TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

1.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

MUGÎRE-TEBNİ ŞU'BE (Radıyallahü Anh)

Eshâb-ı kirâmın meşhûr dâhi ve valilerinden. İsmi, Mugîre, künyesi; asr-ı saâdet’de Ebû İsâ, sonraları da Ebû Abdullah’tır. Nesebi, Mugîre bin Şu’be bin Ebî Âmir bin Mes’ûd bin Mu’teb bin Mâlik bin Ka’b bin Amr bin Avf bin Kays’dır. Taif’in Sakîf kabilesine mensûbtur. Bi’setten önce muhtemelen (m. 600) senesinde Taif te doğdu. Kûfe’de 50 (m. 670) senesinde tâûn hastalığından vefât etti.

Hicretin beşinci (m. 627) senesinde; Taif puthanesindeki Lât rahipleriyle anlaşamayıp, Medine-i Münevvere’ye geldi. Hendek gazvesi esnasında îmân ile şereflenip, müslüman oldu. İslâmiyetin müdafaası için Resûlullahın (s.a.v.) yanında gazalara katıldı. Peygamberimizin yanında bulunup, O’na hizmet etti. Seriyelerde kumandanlık ve mücâhidlik yaptı. Şecere-i Rıdvan altında bi’at etti. Hudeybiye andlaşmasında Peygamberimizin yanında olup, hizmetindeydi. Kureyş’li müşrikler Beni Sakîf kabilesi reisi amcası Urve bin Mes’ûd’u elçi olarak gönderdi. Urve, konuşma esnasında cahiliyye âdetinde olduğu gibi Peygamberimizin sakalını tutup, okşamak istedi Mugîre (r.a.) amcası Urve’ye kılıcının ucuyla müdahale ederek, Resûlullah’ın (s.a.v.) mübârek sakalına dokunmaktan menetti. Amcası, O’nun Resûlullaha (s.a.v.) karşı olan sevgisi, muhabbeti ve bağlılığı karşısında hayrete düştü. Mekke’nin fethine, Huneyn gazasına ve Tebük seferine katıldı. Taif te, kabilesi İslâmiyet ile şereflenince, amcası Urve şehîd edilip, Sakîfliler de zulüm, işkence tecâvüze uğradı. Sakîflilerin hâli Resûlullah’a (s.a.v.) arz edilince, putları kırmak için Taif seferine gönderildi. Taif’e bir miktar asker ile gidip, Lât dahil bütün putları kırdı. Putların kırılmasına ağlayan Taifli kadınlar, onların âciz birer taş yığını olduğunu görünce hepsi samimiyetle müslüman oldu. Allahü teâlânın varlığına, birliğine, sonsuz kudret sahibi olduğuna ve Hz. Muhammed’in (s.asv.), O’nun Resûlü olduğuna îmân ettiler. Mugîre (r.a.), Taifi küfür karanlığından nura kavuşturup, Mekke’ye Resûlullahın (s.a.v.) yanına döndü. Veda Haccı’na katıldı. Resûlullahın (s.a.v.), âhirete teşriflerinde techiz ve tekvinde vazife aldı. Peygamberimiz (s.a.v.) kabre indirildikten sonra üzerine toprak atılırken yüzüğünü düşürdü. Hz.Ali’ye (r.a.) durumu arz edip, kabirden yüzüğünü almak istedi Müsaade verilince, kabre inip, yüzüğünü alırken Peygamberimizin (s.a.v.) ayaklarını sıvazladı. Böylece Resûlullahın (s.a.v.) mübârek bedenine son defa elini süren kişi oldu. Bundan dolayı, “Resûlullah’dan son ayrılan insan benim” derdi.

Hz. Ebû Bekir’in hilâfetinde, yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Müseylemetü’l-Kezzâb ve dinden dönen mürtedler üzerine gönderilen orduda vazife aldı. Yemame harbinde mürtedlere, Şam ve Yermük’de de Rumlara karşı savaştı. Yermük’de bir gözü yaralandı. Hz. Ömer’in hilâfetinde Irak’da yapılan fetihlere de katıldı, İran’daki Sâsânî İmparatorluğu’nün sonunu getiren Kadisiye Meydan Muharebesi öncesinde müslümanların sefirliğini yaptı. Zulüm üzerine kurulan İran Sâsânî Kumandanlık Sarayı’nın şa’şaası, kumanda heyetinin süslü elbiselerine karşı Mugîre’nin (r.a.) sâde kıyafeti ve vakarlı halini gören İran kumandanları şaşırdılar, İranlılar sert konuşup, müslümanları korkutacaklarını zannettiler. Söz sırası Mugîre bin Şu’be’ye gelince O, büyük bir cesaretle konuşmaya başladı ve şöyle dedi:

“İslâmiyetin esaslarına göre herkes Allahü teâlâ indinde bir kul olarak eşittir. Hiç kimsenin diğerine karşı bu hususda bir imtiyazı yoktur. Ayrıca saltanat diye birşey yoktur... (Devlet reîsi milletine hizmetçidir)” Mugîre bin Şu’be’nin bu sözlerini dinleyen. İran heyeti şaşkın bir vaziyette birbirlerine bakıp ne söyleyeceklerini ve ne yapacaklarını şaşırdılar ve telâşa düştüler. Telâşı ve şaşkınlığı daha çok artan İran Başkumandanı Rüstem, yakut, inci ve elmaslarla süslü olan kılıcını Mugîre bin Şu’be’ye göstererek: “Sefir hazretleri, bu kılıç çok insanlar tarafından bir çok kerre öpülmüştür” dedi. Bu söz karşısında büyük bir dâhi olan Mugîre bin Şu’be şöyle cevap verdi:

“Senin kılıcını öpenler (yaltakçılık yaparak) onun kınını öpmüşlerdir, kılıcı değil.” Sonra kendi kılıcını göstererek, “Bu kılıç ondan daha keskin ve daha çok bilenmiştir” dedi. Bu görüşmelerden sonra anlaşmaya varılamayarak yapılan ve müslümanların galip geldiği Kadiseye Meydan Muharebesinde, Mugîre bin Şu’be büyük bir kahramanlık göstermiştir.

