YARASALAR (Chiroptera)
Alm. Flattertiere, Fr. Chauves-souris, İng. Bats. Kanatlarını çırparak gerçek anlamda uçabilen yegâne memeliler takımı. 980 türü bilinmektedir. Her iki yarım kürenin tropikal bölgelerinde yaşarlar. Küçücük tilkiye benzeyen yüzleri, büyük kulakları, ön ve arka ayakları arasında gerili tüysüz zarımsı kanatları, vücutlarını örten kürkleri, parlak küçücük gözleriyle garip görünüşlü hayvanlardır. Derimsi kanatlarından dolayı bunlara “etkanatlı” da denir. Gececidirler. Gündüzleri karanlık yerlerde, arka ayaklarının çengelleriyle başaşağı sarkarak dinlenirler. Gece avlanmaya çıkarlar. Çoğu böcekçildir. Meyve, çiçek özü ile beslenenleri de vardır. Kuş, kertenkele, kurbağa ve balık avlayanlarına da rastlanır.
Kaliforniya Körfezinde balık avlayan yarasalar, Cordonosa Adasının mağaralarında binlercesi bir arada tüner. Akşam balık tutmaya çıkarlar. Suyun üst yüzeyindeki balıkları pençeleriyle kaparlar. Ön parmaklar, arka parmaklarından daha uzun olup, perde kanatları germeye yarar. Baş parmaklar kanat dışında olup, kanca tırnaklıdır. Arka bacakları öndekilere nazaran küçük olup, dizlerden geriye bükük olur. Bu bacak pozisyonu tüneme ânında rol oynar. Uçarken kanat ve ayakları bir ahenk içinde hareket ederler. Kürkleri çoğunlukla, kahverengi ve siyahtır. Kırmızı ve beyaz olanları da vardır. Arı kuşundan büyük olmayan minik yarasalar olduğu gibi, kanatları açıldığında 1,5 metre eninde olanları da vardır. Sıcak bölgelerdekilerin boyları büyüktür. Avustralya’da yaşayan ve meyve ile beslenen bir çeşidinin kanat açıklığı 1,5 metredir. Meyve ağaçlarına büyük zarar verenleri vardır. Bu tiplerin ön dişleri daha uzundur.
Böcekçil olanlar küçük olup, keskin ve sivri dişleri böcekleri yemeye müsaittir. Bu grup, Kuzey Amerika ve Avrupa’da bulunan umûmî yarasaları kapsar. En büyük düşmanları baykuşlardır.
Sıcak bölgelere göç eden veya kış uykusuna yatanları vardır. Kuyruklu olanlarının kuyruklarının üstünde tüy bulunmaz. İskeletleri hafif olduğundan dolayı uçuş için mükemmeldirler. Güney Amerika’da yaşayan vampir yarasası (Desmodus), açık havada uyuyan memeli hayvanların ve büyük kuşların kanını emerek beslenir. (Bkz. Vampir)
Yarasalar koloni topluluğu hâlinde yaşamayı severler. Mağaralar, ağaç kovukları veya harâbelerde tünerler. Düz zeminlere yapışmak için ayak parmakları vantuzlu olanları da vardır. Çoğunlukla erkek ve dişi koloniler ayrı tüneklerde barınırlar. Yarasa acayip şekilli garip yaratılışlı bir hayvan olduğundan hakkında türlü türlü efsâneler söylenmiştir. Söylendiği gibi pis hayvan değildir. Her sabah ve yemeklerden sonra kediler gibi yalanarak kendilerini temizlerler.
Yarasalar gerçekte eşsiz yaratıklardır. 15-20 yıl kadar yaşarlar. Uzmanlar onlarla ilgili geniş çaplı araştırmalara girişmişlerdir. Yarasaların barınakları tabiatın henüz tam çözülmemiş bir sırrıdır. Yarasalar kış uykusuna yatabilen sıcakkanlı yaratıklardır. Aktiflik dönemlerinde sıcakkanlıdırlar. Fakat uykudayken soğukkanlı olurlar. Diğer memelilere nazaran daha kolay ve daha çabuk kış uykusuna girebilirler. Buzdolabında bile hayatlarını devam ettirebilirler. Laboratuvarlardaki buzdolaplarında uyuyan yarasalar üzerinde yapılan çalışmalar, kalp ve dolaşım hastalıkları ile kadın hastalıklarına ışık tutmaktadır.
Bütün yarasaların gözleri görür, fakat görmekten çok tabiî radar sistemi olan his organlarını kullanırlar. Yarasa, ses-yankı sistemiyle bezenmiş, canlı bir radardır.
Ağızları açık uçarlar ve kanat çırparken insan kulağının duyamayacağı derecede yüksek frekanslı sesler çıkarırlar. Bu ultrasonik titreşimler bir cisme çarpınca hemen yarasaya yansıtılır. Yarasa buna göre cisimlerin şekil ve uzaklıklarını, hareketli veya sâbit olduklarını tespit eder. Yarasanın ekolokasyon (ses titreşimiyle yer tespiti) sistemi hem yönünü bulması hem de avını tespit edebilmesi bakımından son derece önemlidir. Buna göre avını yakalar ve düşmanından kaçar. Birçoklarının kulak ve burunlarından sarkan acayip şekilli zarımsı ilâveleri vardır. Bu ilâveler çoğunlukla küçük böcek yiyici yarasalarda bulunur. Kulakların altlarında da tragus adı verilen küçük memeleri vardır. Tragus ve burun yaprakları yarasaların hissî organları olarak bilinirler. Ses dalgalarına karşı muazzam hassastırlar. 200.000 frekanslı sesleri rahatlıkla duyarlar. Halbuki insan, frekansı azamî 20.000 olan titreşimleri ses olarak duyar. Ses-yankı sistemiyle çalışan tabiî radarları sâyesinde karanlık gecede, gündüz gibi hiçbir yere çarpmadan rahatlıkla uçarlar. Yarasa süpersonik sesleri burnu ve ağzı ile çıkarır. Hassas kepçe kulakları ve hissî organlarıyla algılar.
