AZZÂZ BİN MÜSTEVDÎ EL-BETÂİHÎ

Irak’da yetişen büyük evliyâdan. Azzâz bin Müstevdî, Betâih’de senelerce talebe yetiştirmek ile meşgûl oldu. Talebeleri terbiye etmekte büyük bir mehâret sahibi idi. Birçok âlim ve sâlihler, Azzâz bin Müstevdî hazretlerinin sohbetinde bulunup, kendisinden ders aldılar ve tasavvuf yolunda yükseldiler. Doğum târihi kesin olarak bilinmeyen Azzâz el-Betâihî, altıncı asırda vefât eden Mensûr el-Betâihî’nin vefâtından az önce vefât etti.

Azzâz el-Betâihî hazretleri, çok kerâmet sahibi bir zât idi. Bir kerâmeti şöyle anlatılır: “Birgün Azzâz el-Betâihî dağ yolunda giderken, azgın bir arslanın gencin birisine saldırıp, onu parçalamak üzere olduğunu gördü. Hemen oraya koştu ve yerden küçük çakıl taşlarından alıp o arslana attı. Arslan cansız yere düştü. Gencin yanına gittiğinde, onun kırık bacağını gördü ve kırık yerlerini elleriyle sıvazlayınca, genç, hiçbir şey olmamış gibi derhal ayağa kalktı. Koşarak köyüne döndü.”

Şeyh Abdüllatîf şöyle anlatır: “Azzâz el-Betâihî hazretleri hurmalıktan geçiyordu. Canı hurma istedi. O esnada hurma dalı eğildi ve bir hurma salkımı önüne geldi. Ondan yediler. Dal tekrar doğrulup eski hâline geldi.”

Kendisi şöyle anlatıyor: “Önceleri beni bir hâl kapladı. Bu hâl kırk gün kadar sürdü. Bu süre zarfında ne yedim ne içtim, ne de herhangi bir şeyle uğraşacak hâlde idim. Daha sonra eski hâlime döndüm. Bir ara canım sıcak buğday ekmeği, balık ve menba suyu istedi. Bir nehir kenarına gittim. Dalgalar arasında karaltılar gördüm. Bana doğru yaklaştılar. Daha sonra bunların üç tane balık olduğunu gördüm. Onların birinin sırtında iki ekmek, diğerinin sırtında kabın içinde kızarmış balık, üçüncüsünün sırtında ise içinde su olan bir kap vardı. Her biri sırtında olan şeyleri benim önüme bıraktılar. Bana, bir insanın diğerine hizmet etmesi gibi hizmetleri oldu. Sonra geldikleri yere döndüler. Ekmekler, tam arzu ettiğim gibi sıcak buğday ekmeği idi. Ekmekleri, kızarmış balığı yiyip, pırıl pırıl kabtan da menba suyunu içip karnımı doyurdum. Fakat yediklerimden hiçbir şey eksilmemişti. Sofrayı olduğu gibi bıraktım ve duâ edip ayrıldım.”

Şöyle anlatılır: Halîfe el-Muktedi biemrillâh, Azzâz el-Betâihî hazretlerinin Bağdad’a gelmesini rica etti ve kendisiyle sohbet etmek istedi. Bağdad’da halîfenin huzûruna geldiğinde, etrâfına bir nazar etti. O anda oradaki bütün perdeler paramparça oldu. O zaman halîfeye buyurdu ki: Şu an bir acem ordusu senin üzerine gelmektedir. Fakat senin ordun galip gelecektir. Azzâz el-Betâihî hazretlerinin buyurduğu gibi oldu. Halîfe zafer sebebiyle çok sevindi. Fakir fukaraya çok ihsânlarda bulundu.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh. 133

2) Kalâid-ül-cevâhir sh. 82

3) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 151