ZAMAN AŞIMI
(Bkz. Mürûr-ı Zaman)
Alm. Lilie (f), Fr. Lis (m), İng. Lily. Familyası: Zambakgiller (Liliaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Batı Anadolu ve Karadeniz bölgesi.
50-100 cm boyunda beyaz, sarı veya kırmızı renklerde olan çok yıllık soğanlı ve otsu bir süs bitkisi. Çiçekler hoş kokuludur. Bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirildiği gibi Batı ve Kuzey Anadolu’da tabiî olarak yetişen yabânî türleri de bulunur. Nemli ve kumlu topraklardan hoşlanır. Taşlık ve kayalık yerleri sever. Memleketimizde yabânî olarak yetişen zambakların başında akzambak, kırmızı zambak, Zigana zambağı ve Trabzon zambağı gelir.
Kullanıldığı yerler: Dâhilen (% 2’lik) idrar arttırıcı ve balgam söktürücü etkiye sâhiptir. Zambak çiçeklerinden su buharı destilasyonu ile zambak suyu elde edilir ve sivilcelerin tedâvisinde kullanılır. Ayrıca zambak esansı parfümeride de kullanılır.
Alm. Liliazeen, Liliengewächse pl., Fr. Liliacées pl., İng. Liliaceae. Dünyânın çoğu yerlerinde yayılmış olan, fakat sıcak bölgelerde daha çok rastlanan, çoğu çok yıllık, otsu, bir kısmı odunsu bitkiler. Toprak altında soğan, rizom veya yumruları vardır. Yapraklar yassı ve şeritsi veya kalp şeklinde, bâzan da küçük zarımsı pul şeklinde veya etlidir. Bu familyanın takriben 250 cins ve 4000 kadar türü bulunur. Memleketimizde ise 32 cins, 200 kadar türü mevcuttur. Bu familyaya âit bâzı bitkiler şunlardır: Adasoğanı, çiğdem, sarısabır, mügeçiçeği, sarmısak, soğan, kuşkonmaz, sümbül, lâle gibi. Bunların çoğu süs bitkisi olarak yetiştirilmekte olup, kıymetli birer salon ve bahçe bitkileridir.
DEVLETİN ADI |
Zambia Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Lusaka |
NÜFÛSU |
8.300.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
752.614 km2 |
RESMÎ DİLİ |
İngilizce |
DÎNİ |
Putperestlik, Hıristiyanlık, İslâmiyet |
PARA BİRİMİ |
Kwacha |
Güney Afrika’da yer alan bir devlet. 8° 12’ ve 18° 03’ güney enlemleri ile 22° ve 33° 42’ doğu boylamları arasında kalır. Zambia’nın komşu olduğu ülkeler, kuzeyde Zaire; doğuda Tanzanya, Malami, Mozambik; güneyde Zimbabwe, Namibia, batıda Angola’dır.
Târihi
Zambia’nın ilk târihi hakkında pek az şey bilinmektedir. Buraya ilk gelen Avrupalılar, 1514’te Portekizliler oldu. Fakat ülkede ilk defâ büyük çapta keşif yapan misyoner David Livingstone’dur. 1850’de ülkeye gelen Livingstone ölünceye kadar (1873) İngiltere lehine sömürgeleştirme hazırlıkları yaptı.
Zambia târihinde diğer önemli bir şahıs olan Cecil John Rohdes 1888’de ülkedeki mahallî şeflerle mâdenler üzerine anlaşmalar imzâladı. Bölgeyi keşf ve geliştirme için İngiltere hükümetinin imtiyaz tanıdığı İngiliz Güney Afrika şirketini kurdu. İngiliz hükümeti buna ülke üzerinde tam ekonomik ve siyâsî kontrol imkânı tanıdı. 1924’e kadar ülkeyi gerçekten yöneten bu şirketti. 1924’te İngiliz hükûmeti kontrolü üzerine alarak, Kuzey Rodezya himâye devletini kurdu.
1953’te Kuzey Rodezya (şimdiki Zambia), Güney Rodezya (şimdikiRodezya) ve Nyasaland (şimdiki Malami) Rodezya ve Nyasaland federasyonunu kurdular. Afrikalıların çoğunluğu, yönetim beyazların elinde olduğundan, muhâlefet ettiler. 1962’de Nyasaland federasyondan ayrıldı ve 31 Aralık 1963’te federasyon dağıldı.
1964 Ocağında Kuzey Rodezya’da iç bağımsızlık tanıyan bir anayasa uyarınca seçimler yapıldı. 24 Ekim 1964’te ülke Zambia ismini alarak bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlığını kazanmasından sonra devlet başkanı olan Kenneth Kaunda 1991’de yapılan başkanlık ve parlamento seçimlerini kaybedinceye kadar bu görevini devam ettirdi. 1991’de seçimleri kazanan Frederick Chiluba devlet başkanı oldu.
