bulunanların hiçbiri Cehenneme girmez.”

“İçinde köpek, sûret (canlı resmi), cünüp bulunan eve melekler (rahmet melekleri) girmez.”

“Küfürden hiçbir şey Cennete girmez.”

“Beni gören ve beni göreni gören müslümanları Cehennem yakmayacaktır.”

“Mü’min Hazreti Ali’ye buğzetmez, münâfık Hazreti Ali’yi sevmez.”

“Ancak mü’min olanla arkadaşlık et. Ancak müttekî olanla yemek ye!”

“Üç defa izin isteyip de verilmeyen kimse (girmek istediği yerden) geri dönsün.”

“Cebrâil aleyhisselâm komşu hakkından o kadar çok bahsetti ki, komşuyu komşuya vâris kılacak zannettim.”

“Allahü teâlâ, Lût kavminin yaptığı işi yapan topluluğa la’net etsin.”

“Allahü teâlâ, baba ile çocukları arasını, iki kardeş arasını açan kimseye la’net etsin.”

“Allahü teâlâ, bir mü’mine zarar veren veya ona mekr (hîle) yapan kimseye la’net etsin.”

“Cemaatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmiyedi derece daha üstündür.”

“Ümmetim arasından bir dost edinseydim, Ebû Bekr’i (dost) edinirdim.”

“Benden sonra bir peygamber gelecek olsaydı, Ömer peygamber olurdu.

“Kuba’ mescidinde kılınan bir namaz, bir umre gibidir.”

“Îmân, Süreyya yıldızına asılı olsaydı, ona, Fâris’ten birisi erişirdi.” (Bu hadîs-i şerîf, İmâm-ı a’zam hazretlerini müjdelemektedir.)

“Hicret olmasaydı, Ensâr’dan bir kişi olurdum.”

“En üstün zikir, Lâ ilahe illallah söylemektir. En üstün duâ, Elhamdülillahdır.”

“En üstün amel, Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir.”

“En faziletli amel, hacc-ı mebrûr’dur.”

“Hamd ile başlanmayan her söz eksiktir.”

“Hata edenlerin en hayırlısı, tövbe edenlerdir.”

“Kişinin her yeri mahvolup çürür. Lakin kuyruk sokumu kemiği çürümez. İnsan ondan çıkmıştı. Yine ondan iade olunur.”

“Her sarhoş eden içki haramdır.”

“Size Cehennemin haram olduğu kimseyi haber vereyim mi? O, cana yakın, geçimli, halim, iş bitiren kimsedir.”

“Size en hayırlılarınızı haber vereyim mi? Onlar, ömürleri en uzun, amelleri en güzel olanınızdır.”

“Size en şerlilerinizi (kötülerinizi) haber vereyim mi? O, ömrü uzun, ameli kötü olandır.”

“Size Cennet hazînelerinden bir hazineyi bildireyim mi? Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ı çok söyleyiniz.”

“Allahü teâlâya en sevimli söz, Sübhâne Rabbî ve bihamdihidir.”

“Ümmetimden ba’zısı, bir kişiye ve onun çoluk çocuğuna şefaat eder, o kimseyi şefaati ile Cennete sokar.”

“Sâlih komşu ve geniş ev, kişinin se’âdetindendir.”

“İlle de istemen lâzım ise, sâlih kimselerden iste.”

“Kişinin, çocuğunu terbiye etmesi, bir sâ’ sadaka vermesinden daha iyidir.”

“Üç kişiye Cennet müştaktır (âşıktır). (Bunlar): Ali, Ammâr ve Selmân’dır (r.anhüm)

“Öğleden önce, zevalden sonra (kılınan) dört rek’at namaz, seher namazına muadildir.”

“Aralarında selâm bulunmaksızın, öğleden önce kılınan dört rek’at namaz için, semâ kapıları açılır.”

“İslâm yüksektir. Onun üstünde birşey yoktur.”

“İslâm, alenîdir, imân ise kalbtedir.”

“Îmân kalb ile kesin bilmek (inanmak), dil ile söylemek, erkânı yapmaktır.” (Amel îmândan bir parça değildir, fakat, sâlih ameller, kalbdeki îmânı parlatır.)

