Büyük hadîs âlimlerinden. İsmi Yahyâ, künyesi Ebû Recâ, lakabı Kuteybe'dir.
İsminin Ali olduğu da söylenmiştir. 150 (m. 767) senesinde. Bağlan'da doğdu.
Bağlan, Belh şehrinin bir köyüdür. 240 (m. 855) târihinde vefât etti. Kuteybe
bin Sa'îd, hadîs-i şerîf öğrenmek ve âlimlerden istifâde etmek için Irak,
Medîne-i münevvere, Mekke-i mükerreme, Şam ve Mısır'a gitti. Mâlik bin Enes,
Leys bin Sa'd, Abdullah bin Hayra, Bekir bin Mudır, Ya'kûb bin Abdurrahmân'dan
ve daha başka âlimlerden hadîs-i şerîf dinleyip, rivâyetlerde bulunmuştur.
Bağdâd'a geldiği zaman, orada hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Bağdâd'a ilk
gidişinde yirmiüç yaşında bulunuyordu. Ondan da, Ali bin Medînî, Nuaym bin
Hammâd, Ebû Bekir bin Humeydî, Yahyâ bin Main, Hasan bin Arefe gibi âlimler
(r.aleyhim) rivâyette bulunmuşlardır. Buhârî kendisinden üçyüzsekiz, Müslim ise
altıyüzaltmışsekiz hadîs-i şerîf bildirmiştir.
Rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler, meşhûr altı hadîs kitaplarında mevcuttur. Büyük
âlim Esrem, Ahmed bin Hanbel hazretlerinin Kuteybe'den bahsedip, övdüğünü
söylemiştir. İbn-i Maîn, Ebû Hatim ve Nesâî, onun hadîs ilminde sika (güvenilir)
bir âlim olduğunu bildirmişlerdir. Ahmed bin Seyyar bin Eyyûb, Kuteybe bin
Sa'îd'in, yapmış olduğu rivâyetlerde, i'timâd edilen ve sünnet-i seniyyeye çok
bağlı bir zât olduğunu bildirmiştir.
Kuteybe, babasından şöyle bildirir:
Resûlullahı (s.a.v.) rü'yâda görmüştüm. Mübârek ellerinde bir sahife vardı. "Ey
Allah'ın Resûlü! Bu sahife nedir?" diye sordum. "Bu sahifede
âlimlerin isimleri vardır"
buyurdu. "Ey Allah'ın Resûlü, onu bana ver de,
oğlumun ismi var mı bakayım" dedim. Resûlullah efendimizden alıp, baktım.
Oğlumun isminin orada olduğunu gördüm.
Ebû Recâ hazretleri orta boylu, nûr yüzlü
ve sünnete uygun sakalıyla çok güzel bir zât idi. Geniş çiftliği vardı. Davar,
deve ve sığır sahibi idi.
Rivâyet ettiği ve Müslim'de bulunan hadîs-i şerîflerden ba'zıları:
Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Söyleyin
bakalım, sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa, günde beş defa o
nehirde yıkansa, vücûdunda kirden birşey kalır mı?"
buyurunca, Eshâb-ı kirâm
"Hayır, vücûdunda kirden hiçbir şey kalmaz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.v.) "İşte
beş vakit namaz da böyledir. Allahü teâlâ, kılınan beş vakit namazla günahları
yok eder"
buyurmuştur.
"Bir adam birinin kabrinin yanından geçerken,
herkese onun yerinde ben olsaydım demedikçe, kıyâmet kopmıyacaktır."
"Gerçekten Cennette bir ağaç vardır. Bineğine
binmiş olarak giden, onun gölgesinde yüz sene yürüse bitiremez."
Peygamber efendimiz (s.a.v.) ayakları şişinceye kadar namaz kılmıştı. Kendisine,
"Sen hâlâ bu külfete katlanıyor musun? Halbuki Allahü teâlâ senin gelmiş-geçmiş
bütün günahlarını affetti" denilince "Şükreden
bir kul olmıyayım mı?"
cevâbını vermiştir.
"Allahü teâlâ mahlûkâtı yarattığı zaman, kendi
nezdinde, arşın üstünde bulunan kitabına, muhakkak benim rahmetim, gadabıma
galebe çalar, diye yazmıştır"
buyurdular.
"Bir kimse bir yere gelir de "Eûzü
bikelimâtillâhittâmmâti min şerri mâ haleka" (Allahü teâlânın tam olan
kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden sığınırım) derse, oradan ayrılıncaya
kadar ona hiçbir şey zarar vermez."
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Allahü
teâlâ buyuruyor ki: Ben, kulumun beni zannına göreyim.
(Eğer kulum benim kendisini affedeceğimi zannederse, onu affederim. Azâb
edeceğimi zannederse, azâb ederim). Beni zikrettiği
zaman da ben onunla beraberim. O beni gönülden zikrederse, onu gönülden
zikrederim. Kulum beni cemâat arasında anarsa, onu o cemaattan daha hayırlı bir
cemâat (melekler)
arasında
zikrederim. Bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Bana bir
arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben
koşarak gelirim."
