Tâbiîn'den tanınmış bir hadîs âlimi. İsmi, Muhammed bin Abdurrahmân bin Mugîre
bin Hâris bin Ebî Zi'b, Künyesi, Ebû Hâris'dir. 80 (m. 699) senesinde doğup, 158
(m. 774) târihinde vefât etti. Medîne-i münevverelidir. Burada fetva verirdi.
İmâm-ı Mâlik'in çok yakın bir arkadaşı olup, birbirlerini çok severlerdi. Çok
sâlih bir zât idi. Vera' sahibi idi. Emr-i ma'rûf ve nehy-i anil-münker (iyiliği
emredip, kötülükten alıkoyma) emrine çok dikkat ederdi. Hakkı söyleme hususunda
kimseden korkmazdı. Hadîs ilminde yüksek bir derecesi olup, sikadır (güvenilir).
Kardeşi Mugîre'den, dayısı Hâris bin Abdurrahmân el-Kureyşî, Abdullah bin Sâib
bin Yezîd, İbn-i Abbâs'ın âzâdlısı İkrime, Kâsım bin Abbâs, İbn-i Ömer'in
âzâdlısı Nâfi, Zührî, Sâlih bin Kesir ve daha bir çok muhterem zâtlardan (r.
anhüm) hadîs-i şerîf dinlemiştir. Kendisinden de, Sevrî, Ma'mer, Saîd bin
İbrâhîm, Velîd bin Müslim, Abdullah bin Mübârek, Haccâc bin Muham-med, Muhammed
bin Ömer el-Vâkıdî gibi büyük zâtlar, hadîs-i şerîf bildirmişlerdir.
Halife Mehdî, kendisini Bağdâd'a da'vet etti. Bir müddet orada hadîs-i şerîf
rivâyet ettikten sonra, Medîne-i münevvere'ye dönerken, Kûfe'de vefât etmiştir.
Menkıbeleri:
Haccâc el-A'ver (r.a.) dedi: Bağdâd'a gelir, kendisinden duyduklarımı ona tashih
ettirirdim. Fakat, bu düzeltmeyi onun huzurunda yapmazdım. Kalkardım, bir direk
veya başka bir şeyin arkasına gizlenir, düzeltilecek şeyi orada düzeltir, ondan
sonra, tekrar O'nun yanına dönerdim.
İmâm-ı Mâlik hazretleri, Halife Ebû Ca'fer el-Mansûr'un yanına gelmişti. Ebû
Ca'fer, İmâm-ı Mâ-lik'e (r.a.) Medîne-i münevvere'de âlimlerden kim kaldı?" diye
sorunca, O da "Ey mü'minlerin emîri! İbn-i Ebî Zi'b, İbn-i Ebî Seleme, İbn-i Ebî
Sibre'nin (r.aleyhim)" isimlerini söyledi.
Ebû Naîm anlattı: Bir sene, Halife Ebû Ca'fer Mansûr ile hacca gitmiştim. Daha
yirmibir yaşında i-dim. Ebû Ca'fer'in beraberinde İbn-i Ebî Zi'b ve Mâlik bin
Enes de vardı. Ebû Ca'fer, İbn-i Ebî Zi'b'i, güneşin batacağı sıralarda, meclis
binasına çağırttı ve onu yanına oturttu. Sonra ona "Hasan bin Zeyd bin Fâtıma
hakkında ne dersin?" diye sordu. İbn-i Ebî Zi'b "O, adaleti araştırıp, ona
riâyet eden mübârek bir zâttır" cevâbını verdi. Bu sefer, Ebû Ca'fer "Ya benim
hakkımdaki kanâatin nedir?" diye iki-üç defa tekrarlayınca, "Şu Kâ'be-i
muazzamanın Rabbi olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sen zâlim bir insansın"
dedi. Bu söz üzerine, orada bulunanlardan birisi, İbn-i Zi'b'in (r.a.) sakalına
yapıştı. Ebû Ca'fer, "Dokunma ona" dedi ve üçyüz dinar verilmesini emretti.
Muhammed bin Kâsım bildirdi: "Halife Mehdî, Resûlullah efendimizin mescidim
(Mescid-i nebe-vî'yi) ziyârete gelmişti. İçeri girince, herkes ayağa kalktı.
Yalnız Ebî Zi'b, kalkmamış, yerinde oturuyordu. Bunun üzerine, Müseyyib bin
Züheyr, "Kalk, Yâ İbn-i Ebî Zi'b, bu gelen, mü'minlerin emîri, Mehdî'dir" dedi.