Yarasalar böcek avlarken uçuş esnâsında sâniyede 200 beep (çığlık) çıkarırlar. Eskiden beri yarasaların avlarını ağızlarıyla yakaladıkları söylenirdi. Ancak son zamanlarda yüksek hızlı fotoğraflarla yapılan çalışmalar göstermiştir ki, bâzı yarasalar uçan böcekleri arka bacakları arasında bulunan zarı cep gibi açarak yakalar ve uçarken bunları yerler. Hızları normal olmakla berâber manevra kâbiliyetleri çok yüksektir. Hattâ kolibri ve kırlangıçlardan daha fazla manevra kâbiliyetine sâhiptirler. Son hızla uçarken 90 derece sağa ve sola dönüş yaparken ancak boyu kadar ileri bir kayma olur. Havadayken kendi ağırlıklarının iki katını taşıyabilirler.
Silahlı kuvvetler yarasaların ekolokasyon (yankı ile yer tespiti) sistemi üzerinde çalışmışlardır. Buna bağlı olarak radar ve sonarlar geliştirilmiştir. Bilim adamlarına göre yarasanın sonar sistemi, insanoğlunun yapmış olduğu radar ve sonar sistemlerinden bir milyar defâ daha hassas ve tesirlidir.
Yarasaların lokasyon (yer tespiti) sisteminin ve eko (yankı) sisteminin hassaslığını ölçmek için birçok deney yapılmıştır. Bunlardan birinde; karanlık bir odaya yarasalarla aynı frekansta ve 2000 defâ daha güçlü ses üreten 70 tâne hoparlör yerleştirilmiştir. Ayrıca zemin-tavan ve duvarlar arasına, saç kalınlığında 28 adet ince çelik teller gelişi güzel gerilmiştir. Bu durumda dahi hayvan, sâdece bu incecik tellere çarpıp kendisine geri dönen ekoya dayanarak bu yüksek gürültü arasında bile, tellerin arasından hiçbirine dokunmadan karanlık odanın içinde uçuşlar yapabilmiştir. Başka bir deneyde de kör edilen bir yarasanın hiçbir yere çarpmadan uçtuğu gözlenmiştir.
Karanlık bir odanın tavanına ucu çıngıraklı ipler asılmış ve içeriye uçan bir yarasa salınmış, yarasanın uçuşu sırasında hiç çıngırak sesi duyulmamıştır. Hiçbir ipe çarpmadan zikzaklar çizerek uçmuştur. Bir defâsında bir bilim adamı yarasa kolonisinin tünediği karanlık bir mağaraya girdi. Gürültü çıkararak yarasaları rahatsız etti. Bir anda binlerce yarasa mağaranın içinde uçmaya başladı. Bu şaşkınlık ve karanlık içerisinde hiçbiri diğerine çarpmıyordu. Mağarayı dolduran ses dalgaları içinde her yarasa kendi sesini ayırarak çevrede uçuşan bireylere çarpmadan uçabiliyordu. Yarasalar yansıyan ses dalgalarını değerlendirmede harika denecek kadar hassastır.
Bu hayvanlar yerde zorlukla yürürler, âdetâ sürüne sürüne gezerler. Dâimâ kuru yerleri seçerler. Art ayaklarının pençeleriyle veya ön ayak çengelleriyle çıkıntılı bir cisme baş aşağı asılarak dinlenirler. Kanatlarıyla vücutlarını öyle örterler ki, yağan yağmurlar kanatları üzerinden aşağı akarak vücûdunu ıslatmaktan korur. Yarasalar, yiyeceklerini günlük temin ettikleri için kışlık yiyecek biriktirme imkânına sâhip değildirler. Ilık iklimlere göç etmeyenler kış uykusuna yatarlar. Kış uykusu esnâsında vücutlarındaki yağı azar azar tüketirler. Bu yağ tabakası aynı zamanda hayvanın üşümemesini sağlar. Yarasaların bir kısmı sivrisinek ve bâzı mahsule zarar veren böcekleri yerler. Bir kısmının ise gübrelerinden mühim derecede istifâde edilmektedir. Gübresi ziraat dışında, barut yapabilmek için güherçile imâlinde kullanılmaktadır.
Yarasaların memeleri ve döl yatakları çifttir. Bâzılarının dişileri hayz görür. Gebelik süresi 110 gün kadardır. Genellikle 1 veya 2 yavru doğururlar. Dişiler yavrularını büyüyünceye kadar kanatlarının altında taşırlar. Yarasada annelik şefkati yüksektir.
Memeli hayvanlar içinde sâdece dişi yarasa erkeğinin spermini depolayıp gerektiğinde ve uygun gördüğü zaman kullanabilen tek memelidir. Birçok yarasa türü kış uykusuna yatmadan evvel sonbaharda çiftleşirler. Dişide ancak ilkbaharda üreme hücresi (yumurta) meydana gelir. Kış uykusu müddetince vücûdunda depoladığı spermle bunu döller. Hâmile dişiler doğum oluncaya kadar erkeklerden ayrı olarak doğum koğuşlarında tünerler. Doğum oluncaya kadar erkekler buraya uğramazlar. Yavrular, haziran ve temmuz aylarında doğarlar. Genelde dişi, bir yavru doğurur. Bilim adamları dişi yarasaların sperm depolama hâdisesini henüz çözememiştir. Bununla ilgili olarak yoğun araştırmalar devam etmektedir. Bunun çözümü sun’î tohumlamaya yardımcı olacaktır. Bu yolla saf ırk hayvanların spermlerinin uzun müddet bozulmadan saklanması ve ithal edilmesi gerçekleşebilecektir.
Vücûdunda sperm depolama özelliği bal arılarının kraliçesinde de mevcuttur. Zifaf uçuşunda kraliçe ile çiftleşen erkek, kraliçenin vücûduna ömrü boyunca depolayacağı milyonlarca sperm aktarır.
Genelde memeli bir hayvanın ömrü, onun vücut ölçüsüyle ilgilidir. Bir tarla fâresi nâdiren bir yıldan fazla yaşar. Bir kedi 13 yaşında, köpek 14 yaşında, at 20 yaşında yaşlı sayılır. Ancak yarasaların birçoğu fâreden daha ufak olduğu halde 15 veya daha fazla yıl yaşayabilmektedir. Hattâ çok garip olan bir olay da şudur ki; hayatları boyunca yağlı böceklerle beslenen yarasalarda yan etki olarak hiçbir rahatsızlık görülmez. 20 yaşlarında bir yarasayla bir yaşındaki bir yarasanın hiçbir atardamar çeperinde bir yağ birikintisine rastlamak mümkün değildir. Bugün çözüm bekleyen konulardan biri de; yarasalar yağlı yiyeceklerle bol bol beslendiği halde damar hastalıklarına yakalanmamalarıdır.
