Büyük bir
hadîs âlimi. Künyesi, Ebû Mes'ûd'dur. Doğum târihi bilinmemektedir. 185 (m. 701)
târihinde vefât etti. Hadîs öğrenmek için uzak memleketlere yolculuk yaptı.
Âlimlerin yanından ayrılmadı.
Süfyân-ı
Sevrî'nin yanında kaldı. Ondan ilim aldı. Onun terbiyesinde yetişti. Sünnetler,
zühd, edeb ve fitneler mevzuunda eserler yazdı. Bunların çoğunu, Süfyân
hazretlerinden öğrendiği bilgiler teşkil eder. Süfyân-ı Sevrî, İbn-i Ebî Zi'b,
Mâlik, Yûnus bin Cüreyc, Abd-ül-Humeyd bin Ca'fer gibi büyük âlimlerden
(r.anhüm) hadîs-i şerîf öğrenmiştir. Ondan da Mûsâ bin A'yun, Abdullah bin
Mübârek, Bakıyye bin Velîd ve zamanındaki bütün Musul âlimleri, Bağdât'da Bişr
bin Hâris, Muhammed bin Ca'fer gibi âlimler (r.a.) hadîs-i şerîf rivâyet
etmişlerdi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler Buhârî ve Müslim'de yer alır.
Hakkında
âlimlerin söyledikleri:
İbrâhîm bin
Abdullah el-Hirevî: "Muâfi bin İmrân, dünyâda gözü olmayan, fazîlet sahibi,
cömert, a-sil ve akıllı bir zâttır."
Muhammed bin
Sa'd: "Hadîs ilminde sika (güvenilir), seçkin bir zât olup, Sünnet-i seniyye'ye
çok bağlı idi."
Ebül Hâris:
"Musul'da akrabasının ileri gelenleri arasında yer alıyordu." dediler.
Süfyân-ı
Sevrî: "Senin şahsın da ismin gibi. Seninle insan rahatlıyor ve iyi oluyor"
Muâfî'nin ismi geçince, "O, âlimlerin yakutudur" derdi.
Bişr "O,
hadîs-i şerîf ve ilmi mes'eleler ezberler, üzüntü ve sevinç zamanlarında da
değişmez, aynı hâlini muhafaza ederdi.
Bir Menkıbesi:
Cüneyd-i
Bağdâdî hazretleri anlatıyor: Sırrî-yi Sekatî'den duydum. Buyurdu ki: "Bişr bin
Hâris denen bir zât, Cuma günü gelip mescide girmişti. Kapıcılar onu dilenci
zannederek, içeri almadılar. Kovdular. Bunun üzerine Bişr bin Hâris, kenarda,
bir kubbenin altında oturup ağlamaya başladı. Bu sırada yanına Muâfi bin İmrân
geldi. "Sana ne oldu da ağlıyorsun" dedi. "Mescide girecektim. Kapıcılar beni
içeri almadılar" deyince, "Üzüldün, değil mi?" dedi. O da "Evet" diye cevap
verdi. Muâfi bin İmrân, "Kalk, beraber mescide girelim" deyince, o zât "Gitmem
artık" dedi. O zaman Muâfi bin İmrân hazretleri, o zâta "Süfyân-ı Sevrî'den
(r.a.) duydum: Mü'min, her taraftan ona belâ ve musîbet gelinceye kadar, îmânın
hakîkatine eremez" buyurdu, dedi.
Rivâyet ettiği
hadîs-i şerîfler: Evzâî'den, o da Katâde bin Enes'ten rivâyet etti. Resûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Bid'at sahipleri yaratılmışların
en şerlilerindendir."
İbn-i
Heysâme'den rivâyet etti. Bilâl (r.a.) Resûlullahın (s.a.v.) yanında kalktı.
Falanca kadın vefât etti ve rahata kavuştu dedi. Bunun üzerine, Resûlullah
(s.a.v.), gazâblanıp, "Rahata kavuşan,
ancak Allahü teâlânın affına ve mağfiretine kavuşandır"
buyurdu.
İbn-i
Umâre'den rivâyet etti: "Eğer,
Allahü teâlânın indinde, dünyânın sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı,
kâfire katiyyen ondan bir yudumluk su bile vermezdi."
İsrâil ve
Süfyân-ı Sevrî'den rivâyet etti: "Eğer,
Sabır insan olsaydı, kerîm bir kişi olurdu."
İbn-i
Umâre'den rivâyet etti. Resûlullah (s.a.v.) "Siz aranızdaki
zaîflerinizin duâ ve ihlâslarıyle, Allahü teâlânın yardımına kavuşuyorsunuz"
buyurdu.
Mugîre bin
Ziyâd'dan rivâyet etti: Âişe (r.anha), Resûlullah geceleyin dört rek'at namaz
kılar, sonra biraz dinlenir, tekrar namaza devam ederdi. Nihayet, içimden acıyıp
"Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Allahü teâlâ senin geçmiş ve gelecek
bütün günâhlarını bağışlamadı mı? "Niçin bu kadar çok ibâdet yapıyorsun"
deyince, Resûlullah efendimiz, "Şükredici
bir kul olmayayım mı?"
buyurmuştur.
KAYNAKLAR
1)
Târîh-iBağdâdcild-13, sh-226
2)
Tehzîb-üt-tehzîb cild-1, sh-199
3)
Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh-287
4)
Hilyet-ül-evliyâ cild-8, sh-288
5)
El-A'lâm cild-7, sh-260
6)
Mu'cem-ül-Müellifîn cild-12, sh-303
|