“Îmân yetmiş küsur şu’bedir (bölümdür). Hayâ ise, îmândan bir bölümdür.”

“Ensârı sevmek, îmânın alâmetidir. Ensâra buğzetmek, münâfıklığın alâmetidir.”

“Allahü teâlâdan Rab olarak, islâmdan din olarak, Muhammed’den (a.s.) resûl olarak râzı olan kimse, îmânın tadını tatmıştır.”

“Mü’min Allahü teâlânın garantisindedir.”

“Mü’mine teaccüb edilir ki, ağzına kaldırdığı lokmaya kadar herşeyde (kendisine) ecir verilir.”

“Dünyâda bana, zevcelerim ve güzel koku sevdirildi. Namaz benim için sürûr ve sevinç yapıldı.”

“En çok ümmeti olan Peygamber benim. Cennetin kapısını önce ben çalacağım.”

“Cebrâil ile Mikâil’in, Allahü teâlânın indinde durumları ne ise, Ebû Bekr ile Ömer’in de benim yanımdaki durumları öyledir.”

“Ömer bin Hattâb, Cennet ehlinin sirâcıdır (ışığıdır).”

“Benden sonra, hak, Ömer’in olduğu yerdedir.”

“Abbâs benden, ben Abbâs’tanım.”

“Hasen ile Hüseyn, Cennet gençlerinin efendisidir.”

“Her peygamberin bir refîki vardır. Benim Cennetteki refîkim, Osman’dır (r.a.)

“Talhâ ve Zübeyr (r.anhüm) Cennette benim komşularımdır.”

“Ammâr’ın kanını ve etini Cehennemin tadması haramdır.”

“Hâlid bin Velîd, Allahü teâlânın kılıçlarından bir kılıçtır.”

“Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizden derecesi en aşağı olana olan üstünlüğüm gibidir.”

“Bir fakîh, şeytana, bin âbidden daha şiddetlidir.”

“Allahü teâlânın rızâsı, babanın rızâsındadır. Allahü teâlânın sahtı (gadabı) babanın kızmasındadır.”

“Kargaşalık zamanında ibâdet, bana hicret gibidir.”

“Sabah namazının iki rek’atı, dünyâ ve içindekilerden daha hayırlıdır.”

“Misvak ağzın temizliği, Rabbin rızâsıdır.”

“Gizli olarak yapılan duâ, açıktan yapılan yetmiş duâdan hayırlıdır.”

“Allah yolunda deniz sahilinde bir gece nöbet beklemek, bir kişinin, çoluk-çocuğu arasında bulunarak yaptığı bin senelik amelinden daha üstündür.”

“Haram olan bir kuruşu (sahibine) geri vermek, Allahü teâlânın katında yetmiş kabûl olmuş hacca eşittir.”

“Gâfiller arasında Allahü teâlâyı anan, gaziler arasında muharebe eden kimse gibidir.”

“Oruçlu kimsenin ağzının kokusu, kıyâmet gününde Allahü teâlânın katında, misk kokusundan daha hoştur.”

“Oruçlu kimse orucunu açtığı zaman, melekler onu ziyâret ederler.”

“Allahü teâlâ, kendisinden haya edilmeye insanlardan daha lâyıktır.”

“Adâletli devlet reîsinin duâsı red olunmaz.”

“Makâm-ı Mahmûd, şefaattir.”

“Zemzem mübârektir, yemekliktir (doymak niyetiyle içen doyar) ve hastalıklara da şifâdır.”

“Minberim, Cennet bahçelerinden bir bahçedir.”

“Hastayı ziyâret eden, Cennet sokaklarından bir sokaktadır. Oturduğu zaman onu rahmet kaplar.”

“Fakirler, Cennete zenginlerden beşyüz sene önce gireceklerdir.

“Yarım günde, ümmetimden yetmiş bin kişi hesâbsız Cennete girerler.”

“Kıyâmet gününde üç sınıf kimse şefaat eder. Peygamberler (a.s.), sonra âlimler, sonra şehidler.”

