Tâbiînin büyüklerinden. Haramlardan ve şüphelilerden çok sakınan, ilim ve hikmet
sahibi bir zâttı. Künyesi, Ebû Abdullah veya Ebû Ubeyd'dir. Basralıdır. Eshâb-ı
kirâmdan Hz. Enes bin Mâlik'i gördü. 139 (m. 756) yılında vefât etti. Hadîs
ilminde hâfız, (yüzbin hadîs-i şerîfi râvileri ile birlikte ezbere bilen) sika
(güvenilir) bir zât olup, İbrâhîm-i Teymî, Sâbit el-Benânî, Hasen-i Basrî,
Muhammed bin Sîrîn, Abdurrahmân bin Ebî Bekir, Hakem bin el-A'rec, Sa'îd bin
Cübeyr, Ata bin Ebî Rebâh ve daha bir çok büyük zâtlardan (r.aleyhim) hadîs-i
şerîf rivâyet etti. Kendisinden, oğlu Abdullah, Süfyân-ı Sevrî, Şu'be bin Haccâc,
Ebû Ca'fer er-Râzi, Kadim bin Mutiyb, Hammâd bin Zeyd, Hammâd bin Seleme, Yezîd
bin Zeri', Bişr bin Mufaddal ve daha birçok âlimler rivâyette bulunmuşlardır.
Manifaturacılık yaparak nafakasını temin ederdi. Kul hakkına girmekten çok
korkar, şüpheli olmak korkusu ile mubahların çoğunu terk ederdi. Malını medh
etmezdi. Bir gün çırağı bir kumaşı müşteriye gösterirken "Yâ Rabbi! Bu Cennet
kumaşından bana da nasîb et" dediğini gördü. Bunun kumaşı medh etmek ma'nâsına
gelebileceğini düşünerek kumaşı sattırmadı. Müşteriler, kusurlu bir malı,
kusursuz zannederek alırlar ihtimâlini düşünerek, havanın bulutlu ve kapalı
olduğu günlerde pazara çıkıp satış, yapmazdı.
Yûnus bin Ubeyd'in manifatura dükkânında, fiatları, ikiyüz dirhem ile dörtyüz
dirhem arasında değişen kumaşlar satılıyordu. Dükkânında kardeşinin oğlu da
çalışıyordu. Yolda bir kimsevi kumaş satın almış gidiyor görünce, kumaşı
tanıyıp, kendi dükkânından alınmış olduğunu anladı. O kimseye, "Bu kumaşı kaça
satın aldınız?" diye sordu. O kimse dörtyüz dirheme aldığını söyleyince çok
üzüldü ve "Bu kumaşın değeri ikiyüz dirhemdir. Geri dönüp paranızın üstünü
alınız" buyurdu. O kimse, "Bu kumaş, bizim orada beşyüz dirhem eder, ben
aldanmış sayılmam" deyince, "Olsun. Siz, gidip ikiyüz dirhem paranızı alınız"
dedi. O kimse gelip, ikiyüz dirhemini aldı gitti. Hz. Yûnus bin Ubeyd, dükkânda
tezgâhtar olarak bulunan yeğenine, "Kumaşı bu kadar pahalıya niye sattan?', diye
sordu. Yeğeni "Vallahi kendi rızâsı ile aldı" dedi. Yûnus bin Ubeyd, "O râzı
olsa da, sen râzı olmayacaktın" buyurdu.
Dinlerini korumak için dünyâlıklarını fedâ eden bahtiyar kimselerdendi. Dünyâ
ticâretinin âhıret kârı yanında bir hiç olduğunu ve bir kimsenin yetişip
yükselmesinde helâl lokmanın mutlaka şart olduğunu bildirirdi. Buyurdular ki;
"Helâlden bir kuruş bulsam, hemen bununla buğday alırım. Onu un yapıp bu undan
çorba pişiririm. Bu çorbadan hangi hastaya içirirsem, hasta Allahü teâlânın
izniyle şifâ bulur."
"İnsanın, vera' (şüphelilerden sakınmakdaki hassasiyet) sahibi olduğunu
konuşmasından anlarım, insanın yaptığı iyi amellere bir şeyler karışır. Ama
dilini muhafaza edebilirse bu durum müstesnadır. Ona bir şey karışmaz. Hikmeti
şudur ki, insan çok namaz kılar, çok oruç tutar ama, iftarını harâmla açarsa,
tuttuğu orucun faydasını göremez. Gece namaza kalkarsa kalbinde riya (gösteriş)
ve ucb (yaptığı ibâdeti beğenme) hâli bulunabilir. Gündüz olunca da yalan yere
şâhidlik yapması boş ve lüzumsuz sözler etmesi düşünülebilir. Böyle olunca da
yaptıkları iyilikler hiç olur. Ama dilini tutabilirse bütün amelleri iyi olur.