İbn-i Zi'b'in ona cevâbı "İnsanlar, ancak âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlânın
huzurunda ayakta kalır" oldu. Bunu gören Halife Mehdî, "Dokunma ona, kalsın
öyle" dedi. Bu hâdiseyi anlatan Muhammed bin Kâsım, bu manzara karşısında,
korkudan başımdaki tüyler, ayağa kalkmıştı" dedi.
İbn-i Zi'b, Halife Mansûr'a: "Ey mü'minlerin emîri! İnsanlar mahvoldu. Elindeki
imkânlarla, onlara biraz yardım etseydin, iyi olurdu" dedi. Bunun üzerine Halife
"Yazık sana, eğer memleketin önemli noktalarına askerler gönderip, oralardan
düşmanın girmesine mâni olmasaydım, şimdi onlar evine girip, seni boğazlamış
olacaklardı" dedi. Fen-i Ebî Zi'b de Mansûr'a "Bu bölgelerin emniyetini te'mîn
eden, fetihler yapıp, insanlara ihtiyaçlarını karşılaması için bol bol
bağışlarda bulunan başkalarıdır. Hem O, seçkin, senden daha üstün bir zât idi"
deyince, Mansûr "Kim O?" dedi. İbn-i Ebî Zi'b, "O, Hz. Ömer idi" deyince, Mansûr
başını önüne eğmek zorunda kalmış ve yanındakilere dönerek "İşte, şu gördüğünüz
pîr-i fânî (yaşlı zât), Hicaz ehlinin seçilmişlerinden birisidir" demiştir.
Ebû Ömer Abdullah bin Kebîr dedi ki: Abdüssamed, Medîne-i münevvereye vali
tâ'yîn edilmişti Kureyşlilerden ba'zısını dar bir yere hapsetti. Bunların
akrabalarından ba'zıları, bu durumu mektûbla, halife Ebû Ca'fer'e bildirip,
şikâyette bulundular. Ebû Ca'fer, mektûbla beraber bir adamını Medîne-i
münevvereye gönderip, ulemâyı (âlimleri) da yanına alarak teftiş edip, bu
hususta onlara rapor da tutturmasını, söyledi. Âlimler komisyonunda İbn-i Ebî
Zi'b de vardı. Hapishane görülüp, durum incelenerek, sıra rapor işine gelince,
komisyondaki âlimler yumuşak ifâdeler kullandılar. Fakat İbn-i Ebî Zi'b, ne
görüp, ne tesbit ettiyse, aynısını olduğu gibi rapora yazdı. Raporlar halifeye
gönderildi. Halife, hacca giderken Medîne-i münevvereye uğradı. Âlimleri yanına
çağırdı. Gelip, halifenin huzuruna girdiler. Hapishane mes'elesi hakkında bilgi
verdiler. Fakat yine durumu yumuşak bir şekilde anlattılar. İbn-i Ebî Zi'b ise,
mes'eleyi gördüğü gibi, hapishanenin çok dar ve içerdekilerin valinin elinden
neler çektiklerini anlatınca, halife renkten renge giriyor, valiye hiddetli bir
şekilde bakıyordu. Bu sırada, hâdiseyi anlatan Ebû Ömer, İbn-i Zi'b'in bu
sözleri karşısında, vali Abdüssamed'in akıbetinin kötü olacağından
endişelenerek, az da olsa halifeyi yumuşatmak için ba'zı şeyler söyledi. Bunun
üzerine İbn-i Ebî Zi'b: "Vallahi, ey mü'minlerin emîri! Benim onlara bir kastım
yok. Neyse onu söylüyorum. Siz, bana kendinizi bile sorsaydınız, neyse-niz onu
söylerdim" deyince, halife, Allah aşkına söyle, beni nasıl buluyorsun?" dedi.
Bunun üzerine İbn-i Ebî Zi'b: "Vallahi, sen zâlim birisisin" dedi. Herkes artık
İbn-i Ebî Zi'b'in işinin bittiğine kesin inanmışlardı. Fakat tam aksine, halife
onu ertesi gün çağırtıp, tebrik etti ve "Hoş geldin, ey Allahü teâlânın rızâsı
yolunda, kınayanın kınamasından çekinmeyen muhterem insan" diye karşıladı.
KAYNAKLAR
1) El-A'lâmcild-6,sh-189
2)
Tehzîb-üt-tehzîb cild-9 sh-303
3)
Vefeyât-ül-a'yân cild-4, sh-183
4)
Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh-191
5)
Târîh-i Bağdâd cild-2, sh-300, 305
|