Hz. Ömer, 17 (m. 638) senesinde O’nu önce Basra, sonra da Kûfe valiliğine tayin etti. Basra valiliği esnasında gelir ve giderin hesabını tutup, her hususu yazılı olarak tesbit etme usûlünü getirdi. Yaptığı bu usûl, halife Hz. Ömer (r.a.) tarafından beğenilip, tatbikatın devamına müsâade etti. Nihavend ve Hemadan zaferlerinde bulundu. Hz. Osman’ın hilâfetinde Medine’ye çağırılıp, çeşitli hizmetlerde vazifelendirildi.

41 (m. 661) senesinde Kûfe valiliğine tayin edildi. Kûfe’de Hâriciler türeyince, onların reislerini öldürüp, taraftarlarını cezalandırdı. Hârici isyanını bastırdı. Halife Muaviye’nin (r.a.) takdirini kazandı. Vefâtına kadar Kûfe valisi kaldı. Kûfe’de 50 (m. 670) senesinin Şaban ayında yetmiş yaşında taundan vefât etti.

Mugîre bin Şu’be (r.a.) dâhi olup, teşkilâtçı bir Sahâbîydi. Zekâ ve aklını meşhûr dâhilerden Halife Hz. Muâviye(r.a.) de takdir ederdi. Büyük mes’eleleri üstün görüşüyle hemen hâlledip, en sıkışık durumlarda bile bir çıkar yol bulurdu. Dîni ilimlere vâkıf, tedbir sahibiydi. Pek çok talebe yetiştirip, bunlara dîni ilimleri öğretip, hadîs-i şerîf rivâyet etti. Oğulları Urve, Hamza ve Urve bin Zübeyr, Hubeyre bin Vahye, Mısver bin Mahzene, Kays bin Ebî Hazim, Mesruk bin Ezda; Nafi bin Cübeyre, İbn-i Mûtem, Amr bin Vehb talebeleriydi. Yüzotuzüç hadîs-i şerîf rivâyet etti

Buyurdu ki: “Bir kimse evine girdiği zaman, selâm verirse, şeytan şöyle cevap verir Artık, benim burada duracak bir yerim kalmadı. Sofraya oturup yemek yemeğe başladığı zaman Allahü teâlânın adını anarsa yani Besmele-i şerîfeyi söylerse, şeytan bu sefer de şöyle der (Burada, benim için ne duracak yerim, nede yiyecek bir şeyim kaldı.) Su içeceği zaman, Allahü teâlânın adını anarsa, şeytan bu sefer şöyle der; (Artık burada benim için ne durak, ne yemek, ne de içmek kaldı. Şeytan, bundan sonra eli boş olarak çıkar gider.) Peygamber efendimizden bizzat işiterek rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerin bazıları:

“Benim ağzımdan yalan söylemek, başka bir kimseyi dedi, diye yalan söylemek gibi değildir. Kim bile bile benim ağzımdan yalan uydurursa Cehennemdeki yerine hazırlansın.”

“Arkasından saçı başı dağıtarak ağlanılan, feryad edilen ölü, bu feryad ve figan sebebiyle azâb görür.” “Ölülere kötü söylemeyiniz, zira bu sebeple hayattaki yakınlarını incitmiş olursunuz.”

“Allahü teâlâ size analara isyan etmeyi, kız çocuklarını, diri diri toprağa gömmeyi, verilecek borcun verilmemesini (Borcu inkâr etmeyi) verilmeyen bir şeyin alınmasını harâm kıldı.”

Mugîre bin Şu’be hazretleri bir kadınla evlenmek istemişdi. Peygamber efendimiz Mugîre’ye (r.a.), “O’nu gördün mü?” buyurdular. Mugîre “Hayır, yâ Resûlallah” deyince Resûlullah (s.a.v.) “O’nu gör. Zira birbirinizi görmeniz aranızdaki muhabbeti arttırır.” buyurdu.

Mugîre bin Şu’be, Resûlullahın (s.a.v.) namaz kıldıktan sonra şu duayı okuduğunu rivâyet etmiştir.

“Allahü teâlâdan başka hiç bir ilâh yoktur. Onun ortağı da yoktur. Mülk onundur. Hamd O’na mahsustur. O herşeye gücü yetendir. Allah’ın verdiğine mâni olacak, engellediğini verebilecek yoktur. Allahım senin lütfün olmazsa mal sahibine mülkü fayda vermez.”

 

KAYNAKLAR 

1) El-îstiâb, cild-3, sh-388

2) Üsûd-ül-gâbe, cild-3, sh-406

3) Tabakât-ı İbn-i Sa’d, cild-3, sh-385

4) Eshâb-ı Kirâm, sh-361

5) A’Iâm-ün-Nübelâ, cild-3, sh-16

6) El-İsâbe, cild-3, sh-452

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider