En önce îmân eden Eshâb-ı
kirâmdan. Resûlullahın halası Berre ile Abdül-Esed bin Hilâl Mahzumî’nin
oğludur. İsmi Abdullah’dır. Resûlullahın ve amcası Hz. Hamza’nın Süveybe’den süt
kardeşidir. Hanımı Ümmü Seleme (r.anha) dir. Ümmü Seleme (r.anha) da kocası ile
birlikte müslüman olmuştur. Kocasının vefâtından sonra, Resûlullah efendimiz ile
evlenmak se’âdetine kavuşmuş ve mti’minlerin annesi olmuştur. Ebû Seleme’nin
(r.a.) Seleme ve Ömer adında iki oğlu ile Zeyneb ve Dürre adında iki kızı
vardır. Babası ve annelerinin müslüman olmaları sebebiyle İslâmî bir terbiye ile
büyümüşlerdir. Hz. Abdullah’ın künyesi, büyük oğlu sebebiyle Ebû Seleme (Seleme’nin
babası)’dır. Ebû Seleme (r.a.) müslüman olduktan sonra Mekkeli müşriklerden çok
eziyet, işkence gördü. Bütün bunlara rağmen, imânından ayrılmadı, imânı, uğrunda
bütün zorluklara göğüs gerdi. Habeşistâna ve Medine’ye, hanımı, ile birlikte
hicret etmişlerdir. Bedir ve Uhud harblerinde akrabaları olan Mahzûmoğullarına
karşı kahramanca savaştı. Uhud harbinde aldığı yaranın iyileşmemesi sebebiyle
hicretin dördüncü (m. 626) yılında şehîd oldu.
Resûlullaha Peygamberlik
vazifesi verilmiş, Mekkelileri İslâma davete henüz yeni başlamıştı. Daha
kendisine 8 kişi, îmân etmişti. Hz. Ebû Seleme, Ebû Ubeyde bin Hâris, Erkâm bin
Ebül-Erkam ve Osman bin Maz’um ile birlikte, Hz. Osman’ın, Talha, Zübeyr ve Sa’d
bin Ebî Vakkâs hazretlerinin müslüman olduklarını işitince, hemen Resûlullahın
huzuruna vardılar. Onları İslâm dinine davet edip, bir miktar da Kur’ân-ı kerîm
okudu. Hiç duymadıkları bu tatlı sözleri işitir işitmez dördünün de kalblerinde
İslâm nuru parlayıverdi. Hemen Kelime-i şehâdet getirip, müslüman oldular. O
gün, Resûlullahın sevinci çok olmuş, müslümanların sayısı 12’ye varmıştı. Hz.
Ebû Seleme, hemen evine gidip hanımının da müslüman olmasını teklif etti. O da
Resûlullahın huzuruna gelip, ilk müslümanlardan olmakla şereflendi.
Hz. Ebû Seleme ve
arkadaşlarının müslüman olduğunu haber alan Kureyş kâfirleri, bunların üzerine
hücum edip, bazısını bağlayıp dövdüler. Kan revan içinde bıraktılar. Bazısını da
hapse atıp çok eziyet ettiler. Ebû Seleme (r.a.) ise Peygamberimizin amcası Ebû
Tâlib’e sığındı. Kendi kabilesi Mahzûmoğulları, onu ısrarla Ebû Tâlib’den
kendilerine teslim etmesini istediler. Fakat Ebû Tâlib, O’nu asla onlara teslim
etmeyip, “Bu benim kızkardeşimin oğludur” diyerek himayesi altına aldı.
Kureyşli müşriklerin,
müslümanlara eziyet ve sıkıntı vermelerinin ardı arkası kesilmiyordu.
Müslümanların tahammülleri had safhaya varınca, Habeşistan’a hicret etmelerine
izin verildi. Hz. Ebû Seleme de, hanımı Ümmü Seleme (r.anha) ile birlikte
birinci kafileyle Habeş diyarına hicret etti. Uzun müddet orada kaldılar. Habeş
Meliki Necâşî İslâmiyeti kabul edip, ülkesine gelenlere çok iyi davrandı. Rahat
ve huzur içinde yaşadılar. Müslümanlar, oradan döndükten sonra yine Mekkeli
müşriklerin hücumuna maruz kaldılar. Müşrikler, eziyet ve sıkıntılarını
arttırdılar. İmânı uğrunda bütün zorluklara göğüs geren Hz. Ebû Seleme’nin
hayatı hep mücadele ve mücahede içinde geçti. Bu sıkıntıların çok çok arttığı
bir zamandı. Peygamberimizle, Medineli müslümanların Akabe’deki bîatları henüz
tamamlanmamıştı. Peygamberimizin Medine’ye hicreti, henüz söz konusu değildi.