“İnsanlar üzerine Öyle bir zaman gelir ki, insanlar o zamanda iyiliği emredip, kötülükten alıkoymazlar.”

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, o zaman çok yağmur yağar, fakat yerden hiçbirşey bitmez.”

“Her kul, nasıl öldü ise, o hâlde diriltilir.”

“Ümmetimden iki sınıf vardır ki, onların İslâmdan nasîbleri yoktur. Bunlar, kaderiyye ve mürciedir.”

“Âhır zamanda râfızi denilen bir kavim gelecektir ki, onlar İslâmı terk ederler.”

“Mehdî, Fâtıma’nın soyundandır.”

“Çocuklar, Cennet ehlinin hizmetçileridir”

“Kulun Allahü teâlâya en yakın olması, secde halindedir.”

“Rü’yânın en doğru olanı, seher vaktinde görülenidir.”

“Etin en iyisi, sırt etidir.”

“İçkiye devam eden, puta tapan gibidir.”

“Misâfirlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır.”

“İçerisinde Allahü teâlânın anılmadığı ev ile anıldığı evin durumu, ölü ile dirinin hâli gibidir.”

“Kâfirin aklı, mü’minin aklının yarısıdır.”

“İpek elbiseler, ümmetimin erkeklerine haram kılındı. Kadınlara helâl kılındı.”

“İki kişilik yemek üç kişiye, üç kişilik yemek dört kişiye kâfi gelir.”

“Yemeğin bereketi, yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır.”

“Sahifesinde (amel defterinde) çok istiğfar bulunan kimseye ne mutlu.”

“Müslüman ol, kurtulursun.”

“Bevlden sakınınız. Çünkü, kabir azâbının çoğu, bevldendir. (Üzerine idrar sıçratmak sebebiyledir).”

“Oruçlu olmanın dışında, buruna su almakta mübalağa edilir (fazla su alınır).”

“Parmaklarınızın arasını hilâlleyiniz ki, Allahü teâlâ da onları kıyâmet gününde ateşle hilâllemesin.”

“Saflarınızı düz yapınız. Çünkü safları düzgün yapmak da namazın ikâmesindendir.”

“Saflarınızı doğru yapınız, düz tutunuz. Çünkü ben, sizi geriden de görürüm.”

“Akşam namazını, yıldızlar doğmadan önce kılmakta acele ediniz.”

“Evlerinizde namaz kılınız. Evlerinizi kabir yapmayınız.”

“Lâ ilahe illallah diyenin (cenâze) namazını kılınız.”

“Şirkten sakınınız. Şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.”

“Bana salât okuyunuz. Duâda gayret ediniz. “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ Ali Muhammed” deyiniz.”

“Allahü teâlânın, peygamberlerine salât okuyunuz. Çünkü Allahü teâlâ, benim gibi onları da peygamber olarak gönderdi.”

“Ölüm halinde olanların yanında “Lâ ilahe illallah” deyiniz.”

“Mevtalarınıza Yâsin-i şerîf okuyunuz.”

“Kalbleriniz i’tilâf (yumuşak) halinde bulunduğu müddetçe Kur’ân-ı kerîmi okuyunuz. Kalbleriniz ihtilaf halinde (dağınık olunca) okumayı bırakınız. Kalkınız.”

“İnsanlara, sana yapılmasını istediğin şeyi yap.”

“Oğullarınız arasında adâletli olunuz.”

“Duâ etmeden önce, iyiliği emredip, kötülükten sakınınız. Yoksa duânız kabûl olmaz.”

“Sizin üzerinize, başı sanki siyah üzüm gibi olan habeşli bir köle de görevlendirilse, onu dinleyin ve ona itaat edin.”

“Allahü teâlâdan fâideli ilim isteyiniz. Fâidesiz ilimden Allahü teâlâya sığınınız.”

“Allahü teâlâya tövbe ediniz. Çünkü ben günde yüz kerre tövbe ediyorum.”

“Zeytin yiyiniz. Ondan yağ elde ediniz. Çünkü o mübârek bir ağaçtandır.”

Aynı kitapta rivâyet edilen ba’zı hadîs-i kudsîlerde Allahü teâlâ buyurdu ki:

“Sâlih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin kalbine gelmiyen şeyler hazırladım.”

