VİTES
Alm. Gang, Fr. Vitesses, İng. Gear. Benzinli ve dizel motorlu taşıtlarda güç ve hız değiştirmeyi sağlayan dişli donanımı. Taşıt ilk harekete geçerken, hız kazanırken, yokuş çıkarken ve inerken tekerleklerden motora değişen yükler intikal eder. Motorun devamlı yüksek devirde dönmesi hem yakıt sarfiyatını arttırır hem de mekanik aksamların hasara uğramasına sebep olur. Farklı büyüklükteki yükleri en iktisatlı şekilde karşılamak üzere motor devrinin değiştirilmesi, bir başka ifâdeyle motor gücünün değiştirilmesi istenilir. Bu işlem dişli gruplarından meydana gelen vites donanımı ile sağlanır.
Taşıt hızı, vites kademeleriyle değiştirilir. Vites kademeleri motor krank şaft devriyle tekerlek şaft devrinin oranına uygun dişliler seçilmek sûretiyle temin edilir. Vites dişlileri vites kutusu denilen bir muhâfaza içerisindedir. Vites kutusu motor ile diferansiyel kutusu arasında yer alır. Vites donanımını motor şaftı ile irtibatlandıran debriyaj donanımı, her vites kademe değiştirilmesinde irtibatı ayırmaya yarar. Vites dişli çapları her hız kademesi için farklıdır. Vites kademesi büyüdükçe dişli çapı küçülür. Küçük viteste, tekerlek şaftı tarafındaki dişlinin bir devir dönmesine karşı motor şaftı tarafındaki dişli birçok devir yapar. İlk harekette, yokuşta ve ağır yük taşırken düşük vites kademesi kullanılır. Taşıt hız kazandıkça vites kademesi büyütülür Vites dişlilerinin birbirine kolay geçip birleşmesi için kenarları kesik ve yuvarlaktır. Ayrıca vites kademeleri dişlilerinin devirlerini eşitlemeye çalışan sinkronize ağırlık düzenleri vardır.
Vites kademeleri elle değiştirildiği gibi otomatik vites donanımları ile otomatik olarak da değiştirilebilir. Otomatik vitesli vâsıtalarda vites kolunu ileri, nötr, geri veya park konumuna almak yetişir. Ayrıca debriyaj yoktur. Otomatik vites, tork konventeri ismi verilen akışkanlı bir kaplinle birlikte plamet dişli grubundan meydana gelir. Vites değişmeleri gaz pedalına basarak motor şaft devrini arttırdıkça tekerlekteki yüke bağlı olarak kendiliğinden olur. Otomatik vites, taşıtın iktisatlı ve düzgün seyrine yardımcı olması, ayrıca kullanma kolaylığı sağlanması ile oldukça avantajlıdır. Bakım zorlukları yüzünden küçük güçlü taşıtlarda el vitesleri kullanılır.
Alm. Vitiligo, Fr.Vitiligo, İng. Vitiligo. Halk arasında ala, baras, ebreş ve albino denilen cilt hastalığı. Derideki pigment (renk) hücrelerinin (melanositlerin) yıkımı ve kaybına bağlı gelişen bir renk bozukluğudur. Derinin rengi gider. Büyük beyaz lekeler olur. Ciddî kozmatik problemlere sebep olabilen beyaz deri lekeleriyle karakterlidir. Beyaz deri hastalıklarından en sık görülenidir. Toplumun % 1 kadarında Vitiligo vardır. En sık 20 yaş civârında görülür. Erkek ve kadında görülme sıklığı aynıdır. Siyah ırkta daha çoktur.
Sebebi kesin olarak bilinmemekle berâber otoimmün, anormal sinir tembihi, melanositlerin kimyevî olarak kendini yakması ve irsî teoriler sebep olarak gösterilmektedir. Bunlardan en bâriz olanı irsî teoridir ki vitiligoluların % 30’unun âilesinde aynı durum vardır.
Vitiligo vak’alarının çoğunda bâzı ilâve hastalıklar bulunur: Trioid bozukluğu, böbrek üstü bezi yetmezliği, şeker hastalığı, halonevüs, permisiyoz anemi gibi.
Vitiligo genellikle iki taraflı ve sıklıkla simetriktir. Keskin kenarlıdır. Bâzan sınırı deriden kabarık ve koyudur. Tipik lekeler, kemik çıkıntıları, vücûdun dışa açılan yerleri (ağız, burun, göz, üreme organları çevresi) ,vücut kıvrımları (kasık ve koltuk altı) ve tazyik altında kalan yerlerdedir. Zamanla açık renklilik yayılır. Ciddî, fizikî ve rûhî stresler lekeleri ortaya çıkarır, büyütür. (Ağır güneş yanığı, cerrâhî müdâhale, gebelik, fenol gibi kimyevî maddeler, iş kaybı gibi.) Kıl follikülleri ve gözdeki pigment hücreleri ise mevcuttur. Ancak lekelerin üstündeki kıllar beyaz olabilir ama genellikle gridir.
