Allahü teâlânın sevgili kullarının ileri
gelenlerinden. Künyesi, Ebû Abdullah'dır. Bizans sınırında bir yer olan Cavpâre
ve Hemedan'a nisbet edilir ve sofi lâkabıyla tanınırdı. Dördüncü asrın
ortalarında vefât etti.
Çeşitli bölgelere seyahatlerde bulunan Ebû Abdullah Sofi (r.a.), Mısır'da Şeyh
Ebû Bekr-i Zekkâk-i Mısrî hazretlerinin sohbetinde kemale geldi. Daha başka
birçok büyüklerin sohbetinde bulunmakla şereflendi. İnsanları günahlardan
sakındırmak için çok uğraştı. Talebeleri ve halk, sohbetlerinden çok istifade
etti. Yaptığı herşeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapar, karşılığını yalnız
O'ndan beklerdi. Mısır'da halk ve devlet adamları onu çok sever, hürmet ederdi.
Mısır'daki İhşidî emirlerinden Kâfûr onun talebelerinden-di.
Dostları anlatır: Gönlünü her şeyden nefret ettirerek, hiçbir şey yememeye
ahdetti. Mescid-i Şünûziyye'de otururken yemek getirdiler. Yine günlünü ondan
nefret ettirerek yemedi. Dostları: "Her getirilen şeyi reddediyorsun. Artık
şundan yiyiniz" dediler. Isrâra dayanamayıp ondan birkaç lokma yedi. O gece
rü'yâsında, "Gönlünün istemediği şeyi yedin. Sana bir belâ vereceğini bilmez
misin?" denilip azarlandı.
Üstadı Ebû Bekr-i Zekkâk-i Mısrî'ye "Kiminle sohbet edeyim?" diye sordu. (Senden
olan herşeyi Allahü teâlâ görür) dediğin zaman, senden nefret ederek ayrılmayan
kimse ile sohbet et" buyurdu.
Şeyh-ül-İslâm Abdullah-i Hirevî hazretleri bu hususta şöyle buyurdu:
"Arkadaşlık, kişinin ayıbı ortaya çıkınca anlaşılır. Ayıpsız kul olmaz.
İyiliğini gördüğün kimse ile sohbet edip, ondan ayıp ve kusur görünce ayrılmak,
sohbet değildir. Sohbet, ayıbı gördükten sonra ortaya çıkar. Elbetteki, dinî bir
ayıp veya bid'at cinsinden bir ayıp olursa, onu gizlemek iki yüzlülük ve
alçaklık olur. İnsan ma'sum değildir. O ayıp ve günah işleyebilir. Ama dinde
kusurluluk ve bid'atin ma'zûr görülecek bir tarafı yoktur."
İmam-ı Şafiî hazretleri de: "Kendisi ile, zararından korunmak için güzel
muâmelede bulunduğun kimse, dostun değildir" buyurdu.
Şeyh-ül-islâm Abdullah-i Hirevî hazretleri, "Birisine karşı hatâ ve ayıp
işlediğinde özür dilediğin ve iyilik ettiği zaman tefekkür ettiğin kimse dostun
değildir" buyurdu Çünkü dostun seni ayıbınla kabul eder.
Bu hususta Yahyâ Muâz-ı Râzî hazretlerine, "Kiminle sohbet etmek gerektir?" diye
soruldu. "Hasta olduğun zaman senin ziyâretine gelen ve bir kabahat işlediğin
zaman da senden özür dileyen kimse ile sohbet et. Sohbetin hakkını vermek, kendi
hakkını istememek, kendi ayıbını görmek, başkalarının da ayıpları için özür
dilemek sohbetin şartlarındandır. Suç ve günahın her zaman kendinden sâdır
ettiğini unutma" buyurdu.
Mısır'daki, İnşidî emîri Kâfûr, âlimlere çok hürmet eder, sapıklara hayat hakkı
tanımazdı. Yıllarca Fâtımîlerin zulmünden, Kâhire'yi korudu. Sağlığında,
Fâtımîler oraya giremedi. Birgün, Ebû Abdullah Cavpâre'ye bir hayli altın
gönderdi. "Bu askere aittir, ben kabûl edemem" deyip geri gönderdi.
KAYNAKLAR
1) Nefehât-ül-üns sh-173
|