TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

1.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

KA'B BİN ZÜHEYR (Radıyallahü Anh)

Eshâb-ı kirâmdan meşhûr şâir. Künyesi Ebû’l Mudarreb’tir. Peygamberimizin (s.a.v.) şairlerinden olup, Kaside-i Bürde denilen meşhûr şiirin sâhibidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 6 (m. 645) senesinde Şam’da vefât etti. tabası meşhûr şair Züheyr bin Ebî Şulemi, annesi, Kebşe binti Ammar’dır.

Kâ’b bin Züheyr (r.a.) Müzeyne kabilesinden olup, onbir şâir yetiştiren bir aileye nensuptu. Babası Züheyr bin Ebî Şulemî ve kardeşi Büceyr (r.a.) de şair idi. Kâ’b bin Züheyr’in babası hıristiyan ve yahudi âlimlerinin yanlarına gider onları dinlerdi. Onlardan âhir zamanda bir peygamber gönderileceğini işitmişti. Bir gece rüyasında gökten bir ip uzatıldığını, o ipten tutmak için elini uzattığı halde yetişemediğini görmüştü. Bu rü’yâsının âhir zamanda gelecek olan Peygambere (s.a.v.) yetişemeyeceğine, ömrünün o gönderilmeden biteceğine işaret olduğunu anlamıştı. Fakat oğulları Kâ’b (r.a.) ve Büceyr’e (r.a.) âhır zaman Peygamberi gönderilince O’na imân etmelerini vasıyyet etmiştir. Züheyr kendisi ve iki oğlu meşhûr şâir idiler.

Kâ’b bin Züheyr (r.a.) ve kardeşi Büceyr (r.a), İslâmiyet gelince Peygamberimizle (s.a.v.) görüşmek üzere Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıkmışlardı. Ebrak-ul Azzaf denilen yere geldiklerinde kardeşi Büceyr (r.a.), sen burada bekle ben Medine’ye gidip, O Peygamberi (s.a.v.) bir göreyim, öylediklerini dinleyelim dedi. Büceyr (r.a.) Medine’ye gidince Peygamberimiz (s.a.v.) ona, İslâmiyyeti anlattı ve müslüman olmasını söyledi. O da hemen kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu.

Kâ’b bin Züheyr (r.a.) kardeşi Büceyr’in (r.a.) müslüman olduğunu öğrenince ona çok kızdı. Bunu dile getiren bir şiir yazdı. Şiirinde Peygamberimize (s.a.v.) ve İslâmiyete karşı hoş olmayan sözler söylemişti. Kardeşi Büceyr (r.a.) buna tahammül edemeyip, durumu Peygamberimize (s.a.v.) arz etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) “Kâ’b’a kim rastlarsa o’nu öldürsün” buyurmuştu. Kardeşi Büceyr (r.a.) Kâ’b’a (r.a.) bir mektûb yazarak gönderdi. Burada “Başının çaresine bak!” diye yazarak durumu bildirdi. Kâ’b’ın (r.a.) yazdığı zemmedici (kötüleyici) şiire karşılık bir de şiir yazdı. Bu şiirinden bir bölümünün tercümesi şöyledir: “Ey Kâ’b! Kabul etmeyip, yerdiğin bu İslâm dininden daha gerçek ve daha sağlam bir din olamaz, var mı sende? Kurtulmak istiyorsan putları bırak, bir olan Allaha îmân et, müslüman ol ki, kurtulabilesin! Kıyâmet gününde kaçılamayacak olan Cehennem ateşinden, müslüman olup, îmân edenlerden başkası kurtulamayacaktır. Büceyr (r.a.) kardeşi Kâ’b’a (r.a.) yazdığı mektubun bir kısmında da şöyle yazmıştı:

“Resûlullah’ı (s.a.v.) şiir yazarak hicvedip üzen, Mekkelilerden bazıları öldürüldü. Kureyş şairlerinden sağ kalan İbn-i Zibâ’ra ve Hubeyre bin Ebî Vehbise başlarını alıp kaçtılar. Eğer sağ kalmak istiyorsan acele Resûlullah’ın (s.a.v.) yanına gel. O, yaptığına pişman olup, tövbe ederek yanına gelen kimseyi öldürmez. Böyle tövbe ederek, gelip müslüman olanların hepsini kabul etti.”

