ZİRAAT (Tarım)
Alm Landwirtschaft (f), Ackerbau (m), Fr. Agriculture (f), İng. Agriculture. İnsanlara gerekli olan giyecek ve yiyecek maddelerini temin için toprağı işleme, bitki ve hayvan yetiştirme sanatı. Hayvan yetiştirme için (Bkz. Hayvancılık). Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlar bitkilerle çok daha yakından meşgul olmaktadırlar. Beslenme, giyinme ve endüstri bakımından bitkiler, insanların vazgeçilmez ihtiyaç kaynaklarıdır. Târih boyunca ülkeler, yetiştirdikleri bitkilerin bolluğu veya kıtlığı ile değer kazanmışlardır. Açlık tehlikesi insanları memleketlerini terke veya savaşlara mecbur etmiştir. Bugün de hızlı nüfus artışı, dünyânın çeşitli yerlerindeki açlık problemi, ziraate daha fazla önem verilmesini gerektirmektedir.
Türkiye ekonomisinin temel sektörü durumunda olan ziraat, nüfûsun büyük bir bölümüne istihdam imkânı sağlamaktadır. Ancak yıldan yıla kırsal nüfûsun genel nüfus içindeki payının azaldığı görülmektedir. Meselâ 1960 yılında bu oran % 68.08 iken 1980’de % 56.47’ye düşmüştür. Ancak, bugün ulaşılan durum henüz gelişmiş ülkelere oranla ülkemiz açısından yeterli değildir. Gelişmişlik kriterlerinden biri olarak kabul edilen kırsal nüfus oranına göre, gelişmiş ülke kategorisine Türkiye’nin dâhil edilebilmesi için, kırsal nüfûsun % 10’un altında olması gerekir. Bu oran Almanya’da % 4, İngiltere’de % 2, ABD’de % 3.1, Yunanistan’da % 37.6’dır.
Türkiye’nin arâzi varlığı: Türkiye, ziraat alanı bakımından yüksek bir potansiyele sâhip bulunmaktadır. 1950 yılında 16.5 milyon hektar civarında olan toplam ekili ve dikili alanlar bugün 28 milyon hektara yaklaşmaktadır. Türkiye’de ziraat arâzisi, toplam arâzi varlığının % 36.09’unu teşkil ederken bu oran AET ülkelerinde % 61’dir.
1950’li yıllarda traktörün tarıma yoğun bir şekilde girmesiyle yeni alanların sürülmesi mümkün olmuştur. Özellikle son yıllarda traktör miktarında önemli bir artış meydana gelmiştir. 1964 yılında Türkiye’de toplam traktör mevcudu 51.781 iken bu rakam 1983 yılında 53.516’ya ulaşmıştır. Ancak bugünkü şartlarda artık işlenebilir arâzinin sınırına gelinmiş bulunulmaktadır. Henüz ziraat arâzisinin büyük kısmı tarla arâzisidir. Tarla arâzisinin mer’a arâzisi aleyhine gelişmesi ülkemizde hayvancılığı olumsuz yönde etkilemektedir.
Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından hazırlanan istatistiklerine göre ülkemiz ziraat arâzilerinin bitkilere göre dağılışı şöyledir.
(Hektar)
Hububat |
13.332.299 |
Baklagiller |
1.365.517 |
Endüstri Bitkileri |
1.278.783 |
Yağlı Tohumlar |
1.281.751 |
Yumrulu Bitkiler |
269.800 |
Sebzeler |
678.000 |
Yem Bitkileri |
222.505 |
Bağlar |
655.000 |
Meyve ağaçlarının kapladığı alan |
1.453.000 |
Zeytin ağaçlarının kapladığı alan |
814.000 |
Çay yetiştirilen alan |
64.603 |
Nadas |
5.854.000 |
ZİRAATİ YAPILAN BİTKİLER
1. Tarla Bitkileri:
Hububat: Buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, akdarı, kumdarı, cindarı, çeltik.
Baklagiller: Fasulye, nohut, mercimek, bakla, bezelye, börülce.
Yem Bitkileri: Yonca, burçak, fiğ, üçgül.
2. Endüstri Bitkileri:
Lif bitkileri: Keten, kenevir, jüt, pamuk, kendir, lif kabağı.
Yağ bitkileri: Ayçiçeği, susam, kolza, yağ şalgamı, hardal, haşhaş, aspir.