Kanâatim böyledir."
"Kendimi, rü'yâsında hoşuna giden ve gitmeyen şeyleri gören kimse gibi
görüyorum, insanlar da uykuda olup çeşit çeşit rü'yâlar görüyorlar, öldükleri
anda uyanacaklar ve uykudan uyanan kimsenin, uykuda gördüklerinden, elinde bir
şey kalmadığı gibi, dünyâda güvendikleri, gönül bağladıkları şeylerin hepsini
kaybetmiş olarak ah etmekden, pişman olmaktan başka ellerine bir şey geçmediğini
anlıyacaklardır."
"Allahü
teâlânın rahmeti, Arafat'ta o kadar çok ki, bundan hiç şüphe etmiyorum. Lâkin
ben, o rahmete kavuşanların arasında bulunabilecek miyim bilemiyorum. Hattâ
benim yüzümden onların da rahmetten mahrum kalmalarından korkuyorum."
"Dışı, içine uymayan birini görmek isterseniz bana bakın." Kendisine, "Niçin
böyle söylüyorsun?" diyenlere şöyle cevap verdi: "Ben, yüz kadar iyi huyun
bulunduğunu sayıyorum, fakat onlardan bir tanesini kendimde göremiyorum. Kötü
huyları sayıyorum. Hepsinin kendimde mevcud olduğunu görüyorum."
Hz. Yûnus bin Ubeyd'in, Hz. Hasan'dan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle
buyuruldu: "Sağdaki
melek, soldakinin âmiridir. Kul, bir günah işleyince, soldaki melek (bunu
yazayım mı?) diye sağdakine sorar. Sağdaki, (beş günah işleyinceye kadar yazma!)
der. Kul beşinci günahı da işleyince soldaki melek yine (yazayım mı?) diye
sorar. Sağdaki melek (Hayır yazma. Belki bir iyilik işler) der. Kul bir iyilik
işlediği zaman, sağ taraftaki melek der ki: (Bize bir iyiliğin on misli
yazılacağı emir verildi. Gel, bu yaptığı iyiliğin on misli sevabının beşini
önceden işlediği beş günaha karşılık silelim. Beşini yazalım.) Bunun üzerine
şeytan sıkılır. (Ben bu insanlarla nasıl baş edeceğim.) diye sızlanır."
Hz. Yûnus bin Ubeyd'in kıymetli sözlerinden
ba'zıları şunlardır:
"Uygunsuz bir sözü terk etmek, nefse bir gün oruç tutmaktan daha ağır gelir.
Ben, çok sıcak bir günde, insanları çekişdirmemeği, insanlar hakkında uygunsuz
sözler söylememeği, o gün oruç tutmak ile mukayese ettim. O sıcak havada oruç
tutmanın dili tutmaktan daha kolay geldiğini gördüm."
"İki şey var ki, bunlar bir kimsede tamam olursa, o kimsenin diğer bütün hâlleri
bu iki hâli sayesinde tamam olur. Birincisi, namazı vaktinde kılacak, ikincisi
dilini kötü ve yersiz sözlerden koruyacak. Bir kimse dilini yersiz sözlerden
koruyabilirse, Allahü teâlâ ona mutlaka diğer amellerini düzeltmesini ihsan
eder."
"Vera",
şüpheli olan şeylerin hepsini terk edip, her an nefsini hesaba çekmektir."
"Nafileleri hafife alan bir kimse, farzları da hafife alır."
"Bir tek tesbihi veya tehlili (Ya'nî, Allahü teâlânın bütün ayıb ve kusurlardan
uzak olduğunu, kendisinden başka ibâdet olunmağa lâyık ilâh bulunmadığını)
bildiren "Sübhânallah" ve "Lâ ilâhe illallah" ulvi kelimelerini bilerek ve
inanarak okumayı, dünyâdan ve dünyâda bulunan herşeyden daha hayırlı ve
bereketli bilmiyen kimse, dünyâyı âhırete tercih edenlerdendir."
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-evliyâ
cild-3, sh-15
2)
Tehzîb-üt-tehzîb
cild-11, sh-442
3)
Tabakât-ı İbn-i
Sa'd cild-7, sh-360
4)
Miftâh-üs-se'âde cild-3, sh-123
5)
Mîzân-ül-i'tidâl cild-4, sh-482
6)
Vefeyât-ul-a'yân
cild-2, sh-386, 469
7)
Tezkiret-ül-huffâz
cild-1, sh-145
8)
Tehzîb-ül-esmâ
ve'l-luga cild-1, sh-168
|