Bu mektubumu alır almaz müslüman ol ve hemen buraya gel! Eğer bu dediğimi, yapmayacak olursan, yer yüzünde başını al nereye gideceksen git...”

Kâ’b bin Züheyr (r.a.) kardeşi Büceyr’in (r.a.) mektubunu alınca sanki yer yüzü ona dar gelmişti. Zaten kabilesi arasında bulunan düşmanları onun için “O artık öldürülmüş demektir!” diyerek dedikodu yayıyorlardı. Kâ’b bin Züheyr (r.a.) bu durum karşısında derin derin düşünmeye başladı. Yavaş yavaş gönlü aydınlanıyordu. Nihayet müslüman olmaya karar verdi. Medine yoluna düştü. Peygamber efendimizi (s.a.v.) medheden ve kendisinin de tövbe edip, müslüman olduğunu bildiren uzun bir şiir yazdı. Medine’ye varınca Cüheyni kabilesinden olan bir dostunun evine gizlice gidip, misafir oldu. Ertesi gün sabah namazında misafir olduğu kişi onu Peygamberimizin (s.a.v.) yanına götürdü. Peygamberimiz (s.a.v.) o sırada Eshâb-ı kirâm arasında idi. Eshâb-ı kirâm etrafını sarmış sohbetini dinliyorlardı. Kâ’b bin Züheyr (r.a.) devesini mescidin önüne çöktürüp içeri girdi. Peygamberimizin (s.a.v.) yanına yaklaşıp, kendini tanıtmadan “Yâ Resûlallah (s.a.v.) Kâ’b bin Züheyr yaptıklarına pişman ve müslüman olarak aman dilemeye gelmiş bulunuyor. Ben onu sana getirsem aman verip, müslüman olmasını kabul eder misiniz?” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Evet” buyurdu. Bunun üzerine “Şehâdet ederim ki, Allahtan başka ilâh yoktur. Sen de O’nun Resûlüsün!’’ dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Sen kimsin” dedi. O da “Ben Kâ’b bin Züheyr’im” dedi... Eshâb-ı kirâm, onun Kâ’b bin Züheyr (r.a.) olduğunu anlayınca Ensârdan biri ayağa kalkıp “Yâ Resûlallah (s.a.v.) müsaade et boynunu vurayım!” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) “Vazgeç ondan! O içinde bulunduğu halden pişman ve hakka dönmüş olarak gelmiştir” buyurdu. Bu sırada Kâ’b bin Züheyr (r.a.) müslüman olduğunu bildiren, bir kaside okumaya başladı. Bu kasidesinde uzun bir girişten sonra asıl mevzuya geçip, müslüman olduğunu, tövbe ettiğini ve af dilediğini dile getirdi. Son kısmında da Peygamberimizi (s.a.v.) ve Eshâb-ı kirâmı metheden beyitleri okudu.

Peygamberimiz (s.a.v.) Kâ’b bin Züheyr (r.a.) “Banet süâdü; Sevgili uzaklaştı” sözle riyle başlayan bu kasidesini beğenip, çok memnun oldu. Onu afv etti. Bürdesini (hırkasını) çıkarıp, onun omuzlarına koydu. Bu sebeple Kâ’b bin Züheyr’in kasidesi, “Kaside-i Bürde” ismi ile meşhûr olmuştur. Bu kasidenin birçok şerhleri (açıklamaları) vardır. Resûlullah’ın (s.a.v.) hediye ettiği bu hırka, Hz. Muaviye tarafından Kâ’b bin Züheyr’in (r.a.) varislerinden satın alınıp muhafaza edilmiştir. Sırasıyla Emevilere, onlardan Abbasilere, daha sonra da Mısır’ın fethinde Mekke Şerifi tarafından diğer kutsal emanetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Han’a teslim edilmiştir. Günümüze kadar korunan bu harka, “Hırka-i Se’âdet” ismi ile meşhûr olmuştur. Bugün hâlâ İstanbul’da Topkapı Müzesinde “Hırka-i Se’âdet” odasında muhafaza edilmektedir.