Allahü teâlâ kirâmen kâtibîn meleklerine buyurdu ki: “Kulum bir günaha yöneldiği zaman, o günahı ona yazmazsınız. O günahı işlerse, onu bir günah olarak yazınız. Kulum bir iyiliği kasdettiği, fakat onu yapmadığı zaman onu bir iyilik olarak yazınız. Eğer o iyiliği yaparsa, ona on iyilik yazınız.”

“Oruç bana âittir. Onun karşılığını ben veririm.”

“Ben zulmü kendime ve kullarıma haram kıldım. Dikkat ediniz. Birbirinize zulm etmeyiniz.”

“Ey Âdemoğlu! Kendini bana ibâdete (kulluğa) ver. Böyle yaparsan, gönlünü zenginlik ile doldurur, fakirliğini gideririm. Böyle yapmazsan, elini meşgûliyetle doldurur, fakirliğini gidermem.”

“Kim bir amel yaparda, onda bana başkasını ortak koşarsa (ya’nî hem benim için, hem onun için o işi yaparsa) onu o ortak koştuğu ile beraber bırakırım.”

Peygamber efendimizden rivâyet edilen ba’zı duâlar:

“Allahım! Benim içimi, dışımdan daha iyi kıl. Dışımı da sâlih (iyi) kıl.”

“Allahım! Beni, iyilik yaptıkları zaman (sevinen), kötü bir iş yaptıklarında, senden af ve mağfiret dileyen kullarından eyle.”

“Allahım! Doğru yola hidâyet ettiklerin (ilettiklerin) arasında bana da hidâyet eyle. Afiyet verdiklerin arasında bana da afiyet ver. Sevdiklerin arasında beni de sev. Verdiğin şeyleri benim için bereketli kıl.”

“Allahım! Seni seven zelîl olmaz, sana düşmanlık eden, azîz olmaz. Her zaman hamd sanadır. Cehennem ehlinin hâlinden sana sığınırım.”

“Allahım! Bana öğrettiğin şeylerden beni fâidelendir. Bana fâideli olanları öğret, ilmimi arttır.”

“Allahım! Sana şükredebilmemde, seni zikr edebilmemde ve sana güzel kulluk edebilmemde bana yardımını lutf eyle.”

“Allahım! Verdiğinle beni kanaatkar eyle. Bana onu bereketli eyle.”

“Allahım! Doğu ile batıyı birbirinden uzak kıldığın gibi, benim ile günahlarım arasını da (öylece) uzak kıl”

“Allahım! Beyaz elbise, kirden temizlendiği gibi, beni de günahlarımdan temizle.”

“Allahım! Şikâktan, nifaktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım.”

“Allahım! Ni’metinin benden gitmesinden, verdiğin afiyetin, benden ayrılmasından, intikamının ve bütün gazâbının aniden gelmesinden sana sığınırım.”

“Allahım! Fakirlikten, zilletten sana sığınırım. Zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.”

“Allahım! Bildiğim ve bilmediğim şeylerin şerrinden sana, sığınırım.”

“Allahım! işitmemin, görmemin, dilimin, kalbimin ve gözümün şerrinden sana sığınırım.”

“Allahım! Bizi ni’metine şükredenlerden, onlar sebebiyle sana senada bulunanlardan eyle. Ni’metlerini bize tamamla. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım!”

Ebü’l-Abbâs İklîşî “Kitâbü envâr-ül-âsâr-il-muhtassa bi fadl-is-salât alen-Nebiyy-il-muhtâr” adlı eserinde, Resûlullaha (s.a.v.) salât ve selâm getirmekle ilgili kırk hadîs-i şerîfi nakletmektedir. Bunlardan ba’zıları şöyledir:

“Ümmetimden kim bana kalbinden ihlâsla salât-ü selâm getirirse, Allahü teâlâ da on salât (rahmet) eder.”

“Her kim benden bir ilim yazar ve onunla beraber bana salât-ü selâm yazarsa, bu kitap okunduğu müddetçe ona sevâb yazılır.”