Âile hikâyesi ve tipik görünüm teşhis koydurur. Sarışınlarda Wood lâmbası muâyenesi benzer lekelerden ayırır. Biyopsi alınırsa elektron mikroskopisinde pigment hücrelerinin yokluğu görülür. Ayrıca eşlik eden hastalıklar açısından araştırmalar yapılır.
Tedâvi: Repigmentasyon (yeniden renklendirme), Tedâvisi: Vak’aların bir kısmı ağızdan psöralen alıp, 1-2 saat sonra güneş ışığına veya sun’î morötesi ışına tutularak düzelebilir. Bu tedâviyle kıl foliküllerinden yeni pigment meydana gelmektedir.
Depigmentasyon (Renksizleştirme) tedâvisi: Vücûdun yarısından çoğu vitiligolu ise depigmentasyon tedâvisi yapılır. Bunda normal deri sahalarında Hidroginon, Monobenzone Eter Kremi sürerek aradaki pigment hücreleri de harap edilir ve tek bir renk sağlanır.
Bunların dışında kozmetiklerle boyayarak lekeler örtülebilir.
Yatsı namazından sonra kılınan üç rekatlik vâcib namaz. Salât-ı vitir de denir. Vitir namazı tek başına kılınan bir namazdır. Yalnız Ramazân-ı şerîfte cemâatle kılınır. Gece yarısından sonra kılmak çok sevâb ise de uyanamayanların yatsının son sünnetinden sonra yatsı ile birlikte erken kılmaları lâzımdır. Vitir namazı yatsı namazından önce kılınmaz. Vitir namazı için ezân ve ikâmet okunmaz. Vaktinde kılmayanın kazâ etmesi lâzımdır.
Vitir namazı için; “Niyyet ettim Allah rızâsı için bugünkü vâcib olan vitir namazını kılmaya.” diye kısa bir niyet edilir. Birinci ve ikinci rekat kılındıktan sonra üçüncü rekatte Fâtiha ve kısa bir sûre okunur. Sonra iki el yana salıverilmeden doğruca kulaklara kaldırılarak “Allahü ekber” denir. Eller doğruca bağlanır. Meşhur iki kunut duâsını okumak sünnettir. Bunları bilmeyen üç kere istiğfar okur. Meselâ (Allahümmağfirlî) yâhut bir kere (Rebbenâ âtinâ...) âyetini sonuna kadar okur. Daha sonra rükû ve secde yapılıp oturulur ve selâm verilir.
Alm. Viadukt (m); Talbrückef, Überführung (f), Fr. Viaduc (m), İng. Viaduct. Bir vâdi veya bir dağ üzerinden yolu veya demiryolunu geçirmek için inşâ edilen uzun bir köprü veya bir seri köprüler veyahut kemerler serisi. İsim, Lâtincede via (bir yol) ve ductus (ducere= ulaştırmak)tan gelmektedir. Genellikle yüksek mesnetleri olan kısa aralıklarla sıralanan kuleler üzerine kurulmuş bir seri beton veya taş örme kemerlerden ibârettir. Günümüzde betonarme de kullanılır. Viyadük çelik kuleler ve kirişlerle de inşâ edilebilir.
Avusturya’nın başşehri ve ülkeyi meydana getiren dokuz federal eyâletten biri. Avusturya’nın kuzeydoğusunda, Tuna Nehri kıyısında yer alır. Nüfûsu bir buçuk milyon (metropoliten alanınki ise iki milyon) civârındadır. Yüzölçümü 415 km2, metropoliten alanınki ise 3862 km2dir. Viyana’da tipik bir kara iklimi hüküm sürer. Ortalama sıcaklık ocakta 0°C, temmuzda ise 20°C’dir.
Viyana idârî bakımdan 23 ilçeye ayrılır. Şehir merkezini kısaca Ring olarak isimlendirilen Ring Caddesi çevreler. Ring Caddesindeki yapıların en meşhuru, değişik üsluplarda inşâ edilmiş İmparatorluk Sarayıdır. Sarayda Avusturya Millî Kütüphânesi ile Albertina ve başka müzeler yer alır. Ring Caddesindeki diğer meşhur yapılar Adak Kilisesi ve Borsa Binâsıdır. Viyana Üniversitesi Adak Kilisesinin yanında olup, Avrupa’daki en eski üniversitelerden biridir.
Viyana’nın ekonomisi sanâyi, ticâret ve turizme dayanır. Avusturya ekonomisinin neredeyse yarısı Viyana’daki ekonomik faaliyetlere dayanır. Başlıca sanâyi dalları makine, elektrikli âlet, kimyâsal madde ve metal üretimidir. Viyana’da her yıl iki defâ (mart ve eylül aylarında) düzenlenen milletlerarası ticâret fuarı Avusturya ekonomisine önemli katkılar sağlar.
Viyana Avusturya’nın kültür merkezi olmasının yanısıra dünyânın başta gelen müzik merkezlerinden biridir. Haydn, Mozart, Beethoven, Schubert ve daha birçok meşhur müzisyen Viyana’da yaşamış ve çalışmalarını orada sürdürmüştür. Viyana’da 30’dan fazla müze vardır. Habsburglara, Kutsal Roma-Germen İmparatorlarına ve müzisyenlere âit eşyâların sergilendiği birçok koleksiyon bu müzelerde sergilenir. Viyana aynı zamanda kendine has atmosferi olan kahvehâneleriyle meşhurdur. Yüzyıllardan beri Viyanalıların hayâtında mühim rol oynayan bu kahvehânelerden bâzıları meşhur sanatçıların ve yazarların buluşma yeri olarak tanınmıştır.