Şeker bitkileri: Şekerpancarı, şekerkamışı.
Nişasta bitkisi: Patates.
Kauçuk bitkileri: Guayül, göksakızı.
Keyf bitkileri: Tütün, kahve, afyon.
Baharat bitkileri: Hardal, anason, şerbetçiotu, kişniş, kekik, kimyon, salep, vanilya, zağfiran.
İlâç bitkileri: Haşhaş, hintyağı, hatmi, çiğdem, banotu, karahindiba, yüksükotu.
3. Sebzeler:
Yapraklı yenen sebzeler: Ispanak, pazı.
Salatalık sebzeleri: Kereviz, maydanoz, tere, kıvırcık salata.
Lahana türü sebzeler: Beyazbaş lahana, karnıbahar, brüksel lahana.
Kökleri yenen sebzeler: Havuç, şalgam, turp, pancar.
Soğanlı sebzeler: Soğan, sarmısak, pırasa.
Fasulye ve bezelyeler: Fasulye, bezelye, bakla.
Patlıcangil meyveleri: Domates, patlıcan, biber.
Kabaklar: Hıyar, kavun, karpuz ve kabaklar.
Baharlı sebzeler: Nâne, dereotu.
Bamya: Bamya.
4. Meyveler:
Sert kabuklu meyveler: Badem, ceviz, fındık, kestâne, antepfıstığı.
Yumuşak kabuklu meyveler: Armut, ayva, elma, muşmula, yenidünyâ.
Taş çekirdekli meyveler: Erik, kayısı, kızılcık, iğde, kiraz, şeftali, vişne, zerdali.
Üzümsü, meyveler: Nar, incir, dut, keçiboynuzu, çilek, muz, üzüm.
5. Turunçgiller:
Altıntop, limon, mandalina, portakal, turunç.
6. Zeytin
7. Çay.
Zirâî üretimin artışında en önemli faktörlerin başında sulama gelmektedir. Ancak, bugün sulanabilecek 8.5 milyon hektar tarım arâzisinin henüz % 30’u sulamaya açılmış durumdadır. Yıldan yıla sulanan arâzi miktarında artış görülmesine karşılık mevcut su kaynaklarından istifâde etme yetersiz durumdadır. Türkiye’de toplam ziraat arâzisinin % 76.1’i sulanırken, bu oran Yunanistan’da % 19.6, İtalya’da % 16.3, İspanya’da % 11.4’tür.
Memleketimiz sâhip olduğu çok değişik iklim ve toprak özellikleri dolayısıyla pekçok bitkinin yetişmesine elverişli bir ülkedir. Güneyde pamuk, turunçgil, sebze; Güney Doğu Anadolu’da hububat, fıstık; Batıda üzüm, incir, zeytin, pamuk, tütün, sebze; Kuzeyde fındık, çay, tütün; İç Anadolu’da hububat, çeltik, şekerpancarı, haşhaş; Trakya’da hububat, ayçiçeği, pancar; Doğu Anadolu’da hububat, yem bitkileri ve pancar önemli ölçüde yetiştirilmektedir. Step ile deniz arasındaki geçit bölgelerde ise meyvecilik ziraatı yapılmaktadır.
Ayrıca son yıllarda bilhassa Güney ve Batı Anadolu’da seracılık ve turfanda ziraatçilikte önemli bir artış meydana gelmiştir. Böylece yılın her mevsiminde tâze sebze bulma imkânı doğmuştur.
Ülkemizde yetiştirilen zirâî mahsüller, kendi ihtiyacımızı karşıladığı gibi önemli bir kısmı da ihraç edilmektedir. Türkiye, dünyâ ülkeleri arasında gıdâ maddeleri ithal etmiyen yedi ülkeden biridir. İhraç ettiğimiz zirâî ürünler arasında fındık, pamuk, tütün, nârenciye, kuru üzüm ve incir önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca turfanda sebze ihrâcâtında da her yıl artış olmaktadır.
Türkiye’nin en eski en büyük bankalarından. Yurdumuzdaki tarımla ilgili kredi düzeninin temeli; tarımla ilgili kredi meselesinin ayrı bir teşkilât kurulması sûretiyle çözümlenmesine inanan Midhat Paşanın 1863 yılında Niş Vâlisiyken, Pirot kasabasında kurduğu ilk ikraz sandığıyla atılmıştır.