Fizikî Yapı
Zambia topraklarının çoğu hafif dalgalı yüksek bir yayla üzerindedir. Yaylanın deniz seviyesinden yüksekliği 915 m ilâ 1525 m arasında değişmektedir. Güneye doğru uzanan ve Afrika’nın nehirlerinden biri olan Zambezi’nin meydana getirdiği vâdi yaklaşık olarak 600 m yüksekliğindedir. Kuzeydoğudaki yaylayı kuzey-güney istikâmetinde akan LuangwaNehri keser. Zaire hudûdundan doğan Kafve Nehri, güney istikâmetinde akarak batı yaylasına uzanır. Luangwa ve Kafve nehirleri Zambezi’nin kollarıdır. Zambia’nın kuzeyinde üç göl bulunur: Tanganika, Nweru ve Bangweulu gölleri. Bunlardan sâdeceBangweulu tamâmen Zambia hudutları içindedir. Kuzeydoğuda Muchinga Dağları 2130 m yüksekliğe ulaşır. Zaire sınırı boyunca yükseklik ortalaması 1280 m’dir.
İklim
Zambia ekvatora yakın olmakla birlikte, iklimi daha çok rakımla (yükseklikle) ilgilidir. Ülkede üç mevsim görülür. Mayıstan ağustosa kadar ülke soğuk ve kuraktır. Kasıma kadar sıcaklık yükselir ve yağış görülmez. Aralık-nisan arası yağışlı geçer. Güneyde yıllık yağış miktarı 584 mm, kuzeyde 1278 mm’dir. Ülkedeki ortalama yıllık yağış miktarı ise 814 mm’dir. Sıcaklıklar soğuk mevsimde 16°C ilâ 27°C, sıcak mevsimde 27°C ilâ 32°C arasındadır. Sâdece kasım ayında, vâdilerde aşırı sıcaklık görülür.
Tabiî Kaynaklar
Zambia’nın büyük bölümünü meydana getiren yüksek yaylalar kesif ormanlarla kaplıdır. Kobalt, bakır, çinko, altın, kurşun, vanadyum, manganez ve mâden kömürü ülkenin başlıca yeraltı zenginlikleridir.
Nüfus ve Sosyal Hayat
8.300.000 nüfuslu Zambia’da nüfus yoğunluğu 11’dir. Halkın % 43’ü şehirlerde, kalanı köylerde yaşar. En büyük nüfus merkezleri başşehir Lusaka ile Kitwe ve Ndola’dır.
Zambialıların çoğu Bantu kabilelerine mensuptur. Bantular M.S. 1200 yıllarında Kongo havzasından göç etmiş ve Zambia’daki bir kısım Pigmeleri (Cüce Orta Afrika Zencileri) sürmüşlerdir. Bugün Zambia’da 8 büyük etnik gruba ayrılmış 73 kabile vardır. Güneybatıda Barotseler, kuzeyde Bembalar ve doğuda Çeva önemli etnik gruplardır. Zambia’da % 1,5 civârındaki Avrupalıların çoğu şehirlerde ikâmet eder.
Zambialılar 30’a yakın lehçe kullanır. En çok konuşulan diller arasında Bemba, Lozi, Nyanja, Tonga, Luvale ve Lunda sayılabilir.
Halkın büyük çoğunluğu putperest, % 21’i Protestan ve Müslümandır.
Zambia bağımsızlığını kazanmadan önce ilkokul paralı ve yıllığı 30 dolardı. Ortaokul ise 50 dolardı. Çok kimse bu yüzden çocuklarını okula gönderemiyordu. Bağımsızlığını kazandıktan sonra okul parasız oldu. Okuma-yazma oranı % 54’tür. Lusaka’da modern bir üniversite mevcuttur.
Siyâsî Hayat
Zambia Cumhûriyeti 136 üyeli bir parlamentoya sâhiptir. 11 üyesi devlet başkanı tarafından atanır. Parlamento üyeleri beş yılda bir seçilir. Devlet başkanı anayasaya göre 5 yılda bir doğrudan halk tarafından seçilir. Ülke 9 eyâlete ayrılmıştır. Üye olduğu milletlerarası kuruluşlar: Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği Teşkilâtı ve İngiliz Milletler Topluluğudur.
Ekonomi
Zambia’da çalışan nüfûsun % 65’i tarımla, % 35’i sanâyi ve ticâretle uğraşır. Ülkenin belli başlı tarım ürünleri mısır, tütün, yerfıstığı, pamuk ve şekerdir. Tekstil, lastik, boru, patlayıcı madde ve tütün sanâyileri gelişmiş durumdadır. Önceleri yabancı sermâyenin elinde olan mâden işletmesi, 1969’dan îtibâren yavaş yavaş devletleştirilmiştir. Kauçuk ve fildişi ülkenin önemli zenginlik kaynaklarındandır.
Zambia’nın belli başlı ihraç malları bakır, kurşun, çinko ve tütündür. Ülke en çok mâmul maddeler ve makinalar ithal eder. Bakır ana ihraç malı olup, dünyâ piyasasında bakır fiyatlarının düşmesi Zambia’ya büyük ölçüde tesir etmektedir. Meselâ 1980 başlarında bakır fiyatlarındaki düşüş, ekonomik sıkıntıya sebep olmuştur. İthal mallarının çoğu Suudi Arabistan, Almanya ve ABD’den gelir. İhraç mallarının çoğu Japonya, Fransa, İngiltere ve ABD’ye gider.
Ulaşım: Denize kendi topraklarından çıkış yolu olmaması, Zambia için mesele teşkil etmektedir. Hâlihazırdaki demiryolu Zimbabwe’ye irtibatlıdır. Dares Salam’a giden bir petrol boru hattı döşenmiş ve Tanzanya’nın Dar es Salaam’a bağlanan demiryoluna irtibat için demiryolu yapılmıştır. Denize doğru geniş bir karayoluna ihtiyaç duyulmaktadır. Zaire’den denize çıkış sağlayan mevcut karayolunun kullanılması güç ve pahalıdır.