Yarasalar (Chiroptera) takımının, büyük yarasalar (Megachiroptera) ve küçük yarasalar (Microchiroptera) olmak üzere iki alt takımı mevcuttur. Büyük yarasalar alt takımı, Afrika, Hindistan ve Avustralya ormanlarında yaygındır. Kanat-ayaklıgiller (Pteropodidae), bu alt takımın tek familyasıdır. Küçük yarasalar alt takımı; Nalburunlu yarasagiller (Rhinophidae), Yaprakburunlu yarasagiller (Phyllostomatidae), Serbest kuyruklu yarasagiller (Emballonuridae), Kapakburunlu yarasagiller (Rhinopomidae), Yassı burunlu yarasagiller (Vespertilionidae), Balık yiyen yarasagiller (Noctilionidae) familyalarını ihtivâ eder.
Yarasa, üzerine gittiği hareketli bir böcekten yansıyan eko ile, kendisinin çarpmamak için kaçtığı bir dal parçasından akseden ekoyu birbirinden nasıl ayırt edebiliyor? Nasıl oluyor da kendisiyle birlikte binlerce yarasanın bulunduğu bir mağarada kendi ekosunu diğerlerinden ayırt edebiliyor? Bu tip soruların cevâbı bulunabilirse insanlığın elektronik güdüm ve tespit sahasında yapmış olduğu buluşlar bir anda akılları durduracak bir seviyeye ulaşır.
Alm. Kassations (gerichts) hol (m), Revisionsgericht (n), Fr. Cour (f) de Cassation, İng. Supreme Court of Appeal. Temyiz mahkemesi. Yargıtay; adliye mahkemelerince verilen ve kânunun başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin, son inceleme yeridir. Kânunla belirtilen dâvâlara ise ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. İslâm Adliye Teşkilâtında ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararlar, kaziye-i muhkeme (kesin hüküm) teşkil ettiklerinden, istinaf mahkemeleri bahis mevzuu değildir. Bununla birlikte şekil yönünden temyiz yolu açıktır. Verilen karar ve hükmün ihtivâ ettiği hal tarzının kânunlara uygun olup olmadığı, dâvânın bakılmasında muhâkeme usulü kâidelerine riâyet edilip edilmediği husûsu, şekil yönünden tetkik edilir, hukûka yâni kitap, sünnet ve icmâya aykırı bir hüküm bozulur ve dâvâya yeni baştan bakılırdı. Halîfe hazret-i Ömer ve hazret-i Osman zamanlarında hac mevsimlerinde, Mekke’de temyiz mahkemeleri kurulurdu.
Osmanlı Devletinde, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, temyiz mahkemesi yoktur. Yargıtayın ilk kuruluşu 1868 olarak kabul edilmektedir. Ancak, daha önceleri mevcut olan Fetvahânenin bir Temyiz Mahkemesi sayılması mümkün olabilir. Temyiz Mahkemesi hüviyetinde ilk mahkeme, Dîvân-ı Ahkâmı Adliye adıyla 6 Mart 1868 (11 Zilhicce 1284) de pâdişâh fermanıyla kuruldu. Buna 1877 (H.1294) yılında Mahkeme-i Temyiz adı verildi. O târihlerde, yeni kabul edilen hukuk ve cezâ usul kanunları ile Temyiz Mahkemesi yeni bir çalışma düzenine kavuşturuldu. İstanbul’da kurulan bu yüksek mahkeme, Osmanlı Devletinin sona ermesine kadar görev yaptı.
Osmanlı Devletinin son günlerinde, Ankara Hükümetince ayrıca Sivas’ta bir Temyiz Heyeti kurulmuştur. Cumhûriyet îlân edilince de Eskişehir’e nakledilerek, Temyiz Mahkemesi adı verilmiştir. 1227 sayılı kânunla yeniden düzenlenmiş; 10 Haziran 1935 gün ve 2769 sayılı kânunla Ankara’ya taşınmıştır.
Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve cumhûriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla ve gizli oyla seçilir.
Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkan vekilleri ve dâire başkanları, kendi üyeleri arasından, Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla, dört yıl için seçilirler; süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Yargıtay Cumhûriyet Başsavcı ve Cumhûriyet Başsavcı Vekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, başkan, başkan vekilleri, dâire başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhûriyet Başsavcı Vekilinin nitelikleri ve seçim usulleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kânunla düzenlenir (1982 Anayasası mad. 154).
Yargıtay, yurt çapında yapılan hukuk uygulamasında, birliği sağlayan bir yüksek mahkemedir. On beşi hukuk, dokuzu cezâ dâiresi olmak üzere toplam yirmi dört dâireden meydana gelir. Bu dâireler önceden yapılan iş taksimine göre sulh ve asliye cezâ mahkemeleri, sulh ve asliye hukuk mahkemeleri, ağır cezâ mahkemeleri ve toplu asliye ticâret mahkemelerince verilen kararları; ilgili kânunda yer alan hükme göre, doğrudan doğruya veya mürâcaat üzerine, en yüksek yargı mercii olarak inceler. İlk ve son derece mahkemesi olarak Yargıtayın karar vereceği hususlar için başvurma doğrudan doğruya bu mahkemeye yapılır.
Dâirelerin görev konuları önceden tespit edilmiştir. Ancak bunlardan herhangi birine, bir yıl içinde gelecek kişilerin çok fazla olması, dolayısıyla normal çalışma ile bitirilemiyeceğine kanaat hâsıl olursa; bir dâireye âit iş çeşidi, bir başka dâireye verilebilir.
Yargıtay’da, Hukuk Genel Kurulu ve Cezâ Genel Kurulu adı altında iki genel kurul vardır. Hukuk Genel Kurulu, birinci başkanının başkanlığında, hukuk, ticâret ve icra-iflâs dâireleri başkan ve üyelerinden kurulur. Bu kurul ilgili dâirenin bozma ilâmına karşı, ilk mahkemenin eski kararında ısrar etmesi halinde yeni bir temyiz isteği olursa, dâvâyı kesin sonuca bağlar. Esas mahkemesi, bu karara uymak mecburiyetindedir. Cezâ Genel Kurulu da, cezâ dâireleri başkan ve üyelerinin Yargıtay Birinci Başkanının başkanlığında toplanması ile meydana gelir. Cezâ dâiresince bozulmuş fakat ilk mahkemenin ısrar ettiği kararlara karşı, yapılacak temyiz mürâcaatı ile doğrudan doğruya temyize tâbi konularda, Cumhûriyet Başsavcısının îtirazlarını inceler ve karara bağlar. Yargıtay Hukuk dâireleri ile Genel Kurulların ictihadları arasındaki farklılıkları ise Yargıtay Büyük Genel Kurulu çözüme bağlar. Bu kurul, Yargıtay Birinci Başkanı başkanlığında bütün dâire başkan ve üyelerinden meydana gelir.
Askerî Yargıtay:
Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin son inceleme merciidir Ayrıca, asker kişilerin kânunla gösterilen belli dâvâlarına ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.
Osmanlı Devletinde (1857 târihli Fransız Askerî Cezâ Kânunu esas alınarak) ilk defâ 1244’te Askerî Cezâ Kânunnâme-i Hümâyunu ile, ilk derece mahkemelerinin verdiği hükümleri inceleyen bir askerî temyiz mahkemesinin kuruluşu gerçekleştirildi. Dîvân-ı harplerde verilen kararlara itiraz hakkı tanındı, fakat bunu da yine aynı mahkeme karara bağlıyordu. Dîvân-ı harp kararlarının bir üst derece mahkemesi tarafından incelenmesi 6 Nisan 1914’te çıkarılan Dîvân-ı Temyiz-i Askeriyenin Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kânun-u Muvakkat ile gerçekleşti. Askerî Yargıtayın kuruluşu olarak bu târih kabul edilmektedir. Bu kânunla İstanbul’da Harbiye Nezâretine bağlı bir Dîvân-ı Temyiz-i Askerî kurulmuştu. Bu mahkeme dört binbaşı ile üç daha yüksek rütbeli subaydan meydana geliyordu. Başkan, en aşağı kolordu komutanı yetkisinde bir subay olurdu 1916’da iki heyet hâline geldi. Ayrıca on bir kişilik bir genel kurulu vardı.
Dâmâd Ferid Hükümeti, 1920’de bu mahkemeyi dağıttı. Yerine Harbiye Nezâreti Adliye-i Askeriyesine bağlı Heyet-i Temyiziyeyi kurdu. Bu heyet, mirliva (Tuğgeneral) rütbesinde bir başkan, üç binbaşı, iki sivil, bir savcı ve iki adlî müşâvirden meydana geliyordu. Tevfik Paşa Hükümeti de, Dîvân-ı Temyiz-i Askerî sistemini uygun buldu. Yirmi kişilik bu heyet 1922’ye kadar faaliyetini devam ettirdi.
20 Mayıs 1922’de 237 sayılı kânunla, Ankara’da Millî Hükümet tarafından Dîvân-ı Temyiz-i Askerî teşkilâtı (İstanbul’dakinden ayrı olarak) kuruldu. Bir başkan (sivil), ikisi asker, ikisi de sivil dört üyeden meydana geldi. SonraKonya ve Daha sonra İstanbul’a taşındı. 22 Mayıs 1930’da 1631 sayılı kânunla Askerî Temyiz Mahkemesi kurulmuş oldu.
Askerî Yargıtay üyeleri, birinci sınıf askerî hâkimler arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üyelerinin tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla, her boş yer için göstereceği üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci Başkanı ve dâire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem sırasına göre tâyin edilirler.
Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminâtı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kânunla düzenlenir (1982 Anayasası mad. 156).
Askerî Yargıtay, herbiri bir başkan ve dört üyeden meydana gelen dört dâire ile bunların üstünde üç kuruldan meydana gelir: 1) Dâireler Kurulu: İkinci Başkan başkanlığında dâire başkanları ile Birinci Başkanın seçtiği on altı üyeden meydana gelir. 2) İctihatı Birleştirme Kurulu Birinci Başkanın başkanlığında, İkinci Başkan, dâire başkanları ve her dâireden en az beşer üyenin katılmasıyla meydana gelir. 3) Genel Kurul: Birinci Başkan, İkinci Başkan, Dâire başkanları ve bütün üyelerden meydana gelir.
Bu kuruluş 27 Haziran 1972 târih ve 1600 sayılı kânuna göredir. Birinci başkan, başsavcı, ikinci başkan ile dâire başkanları, üyeler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre tâyin edilirler. Bu husus, Genel Kurmay Başkanının teklifi, Millî Savunma Bakanı ve Başbakanın ortak kararnâmesi ve Cumhurbaşkanının tasdikiyle Resmi Gazete’de yayınlanarak gerçekleşir Üyeler ise en az albay rütbesinde birinci sınıf askerî hâkimler arasından, Askerî Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve her boş üyelik için gösterilen üç aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilir.
Alm. Halbwertszeit (f), Fr. Moitié (f), İng. Half life. Radyoaktif bir maddedeki atom çekirdeklerinin yarısının bozunması için gereken zaman aralığı. Yarılanma süresi de denir. Yarı ömür, radyoaktif bir maddedeki bozunum hızının yarıya düşmesi için gerekli süre olarak da tanımlanır.
Bir atomdaki proton ve nötron sayılarındaki farklılıklar atoma kararlı veya kararsız olarak vasıf kazandırır. Proton ile nötron arasındaki sayı farkı fazla ise atom kararsızdır. Kararsız atom tabiatta dâimâ kararlı atoma dönüşür.
Atomların kararlı durumdan nasıl kararsız duruma geçtiği, ilâhi bir sırdır. Dünyâ yaratıldığı vakit kararsız olarak meydana gelmiş olan birçok madde bozunarak devamlı daha basit bir maddeye dönüşmüştür. Meselâ 92U238 radyoaktif maddesinin yarılanma zamânı 4,5x109 sene olup, dünyânın ömrü 5 trilyon sene kabul edilse, daha yarısının ilk yaratıldığı gibi durmakta olduğu anlaşılır.
Yarılanma süresi birkaç milyon sene olan radyoaktif çekirdekler olduğu gibi, sâniyenin trilyonlarda biri kadar olan çekirdekler de vardır. Meselâ radyoaktif karbonun:
6C14 - 7N14 + -1ß
şeklindeki bozunma tepkimesinin yarılanma süresi 5580 senedir. Yâni herhangi bir cisimde bulunan radyoaktif karbon miktarı 5580 yıl sonra yarıya, 11.160 yıl sonra da tekrar yarıya (yâni çeyreğine) düşer. (Bkz. Radyoaktif Karbon)
Yarılanma süresi kararsız çekirdeklerin ve bozunmanın türüne bağlı olarak değişir. Meselâ alfa ve beta bozunumları gamma bozunumuna nispetle daha yavaş olan bir süreçtir. Beta bozunumunda yarı ömürler genellikle 10-2 saniyenin üstünde, alfa bozunumunda ise 10-6 saniyenin üstündedir. Gamma bozunumunda ise bâzan ölçülemeyecek kadar kısadır (10-14 saniye gibi) (Bkz. Radyoaktivite).
Yarılanma süresi kavramı, zamana bağlı başka süreçlere ilişkin olarak da tanımlanır. Meselâ bir ilâcın yarılanma süresi, vücuttaki ilâcın belli bir andaki miktarının yarısının vücuttan dışarı atılması için gereken süre olarak tanımlanır. Kimyasal kinetikte bir kimyasal tepkimenin yarılanma süresi, tepkimenin sona ermesine kadar geçecek sürenin yarısına eşittir.
(Bkz. Migren)
Alm. Polei (-minze f) (m), Fr. Origan (m), marjolaine (f), İng. Punnyroyal. Familyası: Ballıbabagiller (Labiate). Türkiye’de yetiştiği yerler: Batı Karadeniz ve Akdeniz bölgesi.
15-50 cm boyunda nâne kokusunda tüylü ve otsu bir bitki. Yapraklar kısa saplı ve ovaldır. Çiçekler pembemsi mor renklidir. Çanak ve taç yaprakları tüylü ve tüp şeklindedir. Sulak çayırlarda ve dere kenarlarında yayılmışlardır. Halk arasında yabânî nâne olarak bilinir.
Kullanıldığı yerler: Bitki uçucu yağ taşır. Mentol ve pulegon uçucu yağlarını ihtivâ eder. Nâne gibi kullanılır.
Alm. Gesetzliche Immunivat (f), Fr. Immunité (f), législative, İng. Legislative immunity. Milletvekillerine, vazifelerini bir baskı altında kalmadan serbestçe ifâ edebilmelerini sağlamak için verilmiş olan bir imtiyaz. 1982 târihli Türkiye Cumhûriyeti Anayasasının 83. maddesinde yasama dokunulmazlığı şu şekilde düzenlenmiştir:
“Yasama Dokunulmazlığı” başlığını taşıyan 83. maddeye göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki başkanlık dîvânının teklifi üzerine meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar (mad. 83/1). Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, meclisin kararı olmadıkça, tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezâyı gerektiren suç üstü hâli ve seçimlerden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla, Anayasanın 14. maddesindeki durumlar (Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhûriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din veya mezhep ayırımı yapmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet kurmak maksadıyla kötüye kullanılmış olması), bu hükmün dışındadır. Ancak bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır (mad. 83/2).
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçimden önce veya sonra verilmiş bir cezâ hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır, üyelik süresinde zaman aşımı işlenemez (mad. 83/3). Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır (mad. 83/4). Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyâsî parti gruplarınca (Yasama Dokunulmazlığı) ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz (mad. 83/9).
Yasama Dokunulmazlığı mutlak (dâimî) ve geçici olmak üzere iki türlüdür. Mutlak dokunulmazlığa yasama sorumsuzluğu da denilir. Buna göre, milletvekilleri meclis çalışmaları sırasındaki oy ve sözlerinden hiçbir zaman sorumlu tutulamazlar. Bu dokunulmazlık milletvekilliği sona erdikten sonra da devâm eder. Geçici dokunulmazlık ise, milletvekillerini sâdece Milletvekili seçildikleri sürece koruyan, fakat milletvekilliği sıfatları sona erince kaldırılan bir dokunulmazlıktır. Anayasada belirtilen iki istisnâ dışında milletvekilleri işledikleri herhangi bir suç sebebiyle tutuklanamazlar ve sorguya çekilemezler. Onlar hakkında bu işlemler ancak dokunulmazlıkları kaldırılırsa mümkün olabilir.
YASEMİN ÇİÇEĞİ (Jasminum Oficinale)
Alm. Jasmin (m), Fr. Jasmin (m), İng. Jasmine. Familyası: Zeytingiller (Oleaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Güney Anadolu bölgesinde.
Beyaz renkli ve kuvvetli kokulu çiçekleri olan tırmanıcı bir bitki. Vatanı Himalayalar’dır. Akdeniz bölgesi ikliminde kolayca yetiştiğinden süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Bitkinin yaprakları karşılıklı ve 5-9 yaprakçıklıdır.
Kullanıldığı yerler: Çiçekleri uçucu yağ taşır. Uçucu yağ parfümeri sanâyiinde kullanılır. Çiçeklerinden hazırlanan çay (% 5’lik) göğüs yumuşatıcı ve sinirleri yatıştırıcı olarak kullanılır. Yaseminin dallarından ağızlıklar yapılır. İtalyan yasemini, sarı yasemin veya yaban yasemini (Anadolu’da kurt düşürücü olarak kullanılan sarı çiçekli çalı tipindeki bitkiler), Arap yasemini, Hind yasemini gibi çeşitleri vardır.
Filistin Kurtuluş Teşkilâtı içindeki en büyük grup olan El-Fetih’in kurucusu, lideri ve Filistin Kurtuluş Teşkilâtı Yürütme Kurulu ve Filistin Devleti Başkanı. Asıl adı; Abdurrahmân Abdurraûf el-Kudva’dır. Yaser Arafat diye meşhurdur. Ebû Ammar (Kurucu) künyesiyle de tanınır.