Tuna vilâyetlerinden başlamak üzere, yurdun birçok yerinde kurulan ikraz sandıkları, 1867 yılında çıkarılan Memleket Sandıkları Nizamnâmesiyle bütün yurda teşmil edilmiştir. Ancak, başlangıçta büyük bir hızla gelişen bu sandıklar, daha sonraları sermâyesizlik yüzünden yavaş yavaş çalışamaz hâle gelmiştir. Devamlı sermâye akışını sağlamak gâyesiyle, 1863 yılından başlamak üzere, alınan âşârdan onda bir kısmı sandıklara tahsis edilmiştir.
Bu hisseye “Menâfi Hissesi” ismi verildiğinden, buna izâfeten memleket sandıklarına da Menâfi Sandıkları adı verilmiştir. Bu sandıkların sermâyeleri usulsüz olarak nüfuzlu kişilere dağıtmaları, dağıttıkları kredileri geri alamamaları ve murâkabeden yoksun olmaları sonucunda, tarım alanlarında durmadan artan kredi sıkıntısının yeni bir teşkilâtla giderilmesi kararlaştırılmış ve 15 Ağustos 1888 târihli Ziraat Bankası Nizamnâmesiyle, Menâfi Sandıkları kaldırılarak, yerlerine Ziraat Bankası kurulmuştur. Söz konusu nizamnâmeyle, tarımla ilgili kredi işleri hükümetin murâkabesine tâbi merkezî bir teşkilâta bağlanmış ve bankanın kredi dağıtımı yanında, kendisine fâizle verilecek paraları da kabul etmesi öngörülmüştür.
Cumhûriyetin îlânını tâkiben, 19.3.1924 târihinde, Banka bir devlet kuruluşu hüviyetinden çıkartılarak, anonim şirket hâline getirilmiştir. Bu sûretle dinamik bir karaktere sâhip olması istenmiştir. Ancak, sermâyesinin hissedarlara dağıtılmasındaki teknik imkânsızlık, bankayı kısmen de özel bir kuruluş durumuna sokmuştur. Bankanın hukûkî bünyesindeki özellikler zamanla daha açık olarak kendini hissettirmeye başlamış ve Bankaya yeni bir şekil verme zarûretini doğurmuştur. Hükümetçe yapılan incelemelerden sonra, 12.6.1937 gün ve 3202 sayılı T.C. Ziraat Bankası Kânunu ile Banka özerk bir devlet kuruluşu hâline dönüştürülmüştür.
Daha sonra Banka, 4.7.1938 gün ve 3460 sayılı kânun kapsamına alınarak, 3202 sayılı kânuna ve bu kânunda açıklık bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tâbi, tüzel kişiliğe sâhip, çalışmalarında özerk ve sermâyenin tamâmı devlete âit bir iktisâdi devlet teşekkülü hâline getirilmiştir.
İktisâdi Devlet Teşekkülleri ve Kamu Kuruluşları hakkında 11.4.1983 târihli ve 60 sayılı Kânun Hükmünde Kararnâmeye istinâden Bankanın teşkilat kânunu olarak 107 sayılı Kânun Hükmünde Kararnâme yürürlüğe girmiş, ancak bu Kânun Hükmünde Kararnâmeler daha sonra 8.6.1984 târih ve 233 sayılı Kamu İktisâdî Teşebbüsleri hakkındaki Kânun Hükmünde Kararnâmeyle yürürlükten kaldırılmıştır. 233 sayılı Kânun Hükmünde Kararnâme çerçevesinde düzenlenen T.C. Ziraat Bankası Ana Statüsüyle Bankaya bir “Sektör Bankası” hüviyeti içinde modern bir kredi kuruluşuna sâhip olan bütün çalışma imkânları verilmiştir.
Ayrıca banka: Tarım ürünlerinin üretilmesi, işlenip değerlendirilmesi, pazarlanması; tarıma dayalı sanâyiyle tarıma girdi sağlayan tarımla ilgili sanâyiye dönük her türlü girişimlerde ve kalkınma plânı prensiplerine göre üretimde bulunma ve gelişmesiyle ilgili finansman desteği sağlama, kaynak bulma ve gerekli kredileri düzenleme, tâkip etme ve bu gâyelerin elde edilmesini sağlayacak ortaklıkları kurmak ve korumak, kurulmuş ve kurulacak ortaklıklara ve yapılmış ve yapılacak teşebbüslere gereği hâlinde katılmak görevleri yanında tarım sektörünün kalkınma bankacılığı görevini de üstlenmiştir.