Alm. Pronomen, Fürwort (m), Fr. Pronom (m), İng. Pronoun. Bir ismin yerine kullanılan, ismin yerini tutan kelime veya ek. İsim olmayıp ismin yerini tutan kelimelerdir. Kelime durumundaki zamirler dörde, ek zamirleri de ikiye ayrılır.
Kelime zamirler:
1. Kişi (Şahıs) zamirleri: Bunlar kişi adlarının yerlerini tutmak için kullanılır: Ben, sen, o, biz, siz, onlar gibi. Ayrıca, asıl şahıs zamirlerinden daha kuvvetli mânâya sâhip olan “kendi” kelimesi dönüşlülük zamiri adını alan bir başka şahıs zamiridir.
2. İşâret zamirleri: Varlıklar işâret edilerek onların adları yerine kullanılan zemirlerdir: Bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar gibi.
3. Belirsiz zamirler: Yerlerine kullandıkları isimleri belirsiz olarak bildiren zamirlerdir. Bâzısı, birkaçı, pekazı, pekçoğu, herkes gibi.
4. Soru zamirleri: Varlık adlarının yerini soru yolu ile tutarlar: Kim, ne, kimler, neler gibi.
Ek durumundaki zamirler de iyelik ve ilgi zamirleri olarak ikiye ayrılırlar.
İyelik zamirleri, âit olduğu kişinin yerini tutar. Ekleri: -(i)m, -(i)n, -(s)i, -(i)miz, -(i)niz, -leri’dir. Meselâ; ev-im, ev-in, ev-i, ev-imiz, ev-iniz, ev-leri veya sıra-m, sıra-n, sıra-sı, sıra-mız, sıra-nız, sıra-ları gibi.
İlgi zamiri ise, tek şekilli bir ek olan -ki ekidir. Bu ek, isim tamlamasında tamlananın yerini tuttuğu için ilgi zamiri adını almıştır. Meselâ; bizim-ki, annemin-ki, Seyfi’ninki gibi.
(Bkz. Tutkal)
Zeplinin ilk yapımcısı. Württemberg’in başlıca mahkeme görevlilerinden birinin oğludur. Ludwigsburg Askerî Akademisini, Tübingen Üniversitesini bitirmiş ve 1859’da askerî görev almıştır. 1864’te ABD’ye giden Zeppelin,Amerikan sivil savaşına katılmıştır. Daha sonraları Mississippi sularındaki deneycilere katılmıştır. Bundan sonra ilk balonunu yapmıştır. Avrupa’ya döndükten sonra Württemberg’de Prusya’ya karşı yapılan Yedi Hafta Savaşlarına (1866) katılmış, Fransız-Prus Savaşında (1870-1871) subay olarak görev almıştır. 1891’de 53 yaşındayken general rütbesine yükseldi ve âniden emekli oldu. Bundan sonra vaktini, kontrol edilebilir balonlarla uğraşarak geçirdi.
Dış ve iç kaynaklardan aldığı yardımlar sâyesinde deneylerini tamamlayarak 1900’de bir hava gemisini uçurmayı başardı. İlk uçuşu yirmi dakika kadar sürdü. 1914’e kadar zeplin adı verilen balonları 1800 km’den fazla uçuş yapmış ve bunlardan 13’ü düşmüştü. Birinci Dünyâ Savaşının başlarında İngiltere’yi bombalamak için kullanılan Zeplinler kısa zamanda tehlikeli hâle geldi. Sonra da uçaklar zeplinlerin yaptığı işi yapmaya başladı.
Yurt içinde genel düzen ve güveni korumakla görevli askerî teşkilâta eskiden verilen ad. Osmanlı Devletinde 19. yüzyılın sonlarına kadar İstanbul’da zâbıta işleri Yeniçeri Ağalarıyla, Kaptanpaşalar, Bostancıbaşılar, diğer yerlerde Beylerbeyiler, Sancakbeyleri tarafından görülürdü. Tanzimattan sonra 1869 yılında çıkarılan Nizamnâme ile zaptiye teşkilâtı kuruldu ve zabıta işleri bu teşekkül tarafından yerine getirildi. Seraskerliğe bağlı olan zaptiye teşkilâtı bölük, tabur ve alaydan meydana gelirdi. Zamanla bu teşkilâtın görevini yapacak polis ve jandarma teşkilâtlarına geçildi. (Bkz. Jandarma, Polis)
Alm. Verlust, Schaden (m), Fr. Perte (f), dommage (m), İng. Loss, damage. Bir işletmenin öz sermâyesinde meydana gelen eksilme. Bir iktisâdî birimin giderleri, gelirlerini aşınca aradaki fark sermâye eksilmesiyle karşılanır. Dolayısiyle, zarar, gelirin gideri aşması hâli olarak ifâde edilen kârın zıddıdır. Bir işletmenin zarara uğraması; sermâyesini verimli şekilde kullanmaması, mâliyetinin altında fiyatla satış yapması gibi hallerde söz konusu olur. Zararla işletmenin nakit yetersizliği aynı mânâda değildir. Zarar etmeyen bir işletmenin finansman sıkıntısı olabilir. Buna karşılık zarar eden bir işletmede likidite noksanı görülmeyebilir.
Alm. Umschlag (m), Kuvert (n), Fr. Enveloppe (f), contenant (m), İng. Envelope; cover; wrap. İçinde muhâfaza ettiği maddenin dışardan görülmesini ve dışarıya sızmasını önleyen, kullanma maksadına göre şekillendirilmiş kılıf veya kab. Mektup, evrak gibi şahıs veya teşkilâtlarla ilgili özel yazışmalar kapalı, düz ve umumiyetle kağıttan yapılmış zarflarda taşınır. Bu tür zarflarda kolaylık olması için bir taraf zamklanmıştır. Zamk ıslatılarak açık olan kenar kapatılabilir. Zarf bir örtüdür.
Zarfın PTT hizmetlerinde önemi büyüktür. Mektup ve evraklar dağılmadan, tahrib olmadan, ilgisiz kişilerin göremeyeceği bir şekilde üzerlerinde yazılı olan adrese ulaşmasını sağlar. Zarf üzerinde gönderenin ismi sol üst köşeye; gideceği adres ise sağ alt köşeye yakın yazılır. Düzgün yazılmış bir adres PTT dağıtıcısına büyük kolaylık sağlar.
Balonlarda ve hava gemilerinde bulunan balon bölmeleri uçucu gazın kaybolmaması için şekil verilmiş bir nevi zarftır. Buradaki görevi gazın sızmadan bir arada kalmasını sağlamaktır. Mayınlarda kullanılan zarf da böyledir. Mayın zarfı, patlayıcı maddeleri toprak, su içinde ıslanmaya, mekanik sıkışmalara karşı korur. Patlayıcı madde ve ateşleme donanımı mayın zarfı içinde kalır. Derin sularda dahi su, zarftan iç kısımlara geçemez.
Zarf, dilbilgisinde bir kelime çeşidi olarak mânâya yer, yön, zaman, nicelik azlık-çokluk, soru ifadesi kazandırmak için diğer kelimelerle birlikte kullanılır.
Alm. Hornhecht, Fr. Aguglia, İng. Gar-pike. Familyası: Zarganagiller (Belonidae). Yaşadığı yerler: Bütün denizlerde bulunur. Tatlı suda yaşayan türleri de vardır. Özellikleri: Yılana benzer ince uzun vücutlu bir balık. Boyu 1 metre kadar olabilir. Küçük balıklarla beslenir. Ömrü: 18 yıl kadar. Çeşitleri: 7 türü bilinmektedir.
Dünyânın bütün denizlerinde yaşayan ince, uzun vücutlu bir balık. Daha önceleri Uskumrumsugiller (Scombresocidae) familyasında kabul edilirdi. Sırtı yeşilimsi, karın tarafı beyazdır. Çeneleri leylek gagası gibi sivridir. Alt ve üst çenelerinde keskin ince dişleri vardır. Sırt ve anal yüzgeçleri alt alta olup çatallı kuyruğa yakındır. Vücudunu örten ufak pulları vardır. Ele alındığında kolayca dökülürler. Çevik ve hareketli bir balıktır. Çoğunun boyu 60 cm’dir; fakat bir-iki metre gelenleri de vardır. Türkiye’de Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’de boldur. Bizdekilerin boyları 40-70 cm, ağırlıkları 200-300 gr kadardır. Hamsi, çaça, gümüş, çamuka ve kıraça gibi balıklarla beslenir. Düşmanlarından kaçmak için su yüzüne çıktığı ve sıçradığı da görülür. İlkbaharda yumurtlar. 18 yıl kadar yaşar. Bir yaşındakilerin boyları 30 cm kadardır. Dişileri, erkeklerden daha çabuk gelişirler. Fosfor oranı yüksek, besleyici bir balıktır. Tavası, buğulaması ve fırında pilakisi meşhurdur. Zarganaların etleri lezzetlidir. Fakat, kemikleri yeşilimsi olduğundan bâzı kimseler tarafından pek beğenilmezler. Tatlı sularda yaşayan 2 türü vardır. Bunlardan biri Asya ve Hindistan ırmaklarında rastlanan ve boyu 30 cm’yi bulan “Xenetodon cancila” türü, diğeri ise Amazon’da yaşayan “Potamorhaphis guianensis” türüdür.
Alm. Brust, Rippen- fellentzün dungi, Pleuresie, Pleuritis (f), Fr. Pleurésie (f), İng. Pleurisy. Akciğerleri örten zarların iltihaplanıp, bu zarlar arasında sıvı toplanması hâli. Tıp lisanındaki ismi, plörezidir.
Akciğerleri örten zarlara plevra denir. Plevra; kan ve lenfa yollarıyla gelen mikropla iltihaplanabildiği gibi başta akciğer olmak üzere kalp zarı, göğüs duvarı gibi komşu organ hastalıklarının ilerlemesiyle de hastalanabilir. İltihaplı plevranın cilâsı bozulur, sertleşir, elastikiyetini kaybeder, üzerinde fibrin pıhtıları görülür. İltihap devam eder ve ilerlerse cerâhatli bir sıvı toplanması meydana gelir.
Plevra iltihaplarında yan ağrısı vardır. Hastalar ağrı sebebiyle derin nefes almaktan korkarlar. Plevra iltihapları kuru veya sıvılı olabilir. Toplanan sıvı, serofibrinoz, kanlı, cerahatli veya yağlı olabilir.
Zatülcenpin en çok görülen sebepleri şunlardır: Tüberküloz (verem), kalp yetmezliği, mediyasten urları, büyük anevrizmalar, viral zatürreler, akciğer damarlarının tıkanması, kanserler, kollagen doku hastalıkları, bâzı mantar hastalıkları. Zatülcenpin belirtileri; kuru veya sulu oluşuna ve altta yatan asıl sebebe göre değişir.
Primer kuru plevra iltihapları âniden veya birkaç gün içinde yavaş yavaş yükselen ateş, halsizlik, iştahsızlık ve yan ağrısı ile başlar. Çok defâ bir tahriş öksürüğü bunlara ilâve olur, balgam yoktur. Muâyenede göğsün hasta olan tarafının solunuma az katıldığı görülür. Dinleme ile özel sesler duyulur (frotman= sürtünme sesi).
Sulu plöreziler, kuru plörezi safhasından sonra veya doğrudan doğruya akut, subakut veya çok defâ olduğu gibi sinsi olarak başlar. Umûmiyetle hastalık belirtileri tamâmiyle meydana çıkmadan önce hafif öksürük, kırıklık, halsizlik, başağrısı, iştahsızlık, hafif ateş gibi başlangıç belirtileri görülür. Sıvı toplanması arttıkça ateş de yükselir. Ateş yükseldikçe nabız da hızlanır. Sıvının artmasıyla dokunun zorluğu da ortaya çıkar. Hastalar fazlaca terler. Yan ağrısı, sıvının artmasıyla kaybolur.
Zatülcenpin kendine has muâyene ve röntgen bulguları vardır. Şüpheli kalan vak’alarda göğüs duvarından özel bir iğne ile girilerek, sıvı toplanıp toplanmadığı araştırılır. Sıvı alınırsa incelenerek özellikleri tespit edilir ve hastalığın sebebi bulunmaya çalışılır. Gerektiğinde plevradan parça almak sûretiyle de incelemeler yapılmakta ve teşhis için kıymetli bilgiler elde edilmektedir.
Plevranın (akciğer zarı) cerahatli iltihaplarına ampiyem ismi verilir. Mikroplar çok defâ komşuluk sebebiyle, nâdir olarak da kan yoluyla plevraya gelirler. Akciğerin zatürre, apse, tüberküloz gibi çeşitli hastalıkları, göğüs yaralanmaları ampiyeme yol açabilirler. Ampiyemdeki muâyene bulguları plörezideki gibidir. Ancak ampiyem, hiçbir zaman kendiliğinden şifâ bulmaz, ateş ilk günlerden îtibâren yüksektir ve hastanın durumu daha ciddîdir. Cerahat akciğer açılıp, öksürükle balgam hâlinde dışarı atılabilir. Ampiyem, yemek borusuna, soluk borusuna, göğüs duvarına da açılabilir. Antibiyotiklerin tedâviye girmesinden önce çok ağır olan ampiyemin gidişâtı, bugün tedâviye erkenden başlanılması şartıyla çok düzelmiştir.
Tedâvi: Ateşli devrede yatak istirahati, bol kalorili, poteinli ve vitaminli beslenme, ateşin düşürülmesi lüzumlu ve faydalıdır. Zatülcenpin altında yatan sebep biliniyorsa asıl hastalığın tedâvisi cihetine gidilir. Aşırı sıvı toplanıp rahatsızlık hissi artarsa sıvı boşaltılır. Ampiyemlerde ise cerahatın hergün boşaltılması ve kuvvetli antibiyotik tedâvisi şarttır. Gerekirse ameliyata başvurulur.
Alm. Lungenentzündung, Pneuonie (f), Fr. Pneumonie (f), İng. Pneumonia. Akciğerlerin bakteri, virüs, riketsiya gibi çeşitli mikroorganizmalarla veya kimyevî ajanlarla ve yabancı maddelerle ihtihaplanması hâli. Tıp lisanındaki adı pnömonidir.
Pnömoniler, anatomik dağılış şekillerine göre lober ve lobüler olarak ayrılmışlardır. Lober pnömonide akciğerin bütün bir lobu yaygın olarak iltihaplanmıştır. Daha ziyâde çocuk ve yaşlılarda rastlanan lobüler, diğer adıyla bronkopnömonilerde, ihtihap yer yer odaklar hâlindedir ve bronşiyoller de iltihaba katılmışlardır. Lober pnömonilerin çoğu pnömokok denen mikroplarca meydana getirilmektedir. Bronkopnömoniler; kronik, boğmaca, grip, kızıl, difteri, tifo gibi hastalıkların gidişi esnâsında meydana gelir. Kaşeksi, ihtiyarlık, raşitizm, beslenme bozuklukları, müzmin ishaller, müzmin nefrit, dolaşım yetmezliği bronkopnömoniler için zemin hazırlar.
Pnömoniler (Zatürreler), omilin cinsine göre şöyledir:
1. Bakteriyel zatürreler:
a) Pnömokoksik zatürre: Lober zatürrelerin tipik misâlini teşkil etmektedir. Pnömokoklar, normal kişilerin boğazında hastalık yapmadan uzun zaman bulunabilirler.
