Kırâat ve hadîs âlimlerinden. Edîb ve evliyâ bir zâttır. Künyesi Ebü’l-Alâ’dır. Hemedanlı olduğu için de “Hemedânî” denilmiştir. Kırâat ilmini İsfehan’da; Ebû Ali Haddâd ve diğer âlimlerden, Vâsıt’ta; Ebü’l-İzz Kalânisî’den, Bağdad’da; Bari’ ed-Debbâs’dan, Ebû Bekr el-Müzrefî’den ve diğer âlimlerden öğrendi. Hadîs ilmini ise, önce Abdurrahmân ed-Devnî’den ve sonra İsfehan’da Ebû Ali Haddâd’dan öğrendi. Daha çok bu hocasının yanında kalıp, uzun müddet ondan ilim öğrendi. Horasan’da da Ebû Abdullah Ferâvî’den ve diğer âlimlerden hadîs-i şerîf işitip, rivâyet etti. Daha sonra Bağdad’a gidip Ebü’l-Kâsım bin Beyân’dan, Ebû Ali bin Nebhan’dan, Ebû Ali bin Mehdî’den, Ebû Tâlib Yûsufî’den, İbn-i Hasin’den ve daha pekçok âlimden hadîs-i şerîf işitip, ilim aldı. Bundan başka, Bağdad’a ayrıca iki defa daha gidip, ilmî incelemeler yaptı. Ders verdi. İbn-i Sekine ve diğerleri ondan kırâat ilmini öğrendiler. Bağdad’a ilim için yaptığı dört seferden sonra Hemedan’a döndü. Hemedan’da bir kütüphâne yaptırıp, kitaplarını bu kütüphâneye vakfetti, bağışladı. Bu kütüphânede, büyük âlimlerin gayet güzel hatla yazılmış eserleri bulunuyordu.
Hasen bin Ahmed, ömrünün son zamanlarında kırâat ve hadîs dersleri vermeyi bırakıp, daha çok işittiği hadîs-i şerîfleri rivâyet etti. Ondan hadîs-i şerîf işitip, ilim alan zâtlardan bir kısmı şunlardır: İbn-i Asâkir, Muhammed el-Hamâmî el-Vâ’iz, Ebü’l-Mevâhib bin Sasrî, Abdülkâdir er-Rehâvi, Yûsuf bin Ahmed eş-Şîrâzî ve daha pekçok âlim ondan hadîs-i şerîf işitip ilim almıştır. Kendisinden icâzetli olarak en son rivâyette bulunan âlim İbn-i Mukayreverî’dir.
İbn-i Sem’ânî onun hakkında: “Hâfız, mutkîn (sağlam), mukrî, fâzıl, hüsn-i sîret ve doğru istikâmet sahibi, cömert, garîblere yardım eden bir zât idi” demiştir, İbn-i Cevzî ise, Tabakâtında onun hakkında şöyle demiştir: “Hâfız (yüzbin hadîs-i şerîfi senetleriyle bilen), mutkîn (hadîs ilminde sağlam güvenilir bir âlim), istikâmet sahibi ve cömert idi. Kırâat ve hadîs rivâyeti kendisinde son bulan âlimlerdendir” Diğer bir eserinde ise, “Kırâat ve hadîs ilminde zamanının en meşhûr âlimidir” demiştir.
Talebesi Abdülkâdir Rehâvî de şöyle demiştir: “O, çok hadîs-i şerîf işitmesiyle, usûl ilmindeki üstünlüğü ile, elinde bulunan nüshalar bakımından ve kendi hattı ile yazdığı hadîs-i şerîflerin rivâyetindeki güvenilirliği bakımından, ilimde zamanındaki âlimleri aşmıştır. Neseb, târih, isimler ve künyeler, kıssalar ve siyer husûsundaki hıfzı, ezberi bakımından çok ileri derecede ilim sahibi idi. Birgün biz, onun dersinde bulunuyor idik. Hazreti Osman ile ilgili bir mes’ele soruldu. Kâğıdı alıp, ezberinden yazmaya başladı. Biz de oturuyorduk. Uzunca bir fetvâ yazdı. Bu fetvâsında Hazreti Osman’ın nesebini, doğum ve vefât târihini, çocuklarının isimlerini, Hazreti Osman hakkında söylenen şiirlerden bir kısmını ve onunla ilgili pekçok husûsu yazmıştı.”
