Şâfiî âlimlerinin büyüklerinden. Künyesi, Ebû İbrâhîm'dir. Daha çok Müzenî diye
meşhûrdur. 175 (m. 791) senesinde doğup, 264 (m. 877) târihinde vefât etmiştir.
Mısırlıdır. İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin önde gelen talebelerindendir. Hadîs
ilminde de sika (güvenilir) bir âlimdir. İmâm-ı Şâfiî hazretleri, Nuaym bin
Hammâd ve daha başka büyük âlimlerden rivâyette bulunmuştur.
Kendisinden de, İbn-i Kuzeyine, Tahâvî, Zekeriyyâ es-Sâcî, İbn-i Cevsâ, İbn-i
Ebî Hâtim ve daha bir çok büyük âlimler, rivâyette bulunmuşlardır. Horasan, Irak
ve Şam âlimleri, ondan ilim almışlardır. İsmâil bin Yahyâ'nın ilmi çok fazla
idi. Münazara ilminde pek mâhirdi. İmâm-ı Şâfiî hazretleri onun için, "Eğer
şeytanla münazaraya girseydi, mutlaka şeytanı mağlub ederdi" buyurmuşlardır.
İnce ve derin mes'elelere kolayca girerdi. Dünyâya düşkün değildi. Vera' sahibi
(şüphelilerden sakınan) idi. Zengin değildi. Duâsı makbul bir zât idi. Ahlâkı
İmâm-ı Şâfiî'nin ahlâkına çok benzerdi. Bir namazı cemâatle kılamadığı zaman,
kaçırmış olduğu yirmibeş derecelik sevabı kazanmak için, o namazı yirmi beş kere
kıldığı söylenir. Çünkü, Peygamber efendimiz "Cemâatle
kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan yirmi beş derece daha üstündür"
buyurmuşlardır. (Başka bir rivâyette de yirmiyedi
derece üstün olduğu buyurulur.) Ayrıca, sırf Allahü teâlânın rızâsı için
cenâzeleri yıkardı. Bunu kalbimi yumuşatmak için yapıyorum, derdi. Şâfiî
âlimleri arasında kıymeti çok fazla idi. Meşhûr âlim Rebî'de bulunduğu halde,
İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin cenâzesini o yıkamıştır. Ömer bin Osman el-Mekkî onun
hakkında şöyle der: "İsmâil bin Yahyâ el-Müzenî, ictihâdı kuvvetli, ibâdeti çok,
ilim ehline hürmeti pek fazla, vera' hususunda nefsine çok sert, fakat,
başkalarına müsamahalı bir âlim idi.
Müzenî'nin İmâm-ı Şâfiî ile alâkalı
rivâyetleri:
"Birgün
İmâm-ı Şâfiî'nin yanında idim. Ona kelâm ilmi ile ilgili ba'zı mes'eleler
sordum. Bana bakarak dinlemeye başladı. Çok kısa bir cevap verdi. Sonra bana:
"Evlâdım! Sana bundan daha hayırlı ve iyisini bildireyim mi?" diye sorunca, ben
de "Evet, bildir" dedim. O zaman bana şöyle söyledi: "Evlâdım! Bu ilim (Kelâm
ilmi) öyle bir ilimdir ki, eğer onda isabet edersen, sevab alamazsın. Eğer bir
de hatâ e-dersen, küfre düşersin, isabet ettiğin zaman sevab alıp, hatâ ettiğin
zaman günahkâr olmadığın ilim ise, fıkıhtır. (Yalnız bu durum müctehid âlimler
içindir.) Bunun üzerine fıkıh ilmine yapıştım, İmâm-ı Şâfiî'den fıkıh dersi
aldım."
Yine bir gün İmâm-ı Şâfiî'nin (r.aleyh) yanında bulunuyordum. Bu sırada büyük
âlim Hafs geldi. İmâm-ı Şâfiî ile aralarında birçok mes'eleler konuştular. Öyle
derin mevzulara girdiler ki, ben onları anlıyamıyordum. Bir an, İmâm-ı Şâfiî
(r.a.) bana dönüp, "Ey Müzenî!" dedi. Ben de, "Buyurun" dedim. "Hafs'ın ne
dediğini biliyor musun?" dedi. Ben de bilmediğimi söyledim. Bunun üzerine bana:
"Bilmemen senin için daha hayırlıdır" dedi.
