Tâbiîn
devrinde Medine'de yetişen hadîs ve fıkıh âlimlerinden. Adı, Sa'd bin İbrâhîm
bin Abdurrahmân bin Avf ez-Zührî'dir. Babası İbrâhîm bin Abdurrahmân olup,
Cennetle müjdelenen ve kendilerine "Aşere-i mübeşşere" adı verilen on kişiden
biri olan Abdurrahmân bin Avf; Sa'd bin İbrâhîm'in dedesidir. Annesi Ümmü Gülsüm
bin Sa'd'dır. Ebû İshâk ve Ebû İbrâhîm künyeleri ile meşhûrdur. Eshâb-ı kirâmdan
ba'zıları ile görüştü. Büyük bir âlimdi. Medine kadılığı yaptı, 125 (m. 742)
senesinde vefât etti.
Sa'd bin
İbrâhîm, büyük bir âlimdi. Eshâb-ı kirâmdan birkaçı ile görüşüp onlardan ilim
aldı. Hadîs ve fıkıh ilimlerinde, zamanının en meşhûr âlimlerindendi. Hz. Ebû
BeKir'in torunu ve Medine'nin yedi büyük âliminden biri olan Kâsım bin
Muhammed'in hayatta olduğu bir sırada Medine kadısı oldu.
O, Eshâb-ı
kirâmdan ve Tâbiînin büyüklerinden babası İbrâhîm ve amcası Hamîd ve Ebû Seleme,
babasının amcası oğlu Talha bin Abdullah bin Avf, Enes bin Mâlik, Abdullah bin
Ca'fer, Kâsım bin Mu-hammed bin Ebî Bekr, Kâ'b bin Mâlik ve daha pekçok âlimden
ilim alıp, onlardan hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Kendisinden de, oğlu
İbrâhîm, kardeşi Sâlih, Abdullah bin Ca'fer el-Mahzûmî, İyâd bin Abdullah, Yahyâ
bin Sa'îd, Süfyân bin Uyeyne ve daha birçok Hicaz âlimleri, hadîs-i şerîf
rivâyetinde bulunmuşlardır. Hadîs ilminde sika (güvenilir, sağlam) bir râvi
olduğunu birçok âlim bildirmektedir, İbn-i Sa'd onun hakkında: "O, sika bir râvi
olup, çok hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir" dedi. Sâlih bin Ahmed, babasından
şöyle bildirdi: "O, sika bir râvi idi. Medine kadılığına ta'yin edildi. Çok
fazîlet sahibi bir zât idi." İbn-i Maîn de: "O, sikalığında bir şüphesi
bulunmayan bir râvidir" dedi.
Fıkıh ilminde
de çok büyük bir âlimdi. Medine'de bir müddet kadılık yaptı. Takvası,
harâmlardan sakınması çoktu. Mis'ar bin Kedâm babasından şöyle bildiriyor: Sa'd
bin İbrâhîm'e "Medine'de en fakîh kimdir?" diye sordum. Cevâbında, "Onların en
fakîhi, takvası en çok olandır" buyurdu. Bununla fıkıh ilminin neticesine işaret
etti. Sa'îd bin Uyeyne O'nu medhederek şöyle bildiriyor: "O, kadı iken sahip
olduğu takvayı, bu vazifeden ayrıldıktan sonra da, daha fazlası ile devam
ettirdi." Sa'd bin İbrâhîm, çok ibâdet ederdi. Devamlı Kur'ân-ı kerîm okur,
namaz kılardı. Her zaman oruçlu idi. Ahmed bin Hanbel, onun kırk sene aralıksız
her gün (bayram günleri hariç) oruç tuttuğunu haber verdi. Oğlu Ya'kub diyor ki:
"Babam, her oturduğunda mutlaka, Kur'ân-ı kerîm okurdu. Ramazân-ı şerîfte çok
kerre beni göndererek fakîrleri çağırtır, onlarla beraber iftar ederdi."
Rivâyet ettiği
hadîs-i şerîflerden ba'zıları şunlardır:
Abdullah bin
Ca'fer bin Ebî Tâlib'in "Resûlullah efendimizin, orucu hurma ile açtıklarını
gördüm" dediğini haber verdi. "Kureyş'ten
olan imamlar
(emirler) hüküm
verdikleri zaman adaletten ayrılmazlar, söz verdikleri zaman sözünde dururlar,
kendilerine merhamet edilmesini isteyenlere
merhamet
ederler. Kim onların yaptığı bu şeyleri yapmazsa, Allahü teâlânın melekleri ve
bütün insanların la'neti onların üzerine olur. Allahü teâlâ onların hiçbir
amelini kabul etmez."
Sa'd bin Ebî
Vakkâs (r.a.) şöyle anlatıyor: "Uhud harbinde Peygamber efendimizin sağında ve
solunda duran beyaz elbiseli iki kişi gördüm. Onları, bu günden önce ve sonra
hiç görmedim."
Resûlullah
efendimiz "Ana ve babaya sövmek,
büyük günahlardandır,"
buyurduğunda,
Eshâb-ı kirâm, "Yâ Resûlallah! Hiç insan ana ve babasına söver mi?"
dediklerinde, buyurdu ki: "Evet, birisinin babasına
veya anasına söverse, o da onun anasına veya babasına söver."
"Bir kimse,
dinde olmayan birşey meydana çıkarırsa, bu şey red olunur."
Yine şöyle
anlatıyor: Kadisiyye Harbinde, iki eli ve iki ayağı kesilmiş, debelenip duran
bir adama uğradılar. O vaziyette iken bile Kur'ân-ı kerîm'den "Nebîler,
sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerden ve Allahın kendilerine ikrâm ve ihsanda
bulunduğu kimselerle beraber oldular. Onlar ne güzel arkadaşlardır!"
âyet-i
kerîmesini okuyordu. Birisi ona, "Sen kimsin, Ey Allah'ın kulu!" dedi. "Ensârdan
(Medîneli Müslümanlardan) birisiyim" diye cevap verdi.
KAYNAKLAR
1) Tehzîb-üt-tehzîb
cild-3, sh-453
2) Hilyet-ül-evliyâ
cild-3, sh-169
|