Hz. Ebû Seleme Resûlullahtan (s.a.v.) izin alarak hanımı ile Medine’ye hareket
etti. Böylece Medine-i Münevvere’ye ilk hicret edenlerden oldu. Peygamberimiz
Medine’ye hicret edince, kendisini Ensârdan Sa’d bin Hayseme (r.a.) ile kardeş
ilân etti. Medineli müslümanların, muhacirlere bağışladığı arsalardan bir ev
yeri de Hz. Ebû Seleme’ye ayrılmıştı. Bu arsa, Zührîler’den Abdulazîzoğullarının
evleri yanında bulunuyordu.
Hz. Ebû Seleme cahiliye
devrinden beri okuma-yazma bilirdi. Medine’de Mescid-i Nebevî’nin yanında
toplanan Eshâb-ı Suffeye okuma-yazmayı öğretirdi. Bundan dolayı Hilyet-ül-evliya
adındaki eserde kendisinin Eshâb-ı Suffeden olduğu zikredilmektedir. O,
İslâmiyete hem ilmiyle, hem de kılıcı ile hizmet etmiştir.
Peygamber efendimiz, Hz. Ebû
Seleme’yi çok severdi. Kendisini mühim hizmetlerle vazifelendirirdi. Bir
kerresinde Peygamberimiz Uşeyre gazvesine (harbine) çıkarken, Onu Medine’de
yerine vekil bırakmıştı. Bu gazve, Hicretten 16 ay sonra vuku bulmuştu.
Hz. Ebû Seleme, müslümanlarla
Mekkeli müşrikler arasında Bedir’de yapılan ilk harbe katılmış ve çok
kahramanlıklar göstermiştir. O, Uhud harbine de katılmıştı. Bu harbin en sıkışık
ve kızgın bir anında, müşrik ordusundan Ebû Uşâme el-Cüsemî tarafından uzun ve
yassı bir demirle pazusundan yaralandı ve çok kan kaybetti. Buna rağmen savaştan
geri kalmadı. Müslümanlar, bir ara müşrikler karşısında çekilmeye başlar gibi
oldular. Çünkü Peygamberimizin bir emri yerine tam getirilmemişti. Harp
kazanılmış düşmanlar, silâhlarını ve mallarını Uhud’da bırakıp kaçarken, düşmanı
Ayneyn geçidinde bekleyen okçular, yerinden ayrılmıştı. Bunu fark eden düşman
süvarisi saldırıp ganimet toplayan müslümanlara yaklaştı. Peygamberimizi
öldürmek için çok uğraştılar. Mübârek dişini şehîd ettiler. Müslümanlar,
derlenip toparlanarak, düşmanı kaçırdılar. Harbin sonunda Hamrâ-ül-Esed denilen
yere kadar arkasından kovaladılar. Hz. Ebû Seleme, Peygamberimizin de Hamrâ-ül-Esed’e
gittiğini haber alınca, yaralı olduğu halde merkebine binerek onlara yetişti.
Onun gibi diğer müslümanların hepsi yaralanmıştı. Kalbindeki Peygamber sevgisi
ve Allah yoluna hizmet aşkı, Onu bu seferden alıkoymamıştı. Harp bitince İslâm
ordusu Medine’ye dönünce, Hz. Ebû Seleme de evine geldi. Bir ay kadar yarasının
tedavisiyle uğraştı. Fakat farkına varmadan yara içinden iltihaplanmıştı.
Uhud harbinden bir müddet
sonra Peygamberimiz, Hüveylidoğulları üzerine bir askerî birlik gönderdi.