Büyük âlim Râfiî, bir kitabının "Müsabaka kısmında, Müzenî'den şöyle nakleder:
Müzenî dedi ki: "İmâm-ı Şâfiî'den bize, atıcılık ve müsabaka ile alâkalı bir
kitap yazmasını istirham ettik. Bize, o mevzuda çok zor mes'elelerin bulunduğunu
söyledi. Sonra bu mevzuyu bize yazdırdı. Fakat o zamana kadar, böyle bir eser
yazılmamıştı."
Müzenî (r.aleyh) anlatır: İmâm-ı Şâfiî'den işittim: "Kim Kur'ân-ı kerîmi
öğrenirse, kıymeti fazla olur. Kim fıkıh ilmi ile meşgul olursa, şerefi artar.
Hadîs-i şerîf yazanın delili kuvvetli olur. Arap dili üzerinde çalışanın tabiatı
ince olur. Hesapla uğraşanın görüşü bol ve kuvvetli olur. Nefsine sahip
olmıyanın, ilmi kendisine fâide vermez."
Hâfız Ebû Hasen Ali bin Hasen Hame-kân, İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin menkıbelerine
dâir yazdığı kitapta, Müzenî'den şöyle anlatır: İmâm-ı Şâfiî'den (r.aleyh)
duydum. Buyurdu ki: Bir gece, Hârûn Reşîd, bana Rebî'i gönderdi. "Haydi, hemen
gidiyoruz" dedi. Ben: "Bu vakitte, bu ne hâl?" dedim "Bana böyle emredildi"
dedi. Onunla beraber çıktım. Hârûn Reşîd'in bulunduğu binanın kapısına geldik.
Rebî' bana: "Biraz otur, belki uyumuştur. Uyuyamadıysa, hiç olmazsa, kızgınlığı
biraz geçer" dedi. Sonra, içeri girdi. Hârun Reşîd ayakta idi. O'na "Muhammed
bin İdrîs'i getirdin mi?" diye sordu. Rebî' de, "Getirdim" dedi.
Ben içeri girince, Hârûn Reşîd biraz düşündü. Sonra "Ey Muhammed bin İdrîs! Seni
korkuttuk. Şimdi güle güle gidebilirsin" dedi. Rebî'e de, "Ona para kesesi ve
bir miktar dirhem ver" dedi. Benim paraya ihtiyâcım olmadığını söyleyince, yemin
ederek zorla bana verdi. Ben Hârûn Reşîd'in yanından çıkınca, Rebî' bana, "Allah
için söyle, sen ne yaptın da, Hârûn Reşîd çok sinirli iken, bir anda böyle yu-muşayıverdi.
Halbuki ben seni getirdiğim zaman, sanki boynunun gideceğini görüyordum" dedi.
Ben de dedim ki: "Mâlik bin Enes'den duydum. Abdullah bin Ömer, Resûlullahın
(s.a.v.) Hendek (Ahzap) gazâsında "Allahümme
İnnî eûzü binûr-i kudsike ve bereket-i tahâretike ve ızami celâlike min külli
tarîkin illâ tarikan yetrükü bihayrin. Allahümme ente gayâsî, febike egûsü ve
ente iyâzî, fe bike eûzü ve ente melâzî, fe bike elûzü. Yâ men zellet lehû rikâb-ül-cebâbireti
ve hadaat lehû mekâlîd-ül-ferâineti. Ecirnî min hızyike ve ukûbetike fî leylî ve
nehâri ve nevmî ve karârî. Lâ ilâhe illallah ente, ta'zîmen livechike ve
tekrîmen lisebâhatike. Fesrif annî şerre ibâdike, vec'alnîfî hıfzı inâyetike ve
sürâdikâti hıfzıke veud aleyye bihayrin minke, Yâ Erhamerrâhimîn"
buyurduklarını rivâyet etmiştir. Ben de onu
okudum."
Müzenî'nin eserleri 1. Muhtasar, 2. Câmi-i
kebîr, 3. Câmi-i sagîr, 4. Mensûr, 5. Mesâl-i mu'tebere, 6. Et-Tergîb fi'l-ilm,
7. Kitâb-ül-vesâik, 8. Kitâb-ül-akârib, 9. Kitâb-i nihâyet-il-ihtisâr.
KAYNAKLAR
1)
Mu'cem-ül-müellifîn
cild-2, sh-299
2)
Vefeyât-ül-a'yân
cild-1, sh-217
3)
Şezerât-üz-zeheb
cild-2, sh-148
4)
Tehzîb-ül-esmâ
ve'l-luga cild-2, sh-285
5)
Tabakât-uş-Şâfiiyye
cild-2, sh43
6)
Miftâh-üs-se'âde cild-2, sh-297, 299, 305
7)
El-A'lâm cild-1, sh-320
|