Şam evliyâsının büyüklerinden. Ebû Abdullah-ı Celâ ve Zünnûn-i Mısrî'nin
talebeleriyle sohbet etti. Şam'da yaşayıp 320 (m. 932) yılında orada vefât etti.
Birçok âlimden ilim tahsil edip, tasavvuf yoluna girdi. Âlimler arasında
fetvâları meşhûrdu. Ömrünü ibâdet ve tâatle geçirdi. Din düşmanlarına, bilhassa
alemin ölümsüz olduğu iddiasında olan felsefecilere çok güzel cevaplar verdi.
Birçok insan, meclisinde bulunup feyz ve bereketinden istifade ettiler. Mümtaz
insanlar gelip, ona talebe olmakla şereflendiler. Ebû Hayr-i Deylemî, Ebû Bekr-i
Râzî, Mensûr bin Abdullah, Ebû Abdullah bin Muhammed Şâmî onun talebelerinin
meşhûrlarındandır.
Ebû Amr-i Dımeşkî hazretleri buyurdu ki:
"Evliyânın dört hususiyeti vardır. Siyaset, riyâzet, firâset ve riâyet. Siyaset
ve riygzet gizli, firâset ve riâyet açıktır. Siyaset; kalb temizliğine, riyâzet
ise hakîkate ulaştırır. Siyaset, nefsi tanımaktır. Riyâzet, nefse muhalefet ve
düşmanlıktır. Firâset, Allahü teâlânın iyiliklerini yakînen görmek. Riâyet de,
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymaktır. Siyâset, kulluğu canlandırır,
riyâzet kaza ve kadere râzı olmağı sağlar. Firâset, kötülükten arınmayı ve târif
edilemeyecek şeyleri müşâhedeyi sağlar, riâyet ise sevgi ve korku kazandırır.
Vefâ, safâ ile berâber olur, rızâ muhabbetle berâberdir. Bunlardan birinin ilmi
diğerinden, birinin bilgisizliği de öbürünün cehâletinden kaynaklanır."
"Tasavvuf, Hakîkî müşâhede için, gözünü dünyâdan tamamen çevirmektir."
"Allahü
teâIâdan korkan, şeytanın kötülüklerinden daha çok, nefsinin kendisine vereceği
zarardan korkar."
"Rızâ, her halinde Yaratanın hükmüne râzı olmaktır."
"İnsanları hoş görmek, muhabbet icabıdır. Diğer insanların yaptıklarım,
seçilmişlerden de beklemek akıl işi değildir. Evliyâ, bu fâni dünyâda olup biten
şeylerle değerlendirilmeye kalkışılırsa, ortalık fitne ve fesada boğulur."
"Peygamberler, mu'cizelerini insanların imân etmeleri için açıklarlar. Evliyâ
da, kerâmetlerini insanlar arasında fitneye yol açmaması için saklar."
"Hatıra gelip geçen şeyler mühim değildir. İş bir makama vâsıl olup, aslî
vatanını müşâhede etmektir. Asıl yerini gören, geçici şeylere i'tibâr etmez."
"Kalbin kararmasının alâmeti, kulun kendi tedbirine güvenip, Hak teâlânın
muhafaza etmesi için duâ ve istekte bulunmamasıdır. Halbuki Peygamber efendimiz
(s.a.v.) "Yâ
Rabbi! Beni, daha şimdi doğmuş bir çocuk gibi muhafaza et!"
diye duâ buyurdular."
"İnsanların kalbinin nuru, yüzünde görülür."
KAYNAKLAR
1)
Risdle-i
Kuşeyrî sh-308, 426
2)
Tabakât-us-sûfiyye
sh-177, 277
3)
Tabakât-ül-kübrâ
cild-1, sh-10l
4)
Hilyet-ül-evliyâ
cild-10, sh-346
5)
Şezerât-üz-zeheb
cild-2, sh-287
6)
Tezkiret-ul-evliyâ
cild-2, sh-53
|