Hırka-i Se’âdet, 1,24 boyunda geniş kollu olup, siyah yünlü kumaştan yapılmıştır, içi krem renkli yünlü kumaş ile kaplıdır. Önünde, sağ tarafında ve sağ kolunda birer parça eksiklik vardır. Bohçalara sarılı olarak üstten çifte kapaklı altın bir çekmece içindedir. Bu çekmece de ayrıca bohçalara sarılmış olarak altından büyük bir sandukaya konulmuştur. Bu çekmece ve sanduka Sultan Abdulaziz Han tarafından yapılmıştır. Daha önceden de Osmanlı Sultanları tarafından bu şekilde çekmece ve sandukalar yapılarak muhafaza edilmiştir. Hırka-i Se’âdetin içinde bulunduğu Sanduka üzerinde “Lâ ilâhe illallah ve mâ erselnâke illâ rahmeten lilâlemîn. Lâ ilâhe illallah el-Melik-ül-Hakk-ül-Mübîn. Muhammedün Resûlullah, es-Sâdık-ul-Va’ dü’l Emîn” yazılıdır.

Osmanlılar zamanında Mukaddes emanetlerin ziyâreti muayyen bir merasim ile yapılırdı. Her yıl Ramazan ayının onikinci günü Hırka-i Se’âdet’in içinde bulunduğu sanduka “Revan” odasına nakil edilir, umumi bir temizlik yapılır, bu ar ada duvarlar gülsuyu ile yıkanır, Od ağacı ve buhurlar yakılır, dairenin direkleri cilâlanırdı. Ramazanın on beşinci günü devlet ileri gelenleri, âlimler, Yeniçeri ve Sipahi ağaları, Babüssaade önünde öğleden önce toplanırlardı. Sadrazam, Ayasofya Camii’nde Şeyhülislâm ile birlikte namaz kıldıktan sonra, alay ile arz odasına gelirlerdi Padişah ile maiyetindekiler de Hırka-i Se’âdet dairesine geldikten, sonra, Sultanda bulunan altın anahtar ile büyük sanduka açıhr ve yeşil ipek kadifeden som sırmalı ve ince işlemeli ve yedi bohçaya sarılı altından yapılmış çekmeceyi de padişahta bulunan altın bir anahtar ile açmak suretiyle Hırka- İ Se’âdet ortaya çıkarılmış olurdu. Bu işler yapılırken, Pâdişah’ın. birinci ve ikinci imamları ile has oda imamı ve ayrıca güzel sesli müezzinler Kur’ân-ı kerîm okurlardı. Önce Padişah, sonra işaret ettiği kimseler sıra ile Hırka-i Se’âdet’e yüzlerini ve gözlerini sürerlerdi Padişah, üzerinde bir kıt’a yazılı bulunan tülbentleri Hırka-i Se’âdet’e sürüp ziyârete gelenlere dağıtırdı. Merasim bittikten* sonra sandukayı padişahın kendisi kilitlerdi

Hicretin 26.ncı yılında vefât eden Kâ’b bin Züheyr’in Fransızca, İtalyanca ve diğer dillere çevrilen Kaside-i Bürdesi’nden başka diğer kasidelerini ve şiirlerini içine alan bir de dîvânı vardır. Divânı, Ebî Saîd Şükrü tarafından “Şerh-idivân-ı Kâ’b İbn-i Züheyr” adıyla şerh edilmiştir. Fuât Bostanî tarafından da divanı ve kendisi hakkında “Kâ’b bin Züheyr” adlı bir kitap yazmıştır.

Kâ’b bin Züheyr’in (r.a.) Kaside-i Bürde adlı bu meşhûr kasidesinin bir bölümünün tercümesi şöyledir, “

“Yardımını umduğum her dost bana, senden yüz çevirdim seni teselli edemem dedi..

Ben de onlara çekilin yolumdan Allahü teâlâ’nın takdir ettiği herşey elbette olacaktır, dedim... Her insan bir gün mutlaka tabut üzerinde taşınacak (ölecek)... Özür beyan ederek Resûlullah’ın (s.a.v.) huzuruna geldim... Onun affetmesi en çok umulan şeydir... O’nun huzurunda özür kabul edilir, . Bana merhamet et beni affet Yâ Resûlallah (s.a.v.)... Şüphesiz ki, Resûlullah (s.a.v.) Allah’ın keskin kılıçlarından yalın bir kılıç ve hidâyet saçan bir nurdur...”

 

KAYNAKLAR 

1) El-A’lâm cild-6, sh 226

2) El-İsâbe cild-3, sh-295

3) El-İstiâb cild-3, sh-297

4) Eş-Şiir ve’ş-Şuarâ sh-61

5) Kâmûs-ul a’lâm cild-5, sh-3867

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider