Evliyânın büyüklerinden. Şirazlıdır. Ebû Abdullah-ı Hafîfin (r.a.) hocasıdır.
Hz. Sehl bin Abdullah, Hz. Ruveym ve Cüneyd-i Bağdâdî hazretleriyle sohbet etti.
Dördüncü asrın başlarında vefât etmiştir.
Talebesi Ebû Abdullah-ı Hafîf anlattı: "Bir gece beraber toplanmış idik.
Evliyâlık hâlleriyle ilgili konuşuluyordu. Hocam Ebü'l-Abbas, vecde geldi. Bu
sırada orada bulunan çocuklardan biri evine gitmek istediğini bildirdi. Hocam,
ocakta yanmakta olan ateşin korlarından iki parça alıp avucunda tuttu ve üzerine
gömleğinin yenini çekti. O çocuğa dönerek, "Benimle gel" dedi. Karanlıkta çocuğu
evine götürürken, avucundaki ateşin koru elbisenin altında parlıyordu. Bir
müddet sonra, kor siyahlaşıp kömürleşince elinden attı. Çocuğu eve teslim
ettikten sonra mescide geldi. Sabaha kadar namaz kıldı. Ben hayatımda çok hal
sahibi kimseleri gördüm, fakat hocam gibisini hiç görmedim. Hocam, ormanda
aslanlar ile konuşurdu."
Ebü'l-Abbâs (r.a.) câmide ikâmet ederdi.
Hergün yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kılardı. Yolculukta dahi hep
beyaz elbise giyerdi.
Ebü'l-Abbâs Ahmed bin Yahyâ (r.a.) kendisi
anlatır: "Irak'a gitmeye niyet ettim ve istedim ki, oradaki evliyâları göreyim.
Yola çıkmadan önce Hz. Sehl'i gördüm, "Nereye gitmeye niyetlisiniz?" dedi "Bağdâd'a
gideceğim" deyince, "Benim de ba'zı suallerim var, onları da, sorar mısınız?"
dedi. Ben de "Peki" diyerek yola çıktım. Yolda konaklaya konaklaya gidiyordum.
Ebû Ya'kûb-ı Nehrecârî'ye geldim. Bir hafta Ebû Ya'kûb'un mescidinin merdiveni
altında ikamet ettim. Dışarıya sadece abdest almak için çıkıyordum. Hafta
sonunda mescidin kayyımı Ebû Ya'kûb'a gidip, "Mescide bir kimse geldi. Bir
haftadır ikamet ediyor. Hiç yemek yemiyor" demiş. Ebû Ya'kûb da "Git, onun
halini ve kim olduğunu araştır" deyince, kayyım gelip durumumuzu araştırıp Ebû
Ya'kûb'a, "Şirâz'ın ileri gelen evliyâlarından Ebü'l-Abbas Ahmed, Bağdâd'a
gidiyor" demiş. Bunun üzerine Ebû Ya'kûb kalkıp mescide geldi, özür diledi. Bir
kimseyi gönderip yiyecek getirmesi için izin istedi. Ben müsaade etmedim.
Kalktım pazara gittim. Bir paltom vardı. Onu sattım ve parasıyla yiyecek
birşeyler satın aldım. Dostların önüne getirdim. Orada birgün daha kalarak yola
çıkmak istedim. Ebû Ya'kûb biraz daha kalmam için ısrar ettiyse de kabul
etmedim. O zaman bir gemi tutup gemiciye, ekmek, et, helva teslim edip, "Ona ne
gibi hizmet gerekiyorsa yerine getir. Sohbetini ganîmet bil" diye tenbih etmiş.
Vedalaştık. Gemici çok izzet ikrâm etti. Yemek vakti gelince önüme yemekleri
getirdi. Ona "Bunlar neredendir? Kim, kim için gönderdi?" dedim. Gemici de,
"Sizin içindir. Ebû Ya'kûb'un emri böyledir" dedi. Ben de "Başka var mi? Varsa
onları da getir" dedim. Diğer yiyecekler de geldi. Gemide ne kadar kimse varsa
hepsinin gelmesini söyledim ve bütün yiyecekleri onlara verdim. Yolculuk boyunca
hiç yemek yemedim. Bundan onbeş gün sonra Bağdâd'a ulastım. Bağdâd'a geldiğimde,
gemiciler halka, "Bizim aramızdan yanşıngünıza, yemeyen, içmeyen, melek suretli,
çok kıymetli bir kimse geldi" demişler. Bağdâdlılar etrafıma toplandılar.Çok
ikrâmlarda bulundular. Onlara "Cüneyd-i Bağdâdî, Ruveym bin Ahmed ve diğer büyük
zâtları görmeye geldim. Onlar nerede otururlar?" dedim. Önce Ruveym'e (r.a.)
gittim. Selâm verdim. O da çok iltifatlarda bulundu ve "Suallerinizi sorunuz"
dedi. Suallerimi sordum. Cevap vermeden önce, "Cüneyd hazretlerine gittiniz mi?"
dedi. "Gitmedim" deyince, "Önce ona gidiniz, sonra buraya bekleriz" dedi.
Yanından ayrılıp, Hz. Cüneyd'in yanına geldim. Suallerimi sordum. Cevaplarını
bir kâğıda yazdı. Sonra Ruveym bin Ahmed'in yanına geldim. Hz. Cüneyd'in verdiği
cevapları okumak isteyince, "Cevapları okumayınız. Sualleri okuyunuz" dedi.
Okudum. Suallere ayrı ayrı cevap verdi. Verdiği cevaplar aynen Hz. Cüneyd'in
cevapları gibi idi. Onlarla bir müddet görüştükten sonra Şirâz'a geldim. Sehl'in
yanına gittiğimde, onu kendinden geçmiş, baygın bir halde buldum. "Bu ne
haldir?" diye etraftakilere sorduğumda, "Bir kimse buradan geçerken bir âyet-i
kerîme okudu. Hz. Sehl bunu işitince bu hâle geldi" dediler. Biraz başında
bekledik. Kendisine geldiğinde, suallerin cevaplarını söyledim. "Bundan daha
iyisi olamazdı" diye cevap verdi.
KAYNAKLAR
1)
Sîret-i İbn-i
Hafîf, sh-129
2)
Nefehât-ül-Üns,
sh-194
|