İlk yerleşmelerin mîlâttan çok öncelere dayandığı bölgeye, Romalılar M.Ö. 15 seneleri dolayında yerleşmişlerdir. M.S. 5. yüzyılda Romalıların çekilmesi üzerine bölgeye Bavyeralılar yerleşmiş ve bu dönemde halk Hıristiyan dînine girmiştir. Viyana târihinde mühim bir dönem de 1278’de başlayan Habsburglar dönemidir. Kutsal Roma-Germen İmparatoru V. Karl’ın kardeşi I. Ferdinand, Aşağı Avusturya Meclisinin başlattığı ayaklanma üzerine 1526’da Viyana şehrine verilmiş bütün hakların geri alındığını îlân eden bir beyannâme yayınladı. Ferdinand’ın 1558’de imparator olarak taç giymesinden sonra eski haklarını yeniden kazandı ve imparatorluğun merkezi durumuna geldi. Viyana 1529 ve 1683’te olmak üzere Osmanlılar tarafından iki defâ kuşatıldı fakat fethi müyesser olmadı.
Yirminci yüzyılın başlarında nüfûsu iki milyona yaklaşan şehre, Birinci Dünyâ Harbi sırasında pekçok mülteci yerleşti. 1918’de Alman-Avusturya Devletinin kurulmasından sonra şehre eyâlet statüsü verildi (1922). 1938’de Alman ordularının işgal ettiği Viyana, Nisan 1945’te Sovyet birliklerince kurtarıldı. Avusturya’nın milletlerarası sahada bağımsız bir ülke olarak tanınmasını sağlayan Avusturya Devlet Antlaşması 15 Mayıs 1955’te imzâlandı.
Alm. Wiener Kongress (m), Fr. Congrès (m) de Vienne, İng. Vienna Congress. Napolyon’un kurduğu imparatorluğun çökmesiyle, Avrupa’nın yeni durumunu görüşmek üzere Viyana’da toplanan kongre. Napolyon İmparatorluğunun yıkılmasıyla Avrupa’nın siyâsî durumu altüst olmuş, birçok problem ortaya çıkmıştı. Ayrıca güçler dengesi de bozulmuştu. Bütün bu meseleleri bir çözüme bağlamak için, Viyana Kongresi toplandı. Kongre, Avrupa üzerinde söz sâhibi ve büyük çıkarları olan İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya liderliğinde toplandı.
Temmuz 1814’te açılmasına karar verilen Viyana Kongresi, Ekim 1814 târihinde toplandı. Kongre başkanlığına Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Başbakanı Prens von Metternich seçildi. Kongre, çalışmalarını meselelerin çeşidine göre komisyonlar kurulmasıyla yürütmeye başladı. Her devlet kendi çıkarlarına uygun kararlar çıkmasını istediğinden görüşmeler uzadı. İngiltere, deniz ve ticâret üstünlüğünü sürdürmek, devletinin güvenliğini sağlamak için, Fransa ve Rusya’nın kuvvetlerini belirli seviyede tutmak gâyesindeydi; ayrıca, Belçika ve Hollanda’nın birleştirilmesini de istiyordu. Bâzı Alman prenslikleri üzerinde hâkimiyet tesis etmek de, başka bir gâyesiydi. Prusya; Ren bölgesiyle, Saksonya’nın tamamını ve önceden kaybettiği Lehistan topraklarını geri almak istiyordu. Bu gâyelerinden başka, Alman prenslikleri üzerinde de hâkimiyet kurma isteği vardı. Avusturya, İtalya ve Almanya üzerindeki hâkimiyetinin devam etmesini Fransa ve Rusya’nın büyümemesi için çeşitli tedbirler alınmasını istiyordu. Rusya’nın istekleriyse, İngiltere ve Avusturya’nın aleyhineydi. Rusya büyük paylar peşindeydi. İngiltere, Rusya’nın doğudaki yayılma politikasından oldukça rahatsız oluyordu. Ayrıca Rusya,Varşova Büyük Dükalığı’nı ve eski Lehistan’ı almak istiyordu.
Kongrede fikir ayrılıkları ve çıkar tartışmaları uzadığı, balolar tertiplenip eğlenceler düzenlendiği bir sırada, Napolyon, sürgünde bulunduğu Elbe Adasından 20 Mart 1815’te Fransa’ya dönerek tahta oturdu. Bu yeni gelişme karşısında kongre çalışmaları ciddîleşti ve nihâyet 9 Haziran 1815’te alınan kararlar Viyana Kongresi Kararları adı altında imzâlandı.
Bu kongrede alınan kararların mühim bâzı hükümlerine göre, Fransa’nın ele geçirmiş olduğu topraklar geri alınacak, İngiltere Malta’yı, İyonAdalarını, Hollanda’ya âit Cape Coloni’yi, SeylanAdasını, Güyan, Trinidat ve Honduras adalarını, Danimarka’dan Heligoland’ı aldı. Rusya, İsveç’ten aldığı Finlandiya’ya ve Osmanlı Devletinden aldığı Basarabya’ya yine sâhip olacaktı. Bunun yanında Varşova Büyük Dükalığı’nın büyük bir kısmına sâhip oluyordu. Avusturya, Doğu Galiçya, Venedik ve Lombardiya’ya; Prusya, daha önce Varşova Büyük Dükalığı’na verdiği Pojen bölgesiyle, Saksonya’nın ve Ren Nehrinin batı kıyılarından Vestefalya’nın bir kısmına sâhip oluyordu. Almanya’da, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu devletlerinin birçoğu kaldırıldı. Ayrıca Napolyon’un kurduğu Ren Konfederasyonu da kaldırılarak, yerine otuz sekiz devletten müteşekkil Germen Konfederasyonu kuruldu. İtalya’da, Napoli’de eski Bourbon Hânedanı tahta geçecek ve Sicilyayı alacaktı. Bâzı dükalıkların başına, Avusturya hânedanlığından kişiler getirilecekti. Esir ticâreti kaldırılarak, tâkibi İngiltere’ye bırakıldı. Belçika ve Hollanda birleştirildi.
Viyana Kongresi kararlarıyla İngiltere, büyük bir deniz gücüne kavuştu. Birçok önemli adaları ele geçirdi. Belçika ve Hollanda’nın birleşmesiyle Britanya Adaları ile Avrupa arasında tampon bir bölge meydana gelmiş oluyordu. Rusya, elde ettiği topraklar sâyesinde Avrupa’da etkili bir hâle geldi. Bu durum, bilhassa Avusturya ile İngiltere’yi düşündürdüğü gibi bu devletin yayılma ve güçlenmesi, Osmanlı Devleti için de, tehlikeli bir hâl arz ediyordu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Kuzey İtalya’ya, Galiçya ve Doğu Avrupa’ya doğru yayılarak devletlerarası siyâsette ön plâna geçti. Prusya, aldığı topraklarla büyük bir krallık hâline geldi. Alman devletleri üzerinde hâkimiyeti arttı.
Bu kararların alınmasında büyük devletler, kendi çıkarlarını düşündüler. Hudutların tespitinde millet, din, dil gibi önemli unsurlar düşünülmedi. Ayrıca bir Napolyon hâdisesi, demokrasi, milliyetçilik vs. gibi, o zamanın düşünceleri de göz önüne alınmadı. Büyük devletlerin yegâne gâyeleri başka milletleri sömürmekti.
Bu antlaşma bâzı değişikliklerle, Birinci Dünyâ Savaşının neticelenmesine kadar devam etti.
Batı Avrupa’nın kapısı sayılan Viyana şehrinin Osmanlı Devleti tarafından kuşatılması. Birincisi 1529’da Kânûnî Sultan Süleyman Han, ikincisi de 1683’te Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından yapıldı.
Birinci Viyana Kuşatması: Mohaç’ta Macaristan ordusunu tamâmen imhâ edip, bölgeyi Osmanlı Devleti sınırları içine katan Kânûnî Sultan Süleyman Han, savaştan sonra Budapeşte’ye gelip Macaristan’ın yeni statüsünü tespit etmişti. Buna göre Macaristan, Osmanlı Devletine bağlı bir krallık olarak bilinen ve Mohaç Muhârebesine katılmayan Transilvanya (Erdel) Voyvodası Zapolya’ya verilecekti. Nitekim Kânûnî Sultan Süleymân Han, 16 Ekim 1526’da Macaristan tâcını Zapolya’ya veren târihî fermanını imzâladı ve Budapeşte’de Macaristan tahtına geçirdi. Ancak Zapolya Osmanlılar sâyesinde Macar Kralı seçilmesine rağmen kral olduktan sonra Osmanlılara fazla yaklaşmaktan çekindi. 1527 baharında toplanan Regensburg İmparatorluk Meclisinde Osmanlılara karşı yardım dahi istemişti. Ancak bu sırada Alman İmparatoru Şarlken’in tahriki ve desteğiyle Avusturya Arşidükü Ferdinand büyük bir ordunun başında olarak harekete geçti. Tokaj’da Zapolya’nın kuvvetlerini yenerek 20 Ağustos 1527’de Budin’e girdi. Lehistan kralına sığınmak zorunda kalan Zopolya tekrar Osmanlılardan yardım istemeye mecbur kaldı. Zapolya yardım isteğinde bulunmasa dahi Osmanlıların bu duruma müsâade edebileceği düşünülemezdi. Ancak onun yardım talebi, Osmanlıların daha fazla işine yaramış ve durum Zapolya’nın müdâfaası şekline dönmüştür. 10 Mayıs 1529’da 200.000 kişilik bir ordu ile sefere çıkan Kânûnî, 7 Eylül’de Budin’e girdi. Zopolya’yı Macar tahtına oturttu. Şehirde altı gün kadar kaldıktan sonra Ferdinand ile karşılaşmak niyetiyle Viyana’ya doğru yürüme kararı aldı. Avusturya-Macar sınırındaki Ovar kasabasını alan Osmanlı ordusu, Viyana önlerinde toplanmaya başladı. Bu arada Ferdinand ise kuvvet toplamak için Avusturya içlerine çekilmişti.
Çok iyi tahkim edilmiş olan Viyana şehrinin muhâsarası 27 Eylülde kesin olarak başladı. Fakat Osmanlı ordusu hazırlıksızdı ve muhâsara için gerekli büyük toplarla malzeme getirilmemişti. Surlar altından lağım açma teşebbüsleri de başarılı olmuyordu. Yine de aralıksız süren çalışmalar sonucu surlarda gedikler açılıp buralardan hücumlarda bulunuldu ise de, havaların soğumaya başlaması, kışın yaklaşması ve erzak sıkıntısının had safhaya varması askerin gücünü ve dayanıklılığını etkiledi. 14 Ekim 1529’da yapılan umûmî hücum sırasında birçok gedik açıldı. Avusturyalıların meşhur komutanları yaralandı ve müdâfilerin dayanma güçleri büyük ölçüde kırıldı. Ancak havanın bozulması üzerine Osmanlı ordusu tekrar bir hücumda bulunmayıp acele hareketle toplanarak Budin’e geri döndü (16 Ekim 1529).
Bu seferle Macaristan’ın ve Almanya’nın kuvveti kırıldı. Osmanlı târihinin en büyük akın hareketi gerçekleştirildi. Avusturya, Güney Almanya toprakları Türk akıncılarınca çiğnenerek, bütün Avrupa Osmanlıların azametini, şâşaasını gördü.
İkinci Viyana Kuşatması: Sultan Dördüncü Mehmed Han (1648-1687) zamânında 1683’te yapıldı. Sultan Mehmed Han, Avusturyalıların kanlı hudut hâdiselerine son vermek, devamlı çapulculuklarını ortadan kaldırmak ve Orta Macaristan Kralı tanınıp, himâye edilen Tökeli İmre’ye yardım etmek için 12 Ekim 1682’de Avusturya Seferine çıktı. Belgrat’a kadar geldi. Pâdişâh buradan ileri geçmeyip, kumandayı Yanıkkale ve Komran kalelerinin fethi vazifesiyle, Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya devretti. Kumandayı aldıktan bir müddet sonra, 27 Haziranda İstolni Belgrat’ta bir harp meclisi toplayan Mustafa Paşa, Viyana üzerine yürünmesi fikrini ortaya attı. Kırım Hanı Murâd Giray ve Budin Beylerbeyi İbrâhim Paşanın karşı olmalarına rağmen, diğer komutanların tasvibiyle Viyana üzerine yürünmesi fikri kabul edildi.Viyana düşürüldüğü takdirde Avusturya’nın payitahtı ele geçirilmiş olacağından bütün Avusturya itaat altına alınabilecek ve Orta Avrupa’da Türk hâkimiyeti sağlam bir şekilde tesis edilmiş olacaktı.
Budin vâlisi, 20.000 kişilik kuvvetle Raab Nehri üzerindeki köprülerin ve geçişin muhâfazasına memur edilerek bırakıldı. Kara Mustafa Paşa ise 14 Temmuz 1683’te Viyana önlerine varıp kaleyi kuşattı.
Avusturya İmparatoru, Osmanlıların Viyana’ya gelip, şehri kuşatacaklarını tahmin etmiyordu. Osmanlı Seferinin Macaristan harekâtı ile neticeleneceğini zannediyordu. Osmanlı ordusunun, Vezir-i âzam kumandasında Viyana önüne gelmesi Almanya ve Avrupa’da büyük heyecan ve telâşa sebep oldu. İmparator Birinci Leopold, Viyana’da Von Starhemberg kumandasında yirmi-yirmi beş bin asker bırakıp saray halkı ile Linz’e çekildi. Lehistan ve Bavyera ile ittifaklar kurdu. Papa XI. Lnosan, Fransa Kralı XIV. Lui’yi Avusturya-Lehistan-Bavyera ittifakına sokmaya çalışırken, bütün Hıristiyan âlemini de Osmanlılara karşı yardıma çağırıyordu. Fransa, Osmanlılarla ticârî münâsebetlerini hesâba katarak Papanın teklifini kabul etmedi. Şehir tahkimle hânedan âilesi ve sivil halk tahliye edildi. Osmanlılar, Viyana’nın teslimini istediyse de reddedildi.