Kuruluşunun 129. yılında T.C. Ziraat Bankası; toplam kaynakları, net değerleri, kredileri açısından, Türkiye’de bütün bankacılık sektörü içinde, aktifler, kaynaklar, krediler, toplam mevduat oranı yönünden bankacılık sektöründe ön sıraları almaktadır. Ayrıca 10 bölge müdürlüğü, yurt içinde 1280, yurt dışında 9 şûbe olmak üzere toplam 1289 şûbesi (4’ü Kıbrıs’ta) 11 Dış Temsilciliği, 26 Change ofisi, 50 bürosu, 41.375’e yakın personelle Türkiye’nin en büyük ve en eski bankasıdır (1994).
Alm. Schädlingsbekämpfung, Fr. Lutte agricóle, İng. Agricultural struggle. Bitkileri hastalık ve haşerelerden korumak için yapılan çalışmalar. Bitkiler, diğer canlılara göre sâbit oluşları ve atmosfere açık yüzeylerinin daha fazlalığı sebebiyle hastalık ve zararlı böcek tesirlerine her zaman mâruz kalmaktadırlar. Genel olarak hastalık ve haşerelerin bitkilerde% 10 oranında mahsül kayıplarına sebep olduğu kabul edilmektedir. Ancak bu oran tropik bölgelerde % 20’ye kadar çıkmaktadır. Mücâdelelerin yapılmadığı zamanlar bâzı salgın hastalıklar mahsulün tamâmının kaybına sebep olduğu gibi bitkileri de kurutabilirler.
Bitkileri hastalandırarak mahsül kayıplarına sebep olan âmiller başlıca iki grup altında toplanmaktadır.
Cansız hastalık âmilleri: İklim ve toprak gibi çevre faktörlerinin elverişli olmadığı durumlarda, bitkilerde çeşitli arazlar meydana gelmektedir. Bitkilerin hastalanmasına sebep olan bu çeşit faktörler arasında en önemlileri şunlardır: Düşük ve yüksek sıcaklıklar, aşırı rutûbet, topraktaki besin maddesi noksanlığı, ışık noksanlığı, yıldırımlar, kuvvetli rüzgâr, havadaki çeşitli kimyevî maddeler.
Canlı hastalık âmilleri:
Böcekler: Meyve iç kurtları, meyve ağ kurtları, kırmızı örümcekler, kabuklu bitler, yaprak bitleri, floksera, süne, kımıl gibi.
Mantarlar: Buğday sürmesi, hububat pasları, bağ ve sebze mildiyöleri, meyve, sebze ve bağ küllemeleri, yaprak leke hastalıkları gibi.
Bakteriler: Zeytin ağacı kanseri, turunçgil dal yanıklığı, ceviz bakteriyel yanıklığı, pamuk köşeli leke hastalığı, meyve ağaçları kök kanseri.
Virüsler: Bağlarda bulaşık soysuzlaşma, tütün mozayik virüsü, hıyar mozayik virüsü, pancartepe kıvırcıklığı virüsü, nârenciye virüsleri.
Nematodlar:Kök ur nematodları, buğday gal nematodu, soğan ve sarmısak nematodu.
Kemiriciler: Tarla fâreleri, kör fâre, tavşanlar, sincaplar.
Yabancı otlar: Sarı ot, yabânî hardal, köygöçüren, gelincik, yabânî yulaf, karamuk, pelemir, kanyaş, sarmaşık, pıtrak, yavşan, tilkikuyruğu, ayrık vs.
Zirâî mücâdele metodları:
Zirâî mücâdelede önemli olan koruyucu mücâdeledir. Bitkiyi hastalık ve haşerelerden korumak veya hastalık ve haşereleri ekonomik zarar seviyesinin altında tutmak esastır. Bunun için çeşitli metodlar uygulanır.
Kültürel mücâdele: Gübreleme, toprak işlemesi ve münâvebe yapılarak sıhhatli bitki yetiştirilir. Ayrıca çevredeki hastalık ve haşerelere konukçuluk yapan yabancı otlar ve hastalıklı bitki artıkları sağlam bitkilerden uzaklaştırılarak bulaşmalar önlenir.
