TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

1.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

HÎFÂ HATUN (Radıyallahü Anhâ)

Kadın sahâbîlerden. Medine-i Münevvere’de güzelliği ve ahlâkı ile meşhûrdu. Tevekkül sahibi kazaya rızâ gösteren ve Hz. Resûlullah’a çok bağlı olup, her sözünü dinlerdi Âhireti çok düşünüp, hiç aklından çıkarmazdı. Hep ahirete hazırlanıp, ona yarar ameller işlemeye çalışırdı. Hifâ Hatun, bir gün Peygamber efendimizin huzuruna gelerek, “Ey Allah’ın Resûlü! Bana beni Cennet’e götürecek bir iş (amel) öğret” dedi. Bu arzu ve isteği üzerine Resûlullah (s.a.v.) “Önce bir erkekle evlenmen lâzımdır. Bununla dînin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu. Bu emir üzerine; “Ey Allah’ın Resûlü! Küfvüm, (dengim) kim olabilir? Bana Habeşistan hükümdârı Melik Necâşî evlenme teklifinde bulundu. Fakat, ben onun bu teklifini kabul etmeyip, geri çevirdim. Hatta yüz deve ile birçok zînetler veren de oldu. Onu da kabul etmedim. Bu gün ise ahirette kurtuluşun evlenmekte olduğunu buyuruyorsunuz. Yâ Resûlallah! Siz kimi beğenip, uygun görürseniz, ben ona râzıyım” dedi. Resûlullah (s.a.v.), Hîfâ Hatun’a Eshâbından kimin ismini verirse, diğerlerinin ümidsiz olacağını anlayıp, “Mescide en evvel kim gelirse, onunla evlen.” buyurdu. Sahâbîlerin hepsi bu duruma râzı oldu. Allahü teâlâ, onlara (Eshâba) öyle bir uyku verdi ki, hiçbir sahabî erken uyanamadı. Resûlullah (s.a.v.) önce kimin geleceğini merakla bekliyordu. Birdenbire Süheyb (r.a.) göründü. Süheyb, kimsesi olmayan, fakir, rengi siyaha yakın, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zaif ve çelimsiz, ince yapılı bir sahabîydi. Hifâ Hâtun ise, son derece güzel ve zengindi. Resûlullah(s.a.v) namazdan sonra Hifâ Hatun’u (r.anha), Allahü teâlâ’nın kazâsına râzı olduğunu, Hz. Resûlullah’a arz etti. Resûlullah (s.a.v) bu durum üzerine hutbe okudu, nikah akdi yapıldı ve; “Ey Süheyb! Kalk bu hanımın için bir şey al. Hanımının elinden tut, evine götür.” Buyurdu. Süheyb (r.a); “Ya Resûlallah! Dünyalık olarak yanımda ne bir dirhem gümüşüm, ne de içinde yatacak ve barınacak bir evim var. benim evim mesciddir.” Dedi. Bunları işiten Hifâ Hâtun (r. anha) , süheyb’e (r.a) onbir dirhem gümüşlük bir kese göndererek, filanca yerdeki hazır konağı da o’na hediye ettiğini bildirdi. Süheyb’in kendisini götürmesini istedi.

Resûlullah (s.a.v) onlara çok duâ etti. Eshâb-ı Kirâm da, Hifâ Hatun’un bu hareketini çok övüp, Allahü teâlâ’ya hamd ettiler. Süheyb ve Hifâ Hâtun kalkıp, konağa gittiler. Yemekten sonra, yatma vaktinde, Hifâ hatun (r.anha) “Ey Süheyb! İyi bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin (sıkınrı veren). Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel, bu geceyi ibadet ve taatle geçirelim. Sen şükür ediciler, ben de sabr ediciler sevabına kavuşalım. Çünkü Resûlullah (s.a.v) “Cennet’te yüksek çardak vardır. Burda yalnız şükr edenler ve sabr edenler bulunur” buyurdu, dedi.

Zifaf gecesi ikisi de Allahû teâlâ’ya karşı ibâdet ve taatta bulundular. Süheyb (R.a), Mescide geldi. Cebrâil (a.s) geceki durumdan Hz. Resûlullah’ı haberdar etti. Cennet ve Cemâl-i ilahi ile müjde verdi. Resûlullah (s.a.v); “Ey Süheyb, gece ki halini, sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?” buyurunca Süheyb (r.a) yâ Resûlullah siz söyleyiniz dedi. Peygamber efendimiz (s.a.v) “Siz Cennetliksiniz ve Allahü teâlâyı göreceksiniz.” müjdesini verdi. Süheyb (r.a) sevincinden ve Allahü teâlâyı görmek ve O’na kavuşmak aşkından secdeye kapanarak şöyle dua etti; “Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret ettiysen, günahlara buluşmadan ruhumu ruhumu al.” Dedi. Allahü teâlâ, O’nun bu duâsını kabul ederek, secdede ruhunu aldı. Eshâb-ı Kirâm bu duruma ağladı. Resûlullah (s.a.v), “Daha şaşılacak şey Hifâ’nın da bu anda ruhunu Hakka teslim etmiş olmasıdır.” Buyurdu. Her ikisinin de namazını kılarak yanyana defn ettiler. Başları ucuna iki tahta diktiler. Tahtanın birine; “Bu Allahü teâlâ’nın nimetine şükr edenin kabridir.” Diğerini de; “Bu Allahü teâlâ’nın mihnetine sabr edenin kabridir.” diye yazdılar. Eshâb-ı kirâm’ın Allahü teâlâ’ya karşı aşkları ve Resûlullah’a (s.a.v) karşı bağlılıkları bu kadar kuvvetliydi.

Hifâ Hatun’un tevekkülü, kazâya rızâsı ve sabrı asırlardır anlatılıp, herkes tarafından sevilip, imrenilmesine rağmen nesebi ve başka hayat hikâyesi bilinmemektedir. O gönüllerde that kuran bir sultandı.

 

KAYNAKLAR 

1) Rıyâd-un-nâsıhîn sh-225

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider