Büyük fıkıh
âlimlerinden. İsmi, Nuh bin Ebî Meryem'dir. Künyesi, Ebû İsme'dir. Kureyş
kabilesinin âzâdlı kölesi idi. Fıkıh ilmini İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe ve İbn-i Ebî
Leylâ'dan aldı. Hadîs ilmini, Haccâc bin Ertât'dan ve onun zamanındaki
âlimlerden öğrendi. Megâzî'yi (târihi bilgileri) İbn-i İshâk'tan ve tefsîr
ilmini
el-Kelbî ile Mukâtil'den aldı. Bu ilimleri kendinde topladığı için veya İmâm-ı
a'zam Ebû Hanîfe'nin fıkhını Merv'de ilk cem' etmiş (toplamış) olduğu için Nuh
el-Câmî ismi ile meşhûr oldu.
Hz. Ebû Hanîfe
hayatta iken Ebû Ca'fer Mansûr zamanında Merv'de kadılık yaptı. Kendisinin ilim
öğrettiği dört meclisi vardı.
Birinde Hanefî
mezhebinin kavillerini (rivâyetler) nakleder, birinde hadîs ve asar rivâyet
ederdi. Birisinde nahiv ilmi ile, diğerinde de şiir tedris ve müzâkeresi ile
meşgul olurdu.
Ebû isme;
babasından, Zührî, Sâbit el-Benânî, Yahyâ bin Saîd el-Ensârî; İbn-i Cüreyc,
İbn-i Ebî Leylâ, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, İbn-i İshâk, el-A'meş ve başka
zâtlardan hadîs-i şerîfler rivâyet etti. Kendisinden de, Ali bin el-Hüseyn bin
Vâkıd, Zeyd bin el-Habbâb, Hibbân bin Mûsâ, Nuaym bin Hammâd, Süveyd bin Nasr,
Şu'be İbn-i Mübârek ve diğer zâtlar rivâyette bulundular. 173 (m. 789)'da vefât
etti.
Kur'ân-ı kerîm
sûrelerinin fazîletleri hakkında ba'zı hadîsler vaaz ettiği söylenmiş ise de bu
doğru değildir. Bu husustaki nakiller de hadîs usûlü, hadîs ricali ve mevzuat
kitaplarındaki Hâkim'in, Ebû Ammâr Hüseyn-i Mervezî'den yaptığı rivâyete
dayanmaktadır. Bu kitapları yazanlar, bu haberi birbirlerinden aynen alıp
nakletmişlerdir. Bu haberin meşhûr olması da, en son olarak Ebû Ammâr'ın rivâyet
ettiğinin gösterilmesidir. Çünkü O, Buhârî, Müslim, Neseî, Ebû Dâvûd'un
kendisinden rivâyetlerde bulunduğu yüksek bir zâttır. Böyle itimâd ve itibar
kazanmış bir zâtın ismi, Ebû İsme'ye düşman olanlar tarafından maksadlı olarak
karıştırılmıştır. Hâkim'in bu haberinden mechûl bir ifâde ile "Ebû İsme'ye
soruldu" deniliyor. Kimin sorduğu bilinmiyor. Bu ifâde, haberin en açık zayıf
tarafıdır. İkinci olarak Ebû İs-me'nin doğrudan İkrime'den rivâyet ettiği
gösteriliyor. Bu iki zâtın vefât târihleri arasında uzun bir zaman farkı vardır.
Zira İkrime'nin vefâtı 107 (m. 725), Ebû İsme'nin ki ise 173 (m. 789) dur.
Birbirinden hadîs almaları ihtimâli yoktur. Ebû Ya'lâ el-Halilî'nin İrşâd'ındaki
haberde ise Ebû isme ile İkrime arasında mechûl birisi vardır. Bu da böylece
zayıf rivâyet olmaktadır.
İbn-i Hibbân,
rivâyetinde Kur'ân-ı kerîmin sûrelerinin fazîletleri hakkındaki hadîsi,
Meysere'nin uydurduğunu ve bizzat söylediğini, itiraf ettiğini bildirmiştir. Ebû
İsme'yi muhalif fırkalardan sevmeyen, düşman olanlar çok olduğu için onu hadîs
âlimleri karşısında zayıf râvî hükmüne düşürmek gayesi ile bunu uydurmuşlardır.
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'den ilim öğrenen bir zâtın böyle bir söz söylemesi
mümkin değildir.
Kendisi hadîs
uydurmak bir tarafa, bilakis sikadır (güvenilir bir râvîdir). Çünkü Ebû Dâvûd ve
Tirmîzî "Sünen" kitaplarında, İbn-i Cerîr tefsîrinde onun rivâyetlerini ve İbn-i
Mâce ise, tefsîr kitabında Ebû İsme'nin kavlini (sözünü) delil olarak
almışlardır. Hattâ Şu'be, bir hadîs hakkında yaptığı isbat için onun rivâyetini
delil olarak göstermiştir. Şu'be ise râvîlerin sika (güvenilir) olmasına çok
dikkat eden bir zâttır.
KAYNAKLAR
1)
El-Fevâid-ül-behiyye, sh-221
2)
Tehzîb-üt-tehzîb, cild-10, sh-486
3)
Mîzân-ül-i'tidâl cild-4, sh-275
4)
El-A'lâm, cild-8, sh-51
|