Diğer taraftan bâzı tehlikeli hastalık ve zararlıların yayılmasını önlemek için zirâî karantina tedbirleri uygulanarak; her türlü hastalıklı bitki aksamının bir bölgeden diğer bölgeye veya bir ülkeden diğer ülkeye nakli yasaklanır.
Biyolojik mücâdele: Bitkilere zarar veren böceklerin diğer bâzı böceklerle (Parazit, predatör) öldürülmesidir. Biyolojik mücâdelede kullanılacak canlılar özel olarak yetiştirme laboratuvarlarında çoğaltılarak uygun zamanlarda zarar görülen yerlere salınır. Ülkemizde Antalya ve Adana’da nârenciye unlu bitine karşı Cryptolaemus montrouzieri adlı böcek, laboratuvarda yetiştirilerek biyolojik mücâdele yapılmaktadır. Biyolojik mücâdele, tabiî dengeyi korumak bakımından son yıllarda üzerinde en fazla durulan bir mücâdele şeklidir.
İlâçlı mücâdele: Çeşitli ilâçlar kullanılarak yapılan mücâdele şeklidir. Kullanılan bu ilâçlarla hastalık âmillerinin bitkilere bulaşması önlenir ve bitkide zarar yapan haşereler öldürülür. İlâçlama, etkili olması sebebiyle bugün için en çok kullanılan bir mücâdele şeklidir. Ancak kullanılan ilâçların insan, hayvan ve çevre sağlığı üzerinde olumsuz tesirleri bulunmaktadır. Zirâî mücâdele ilâçları kullanıldıkları hastalık ve haşerelere göre şu gruplara ayrılmaktadır.
Böcek öldürenler (İnsektisit)
Mantarları öldürenler (Fungusit)
Bakterileri öldürenler (Bakterisit)
Yabancı otları öldürenler (Herbisit)
Örümcekleri öldürenler (Akarisit)
Kemiricileri öldürenler (Rodentisit)
Nematodları öldürenler (Nematisit)
Salyangozları öldürenler (Molluskisit)
Kuşları öldürenler (Auenisit)
Karıncaları öldürenler (böcek, tavşan v.s.) (Reperlent)
Çekirgeleri öldürenler (Atraktanlar)
Zirâî mücâdele Âletleri:
Zirâî mücâdelede kullanılan ilâcın uygulama şekline, mücâdelenin yapılacağı yerin büyüklük ve arâzi yapısına göre çeşitli âletler kullanılmaktadır. Son yıllarda geniş alanlarda bu iş için geliştirilmiş zirâî mücâdele uçak ve helikopterleriyle ilâçlama yapılmaktadır. Zirâî mücâdelede kullanılan başlıca âletler şunlardır:
Tozlama âletleri: El körükleri, göğüs körükleri, sırt körükleri, arabalı körükler, motorlu tozlayıcılar, uçak körükleri.
Püskürtme âletleri: El pülverizatörleri, sırt pülverizatörleri, arabalı pülverizatörler, motorlu pülverizatörler, sisleme pülverizatörleri (Atomizör).
Zirâî mücâdele ilâçlarının kullanılmasında dikkat edilecek hususlar:
1. Zirâî mücâdele ilâçları dâimâ kilitli ve meskun olmayan yerlerde, kapalı odalarda ve dolaplarda saklanmalıdır. Boş orijinal ambalaj kapları başka maksatlar için aslâ kullanılmamalı, çocukların ulaşabileceği yerlerden uzak tutulmalıdır.
2. İlâçlar, içerisinde gıdâ ve yem maddeleri bulunan mutfak, ahır ve benzeri yerlerde hazırlanmamalıdır.
3. Zirâî mücâdele ilâçları yalnız ambalajlarının üzerinde kullanma tâlimatlarında gösterilen dozlarda kullanılmalıdır.
4. İlâçların kullanılması sırasında koruyucu elbise, lastik çizme giymeli, ayrıca koruyucu gözlük ve maske takılmalıdır.
5. Koruyucu elbiseler sık sık değiştirilmeli ve temizlenmelidir.
6. Zirâî mücâdele ilâçları ile çalışırken yemek yememeli, su ve sigara içilmemelidir.
7. Bilhassa iş esnâsında ve işten sonra alkollü içkilerin kullanılması çok tehlikelidir.
8. İlâçlamadan sonra ve her yemekten önce eller su ve sabunla îtinâ ile yıkanmalıdır. İlâçlar asla deriye ve göze temas ettirilmemeli ve herhangi bir şekilde temas ettiği zaman bol sabunlu su ile yıkanmalıdır.
9. Tıkanan meme ve hortumların üfleyerek açılmaya çalışılması tehlikelidir.
10. Rüzgâra karşı ilâç atılmamalıdır.
11. Arılara karşı, zehirli olan ilâçlarla çalışırken özel îtinâ gösterilmeli ve ilâçlama öncesi kovan sâhiplerine haber verilmelidir.
12. Hazırlanan ilâçlardan arta kalanlarla, âletlerin temizlenmesinde kullanılan suları aslâ su çukurlarına, derelere, nehirlere, göllere ve denize dökülmemeli bunlar açılan bir çukur içerisine dökülmelidir.
13. İlâçların kalıntıları bâzan hayvanlarda bariz bir zarar meydana getirmekle birlikte, ürünlerine meselâ süte geçebilmektedir. Sebze ve meyveler ise kullanılmadan önce mutlakâ yıkanmalıdırlar.
14. Zirâî mücâdele ilâçları ile çalışanlar bedenî ve rûhî yönden sağlıklı olmalı ve aynı zamanda kendilerine kullanma, zehirlilik ve dikkat edecekleri hususlar hakkında bilgi verilmelidir.
15. Gündüzleri devamlı olarak 8 saatten fazla ve peşipeşine 6 günden fazla sürelerle, mücâdele ilâçları uygulamalarından kaçınılmalıdır.
16. Üşüme, bronşit ve mîde rahatsızlığı olan şahıslarla, ellerinde çatlak ve yaralar bulunanlar zehirlere karşı bilhassa hassastırlar. Böyle kişiler sıvı ve toz ilâçlarla çalıştırılmamalıdır.
17. Eğer iş esnâsında veya işten sonra baş ağrısı, mîde bulantısı, baş dönmesi, göz kararması ve diğer rahatsızlıklar meydana gelirse işi derhal durdurmalı, kirli elbiseler çıkarılmalı ve doktor çağırmalı veya hasta derhal hastâneye kaldırılmalıdır.
Kuzey Afrika’da İslâm devleti kuran hânedanlardan. Zîrîler, Mağrib’in iç kısmında oturan Senhâce Berberî kabîlelerindendir. Hâricilerden Ebû Yezid’e karşı 945’te Fâtımîler’e askerî kuvvet yardımı yaptılar. Bu yardım üzerine, Fâtımî halîfesi Mu’izz (953-975) zamânında, Zîrîlerden Yusuf Bulukkîn bin Zîrî’ye İfrikiye Vâliliği verildi. Bulukkîn, Zendler ile mücâdele etti. Sebte’ye kadar bütün Magrib’i zaptetti. Zîrîlerin hâkimiyeti çok genişleyince, bu toprakları bir kişinin idâre etmesi zorlaştı. Yusuf Bulukkîn’in torunu Nâsıreddevle Bâdîs (996-1016) zamânında, topraklarda idârî taksimat yapıldı. Batıdaki bölgeler âilenin Hammâdî koluna geçti Anakol Zîrîlerin merkezi Kayravan olup, İfrikiye’ye hâkimdiler. Hammâdîlerin merkezi ise Kala idi. Zîrîler, 1041’de Bağdat’taki Abbâsî halîfeliğine sadâkatını bildirdiler. Hammâdîler, Mısır Fâtımîlerine bağlı kaldılar. Zîrîler, Fâtımîlerden ayrılınca, saldırıya uğradı. Fâtımîler, Zîrî topraklarına karşı saldırıya geçip, kuvvet gönderdi. Zîrîler Kayravan’ı boşaltarak sâhildeki el-Mehdiye şehrine göç ettiler. Hammâdîler de, Bicâye Limanına çekildiler. Denizciliğe önem vermeye başladılar. Normanlar ile münâsebet kurdular. Zîrîlerin hâkim oldukları topraklar 12. yüzyılda, önce Normanlar daha sonra da Muvahhidlerin eline geçti.