Hicretin dördüncü (m. 626) yılı muharrem ayında, Benî Esed kolundan
Hüveylidoğullarının Medine’ye hücum etmek için bazı kabileleri teşvik ve tahrik
ettikleri haberi alındı. Necid bölgesinde bulunan Katan havalisinde oturanları,
Peygamberimiz ile harp etmeye kışkırttıklarından, hemen 150 kişilik bir askerî
birlik hazırlandı. Askerî birliğin başına Peygamberimiz Hz. Ebû Seleme’yi
getirdi. Onu çağırıp sancağı teslim ettikten sonra: “Ey Ebû Seleme! Seni bu
birliğin başına kumandan tayin ettim. Askerleri alıp götür. Esedoğulları gelip
sana kavuşmadan önce, onların yurduna gir ve üzerlerine hücum et! Baskın yapıp
mallarına el koy! Sakın Allahü teâlânın emirlerine aykırı bir harekette bulunma
ve emrindeki askerlere iyi muamele et!” diye tavsiyede bulundu. Bu orduya,
Eshâb-ı kirâmın meşhûrlarından ve büyüklerinden Ebû Ubeyde bin Cerrah ve Sa’d
bin Ebî Vakkâs da er olarak katılmışlardı. Hepsi Muhâcir ve ensârdandır. Ordu
ıssız ve sarp yollardan geçerek Esedoğullarının toplandıkları su başlarından
birisi olan Katan’a (veya Kutna) yaklaştılar. Orada bulunanları, hayvanları ile
birlikte ele geçirdiler. Ellerinden kaçıp kurtulanlar kaçarak, kalabalık bir
İslâm ordusunun geldiğini haber verdiler. Daha sonra Katan’a gelince, Hz. Ebû
Seleme’nin ordusu orada Esedoğulları ile karşılaştı. Onları, sabahın alaca
karanlığında hemen kuşattı. Askerlerine de, çok dikkatli olmalarını, kimseyi
kaçırmamalarını sıkı sıkı tenbih ettikten sonra hücuma geçti. Kahraman İslâm
mücâhidlerinin şiddetli hücumu ile Esedoğulları darmadağın oldular. Ebû Seleme
ordusu, onları bir müddet takip etti. Kabile dağıldıktan sonra, Hz. Ebû Seleme
ordunun karargâhını Katan suyunun başına kurdu. On gün kadar burada kaldı.
Etrafa dağılan askerler, pek çok deve ve koyun toplayarak karargâha getirdiler.
Çok miktarda ganimet elde eden Hz. Ebû Seleme, Medine’ye döndü. Peygamber
efendimizin emir ve tavsiyelerine aynen uymuş ve kendisine verilen görevi
hakkıyla yerine getirmişti. Böylece Uhud harbinden sonra müslümanlar üzerine
saldırmak isteyen düşmanın yuvası dağıtıldı.
Katan seferinden dönünce, Ebû
Seleme’nin (r.a.) yarası birdenbire deşildi ve kendisi yatağa düştü. Tam beş ay,
durmadan yarasından kan aktı ve tehlikeli bir hâl aldı.
Peygamberimiz (s.a.v.) durumdan haberdar olur olmaz, süt kardeşi ve çok sevdiği
sahâbîsinin yanına gittiler. Ebû Seleme (r.a.) vefât etmek üzere olduğundan,
evdeki kadınlar ağlaşmaya başlamışlardı. Vefat edince, gözleri açık kalmış
olduğundan, Resûlullah (s.a.v.) mübârek elleriyle gözlerini kapayıp hayır duâ
etti. O sırada ağlaşan aile fertlerine de: “Siz, kendinize hayırdan başka duâ
etmeyiniz. Çünkü melekler, ölünün yanında bulunur ve ölü sahiplerinin
söylediklerine “âmin!” derler.” diyerek, onların ağlayıp feryat etmemelerini
emir buyurdu. Sonra, Ebû Seleme (r.a.) için şöyle duâ etti:
“Ey Allahım! Onun kabrini
genişlet ve rahat kıl. Orada Onun için aydınlık yap ve nurunu çoğalt! Günahını
affet. Hidayete kavuşanlar arasındaki derecesini yücelt, yükselt. Onun arkasında
bıraktıklarına da sen halef
(vekil) ol. Bizi de, Onu
da mağfiret eyle! Ey âlemlerin Rabbi olan Allahım!” Sonra da “Muhakkak
ki, ruh çıktığı zaman, göz onu takip eder. Ölünün iki gözünün yukarıya doğru
dikildiğini görmediniz mi?” buyurdu. Daha sonra Ebû Seleme’nin (r.a.)
cenazesi, Âliye mevkiinde bulunan kuyu sularıyla yıkandı ve Medine kabristanına
defn edildi. Hz. Ebû Seleme’nin ölümü hakkında hanımı Ümmü Seleme (r.anha) diyor
ki: “Ebû Seleme vefât ettiği zaman “Gurbet ilde ölen bir gariptir. Muhakkak ki,
ona dillere destan olacak bir ağlayışla ağlayacağım!” deyip ağlamak için
hazırlanmıştım. O sırada, Medine köylerinden bir kadın da gelip ağlamada bana
yardımcı olmak isteyince, kendisini Resûlullah (s.a.v.) karşıladı ve iki kerre;
“Sen, Allahü teâlânın şeytanı çıkarmış olduğu bir eve, Onu tekrar sokmak mı
istiyorsun?” buyurdu. Bunun üzerine ben de ağlamaktan vazgeçtim.”