“Kim bana bir kitapta salât-ü selâm getirirse bu kitapta ismim bulunduğu müddetçe, melekler o zâta istiğfarda bulunurlar.”

“Bir kimse bana bir salât-ü selâm okursa, Allahü teâlâ ona on rahmet verir, on hatâsını affeder.”

“Cum’a günleri kim bana çok salât-ü selâm okursa, Hak teâlâ onun yüz ihtiyâcını giderir. Bunların yetmişi âhırete, otuzu dünyâya âittir. Hak teâlâ bir melek gönderir. O salevâtı bana tabaklar içinde getirir. Bir de beyaz bir sayfa vardır. Bana o kimsenin ismini, falan oğlu falan diye söylerler ve o sayfaya yazarlar. Kıyâmete kadar yanımda durur.”

Ebü’l-Abbâs İklîşî hazretleri, eserini Peygamber efendimize (s.a.v.) salât-ü selâm getirmekle ilgili kırk hadîs-i şerîf ile tezyin ettikten sonra, ba’zı menkıbe ve rü’yâlardan bahsetmektedir. Bunlardan ba’zıları şöyledir:

Muhammed bin Ebi Süleymân anlatır: “Babamı vefâtından sonra rü’yâda gördüm. “Allahü teâlâ sana ne muâmele etti?” diye sordum. Allahü teâlânın kendisini bağışladığını söyledi Hangi amel sebebiyle bağışladığını sordum. “Yazılarımda Peygamber efendimize (s.a.v.) salât-ü selâm yazmam sebebiyle” diye cevap verdi.”

Abdullah Fenârî anlatır: “Kâtiplik yapan bir komşum vardı. Vefâtından sonra rü’yâda görüldü. “Allahü teâlâ sana ne yaptı?” diye soruldu. “Allahü teâlâ, hadîs-i şerîf yazarken Resûlullahın (s.a.v.) ismi geçtiğinde, O’na salât-ü selâm yazdığım için beni mağfiret etti” dedi.”

Abdullah bin Hakem anlatır: “İmâm-ı Şafiî hazretlerini rü’yâda gördüm. “Allahü teâlâ sana ne ile muâmele etti?” diye sordum. “Allahü teâlâ bana merhamet edip mağfiret etti. Beni düğünde zifafa acele edildiği gibi derhal Cennete koydu. Bol bol ihsânlarda bulundu” buyurdu. Bu derece ihsânlara nasıl kavuştuğunu sordum. “Risale adlı kitabımı yazarken, Resûlullaha (s.a.v.) salât-ü selâm yazmamdandır” buyurdu. “Salât-ü selâmı nasıl yazdınız?” diye sordum. “O’nun (s.a.v.) isminin geçtiği yerlerde (Sallallahü alâ Muhammedin adede mâ zekerah-üz-zâkirûn ve adedü mâ gafele anh-ül-gâfilûn) diye yazardım” buyurdu. Uyanınca kalktım, Risale kitabına baktım. Buyurduğu gibi salât-ü selâm yazılı olduğunu gördüm.”

Resûlullahın (s.a.v.) mübârek ismi zikredildiğinde salât-ü selâm okumaktan gâfil olmayınız. Zira salât-ü selâmdan gâfil olanlar, insanların en bahilidirler (cimrisidirler). Nitekim Hazreti Ali’nin bildirdiği hadîs-i şerîfte; “Bahîl. İsmim yanında zikredildiği hâlde, bana salevât getirmeyen kimsedir” buyurulmuştur.

Bir başka hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki: “Bana salât-ü selâm okumadan bir mecliste toplanıp ayrılanlar, leş kokusu koklayarak dağılmışlardır.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Bugyet-ül-vuât cild-1, sh. 392

2) Ed-Dîbâc-ül-müzehheb sh. 74

3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 181

4) Kitâbü envâr-il-âsâr-il-muhtassa bi fadl-is-salâtalen-Nebiyy-il-muhtâr, Süleymâniye-Kütüphânesi Şehid Ali Paşa Numara: 509/2

5) Kitâb-ün-necmi min kelâm-i Seyyid-il-Arab vel-Acem