Osmanlılar, Viyana’nın teslimi reddedilince muhârebeyi başlattılar. Avusturya Seferi, Viyana’nın kuşatılması için çıkılmadığından orduda çok büyük toplar yoktu. Altmış bir gün devam eden muhâsarada 40 lağım atıldı ve 18 hücum yapıldı. Buna karşılık müdâfiler de sayısız lağım atarak huruc hareketinde bulundular. Türk ordusu çok şiddetli bir müdâfaa ile karşılaştı. Buna rağmen Viyana’nın dış tahkimatının çoğu zaptedildi. Osmanlı ordusu ve Akıncı kuvvetleri pekçok ganimet ve esir aldı. Esirlerin 81.000’i Osmanlı ülkesine gönderildi. Serdâr-ı ekrem Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Viyana’nın şehir içi muhârebeleriyle tahrip edilip zarar görmemesi için kalenin hücum ile alınmasını istemiyordu. Fakat, kaçak Avusturya İmparatoru etraftan yardım alarak faaliyete geçti. Viyana’nın devamlı yardım almasından başka, Leh, 85.000 Avusturya, Saksonya ve Bavyera kuvvetlerinden meydana gelen Alman ordusuyla 100.000’den fazla kuvvetin gelmekte olduğu haber alındı. Kara Mustafa Paşa, Hıristiyan ordusunun hareketi üzerine tedbir aldı. Bunlar; 1) Kırım Hanı Murâd Giray, Viyana’dan altı saat yukarıdaki Tuna Nehri üzerindeki Taşköprü’yü tutarak, düşman ordusunun geçmesini engelliyecekti. 2) Metrislerdeki askerler muhâsaraya ve şehrin fethi gayretlerine devam edeceklerdi. 3) Yardımcı düşman kuvvetleri köprüyü zorlayıp geçebildiği takdirde elde bulunan diğer kuvvetlerle karşılanacaktı. 4) Düşman gelinceye kadar ve hattâ geldikten sonra, Kırım Tatar atlıları arkadan çevirip, geriden tehdit edecekti.
Bu plân gereğince, Murâd Giray Han, Tatar atlıları ile köprüyü tuttu. Fakat Murâd Giray, düşman köprüyü geçerken tepenin üstüne çekildi. Serdâr-ı ekreme kızgınlığından köprüden geçen düşmanı seyretti. Murâd Giray’ın bu hâline yanındaki imâmı karşı çıkınca da “Osmanlı tatarın kıymetini anlasın!” diyerek târihî ihânetinin sebebini gösterdi.
Jan Sobyeski kumandasındaki düşman ordusu Türklerin Alaman Dağı da dedikleri Kahlenberg Dağını işgâl edince, sol kanattaki Osmanlı ordusunun gerisine düştüler. Serdâr-ı ekrem gelmekte olan düşman kuvvetlerine karşı tedbir aldı. Vezir Kara Mehmed Paşa 6000 kişilik kuvvetle öncü olarak gönderildi. Budin Vâlisi Uzun İbrahim Paşa da, 23.000 kuvvetle Kahlenberg Dağı üzerindeki kilisenin yanından geçen yolun muhâfazasıyla vazifelendirildi. Kırım Hanı, düşman Tuna Nehrini geçtikten sonra arkadan çevirme imkânı olmasına rağmen yapmadı.
Kahlenberg Meydan Muhârebesi, 12 Eylül 1583’te Düşmanın taarruzu bütün şiddetiyle, top, gülle, kurşun yağdırması ve diğer harp levazımatıyla başladı. Savaşın en şiddetli bir ânında İbrâhim Paşanın kuvvetleriyle Yanıkkale cihetine doğru çekilmesi Osmanlı ordusu için ikinci bir darbe oldu. Bu durumda düşman, Osmanlı ordusunun merkezine doğru kolay bir yol buldu. Serdâr-ı ekrem, sağ ve sol kollar açılmasına rağmen mukâvemet etti. Leh Kralı, merkezdeki sancak-ı şerîf üzerine hedef tâyin ederek taarruzu hızlandırdı. Kara Mustafa Paşa, kahramanca mukâvemet etti. Fakat, kanatlar çöktüğünden çekilmeye mecbur kaldı.
Karargâhına gelip, metrislerde bulunan 30.000 askerin siperlerden çıkmalarını emretti. Ordugâha kadar giren düşmanla mücâdale başladı. Serdâr-ı ekrem, can siperâne mukâvemet edip, yalın kılıç düşmanla döğüşmek istediyse de, Sipâhiler Ağası OsmanAğanın îkâzıyla vaz geçti. Sancak-ı şerîfi alıp, Yanıkkale istikâmetine çekildi. Bütün malzeme ve eşyâlar düşmana bırakıldı. 14 Eylülde Yanıkkale’ye gelindi. Düşman, Osmanlı geri çekilmesini taktik sanıp, tâkip etmedi. Serdâr-ı ekrem Kara Mustafa Paşa, hudûdun ve bölgenin emniyeti için tâyinlerde bulunup, Macaristan’ın çeşitli kalelerine takviye kuvvetler gönderdi. Bozulan kuvvetleri topladı. Belgrat’taki Sultan Mehmed Han, Edirne’ye dönünce, Vezir-i âzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa da, 22 Eylülde Yanıkkale’den budin’e hareket etti. Viyana önündeki hezimet, başlangıçta Dördüncü Mehmed’in KaraMustafa Paşa’ya karşı beslediği îtimadı sarsmamış hattâ ona kılıç ve kaftan göndererek iltifat etmiştir. Ancak daha sonra sadrâzamın düşmanları harekete geçerek Viyana bozgununun yegâne müsebbibinin sadrâzam olduğuna pâdişâhı inandırdılar ve belki de hezimetin kayıplarını telâfi edebilecek olan bu muktedir devlet adamının îdâmına sebep oldular.