Zatürre, ilkbahar ve kış mevsimlerinde daha fazla görülmektedir. Bunun sebebi, grip ve nezle gibi virüs enfeksiyonlarının bu mevsimlerde daha sık görülmesi ve virüslerin boğaz mukozasını hasara uğratarak, zâten boğazda mevcut olan pnömokoklara giriş kapısı hazırlamalarıdır. Pnömokokların birçok insanın boğazında mevcut olmasına rağmen hastalığın seyrek görülmesi, bu mikroorganizmaların akciğerlere kadar ilerlemesini engelleyen kuvvetli bir müdâfaa tertibatının bulunmasındandır (mukus salgısı, epiglot refleksi, lenf akımı vb.). Bu müdâfaa tertibatının soğuk, alkol, morfin, narkoz gibi sebeplerle bozulduğu hallerde boğazdaki pnömokoklar akciğerlere inme imkânını bulmaktadırlar. Akciğerlere inen pnömokoklar ödem husûle getirip, üremeye başlayarak hastalık tablosunu meydana getirirler.
Genellikle hastalık birden bire başlar. Başlangıç belirtileri, titreme başağrısı, sür’atle yükselen ateş, öksürük, yan ağrısı ve paslı balgamdır. Devamlı bir gidiş gösteren yüksek ateş, tedâvi görmeyen hastalarda 5 ilâ 10’uncu günler arasında kriz şekline döner. Ateş, yaşlı ve zayıf bünyeli hastalarda fazla yüksek değildir. Yan ağrısı bâzan çok şiddetli, bâzan da künt (kısa kısa) bir ağrı şeklindedir; hastalık ilerledikçe şiddeti azalır. Başlangıçta kuru bir öksürük vardır. Umûmiyetle ilk gün içerisinde az miktarda yapışkan ve paslı bir balgam çıkmaya başlar. Yaşlı ve zayıf hastalarda paslı balgam yerine kanla karışık sulu bir balgam bulunabilir.
Başağrısı, huzursuzluk, uykusuzluk ve ruhsal bozukluklar sık rastlanan belirtilerdendir. Nefes darlığı da sık görülür. Ağır vak’alarda ölüm en fazla 6 ilâ 8. günler arasındadır.
Zatürreli hastanın görünümü ağır bir hasta intibaını verir. Hasta çok terler, yüz kırmızı, hafifçe morumsu ve ızdıraplıdır. Vak’aların 1/3’inde dudak kenarında uçuk görülür.
Muâyenede, akciğerlerde zatürre ile ilgili anormal bulgular ve sesler tespit edilir. Nabız sayısı, ateşle birlikte artmıştır. Kandaki beyaz küre (lökosit) sayısında artış vardır. Akciğerlerin röntgenle tetkiki, teşhise oldukça yardımcı olur. Balgamın mikroskobik muâyenesi de önemlidir. Lober pnömoninin başlıca komplikasyonları; zatülcenp, ampiyem, kalp zarları iltihapları, menenjit, akciğer apsesi, eklem iltihabı, karın zarı iltihabı, tükrük bezi iltihabı ve nâdir olarak da konjonktivit, sarılık ve nefrittir.
b) Streptokoksik zatürreler: Genellikle bronkopnömoni (Lobüler pnömoni) şeklindedirler. En çok grip ve kızamık gibi solunum yollarının viral enfeksiyonları sırasında ortaya çıkarlar. Hastalığın seyri esnâsında ampiyem (akciğer zarları arasında iltihap birikmesi) sık görülür. Hastalığın başlangıcı sinsi olup, âşikâr morarma, aşırı terlemeyle berâber görülen düzensiz bir gidiş gösteren yüksek ateş, bulantı ve kusma vardır. Hastalığın gidişi, pnömokoksik zatürreden daha ağırdır ve ölüm nispeti daha fazladır.
c) Stafilokoksik zatürreler: Bunlar da pronkopnömoni tarzındadırlar. En fazla grip komplikasyonu olarak ortaya çıkarlar. Yeni doğanlarda ve süt çocuklarında, büyük çocuklara ve erişkinlere nispetle daha fazla görülür. Nâdir görülen bir zatürre türüdür. Çok sayıda apselere, bronş genişlemelerine ve akciğer fibrozisine bu tür zatürrelerde fazla rastlanır. Hastalığın başlangıcında çok defâ boğaz ağrısı, öksürük, kırıklık vardır. Sonra ekseriya titreme, yüksek ateş, nefes darlığı, morarma, şiddetli yan ağrısı, terleme ortaya çıkar, öksürük şiddetlenir, kanlı ve iltihaplı balgam çıkmaya başlar. Ağır vak’alar tedâvi edilmediği takdirde birkaç gün içinde ölümle neticelenir.
d) Friedlaender zatürresi: Erken teşhis çok mühimdir, zîrâ tedâvi edilmeyen hastaların % 80’i ölür. Nâdir görülürler. Lober veya lobüler tarzda olabilirler. Bunlar akciğer cerahatlenmelerine yol açarlar. Zayıf ve dayanıksız kişilerde, yaşlılarda, alkoliklerde, müzmin hastalığı bulunanlarda daha sık görülür. Ağır vak’alarda çok defâ sarılık bulunur.
e) Hemophilus influenza zatürresi: Nâdir görülen bir zatürredir.
Bunlardan başka, vebâ, tularemi ve tüberkülozda da pnömoni benzeri durumlar vardır.