Zengin bir tüccarın yedi çocuğundan birisi olan Yaser Arafat, 1929 senesinde Kudüs’te doğdu. Annesi, siyonizme karşı olan hareketin önderlerinden Kudüs Başmüftüsü Hacı Emin el-Hüseynî’nin akrabâsıydı. 1948 Arap-İsrâil Savaşının arkasından âilesiyle birlikte Gazze’ye göç etti. Gazze’de orta öğrenimini tamamladıktan sonra Mısır’a gitti. Kahire Üniversitesinde inşaat mühendisliği öğrenimi gördü. Müslüman Kardeşler Teşkilâtının çalışmalarına katıldı. Filistin Talebe Birliğini kurdu. 1952-1956 seneleri arasında bu birliğin başkanlığını yürüttü. 1953’te Kahire Üniversitesi Mühendislik Fakültesini bitirdi. Talebeliği sırasında askerî eğitim de görerek, Mısır ordusunun Filistin Birliğinde vazife aldı. 1956 Arap-İsrâil Savaşına katıldı. Mısır’da bir müddet İnşaat Mühendisliği yaptı. Kuveyt’e geçerek kendi işini kurdu.
10 Ekim 1959’da bâzı arkadaşlarıyla birlikte Filistin Kurtuluş Teşkilâtının çekirdeğini teşkil eden El-Fetih’i kurdu. 1964’te düzenlenen gizli bir konferansta silahlı mücâdelenin başlatılmasını isteyen tarafta yer aldı. 1 Ocak 1965’te İsrâil hedeflerine ilk askerî harekâtı gerçekleştiren, El-Fetih’in askerî kolu El-Âsifa (fırtına) birliğine komuta etti. Mısır, Sûriye ve Ürdün’ün 1967’de İsrâil karşısında yenilmesi üzerine, İsrâil işgali altındaki Batı Şerîa’da direniş hareketini teşkilâtlandırmaya çalıştı. Şerîa Irmağı boyunca üsler kurarak gerilla savaşını idâre etti. 1969 senesinde bütün Filistin gruplarını bir çatı altında toplayan Filistin Kurtuluş Teşkilâtının kuruluşuna öncülük etti ve teşkilât yürütme kurulu başkanlığına seçildi. Filistinli gerillaların Ürdün’ü terk etmeye zorlandığı ve yaklaşık 40.000 kişinin hayâtını kaybettiği (1970-71) iç savaştaFilistin kuvvetlerinin başında çarpıştı. Ürdün’den ayrıldıktan sonra siyâsî ve askerî merkezini Beyrut’a nakletti.
Filistin Kurtuluş Teşkilâtının Arap devletlerince Filistin halkının tek temsilcisi sayıldığı 1974’te BM Genel Kuruluna gözlemci olarak katıldı ve bir konuşma yaptı. Başta sosyalist ülkeler olmak üzere birçok ülkeyi ziyâret etti. Filistin meselesine barışçı bir çözüm arayan usta bir diplomat olarak kendini gösterdi. 1975-76 Lübnan İç Savaşında Hıristiyan milislerle çarpışırken Lübnan’a giren ve onlara yardım eden Sûriye ordusunun hücumlarına karşı koydu. Lübnan’ın fiilen bölünmesi üzerine Filistinlilerin denetiminde kalan bölgelerde Filistin Kurtuluş Teşkilâtının bir devlet yapısı kazanması için çaba harcadı. Yabancı ülkelerle diplomatik münâsebetler kurdu.
1977 senesinde Libya Mısır arasında; 1979’da ABD Büyükelçiliğinin işgal edilmesi üzerine İran-ABD arasında ve 1980’de İran-Irak arasında arabuluculuk yaptı.
İsrâil uçakları 1981’de Beyrut’taki karargâhını bombaladı. Haziran 1982’de İsrâil Güney Lübnan’ı işgâl ettiği zaman iki ay süreyle Beyrut’u savundu. Diplomatik manevralarla zaman kazanarak Filistin gerillalarının şehri boşaltmalarını sağladı. Ardından kendisi de Beyrut’tan ayrıldı. Tunus’a giderek FKT’nin yeni merkezini kurdu.
1983 senesinde El-Fetih içinde Yaser Arafat’a karşı başlatılan ayaklanma onun liderlik konumunu sarsmaya başladı. Uzun zamandan beri arası açık olan Mısır ile yeniden münâsebet kurdu. Filistin meselesinin BM kararları çerçevesinde barışçı yollardan çözülmesi için çok gayret sarf etti. Ürdün ile birlikte barış masasına oturmayı kabul etti. Ancak Ürdün Emiri Hüseyin’in son anda vazgeçmesiyle bu çalışmalar neticesiz kaldı.
Filistin toprakları üzerinde Müslüman, Hıristiyan ve Mûsevîlerin bir arada yaşıyabileceği laik ve demokratik bir Filistin Devletinin kurulmasını savunan Yaser Arafat, 100’ü aşkın devletle diplomatik münâsebet kurdu. 7 Kasım 1985’te yayımladığı Kâhire bildirisi ile FKT üyelerine, İsrâil’in işgal ettiği topraklar dışında terörist hareketlerde bulunmayı ve operasyonlar düzenlemeyi yasakladı. Böylece barışçı yollardan Filistin meselesine çözüm bulunması prensibini kabul etti.
15 Kasım 1988’de Filistin Millî Konseyinin Cezâyir’de yapılan 19. olağanüstü toplantısında “Bağımsızlık Bildirisi” kabul edilerek “Filistin Devleti” kuruldu. Devlet Başkanlığına da Yaser Arafat seçildi.
13 Eylül 1993’te Washington’da İsrâil Başbakanı İzak Rabin ile Yaser Arafat’ın yaptıkları anlaşmayla İsrâil ile Filistin Kurtuluş Örgütü birbirini resmen tanıdı. Anlaşmaya göre İsrâil Filistinlilere Gazze Şeridi ve Erîha’da özerklik sağlayacak ve antlaşmanın imzâlanmasından dört ay sonra da askerlerini bu bölgelerden çekecek. İmzâdan 9 ay sonra ise özerk toprakların yönetimini üstlenecek olan Filistin Konseyi seçilecek. İki yıl içinde İsrâil ve Filistin Kurtuluş Örgütü, Kudüs ve Batı Şeria’daki Mûsevîler ve Filistinli mültecîlerin durumunu görüşmek için masaya oturacaklardı. Bu anlaşmadan dört ay geçmesine rağmen İsrâil askerlerini Gazze Şeridi ve Erîha’dan geri çekmemiştir (Nisan-1994).