İkinci Viyana Kuşatmasında da, hıyânet, ağır topların getirilmemesi, mevsimsizlik sebebiyle muvaffak olunamadı.
İkinci Viyana Kuşatması, itaatsizliğin en kuvvetli orduları bile nasıl perişan edebileceğinin ibret verici bir nümûnesi olarak değerlendirilir.
Alm. Passvisum (n), Fr. Visa (m), İng. Visa. Bir ülkeye girmek veya ülkeden çıkmak için yetkili makamlardan alınması gereken izin. Bir ülkeden çıkış yapabilmek için yetkili makamlardan alınması gereken vizeye “çıkış vizesi”; buna karşılık bir ülkeye giriş yapabilmek maksadıyla alınan vizeye de “giriş vizesi” denilir.
Bir yabancı ülkeye girmeden önce o ülkenin konsolosluklarında pasaportu vize yaptırmak gerekmektedir. Yabancıların Türkiye’ye girebilmeleri için, pasaportlarını yurt dışındaki yetkili Türk makamlarından (konsolosluklardan) “vize” almaları mecbûridir. Fakat her ülke vize şartı koymamış olabilir. Bunda daha çok karşılıklı anlaşmalar veya ülkelerin kânunlarında gösterilen belirli istisnâlar esastır. Meselâ Ortak Pazara dâhil olan devletler, bâzı Avrupa Konseyi antlaşmasına katılmış bulunan ülkeler, aralarında karşılıklı olarak vize almak mecburiyetini kaldırmışlardır. Bu ülkelere girip çıkmalarda anlaşmalı devletlerin vatandaşları için, pasaport belgesi yeterli görülmüştür.
Türkiye’den başka ülkelere yapılan çıkış, kural olarak vizeye bağlı değildir. Fakat birçok Avrupa ülkesi Türkiye’ye karşı vize şartı koymuşlardır. Bilhassa yurtlarında Türk işçilerinin çalıştığı Birleşik Almanya, Fransa gibi ülkeler bu hususta önde gelmektedir.
Türkiye ise, bunlara karşı aynı uygulamaya gitmemiştir. Anlaşmalarla kaldırdığı vize şartını kaldırmayarak yaptığı antlaşmalara sadâkat göstermiştir. Türkiye’nin şartları (turizm, yabancı ülkelerde çalışan işçiler ve siyâsî bakımdan) bunu gerektirmektedir.
(Bkz. Gotlar)
Alm. Mink, Fr. Vison, İng. Vison. Familyası: Sansargiller (Mustelidae). Yaşadığı yerler: Kuzey Amerika’nın su kenarı ormanlarında. Sibirya vizonu (M. sibirica), ayrı bir tür olup Sibirya’da yaşar. Özellikleri: Kahverengi kürkü çok değerli bir memeli. Boyu, kuyruğu ile berâber 60 cm, ağırlığı 1 kg kadardır. Usta bir avcıdır. Çeşitleri: Amerika vizonu (Mustela vison) ve Sibirya vizonu (Mustela sibirica) kürkü makbul türlerdir.
Kürk manto yapımında postu kıymetli bir memeli. “Mink” veya “Amerika vizonu” olarak da bilinir. Kanada’nın, gelinciğe benzer bir nevi sansarıdır. Gelincikten daha iri ve güçlüdür. Boyu kuyruğu ile beraber 60 cm’yi bulur. Kuyruğu vücûdunun üçte biri uzunluğu kadardır. Kulakları gâyet kısa, geniş ve yuvarlaktır. Bütün vücûdu koyu kestâne renginde yumuşak, ışıkta parlayan tüylerle örtülüdür. Postu, içine su almayacak yapıdadır. Hem suda hem karada yaşayabilen Usta bir avcıdır. Çoğunlukla gece ortaya çıkar. Küçük kemirgenler, bataklık kuşları ve tavşanları avlar. Ayakları kısmen perdeli olduğundan usta bir yüzücü olup, iyi bir balıkçıldır. Çoğunlukla avlarını inine götürerek yer. İni, girişi sualtında kalan eski bir miskfâresinin veya susamurunun yuvasıdır. Bâzan suya yakın ağaç kovuklarında da barınır. Ağaçlara tırmanmaz. Şubat ve mart aylarında eşleşir. Dişi, altı haftalık gebelik sonucu 3-4 yavru doğurur. Yavruların gözleri bir ay zarfında açılır. Yaz sonuna kadar anne ve babalarıyla berâber avlanırlar. Sonra her biri yuvadan ayrılarak başının çâresine bakar.
Baykuşlar, vaşak ve tilkiler, vizonun amansız düşmanlarıdır. Kürk manto (mink veya vizon manto) yapımında çok değerli postu vardır. Avlanmakla nesli azaldığından Amerika’da vizon yetiştirme çiftlikleri açılmıştır. Ticâretteki vizon derilerinin çoğu bu çiftliklerden sağlanır.