Bakteriyel zatürrelerin tedâvisi: İlk yapılacak iş, zatürrenin âmilini, yâni sebebini bulup uygun olan ilâcı tespit etmektir. Yatak istirahati, iyi bir bakım çok mühimdir. Hastalar önceleri sulu, sonraları yumuşak gıdâlarla beslenmelidirler. Yan ağrısına karşı yüksek dozda kodein ve diğer ağrı kesiciler verilir. Sıcak tatbikatı da faydalıdır. Zatürre tedâvisinde en tesirli antibiyotik penisilindir. Zatürre neticesi ortaya çıkan komplikasyonlar da tedâvi edilir.
2. Viral zatürreler: Viral zatürrelerin bir kısmı psittakozis, grip, çiçek, su çiçeği, kızamık, lenfositler koryomenenjit, enfeksiyöz mononükleoz, bulaşıcı sarılık, kedi tırnağı hastalığı gibi bilinen bir virüs hastalığının gidişi esnâsında husûle gelirler.
a) Primer tipik zatürre: Etken, Aeton ajanı olup, bu gerçek bir virüs değildir. Fakat hastalık tablosu, viral zatürrelerin bir örneğidir. İnsandan insana tükrük damlacıklarıyla bulaşır. Hastalık daha ziyâde okul, kışla gibi sıkı bir temas hâlinde yaşayan insanlarda görülür. Kuluçka süresi 2-3 hafta kadardır. Hastalık başağrısı, kırıklık, iştahsızlık, nezle, farenjit ve anjinle veya sâdece ateşle sinsi olarak kendini gösterir ve bundan sonra tahriş öksürüğü başlar. Öksürük nöbetleri hastaları çok rahatsız eder. Yan ağrısı nâdirdir. Nabız hızlanmamıştır. Hastalık değişik tablolar arz edebilir. Hastalığın gidişi iyidir. Ölüm çok nâdirdir.
Tedâvide, tetrasiklin, codein, ağrı kesiciler verilir. Yatak istirahati lüzumludur. Diyette (perhizde) önemli bir değişikliğe gerek yoktur.
Psittacosis zatürresi: Papağan, güvercin, kanarya gibi kuşlarda bulunan viral bir hastalığın insanlara bulaşmasıyla hûsule gelir. (Bkz. Papağan Hastalığı)
3. Q Humması: Hastalığın âmili riketsiya grubundan bir mikroorganizmadır. Kenelerin dışkısı ile veya bu bulaşık dışkının kurumuş tozları ile bulaşmış olan et ve derilerle uğraşan insanlarda meslek hastalığı olarak görülmüştür. Mikrobu taşıyan keneler vâsıtasıyla sığırlara, keçi ve koyunlara geçerek, bunlarda gizli bir hastalık meydana getirdiği ve bunların sütleri veya süt ürünleriyle de insanlara bulaştığı anlaşılmıştır.
Bu hastalık, her mevsim ve yaşta görülebilir. Bâzı vak’alarda şiddetli başağrısı, göz dibi ağrıları, adale ağrıları, bulantı, nezle, boğaz ağrısı gibi başlangıç belirtileri vardır. Bundan sonra ateş yükselir. Bol terlemeler olur. Yan ağrısı, kuru öksürük vardır. Sonradan balgam eklenir. Muâyenede belirgin bulgu yoktur. Filmde zatürre odakları görülür. Hastalık tam şifâ ile neticelenir. Ölüm çok nâdirdir. Nekâhat devri haftalarca sürer ve hastalar kendilerini çok halsiz hissederler. Kesin teşhis mikrobun balgam veya kandan elde edilmesi veya özel testlerle konulur. Tedâvide belirtilerle mücâdele edilir ve tetrasiklin verilir.
Zatürre, memleketimizde çocukluk döneminin önemli bir hastalığı olmaya devam etmektedir. Yurdumuzdaki bebek ölümlerinin 1/3 kadarı zatürreden olmaktadır. Bebeklerde görülen zatürre, daha ziyâde kızamığın bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Zatürreden ölüm ise, beslenmesi bozuk olan bebeklerde daha çok görülmektedir. Zatürre ve diğer enfeksiyon hastalıklarından husûle gelen bebek ölümlerini azaltmak için, topluma sağlık eğitimi uygulamak, kötü beslenme şartlarını ortadan kaldırmak ve çocukların aşılanma hizmetlerini aksatmadan yürütmek şarttır.
Alm. (Ab) schwachung (f); Entkräftung (f), Fr. Affaiblissement (m), atténuation (f), İng. Debility, attenuation. Çeşitli sebeplere bağlı olarak, kişinin kilo kaybetmesi hâli. Zayıflamaya yol açan birçok hastalık vardır. Bunlar arasında çeşitli kanser türleri, zehirli guatr (hipertiroidim), tüberküloz gibi müzmin enfeksiyon hastalıkları, anoreksi nervosa gibi ruh hastalıkları sayılabilir.
Durup dururken kısa zamanda süratle kilo kaybeden insanlar, kanser yönünden araştırılmalıdır. Kanserli hastalardaki zayıflamanın asıl sebebi iştahsızlıktır. Hasta o derece zayıflar ki bir deri, bir kemik hâlini alır. Bu tür aşırı zayıflığa “kaşeksi” adı verilir.
Hipertiroidismde hastanın iştahı oldukça artmış olmasına rağmen, hasta giderek zayıflar. Bunun sebebi de vücut metabolizmasının aşırı derecede artmış olmasıdır.