1787-1791 harbi sonunda 10 Ocak 1792 târihinde imzâlanan Osmanlı-Rus Antlaşması.
Osmanlı Devletinin Kırım’ı kurtarmak gâyesiyle 19 Ağustos 1787’de Rusya’ya açtığı savaş Avusturya’nın da savaşa dâhil olmasıyla aleyhte gelişti. Özi, Kili,İsmail, Anapa ve Soğucak gibi kaleler Rusların eline geçti. Neticede İngiltere Prusya ve İspanya’nın arabuluculuğuyla 18 Ağustos 1791 târihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında sekiz aylık bir süre için Kalas Mütârekesi imzâlandı. Arkasından Kasım 1791’de Yaş kasabasında barış görüşmelerine başlandı. Yaklaşık iki buçuk ay süren uzun ve çetin müzâkerelerden sonra 10 Ocak 1792 târihinde Osmanlı Devletiyle Rusya arasında Yaş Barış Antlaşması imzâlandı. Tamâmı on üç madde olan bu antlaşmaya göre:
1. 1774 Kaynarca, 1779 Aynalıkavak, 1783 Ticaret ve 1784’te Kırım ile Taman’ın ilhakıyla Koban Nehrinin hudut tâyini hakkındaki antlaşmalar yine eskisi gibi kalıyordu.
2. Turla (Dinyester) Nehri hudut kesilerek, bunun sol tarafındaki arâzi, yâni Aksu ile Turla arasındaki Özi Kırı, Özi KalesiRuslara terk edildi. Sağ tarafındaki memleketler yâni Bender, Akkerman, Kili, İsmail ve diğer tarafta Rusların işgâlindeki kale ve şehirler Osmanlılara iâde ediliyordu.
3. Boğdan Voyvodalığının borçları ve geride kalan vergileri iptal edilecek ve antlaşmadan sonraki iki yıl her türlü vergiden muaf tutulacaktı. Af îlân edilip, isteyenler yine memleketlerine dönebileceklerdi.
4. Tiflis Hanlığına Çıldır vâlileri veya beyleri tarafından taarruz olunmayacaktı.
5. Kuzey Afrika’daki Garb Ocakları, Rus ticâret gemilerine taarruzda bulunurlarsa zarar tazmin edilecekti.
Böylece Yaş Antlaşmasının da imzâlanmasıyla, 1787 yılında Osmanlı Devletiyle Rusya arasında başlayan, sonra da Avusturya’nın katılmasıyla genişleyen savaş fiilen ve resmen sona ermiş oldu.
Alm. Altersgrenze (f), Fr. Limite (f) d’age, İng. Agelimit, retirement age. Bir kimsenin hak alabilmesi, mükellefiyet yüklenebilmesi için hukûken erişmesi gereken asgari yaş sınırı. Bir kimsenin hak sâhibi olabilmesi ve bâzı vecibeler yüklenebilmesi için her hâdisede, her muâmelede uygulanabilecek ortak, sâbit bir yaş haddi belirlenmemiştir. Kânunlar hâdisenin cinsine ve muâmelenin çeşidine göre farklı bir yaş haddi belirlemişlerdir. Memuriyete girmede, emekli olmada, evlenmede, gayri menkul alım-satımında, evlatlık edinmede, seçime katılıp oy kullanmada, milletvekilliğine aday olmada vs. hep ayrı yaş hadleri mevcuttur.
Meselâ; kânûnî istisnâları hâriç olmak üzere evlenmek için erkeğin 17, kadının 15 yaşını ikmâl etmesi lâzımdır. Fakat hâkim, fevkalâde hallerde ve pek mühim bir sebebe dayanarak 15 yaşını ikmâl etmiş erkeğin ve 14 yaşını bitirmiş olan kadının evlenmesine müsaade edebilir (M.K. mad. 88). Medenî Kânun, vasiyetnâme yapmak yoluyla ölüme bağlı tasarruflarda bulunabilmek için 15 yaşını bitirmiş olmak şartını getirmiştir (M.K. mad. 449). Kânun, medenî haklardan istifade edebilmek için kişinin reşit olması şartını aramıştır. Bunun için de kişinin 18 yaşını ikmâl etmesi gerekmektedir (M.K. mad. 11). Yine Medenî Kânuna göre, evlât edinebilmek için en az 40 yaşını doldurmuş olması, evlât edinen kimsenin evlâtlıktan en az 18 yaş büyük olması şartını aramıştır (M.K. mad. 253).
Cezâ Kânununda da buna benzer yaş hadleri mevcuttur. Meselâ fiili işlediği zaman 11 yaşını bitirmemiş olanlar hakkında tâkibat yapılamaz ve cezâ verilemez. Kezâ, fiili işlediği zaman 11 yaşını bitirmiş olup da 15 yaşını doldurmamış olanlarla, 15 yaşını bitirmiş olup da 18 yaşını bitirmemiş olanlar hakkında indirimli cezâ verilir (TCK mad. 53, 54, 55).
1982 Anayasasında da belli kânunlarda yaş haddi kabul edilmiştir. Meselâ seçimlerde oy kullanabilmek için 21 yaşını doldurmuş olmak şarttır (mad. 67). Milletvekili seçilebilmek için 30 yaşını (mad. 76), Cumhurbaşkanı seçilebilmek için de 40 yaşını doldurmuş olmak lâzımdır (mad. 101).
Askerî ve mülkî memurlar devlet hizmetine girerken belli bir yaşta olmak ve belli yaşın da üzerine çıkmamış olmak şartı vardır. Memuriyetin özelliklerine göre muhtelif kânunlar değişik yaş hadleri kabul etmişlerdir. Emeklilik bakımından da yaş mevcuttur. 8 Haziran 1949 târihli ve 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kânununun 40. maddesine göre memurlar 65 yaşını doldurunca mecburen emekli olurlar. 4 Kasım 1981 târihli ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kânununa göre, üniversite öğretim üyeleri 67 yaşını doldurunca emekli olurlar.