"Şüphesiz Allahü teâlâ, ilmi, insanlardan çekip
alıvermez. Fakat ilmi, âlimleri almakla kaldırır. Nihayet, hiçbir âlim
bırakmadığı zaman, insanlar bir takım câhilleri baş edinirler. Onlara suâl
sorulur, ilimsiz fetva verirler. Böylece hem saparlar, hem saptırırlar."
Bir kadın Peygamber efendimize bir oğlunu getirerek, "Yâ
Resûlallah! Bu çocuk rahatsızdır. Ben onun ölmesinden korkuyorum. Gerçekten
toprağa üç tane gömdüm"
dedi. Resûlullah (s.a.v.):
"Muhakkak, Cehennemden kuvvetli bir mâni
ile korundun"
buyurdular.
Resûlullah (s.a.v.) Ensârdan ba'zı
kadınlara:
"Sizden birinizin üç tane oğlu ölür de, onların
sevabını dilerse, mutlaka Cennete girer"
buyurmuşlardır. Bunun üzerine kadınlardan biri: Yahut iki, yâ Resûlallah! dedi.
Resûlullah da (s.a.v.) "Yahut iki" buyurmuşlardır.
"Aranızda pehlivan kime dersiniz?"
diye sordular. Biz, "Kendisini
erkeklerin yenemediği kimseye" cevâbını verdik. Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.v.) "O değildir.
Fakat, pehlivan kızgınlık ânında kendini tutan kimsedir"
buyurdular.
"Şüphesiz, insanların en kötüsü, şunlara bir
yüzle, bunlara da bir yüzle gelen iki yüzlü kimsedir."
"Resûlullah
(s.a.v.) "Müflis
kimdir?" buyurdu.
Eshâb-ı kirâm da: "Bize göre müflis, hiçbir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir"
cevâbını verdiler. Bunun üzerine, Resûlullah (s.a.v.) "Şüphesiz
benim ümmetimden müflis, kıyâmet gününde, namaz, oruç ve zekât ile gelen, fakat,
şuna sövmüş, buna zina isnad etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş,
diğerini de dövmüş olarak gelecektir. Hasenatı, şuna buna verilecektir. Şayet,
da'vâsı görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak, bunun
üzerine yüklenecek, sonra Cehenneme atılacaktır"
buyurmuşlardır.
"Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulm etmez.
Onu düşman eline vermez
(himaye eder). Her kim, müslüman
kardeşinin yardımında bulunur ve onun ihtiyâcını temin ederse, Allahü teâlâ da
ona yardım eder. Her kim, bir müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allahü teâlâ,
buna karşılık, onun kıyâmet sıkıntılarından birini giderir. Her kim bir
müslümanın ayıbını örterse, Allahü teâlâ da âhırette onun ayıbını örter."
Ebû Hüreyre şöyle bildirdi: "Her kim bir
kötülük
işlerse, onun sebebiyle ceza görür."
(Nisa sûresi: 123) âyet-i
kerîmesi nâzil olunca (inince) müslümanlara çok te'sîr etti. Bunun üzerine,
Resûlullah (s.a.v.): "Orta yolu tutun ve doğruyu
arayın. Müslümanın başına gelen her musîbette bir keffâret vardır. Hattâ
vücûdundan sıyrılan her sıyrıkta veya batan her dikende bile"
buyurdular. (Resûlullah efendimiz, bu hadîs-i şerîfleri ile, Eshâb-ı kirâmı
teselli buyurmuşlardır, ifrat ve tefrite gitmeden, doğruyu aramak şartıyle
yapılan hatâlara, musîbetlerin keffâret olacağını bildirmişlerdir.)
"Şüphesiz, kıyâmet gününde Allahü teâlâ: "Nerede
benim azametim için birbirini sevenler! Bugün ben onları kendi gölgemde
gölgelendireceğim"
buyurur."
"Cennet kapıları Pazartesi ve Perşembe günleri
açılır. Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmayan her kulun günahları
bağışlanır. Yalnız, din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kimse bundan
müstesnadır.
(Onların günahları
bağışlanmaz.) Onlar hakkında:
"Şu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin. Şu iki kişiye barışıncaya kadar
mühlet verin. Şu iki kişiye barışın-caya kadar mühlet verin" denilir."
"Hezeyan
(boş, lüzumsuz) konuşmayın.
Birbirinize sırt çevirmeyin. Başkalarının konuştuğunu dinlemeyin. Biriniz
diğerinin satışı üzerine satış yapmasın. Kardeş olun, ey Allahın kulları!"
Birisi Resûlullaha (s.a.v.) gelerek, benim dost ve beraber olmama, en lâyık
insan kimdir, diye sordu. Resûlullah (s.a.v.): "Annendir" buyurdular.
Sonra kimdir, dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Sonra annendir" buyurdu. Sonra
kimdir? dedi. Resûlullah efendimiz: "Sonra annendir" buyurdu. Sonra
kimdir deyince, Resûlullah (s.a.v.): "Sonra babandır"
buyurdu.