Anoreksia nervosa denen ruh hastalığı; daha ziyâde genç kız ve kadınlarda görülür. Hastanın aklî dengesi ve davranışları normal görünmektedir. Fakat bu hastalar yemek yemekten nefret ederler. Bir deri, bir kemik hâlini almışlardır. Normal kilonun çok altında olduklarının ve kilo almaları lazım geldiğinin şuurunda oldukları halde, yemek yemeye yanaşmazlar. Hastalığın temelinde, psikolojik ve sosyal problemler yatmaktadır. Tedâvisi çok güçlük arz eder.
Çeşitli müzmin enfeksiyon hastalıklarının seyri esnâsında görülen zayıflama, bu hastalıkların tedâvi edilmeleriyle düzelmektedir. Zayıflamanın en çok görülen sebeplerinden birisi de, yeterli gıdâ maddesi bulamama veya mevcut gıdâlardan bilgili bir şekilde istifâde edememe hâlidir. Bu durum bugün en çok Afrika ülkelerinde, Hindistan, Endonezya ve Filipinler’de görülmektedir. Bu ülkelerde hergün açlık ve açlığın yol açtığı hastalıklar sebebiyle binlerce insan ölmektedir. Protein ve kalori yetersizliğine uğrayan çocuklarda “Marasmus” ve “Kwashiorkor” denen beslenme bozukluğu hastalıkları görülmektedir. Bu çocuklar şiş bir karına sâhiptirler. Kemikleri sayılabilmekte ve normal beslenmeye geçilmezse bu çocuklar bir süre sonra ölmektedir.
Her insanın yaşına, boyuna göre ideal bir vücut ağırlığı hesaplanabilmektedir. Bu ideal ağırlığın üstündeki insanlar şişman olarak vasıflandırılırlar. Şişmanlığın ise sağlığa birçok zararları vardır (Bkz. Şişmanlık). Hem şişmanlığın sağlık üzerine olan menfî tesirlerinden korunmak hem de mütenâsip bir dış görünüşe kavuşmak için, insanlar fazla kilolarını atmak istemektedirler. Çeşitli rejimler, yâni şişmanlığı azaltıcı ve önleyici beslenme metodları her zaman ve özellikle kadınlar arasında büyük rağbet görmektedir.
Vücutta gereğinden fazla aldığı enerjiyi depo etme kâbiliyeti vardır. Eğer bir insan, bir süre yemek yemezse veya az yemek yerse, biriktirdiği enerjiyi harcayacaktır, yâni depoladığı yağı eritmiş olacaktır Vücut ağırlığı, gereğinden az veya çok yemekle azaltılıp arttırılabilir. Jimnastik, yüzme, gibi sporlar kilo vermeye yardımcı olursa da insanı asıl zayıflatan husus, aldığı besinleri azaltmasıdır. Birçok ülkede, birtakım zayıflatma cihazları, masaj makinaları, vibrasyon ve akupunktur makinaları da kullanılmaktadır. Fakat bu makinaların nasıl zayıflattığı ilmî olarak yeterli açıklanabilmiş değildir.
Bütün zayıflama rejimlerinin temeli daha az besindir. Ancak sağlıklı bir zayıflama rejimi esnâsında protein, vitamin ve mineral ihtivâ eden besinlerden yeteri kadar alınmalıdır. Seçilecek rejim, uygulanacak kimseye uygun olmalıdır. Bunun için de zayıflamak isteyen şahıs rastgele bir rejim uygulamamalı, mutlaka bir doktor veya diyet uzmanının (diyetisyen) tavsiyesine göre hareket etmelidir. Çok sıkı bir rejimle süratli kilo vermek sağlık açısından oldukça zararlıdır. Muhteviyatı ne olursa olsun bütün zayıflama rejimlerinin temelinde karbonhidratlı gıdâların azaltılması yer almaktadır (tatlılar, pastalar, çörekler, börekler vs.).
(Bkz. Timar)
Alm. Topas (m), Fr. Topaze (f), İng. Topâz. Flüorlu alüminyum silikat Al2SiO4(OH,F)2 yapısında, kıymetli taş özelliğine sâhip silikat minerali. Beyaz zebercet buji porseleni yapımında kullanılır. Isıya dayanıklılığı oldukça yüksektir. Katışıksız zebercet renksiz olabilir ve pırlanta kesim yoluyla traşlandığında elmasla karıştırılabilir. Zebercet sarı, mavi veya kahverenginin çeşitli tonlarında da olabilir. Taşın rengi ekseriya kararsızdır ve güneş ışığında renk değiştirir. Meselâ Sibirya’nın kahverengi zeberceti güneş ışığında beyazlaşır. 1750’lerde ilk defâ bir kuyumcu Brezilya zebercetinin hafifçe ısıtıldığında pembeleştiğini buldu. Sonra bu metod yaygınlaştı. Böyle yanık zebercete çoğu yerde Brezilya yakutu denir ve nâdir bulunan tabiî kırmızı zebercetle aynı isimle anılır.
Zebercet granit ve pegmatit kristalleri içinde bulunur. Brezilya’nın Ouro Preto bölgesinde çok çıkar. Sibirya, Seylan ve Nijerya’da da zebercet yatakları oldukça fazladır.
Zebercetin sertliği 8, özgül ağırlığı 3,5-3,6 ve kristal sistemi ortorombiktir. Zeytunî renkli ve bileşimi magnezyum-demir silikat olan krizolite de yanlışlıkla zebercet denilmektedir. Ayrıca zebercet, topaz olarak da bilinmektedir.