Askerî kişilerin emeklilik yaş hadleri rütbelerine göre değişir. Kezâ emniyet mensupları, gümrük memurları, posta, telefon ve telgraf idâresinde çalışanların, farklı emeklilik yaş hadleri vardır.
Sosyal Sigortalar Kânununa tâbi olan işçilerin en erken emekli olacakları yaş haddi arttırılmıştır. 17.7.1984 târihli ve 506 sayılı, Sosyal Sigortalar Kânunu, 3246 sayılı ve 24.12.1985 târihli kânunla değiştirilmiştir. Bu değişikliğe göre, 1 Ocak 1990 târihinden îtibâren Sosyal Sigortalar Kânununa bağlı olarak çalışacak işçilerden kadın 55, erkek 60 yaşını doldurmuş olmadıkça emekli maaşı alamayacaktır.
Bu şekildeki yaş haddi kânunu 26 Şubat 1992’de çıkarılan emeklilik kânunu ile ortadan kaldırıldı. Kadınlardan 20, erkeklerden 25 hizmet yılını dolduran memur, işçi... herkesin yaşı ne olursa olsun istekleri üzerine emekli olabilir hükmü getirildi. (Bkz. Emeklilik)
Alm. Altersberichtigung (f), Fr. Rectification (f) d’age, İng. Agen rectification. Bir kimsenin nüfus kütüğüne yanlış yazılmış olan yaş kaydının ve doğum târihinin yetkili mahkeme kararı ile düzeltilmesi. Medenî Kânuna göre, mahkeme kararı mevcut bulunmadıkça, şahsî durumlara ilişkin resmî kayıtlar ve kütükler değiştirilemez (mad. 38). Kezâ, Cezâ Mahkemeleri Usûlü Kânununa göre de, Cezâ Mahkemesinde son tahkikât sırasında suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşlarında cezâ hükümleri bakımından gereken düzeltmelerin nüfus kânunundaki usûle göre yapılması Cezâ Mahkemesine âittir. Bu konuda verilecek karar, esas hükümle birlikte temyiz olunabilir (mad. 255).
Yaş tashihine âit hükümler ve tâkip edilecek usül, 1587 sayılı ve 5.5.1972 târihli nüfus kânununda gösterilmiştir. Bu kânuna göre selâhiyetli mahkeme yaş tashihi (yaşının düzeltilmesini) isteyen kişinin ikâmet ettiği yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesidir. Duruşma sırasında Cumhûriyet Savcısı, nüfus memuru da bulunur. Dâvâda şâhit dinlenebilir ve resmî evraklar ibraz edilebilir. Yaş tashihini isteyen kişi 18 yaşından küçükse onun yerine kânûnî velisi dâvâyı açar.
Temyiz Mahkemesinin (Yargıtay) ictihatlarına göre, yaş küçültülmesi talebinde bulunduğu zaman ilgilinin fizikî görünüşü, şâhitlerin ifâdeleri ve nüfus siciline kayıt olduğu târih dikkate alınır. Yaş küçültülmesi talebinde bulunulduğu zaman; yaşının düzeltilmesi istenen kimsenin sicildeki yaşına göre gerçekten daha büyük görünmesi, iddia edilen yaşta olduğunun güvenilir şâhit ve raporlarla ispatlanması, ana ve babanın nikâh yaptıkları târihin de dikkate alınması lâzımdır.
Mahkemenin, gerek yaş küçüklüğü gerekse yaş büyütmek gâyesiyle açılan dâvâ konusunda verdiği karar aleyhine temyiz yoluna (Yargıtay) gidilebilir.
Yaş tashihi sonucu ilgili kişi askerlik yaşına giriyorsa kararı veren mahkeme, durumu 15 gün içinde Askerlik Şûbesine de bildirir.
Olimpiyat, Dünyâ, Avrupa ve Balkan Şampiyonluklarını kazanmış olan Türk güreşçi ve antrenör.
1915 yılında Samsun’un Kavak ilçesine bağlı Karlı köyünde doğdu. On beş yaşındayken güreşe başladı. İlk zamanlar karakucak güreşte kendini yetiştirdi. Ankara’da askerliğini yaparken 1936’da minder güreşine geçti. Ankara’daki Güneşspor Kulübünde Faik Hocanın idâresinde çalıştı. 1939’da Millî takıma seçildi. 25 Nisan 1939’da Oslo’da yapılan Avrupa Şampiyonasında ilk olarak millî oldu. Güreş hayâtındaki ilk ve son yenilgisini bu şampiyonada Estonyalı Toots’a karşı aldı. Grekoromen 66 kilo ikincisi oldu. 1940’ta serbest stilde güreşerek bütün rakiplerini tuşla yendi ve Balkan Şampiyonluğunu elde etti. Olağanüstü acı kuvvetinin yanısıra, teknik olarak güreşmesi sebebiyle sonraki senelerde grekoromende ve serbest stilde başarıdan başarıya koştu. 1946’da Stockholm’de serbest, 1947’de Prag’da grekoromen stilde 73 kilo Avrupa şampiyonluklarını kazandı. 1948’de LondraOlimpiyat Oyunlarında serbest stilde 73 kilo birincisi oldu. 1949’da serbest stilde 79 kilo Avrupa, 1951’de 87 kilo Dünyâ Şampiyonu oldu. 1948 Olimpiyat Oyunlarından sonra ev armağan edilen güreşçilerin profesyonel îlân edilmesi üzerine 1952 Olimpiyat Oyunlarına katılmadı. Son şampiyonluğundan sonra millî takım antrenörlüğüne getirildi. Birçok şampiyon güreşçi yetiştirdi. 8 Ocak 1961’de geçirdiği bir kalp krizi neticesinde Ankara’da öldü.
Millî formayı 47 defâ giyen, gâlip geldiği 46 güreşin 33’ünü tuşla kazanan Yaşar Doğu, Dünyâ minderlerinde elde ettiği başarılı neticeler ve üstün tekniğiyle dînine bağlılığı, efendiliğiyle gelmiş geçmiş en iyi güreşçiler arasında kabul edildi. Ölümünden sonra adı Ankara’da bir spor salonuna verildi. Yaşar Doğu’nun hâtırasına her yıl milletlerarası güreş turnuvası düzenlenmektedir.