"Benimle ümmetimin durumu, ateş yakan bir adamın
durumu gibidir. Hayvanlar ve pervaneler onun içine düşmeye başlarlar. Ben sizin
eteklerinizden tutuyorum. Siz ise onun içine atılıyorsunuz."
"Hepiniz çobansınız. Hepiniz sürüsünden mes'ûldür.
İnsanlara hükmeden emir bir çobandır. O sürüsünden mes'ûldür. Kişi aile
fertlerine çobandır. O da onlardan mes'ûldür. Kadın kocasının evine ve
çocuklarına çobandır. O da onlardan mes'ûldür. Köle, sahibinin malına çobandır.
O da ondan mes'ûldür. Dikkat edin. Şimdi hepiniz çobansınız ve hepiniz
sürüsünden mes'ûldür."
"Her kim, Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân
ediyorsa, ya hayır söylesin yahut sussun."
Abdurrahmân bin Ebî Bekrâ haber verdi.
Babam, Ubeydullah bin Bekrâ'ya, Sicistan'da kadı iken, öfkeli olduğu zaman iki
kişi arasında hüküm verme. Çünkü ben Resûlullah (s.a.v.): "Hiç
bir kimse, öfkeli olduğu hâlde iki kişi arasında hüküm vermesin"
buyururken işittim diye mektûb yazdı.
Akabe denilen yerde, oniki kişilik bir cemâat Resûlullaha (s.a.v.) bî'at
etmişti. Resûlullah efendimiz, her birini, kendi kabilesi için temsilci ta'yin
etmişti. Bunların her biri kendi kabilesini İslâma da'vet edip, onu onlara
öğreteceklerdi. Ubâde bin Sâmit hazretleri de bu temsilcilerden birisi idi. O
şöyle der: Ben Resûlullaha bî'at eden temsilcilerden idim. Resûlullaha (s.a.v.):
"Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmıyacağımıza, zina etmiyeceğimize;
hırsızlık yapmıyacağımıza, Allahü teâlânın muhterem kıldığı nefsi (canı) haksız
yere öldürmeyeceğimize, yağmacılık yapmıyacağımıza ve âsi olmıyacağımıza dâir
bî'at ettik.
"Bir adam yolda giderken, çok susamıştı. Sonra bir kuyu bularak içine indi ve su
içti. Sonra acıktı. Çıkınca, bir de ne görsün, bir köpek dilini çıkarmış
soluyor. Susuzluktan nemli toprağı yiyor. Bu adam, kendi kendine: "Bu köpek de
benim gibi çok susamış" deyip, kuyuya indi. Mestini su ile doldurdu. Sonra onu
ağzıyla tutarak yukarıya çıktı. Köpeğe su verdi. Allahü teâlâ da onun amelini
kabul buyurup sevab yazdı ve onu affetti." Eshâb-ı kirâm (r.anhüm) "Yâ
Resûlallah! gerçekten bu hayvanlardan bizim için sevab var mı?" diye sordular.
Resûlullah efendimiz (s.a.v.) de; "Her canlıyı
doyurup, sulamak ve yardımda bulunmakta sevab vardır"
buyurdular.
"Kapları örtün. Tulumları bağlayın. Kapıları
kapayın. Kandilleri örtün. Çünkü şeytan bağ çözemez. Kabı açamaz. Kapı da
aralayamaz..."
Peygamber efendimiz (s.a.v.), hurmalığının içinde bulunan Ümmü Mübeşşir-i
Ensârîyye'nin yanına gitti. O'na "Bu hurmalığı
kim dikti. Müslüman mı, kâfir mi?"
diye sordu. Ümmü Mübeşşir
"Müslüman dikti" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Bir müslüman
bir ağaç diker veya ekin eker de, ondan bir insan veya başka bir şey yerse,
bunda onun için mutlaka sevab vardır"
buyurdu.
"Evimle minberim arası, Cennet bahçelerinden bir
bahçedir."
"Üzerine güneş doğan en hayırlı gün Cum'a günüdür.
Âdem (a.s.) o gün yaratıldı. O gün Cennete kondu. O gün Cennetten çıkarıldı.
Kıyâmet de Cum'a günü kopacaktır."
"Bir kimse Cum'a günü cünüblükten yıkanır gibi
yıkanır da, sonra Cum'a namazına giderse, bir deve sadaka vermiş gibi olur."
"Yüksek el, alçak elden daha hayırlıdır.
(Yüksek elden murâd veren, alçak elden maksad da,
alan eldir.)
"Mal çoğalıp, kapıdan takmadıkça, kıyâmet
kopmıyacaktır. O derecede ki, bir adam malının zekâtını çıkaracak, fakat onu
kabul edecek hiçbir kimse bulamıyacak. Hattâ Arabistan, çayırlıklara ve nehirler
akan yerlere dönecek."
KAYNAKLAR
1)
Târîh-i Bağdâd cild-12, sh-464
2)
Mu'cem-ül-müellifîn
cild-8, sh-128
3)
El-A'lâm cild-5, sh-189
4)
Tehzîb-üt-tehzîb
cild-8, sh-358
|