Siyer, nahiv
ve târih âlimlerinden. İsmi, Abdülmelik bin Hişâm bin Eyyüb el-Humeyrî olup,
künyesi Ebû Muhammed ve lakabı Cemâleddin idi. Basra'da doğdu ve orada yetişti.
13 Rabî-ul-Âhır 218 (m. 833)'de Mısır'da, Füstât şehrinde vefât etti.
Resûlullahın (s.a.v.) hayatını anlatan İbn-i İshâk Sîretî'nin şerhi olan Sîret-i
İbn-i Hişâm kitabı çok kıymetlidir. Bu kitâb Beyrut'ta Mektebet-üt-ticârî'de
satılmaktadır. Bu kitabı çok kimseler şerh etmiştir. Bu şerhler arasında
Süheylî'nin Ravd-ul-Enf'i ve Aynî Şerhî meşhûrdur. İbn-i Hişâm'ın (r.a.)
Himyerîler ile, hükümdarların ve siyerdeki şiirlerde bulunan, garîb kelimelere
dâir iki eseri daha vardır.
Abdülmelik bin
Hişâm (r.a.), Sîret-i İbn-i Hişâm isimli kıymetli kitabında buyuruyor ki "Hz.
Âişe'nin rivâyetinde bildirildi ki, Resûlullah (s.a.v.) efendimize namaz, önce
iki rek'at olarak farz kılındı. Sonra Allahü teâlânın emri ile, öğle, ikindi ve
yatsının farzları dörde çıkarıldı. Seferde iken yine iki rek'at olarak kaldı.
Namaz farz kılınınca, Peygamber efendimiz, Mekke'nin üst tarafında bulunduğu bir
sırada, Cebrâil (a.s.) geldi. Topuğunu yere vurdu. O yerden su çıktı. Peygamber
efendimize bildirmek için, o çıkan sudan abdest aldı, sonra namaz kıldı. Sonra,
Peygamber efendimiz Cebrâil aleyhisselâmdan gördüğü gibi abdest alıp, ramaz
kıldı. Sonra Cebrâil (a.s.) gitti. Peygamber efendimiz, Hz. Hadîce'nin yanına
gelip. Cebrâil aleyhisselâmdan öğrendiği gibi, abdest almayı ve namaz kılmayı
ona öğretti. Hz. Hadîce, Peygamber efendimizden öğrendiği gibi abdest alıp,
namaz kıldı. Sonra Cebrâil (a.s.) Peygamber efendimize gelerek, namazların
vakitlerini bildirdi.
Hadîs-i
şerîfte buyuruldu ki: "Cebrâil
aleyhisselâm, Kâ'be kapısı yanında, iki gün bana imâm oldu. İkimiz, fecr
doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, herşeyin gölgesi kendi
boyu olunca ikindiyi, güneş batarken
(üst kenarı gayb olunca) akşamı
ve şafak kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günü de, sabah namazını hava
aydınlanınca, öğleyi herkesin gölgesi kendi boyunun iki katı olunca, ikindiyi
bundan hemen sonra, akşamı oruç bozulduğu zaman, yatsıyı gecenin üçde biri
olunca kıldık. Sonra, (Yâ Muhammed (s.a.v.)! Senin ve geçmiş Peygamberlerin
namaz vakitleri budur. Ümmetin, beş vakit namazın her birini, bu kıldığımız iki
vaktin arasında kılsınlar) dedi."
Abdülmelik bin
Hişâm'ın (r.a.) Şîret-i İbn-i Hisâm'da zikrettiğine göre, Peygamber efendimizin,
Medine'ye hicret ettiğinde ilk hutbeleri şöyledir: Resûlullah (s.a.v.) ayağa
kalkıp, Allahü teâlâya hamd ve senada bulunduktan sonra, orada bulunanlara
hitaben buyurdu ki: "Ey insanlar! Kendinize
âhıret azığı
hazırlayınız ve kendinizden önce oraya azığınızı gönderiniz. Allahü teâlâya
yeminle söylüyorum ki, ölçeksiniz, ayrılacaksınız ve sürünüzü çobansız
bırakacaksınız. Sonra âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlâ, arada perde ve tercüman
olmaksızın sizlerden her birinize "Sana, benim Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ
etmedi mi? Sana mal verdim. Çok ihsanlarda bulundum. Sen bunlardan ne
hazırladın. Âhıret payı olarak ne hazırladın?" buyuracak. Fakat o kimse, sağına
soluna bakınacak, ama hiç bir şey göremiyecek. Çaresiz, başım önüne eğecek,
orada da Cehennemden başka bir şey göremiyecek. O halde, bir hurmanın yarısı ile
de olsa, kendisini Cehennemden korumak için bir hayr işlemeye gücü yeten, hemen
o hayrı işlesin. Hayrı işlemek için bunu da bulamıyan kimse, güzel söz ile
kendisini Cehennemden korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe karşılık olarak, o
iyiliğin on mislinden, yediyüz misline kadar sevab verilir. Allahü teâlânın
selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun."
Sevgili
Peygamberimiz ikinci hutbelerinde de şöyle buyurdular: "Hamd, Allahü
teâlâya mahsustur. O'na hamd ederim ve O'ndan yardım dilerim. Nefslerimizin
şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden, Allahü teâlâya sığınırız. Allahü
teâlâ kimi hidâyete erdirirse, hiç kimse onu doğru yoldan saptıramaz. Allahü
teâlânın dalâletti bıraktığını da, hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim
ki, Allahü teâlâdan başka hiçbir ilâh yoktur. Yalnız O vardır. O birdir. Ortağı
yoktur. Sözlerin en güzeli, Allahü teâlânın kitabıdır. Allahü teâlânın, kelâmı
ile kalbini süslediği, küfürden sonra hidâyete erdirdiği ve Allahü teâlânın
kelâmını, kulların sözlerinden üstün tutan kimse kurtulmuştur. Muhakkak ki
Allahü teâlânın kelâmı, sözlerin en güzeli ve en belîğidir. Allahü teâlânın
sevdiklerini seviniz. Allahü teâlâyı bütün kalbinizle seviniz. Allahü teâlânın
kelâmından ve zikrinden usanmayınız. O'nun kelâmından kalbinize darlık gelmesin.
Allahü teâlâ, mahlûkların en üstününü seçer. Amellerin en hayırlısını, kulların
en seçilmişlerini
(Peygamberleri), kıssaların
iyisini zikreder. Helal olanları ve harâm olanları beyân eder. O halde, Allahü
teâlâya ibâdet ediniz ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayınız. O'ndan gereği gibi
sakınınız. Dilinizle söyleyebileceğiniz sözlerin en güzeli ile, Allahü teâlâyı
tasdîk ve ikrar ediniz. Allahü teâlânın ihsan ettiği merhametle, birbirinizi çok
seviniz. Mutlaka biliniz ki, Allahü teâlâ ahdinin bozulmasına gadab eder. Allahü
teâlânın selâmı üzerinize olsun."
KAYNAKLAR
1)
El-A'lâm cild-4, sh-166
2)
Vefeyût-ül-a'yân, cild-3, sh-177
3)
Şezerât-üz-zeheb cild-2, sh-45
4)
Bugyet-ül-vuât cild-2, sh-115
|