Şâfiî mezhebi
âlimlerinden. İsmi Hüseyn bin Sâlih bin Hayrân'dır. Künyesi, Ebû Ali'dir.
Bağdâd'da yetişen âlimlerin en büyüklerindendir. Zühd, vera' ve takva sahibiydi.
310 (m. 923) senesi Zilhicce ayının 17'sinde Salı gecesi vefât etti. Vefâtı
hakkında başka târihler de bildirilmektedir.
İbn-i Hayran,
vera' sahibi olan fakîhlerin büyüklerindendir. Zamanındaki Şâfiî âlimlerinin
imâmı o-lup, fazîlet bakımından onların en üstünlerindendi. Abbasî halifesi
Muktedirin zamanında kadılık teklif edilince, yapamıyacağını söyledi. Vezir
Ebü'l-Hasen Ali bin Îsâ, onu kendi yerine vekil edeceğini, bu hususta düşünüp
karar vermesini söyledi ve dedi ki: "Ben bununla, bizim zamanımızda kendi
yerimize vekil bırakabilecek ve kendisine kadılık görevi verilebilecek bir
kimsenin var olduğunun, fakat onun da bunun yaymadığının bilinmesini istedim."
İbn-i Hayran'ın
kadılık vazifesini kabul etmemesi, Eshâb-ı kirâm zamanındaki şu hâdiseye
benzemektedir: Hz. Osman (r.a.), Abdullah bin Ömer'i çağırdı ve "Derhal git ve
kadılık vazifesine başla!" dedi. O da: "Ey mü'minlerin emîri! Beni bu vazifeden
affetmez misiniz?" dedi. Halife de: "Hayır, hemen git kadılık vazifesini yerine
getir!" dedi. İbn-i Ömer de: "Acele etme, ey mü'minlerin emîri! Sen, Resûlullah
e-fendimizin (Allahü teâlânın azâb etmesinden korunmak isteyen kimse, Muâz
bin Cebel'in emirlerine sarılsın) buyurduğunu işitmedin mi?" dedi. Halife
Osman (r.a.) da "Evet, işittim" deyince, o da: "Bunun için ben kadı olmaktan
Allahü teâlâya sığınıyorum" dedi. Halife Osman (r.a.) da: "Baban Ömer, insanlar
arasında kadılık yaptığı hâlde, seni bundan alıkoyan şey nedir?" diye sordu. O
da: "Benim bu vazifeyi kabul etmeme mâni olan şey, Resûlullahın: (İnsanlar
arasında kadı olup da, bilmeden hüküm veren kimsenin yeri Cehennemdir)
buyurmasıdır" diye cevap verdi.
Hüseyn bin
Muhammed el-Keşfülî diyor ki, "Halife Muktedir-billah'ın veziri Ali bin Îsâ, Ebû
Ali bin Hayrân'ın kendisine teklif edilen "Kâdı'l-kudât”lık, ya'nî
Başkadılık (Temyiz reisliği) görevini kabul etmesini emretti. O ise, kaçıp evine
gizlendi. Vezir adamlarına, onun kapısı önünde onaltı gün nöbet tutturup dışarı
çıkarmadı. Komşuları vâsıtası ile karşıladığı suya olan ihtiyâcı çok arttı. Bu
durum vezire ulaştı. O da, serbest bırakılmasını emretti ve birçok kimsenin
hazır bulunduğu meclisinde: "Biz Ebû Ali hakkında; hayırdan, iyilikten başka
birşey düşünmedik. Memleketimizde, doğu ile batı arasında Kâdı'l-kudâtlık
yapabilecek bir zâtın bulunduğunu, fakat bunu kabul etmediğini göstermek
istedik" dedi.
Büyük fıkıh
âlimi Abdülmelik bin Muhammed bin Adî el-Isterâbâdî, onun hakkında diyor ki; "O,
müslümanların her hususta kendisine müracaat ettiği en büyük âlimlerden
birisiydi. Hadîs ilminde hâfız idi. Ya'nî, yüzbinden çok hadîs-i şerîfi
senetleriyle ve râvileriyle ezberlemişti."
KAYNAKLAR
1) Tabakât-üş-Şâfiiyye cild-3, sh-271
2) El-Bidâye ven-nihâye cild-11, sh-71
3) Târih-i Bağdâd cild-8, sh-53
4) Şezerât-üz-zeheb cild-2, sh-287
5) Vefeyât-ül-a'yân cild-2, sh-133
|