Kırâat ilminde de o kadar meşhûr olmuştu ki, kırâat âlimlerinin ismi: geçtiği zaman, onların doğum ve vefât târihlerini, kimden ilim aldıklarını, isnadlarını birer birer sayardı. Nahiv ve lügat ilminde de âlim idi. Lügat ilminde, “Cemhere” adlı kitabı ezberlemişti. Hemedan’da ondan ders almak sûretiyle, çok nahiv ve lügat âlimi yetişmiştir.
Dünyâ malına karşı düşkünlük göstermez idi. Bağdad ve İsfehan’a defalarca yaya ve kitapları omuzunda olduğu hâlde gidip gelmiştir. Kendisi şöyle demiştir: “Bağdad’da bir mescidde kalıyordum ve mısır ekmeği yiyordum.” Edîb Ebü’l-Fâzıl bin Nebbân şöyle anlatmıştır: “Hâfız Ebû Alâ’yı (Hasen bin Ahmed) Bağdad’ın bir mescidinde gördüm. Ayakta olduğu hâlde birşeyler yazıyordu. Çünkü lâmba çok yüksekte idi. Sonra Allahü teâlâ onun şânını herkesin yanında yükseltti. O, memleketi Hemedan’a vardığında, onu görüp de hürmet için ayağa kalkmayan kalmamıştır. Hattâ çocuklar ve yahudiler bile ona hürmeten ayağa kalkarlardı. Çok defa Mişkan’a Cum’a namazı kılmaya giderdi. Şehir halkı onu şehir dışında karşılardı. Çocuklar ve müslüman olmayanlar da onu karşılayıp da’vet ederlerdi. Kendisine bir deve veya birşey hediye edilse, talebelerine verirdi. Şüpheli şeyleri yemezdi. Ayrı bir medrese ve kendine mahsûs bir yer istemez, kendi evinde ders verirdi. Günün yarısını hadîs-i şerîf dersi Vererek, yarısını da kırâat dersi ve diğer dersleri vererek geçirirdi. Meclisine herkes gelip ondan istifâde eder, onu severdi. Mütevâzi giyinir, edeblere son derece riâyet ederdi. Birisi meclisine sol ayakla girse, çıkıp sağ ayakla girmesini isterdi. Hürmeten kıbleye karşı birşey koymazdı. Bir günde otuz fersah (180 km.) yol yürüyebilirdi. Bu hâl, onun nâdir hâllerinden (kerâmetlerinden) idi. Talhâ bin Muzaffer Alesî şöyle anlatmıştır: “Bağdad’da İbn-i Cevâlikî’nin kitapları satılıyordu. Hasen bin Ahmed de orada bulunuyordu. Kitaplarından bir bölümüne altmış dinar istendi. Hasen bin Ahmed, parasını öbür Perşembeye vermek üzere satın aldı. Memleketi Hemedan’a gidip evini altmış dinara sattı. Parayı, söylediği gün getirip teslim etti. Bu hâlini kimse bilmiyordu. Daha sonra duyuldu.”
İbn-i Cevzî şöyle anlatmıştır: “İşittim ki, vefâtından sonra rü’yâda şöyle görülmüştür. Kendisi duvarları kitapla örülmüş bir şehirde, etrâfında da pekçok kitap bulunduğu hâlde görülmüş. “Bu ne haldir?” diye sorulunca, “Allahü teâlâdan dünyâda meşgûl olduğum gibi meşgûl olmayı istedim. Bunu bana ihsân etti” buyurmuştur.”
Hasen bin Ahmed hazretlerinin eserlerinden bir kısmı şunlardır: El-Hâdî ilâ ma’rifet-il-mekâtı’ vel-mebâdî fî resm-il-mushaf, Kitâb-ül-edeb fî hisân-ül-hadîs, Gâyet-ül-ihtisâr fî kırâat-il-aşer lieimmet-il-emsâr, Zâd-ül-müsâfir (50 cild), Müfredât-ül-kurrâ.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakat-ı Hanâbile (zeyli) cild-1, sh. 324
2) Mu’cem-ül-müellifîn cild-3, sh. 197
3) Tezkiret-ül-huffâz cild-4, sh. 1324
4) Esmâ-ül-müellifîn, cild-2, sh. 97
5) Tabakât-ül-huffâz sh. 473
6) Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 231
7) Tabakat-ül-müfessirîn cild-1, sh. 128
8) Bugyet-ül-vuât cild-1, sh. 494