Hz. Ebû Seleme’nin fazileti,
imânı uğrundaki gayreti ve fedâkârlığı anlatılamayacak derecededir. Resûlullah
(s.a.v.) efendimiz kendilerini daima ziyâret ederdi. Hanımı Ümmü Seleme (r.anha)
şöyle bildiriyor. Bir gün, Ebû Seleme (r.a.) Resûlullahın sohbet meclisine
gitmiş ve buradan son derece sevinçli olarak dönmüştü. Bana dedi ki: Bugün
Resûl-i Ekrem efendimizden, beni çok sevindiren bir hadîs-i şerîf duydum.
Buyurdu ki: “Müslümanlardan herhangi birisi, bir belâya uğrar da (İnnâ
lillâhi ve innâ ileyhi râciûn) der ve sonra (Ey Rabbim, bu uğradığım musîbetin
mükâfatını ihsan et ve beni ondan daha hayırlısına kavuştur?) diye duâ ederse,
Allahü teâlâ onun duasını kabul eder.”
Mü’minlerin annesi olmak
şerefine kavuşan Ümmü Seleme (r.anha) bu hadîs-i şerîf hakkında şöyle diyor: Bu
hadîs-i şerîfi, bizzat Hz. Ebû Seleme’den ezberledim. O, vefât ettiği zaman, ben
de “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” dedim ve şöyle duâ ettim: “Yâ Rabbi!
Uğradığım felâketin ecrini ihsan et! Beni, Ebû Seleme’den daha hayırlısına
kavuştur!” Sonra kendime geldim ve Resûlullahın sahâbîsi Ebû Seleme’den daha
hayırlısı nerede? O, ailesi ile birlikte Resûlullaha îmân eden ilk hânedir,
dedim. Bunu söyledikten bir müddet sonra, evimize Resûlullah (s.a.v.) efendimiz
teşrif edip, içeriye girmek için, benden izin istedi. O sırada ben bir hayvan
derisini dabağlamakla meşguldüm. Ellerimi yıkadıktan sonra, Resûlullahı
karşılayarak içeri aldım. İçi lifle dolu bir şilte takdim ederek oturmasını rica
ettim. Hemen oturup söze başladı ve benimle evlenmek için talip olduğunu
anlattı. Resûlullah (s.a.v.) efendimiz sözünü bitirdikten sonra dedim ki: “Bende
istenecek ne var? Ben kıskanç bir kadınım. Kimbilir, belki istemiyerek uygunsuz
bir şey söylerim veya yaparım da, sizi incitmek suretiyle Allahü teâlânın
azabına uğrarım. Sonra ben, yaşımı başımı almış bir kadınım. Başımda çoluk
çocuğum var?” Buna karşı Resûlullah (s.a.v.):
“Kıskançlığınızdan endişe etmeyiniz. Onu Cenab-ı Hak, kalbinizden giderecektir.
Yaşınızın büyüklüğüne gelince, ben de öyleyim. Senin çoluk çocuğun ise benim
çoluk çocuğum demektir” buyurdular. Bunun üzerine, Resûlullahın arzusunu
kabul ettim ve onunla evlendim. Cenab-ı Hak bana, Ebû Seleme’den (r.a.) daha
hayırlısı olan Resûlullah (s.a.v.) efendimizi ihsan etmişti. Böylece çocuklarım
da, O’nun feyizli kucaklarında büyüdü.
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül-evliyâ, cild-,
sh-3
2) Tabâkât-ı İbni Sa’d, cild-3,
sh-239
3) Üsûd-ül-gâbe, cild-5, sh-218
4) Kâmûs-ul-a’lâm, cild-1, sh-726
5) Metâli’-un-nücûm, cild-11,
sh-468
6) Müsned-i İbni Hanbel, cild-4,
sh-25-26
7) Tam İlmihâl Se’âdet-i
Ebediyye, sh-1001
|