Kelâm, hadîs, kırâat, ferâiz, târih ve Hanbelî mezhebi, fıkıh âlimi, vâ’iz. Künyesi Ebü’l-Hasen olup ismi Ali bin Ubeydullah bin Nasr bin Ubeydullah bin Sehl bin Sırrî’dir. Bağdadî nisbet edildi, “İbn-i Zâgûnî” diye meşhûr oldu. 455 (m. 1063) yılında Bağdad yakınlarında Zâgün köyünde doğdu. 527 (m. 1133) yılında Bağdad’da vefât etti. Câmi-i Mensûr ve Câmi-i Kasr’da kılınan cenâze namazından sonra, Bâb-ı Harb’de Ahmed bin Hanbel’in kabri yanına defnedildi.
Her müslüman çocuğu gibi, küçük yaşta Kur’ân-ı kerîm ve din bilgilerini öğrenmeye çok hevesli olan Ebü’l-Hasen İbn-i Zâgûnî, Allahü teâlânın kitabının kırâatini bütün rivâyetlerine göre genç yaşta öğrendi. Devrin ileri gelen âlimlerinin derslerine devam edip, temel din ilimlerini ve din ilimlerinin öğrenilmesine yardımcı olan âlet ilimleri tahsil etti. Arab dilinin inceliklerine vâkıf oldu. Mezheblerin usûl bilgilerini, mezhebler arasındaki ihtilâf ve ittifâk edilen mes’eleleri öğrendi. Hanbelî mezhebine göre fetvâ verdi. Birçok âlimden hadîs-i şerîf öğrendi. Târih ve kelâm ilimlerinde çok ilerledi. Hadîs ilmini Ebü’l-Ganâim bin Me’mûn, Ebû Ca’fer bin Mesleme, Ebû Muhammed Sarifîni, Ebü’l-Hüseyn bin Nekûr, Ebü’l-Kâsım bin Yüsra, Ebû Muhammed bin Abdullah bin Ata Hirevî ve daha birçok âlimden öğrendi. Kâdı Ya’kûb Berzebînî’den fıkıh ilmini tahsil etti. Diğer ilimlerde de birçok hocası vardı. Zekâ ve hafızasının üstünlüğü, onun duyduklarını yazmasına mâni olmadı. Hattının da çok düzgün olması birçok kitap yazmasına vesile oldu. Bir âlimin kitabını okumadan önce, hocasının tasdik ettiği bir nüshayı bulur ve ondan, yazar, daha sonra hocasının huzûrunda okuyarak tashih ederdi. Bilhassa ferâiz (islam miras hukuku) ilminde çok geniş bilgiye sâhib oldu. Bu ilmi gençlere öğretmeye gayret eder, Resûlullahın (s.a.v.) “Ferâiz ilmini öğrenmeye çalışınız! Bu ilmi gençlere öğretiniz! Ferâiz ilmi, din bilgisinin yarısı demektir. Ümmetimin en önce unutacağı bırakacağı şey bu ilim olacaktır” emrini yerine getirmeğe çalışırdı. Bu husûsta kitaplar yazar, ferâiz ilmini daha çok kimsenin öğrenmesine gayret ederdi. Keskin zekâsı ve engin ilmiyle, din düşmanı inançsızlara ve Ehl-i sünnet i’tikâdından ayrılmış olan sapıklara güzel cevaplar, verir, getirdiği kuvvetli delîllerle onları perişan ederdi. Arab diline vukûfiyeti, din ve târihte engin bilgisi, akıl ve anlayışının üstünlüğü ve insanları coşturan hitâbetiyle va’zlar verir, emr-i ma’rûf yapardı. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirir, Ehl-i sünnet i’tikâdına göre inanıp, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet etmeyenin Cehennem azâbından kurtulamayacağını anlatırdı. Cum’a ve Cumartesi günleri Bağdad’da Mensûriye Câmii’nde kalabalık bir cemaate va’z ederdi. Her ilimde zamanının en önde gelen âlimi olan İbn-i Zâgunî, hadîs ilminde güvenilir, dinde sağlam, zühd, vera’ ve takvâda önde idi. Dünyâ malına kıymet vermezdi. Yaptığını, Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için yapardı. Vaktini boşa harcamaz, ilim öğrenmek, öğretmek veya ibâdet etmekle geçirirdi.
Pekçok talebe yetiştirdi. Hadîs ilminde İbn-i Nâsır Ebü’l-Muammer Ensârî, İbn-i Asâkir, İbn-ül-Cevzî, Ömer bin Taberzed ve daha birçok kimseye ilim öğretti. Fıkıh ilminde, Sadaka bin Hüseyn ve İbn-ül-Cevzî’yi yetiştirdi.
İbn-i Zâgûnî, bir taraftan zamanın en mümtaz insanlarına ilim öğretirken, bir taraftan da kendisinden sonra gelenlere ışık tutacak pek kıymetli eserler yazdı. Bunlardan fıkıh ilminde; “El-İknâ”, “El-Vâdıh”, “El-Hilâf-ül-kebîr”, “El-Müfredât” adlı eserleri yazdı. Ferâiz ilminde, “Et-Telhîs”, “Avîs-ül-Mesâil-il-hisâbiyye” ve “Ed-Devr vel-vesâyâ” adlı kitapları vardır. “El-İzah fî usûl-iddîn” kelam ilmine dairdir. “Gurer-ül-beyân fî usûl-il-fıkh” adlı eseri ise fıkıh usûlü ile ilgilidir. Abbasi halifesi Müsterşid’in hilafetinin başlangıcı olan 512 (m. 1118) yılından, kendi vefât târihine kadar geçen hâdiselerin târihini yazdı. Haccın Menâsiki, Kur’ân-ı kerîmle ilgili mes’eleler, fetvâlar, hadîs ilmi, ölülerin kabirlerinde işittiklerine dâir kitaplar, onun eserleri arasındadır.
Ali İbni Zâgûnî hazretleri, hocaları yoluyla Câbir bin Abdullah’dan (r.a.) rivâyetle şu hadîs-i şerîfi nakletti.
“Resûlullah (s.a.v.) efendimiz, aile efradından yiyecek birşeyler hazırlamalarını arzu ettiler. Onlar da, “Yâ Resûlallah! Yanımızda sirkeden başka yiyecek katık yok” dediler. Onu getirtti Yemeğe başladılar. Sonra iki defa, “Sirke ne güzel katıktır” buyurdular.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-1, sh. 180
2) Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 80
3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-7, sh. 114
4) El-Bidâye ven-nihâye cild-12, sh. 205
5) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 296