1. Zîrî Hükümdarları:
Yusuf Bulukkîn bin Zîrî-I |
(972-984) |
Mansûr bin Bulukkîn |
(984-996) |
Nâsıreddevle Bâdîs |
(996-1016) |
Şerefeddevle el-Muiz |
(1016-1062) |
Temim |
(1062-1108) |
Yahya |
(1108-1116) |
Ali |
(1116-1121) |
Hasan |
(1121-1148) |
2. Hammâdî Kolu
Hammad bin Bulukkîn bin Zîrî-I |
(1015-1028) |
Ka’îd |
(1028-1054) |
Muhsin |
(1054-1055) |
Bulukkîn-II |
(1055-1062) |
Nasır |
(1062-1088) |
Mansûr |
(1088-1105) |
Bâdîs |
(1105) |
Aziz |
(1105-1121) |
Yahya |
(1121-1152) |
Alm. Zirkonium (n), Fr. Zirconium (m), İng. Zirconium. Zr sembolüyle gösterilen metalik bir element. Zirkonyum yer kabuğunun % 0,028’ini teşkil eder. Tabiatta bakır, nikel, kurşun, kalay, çinko ve cıvanın toplamlarından daha fazla bulunmaktadır. Dağınık durumda çok rastlanmakla berâber bâzı mineraller meydana getirdiği de görülmektedir. En çok bulunan minerali silikat yapısında olan zirkondur (ZrSiO4). Bundan başka baddeleyit (ZrO2) adlı, oksit yapısında bir minerali daha vardır.
Metalik zirkonyum, zirkonyum tetraklorürün (ZrCl4) kalsiyum veya sodyum ile indirgenmesinden elde edilir. Bu işlem eritilmiş magnezyum ile de yapılabilmektedir. Reaksiyonlar kapalı bomba tipi kaplarda 800°C’de yapılmaktadır. Elde edilen zirkonyum, termik ayrışma reaksiyonlarından faydalanılarak saflaştırılır.
Özellikleri: Zirkonyumun atom numarası 40, atom ağırlığı 91,22’dir. Peryodik tabloda IVB grubunda bulunur. Elektron düzeni (Kr) 4d2 5S2 şeklinde olup bileşiklerinde 2+ ve 4+ değerliklerinde bulunabilmektedir. Kütle numaraları 90, 91, 92, 94 ve 96 olan beş tâne kararlı izotopu; 93, 95 ve 97 kütle numaralı üç tâne de kararsız izotopu vardır.
Zirkonyum beyaz renkli bir metaldir. İki modifikasyonu vardır. 862°C’nin altında a, üstünde ise ß modifikasyonu kararlıdır. Saf halde yumuşak, bükülebilen ve dövülebilen bir metaldir. Erime noktası 1852°C, kaynama noktası 3580°C ve özgül ağırlığı 6,52 g/cm3tür.
Elementel zirkonyum sülfat asidinde (sıcakta), seyreltik florür asidinde ve altın suyunda çözünür.
Kullanılışı: Yavaş nötronları geçirme özelliğinin yüksek olması ve reaktörde ortaya çıkan şartlara karşı korrozif direncinin fazla olması sebebiyle nükleer enerji reaktörlerinde kullanılır. Korozyona karşı direnci çok yüksek olduğundan cerrâhî âletlerde, alaşımlarda vs. kullanılır. Toz hâlindeki zirkonyumdan vakum tüpü üretiminde gaz giderici olarak faydalanılır.
Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında 1788-1791 savaşlarına son veren ve Ziştovi’de imzâlanan barış antlaşması. 1787’de başlayan Osmanlı-Rus Harbi devam ederken 1788’de Avusturya Rusya’nın yanında Osmanlı Devletine harp îlân etti. Buna karşılık İsveç de Rusya’ya karşıOsmanlı Devletinin yanında savaşa girdi. Ayrıca Osmanlı Devleti, iki cephe ile karşı karşıya gelince savaş hâlinde bulunduğu Prusya ile 1790 yılında antlaşma imzâladı ve Avusturya sınırına yeni kuvvetler gönderdi. 8 Haziran 1790’da Yergöği’de Avusturya kuvvetleri büyük bir bozguna uğratıldı. Bu mağlubiyet üzerine Avusturya imparatoruİkinci Leopold barış istedi. Prusya’nın da delâletiyle 18 Eylül 1790’da Yergöği’de dokuz aylık bir mütâreke imzâlandı. Bundan sonra 5 Aralık 1790’da Ziştovi’de başlayan barış görüşmeleri uzun çekişmelerden sonra 4 Ağustos 1791’de neticelendi. Tamâmı on dört madde olan bu antlaşmaya göre Avusturya Orsova dışında işgal ettiği bütün yerlerden çıkacaktı. Hotin Kalesi, Ruslarla antlaşma yapılana kadar, Avusturyalılarda kalıp sonra Osmanlılara terk edilecekti. İki devlet arasında, daha önce yapılan ticâret antlaşmalarına göre ticâret serbestisi ve ticârî imtiyazlar devam edecekti. Osmanlılar antlaşmadan sonra Viyana’ya bir büyükelçi gönderdi.
1593-1606 Osmanlı-Avusturya savaşlarına son veren sulh antlaşması (11 Kasım 1606).
1593’te başlayan Osmanlı-Avusturya savaşı başlangıçta Osmanlılar aleyhine cereyan etti. Orta Macaristan ve Romanya’nın bir bölümü Avusturyalıların eline geçti. Ancak Eflak, Boğdan ve Erdel’de vaziyetini düzelten ve isyanları bastıran Osmanlılar kısa sürede duruma hâkim oldular.Vezir-i âzam Mehmed Paşa 1605’teEstergon’u fethetti. Bu zafer Avusturya’nın ümitlerini kırdı ve onları barış istemeye mecbur bıraktı
Estergon ile Komaron arasında Zitva Çayını Tuna’ya döküldüğü yerde başlayan müzâkereler üç hafta sürdü. Nihâyet 11 Kasım 1606’da 20 sene müddetle 17 maddelik antlaşma imzâ edildi.
Antlaşmanın önemli maddeleri şunlardı:
Avusturya’nın Osmanlı Devletine vermekte olduğu yıllık otuz bin duka altını tutarındaki haraç kaldırılacaktı.
Avusturya-Almanya İmparatoru İkinci Rodolphe, bir defâya mahsus olmak üzere Osmanlı Sultanı’na 200.000 kuruş tazminat verecekti.
Antlaşmanın tasdikinden îtibâren her üç yılda bir ihtiyarî hediyeleşme olacak, fakat bunun kıymet ve miktarı muayyen olmayacaktı.
Osmanlı Sultanı ile Avusturya-Almanya İmparatoru haberleşme protokol muhâberelerinde eşitlik kâidesine riâyet edeceklerdi.
Yazışmalarda Avusturya İmparatoruna (Kral) tâbiri yerine “RomaCâsârı” ünvânı ile hitap edilecekti. İki taraf birbirinin arâzisine tecâvüz etmiyecek, tecâvüz meydana gelirse esirler iâde edilip, zarar ve ziyanlar da karşılıklı olarak ödenecekti.
Hudut boyu ihtilafında Osmanlı Devletinden Budin Beylerbeyi, Avusturya’dan da Raab/Yanıkkale kumandanı hakem olacaktı.
Yirmi yıl süre ile imzâlanan antlaşma, Sultan Birinci Ahmed Han ve İkinci Rodolphe arasında kalmayıp, bunların halefleri de uymak mecburiyetindeydi.
İspanya Kralı da, bu antlaşmaya girme hakkına sâhipti.
Alm. Anagyriz, Fr. Anagyris, anagyre, bois puant, İng. Anagyris. Familyası: Baklagiller (Leguminosae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Ege ve Akdeniz bölgesi.
1-3 m boylarında olan çalımsı ve kokulu bitkiler. Yapraklar basit, açık yeşil renkli, alt yüzü tüylü saplı ve üç yaprakçıklıdır. Çiçekler çoğu bir arada kısa salkımlar hâlinde toplanmışlardır. Taç yaprakları kelebek şeklinde ve sarı renklidir. Yapraklar ve dal kabukları kötü kokuludur.
Kullanıldığı yerler: Tohumlar alkoloit taşırlar. Müshil ve kurt düşürücü etkisi vardır.Fakat çok zehirlidir. Zehirli olduğundan tedâvide kullanılmaz. Hâricen çıbanlara karşı yara iyi edici olarak kullanılır.