En makbul kürkler Kuzey Amerika ve Sibirya vizonlarından elde edilir. Sibirya vizonu (M. sibirica), aynı cinsin Sibirya’da yaşayan bir türüdür. Aynı familyadan olan bataklık samurunun (Mustela latreola) kürkü “Avrupa vizon” adıyla meşhurdur. Avrupa’nın su kenarlarında yaşar. Amerika vizonundan daha küçüktür.
Alm. Volleyball (m), Fr. Voley, volleyball (m), İng. Volley-ball. Meşin bir topun iki direk arasına gerilmiş olan ağ üzerinden vurulup aşırılarak, karşılıklı oynanan bir takım oyunu. Voleybol ilk defâ 19. yüzyıl sonlarında Amerika’da oynanmıştır. Yurdumuzda ise 1919’da Amerikalılar tarafından gemi takımlarının aralarında yaptıkları maçlar vâsıtasıyla tanıtıldı. İlk defâ bir okul sporu olarak İstanbul okullarında oynanmaya başlandı. 1948 yılında ise Türkiye Birinciliği ile Türkiye çapında oynanan bir spor kolu hâline geldi.Voleybol sporu yurdumuzda Voleybol Federasyonu denetiminde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Voleybol 1964’ten beri Olimpiyat spor oyunları içerisinde yer almaktadır. Milletlerarası Voleybol karşılaşmaları 1947’deParis’te kurulan Milletlerarası Voleybol Federasyonu (FIVB) tarafından yönetilmektedir. Bu federasyona üye olan ülke sayısı 145’tir. FIVB yönetim merkezi İsviçre’nin Lozan şehrindedir.
Voleybol takımı altı oyuncudan meydana gelir. Voleybol sahası 18 m uzunluğunda, 9 m genişliğindedir. Saha tam ortadan iki direk arasına gerilmiş bir ağ ile bölünmüştür. Erkekler için ağın yüksekliği 2,43 m, bayanlar için ise 2,24 metredir. Her iki yarı alanın sağ taraflarında 3 m genişliğinde bir servis atma koridoru bulunur. Deri kaplı olan voleybol topunun çapı 16.5 cm civârında, ağırlığı ise 196-280 gr arasındadır. Sahayı çevreleyen çizgiler 5 cm kalınlığındadır. Sahanın ortasında bulunan ağın alt kenarının yerden yüksekliği 1 m, genişliği 9,5 metredir. Ağ yan çizgilerden en az 50 cm dışta bulunan direklere bağlanır. Ağın oyun sahası dışındaki kısmına 1 metresi ağa bağlı, 80 cm’si ağın üstünde olmak üzere iki renkli bir anten bağlanır. Voleybol resmî müsâbakalarda sâdece zemini tahta veya sentetik bir maddeyle kaplı olan sahalarda oynanır.
Voleybolda sporcuların gâyesi, topu filenin üzerinden, kâidelere uygun olarak rakip alana göndermek ve orada yere değmesini sağlamaktır. Top servis bölgesinde bulunan sağ arka oyuncunun, servis atışı ile oyuna sokulur. Servis atışında, top tek elle vurulmalı ve filenin üzerinden ağa değdirmeden rakip alana gönderilmelidir. Modern voleybolda çok tutulan servis atışlarının birisi “Flooting” veya “Japon Servisi” olarak bilinen servistir. Çok sert olmayan bu servisler, havada yön değiştirmesi ve beklenmeden önce âni düşmesiyle, topu karşılayan takımın oyuncularını zor durumlara düşürmesidir. Topa takımda en fazla üç kere vurulabilir. Bir oyuncu topa iki kere arka arkaya vuramaz. Takım sahaya, sağ ileri, orta ileri, sol ileri, sağ geri, orta geri, sol geri olacak şekilde yayılır. Oyuncular hep servis değişiminde yerlerini değiştirerek saat dönüşü yaparlar. En az iki farkla 15 sayıya ulaşan takım o seti kazanır. 14-14, 15-15 gibi berâberliklerde 2 sayılık farkı elde eden takım tarafından alınır.
Günümüzde voleybol, futboldan sonra çoğunlukta amatör olarak yapılan en yaygın spor kolu hâline gelmiştir. İnsanların boş zamanlarında, paydos saatlerinde oynayacakları spor oyunları arasında voleybol (geniş bir yer kaplamayan sahasıyla) tercih edilen bir spor dalıdır. Ülkemize 1919 yılında giren Voleybol sporu 1936 yılına kadar amatör olarak yapıldı. 1936’da ilk Voleybol Federasyonu, Spor Oyunları Federasyonuna bağlı olarak kuruldu. 1958 yılında bağımsız Voleybol Federasyonu kuruldu. Bu târihlerden sonra millî voleybol takımı kuruldu. Millî voleybol takımımızın milletlerarası karşılaşmalarda aldığı en iyi dereceler, 1975 Akdeniz Oyunlarında ve 1984 Balkan Voleybol Şampiyonasında üçüncülük oldu.
Voleybol Dünya Şampiyonaları
Erkekler |
|
Bayanlar |
|
1949 |
SSCB |
1952 |
SSCB |
1952 |
SSCB |
1956 |
SSCB |
1956 |
Çekoslovakya |
1960 |
SSCB |
1960 |
SSCB |
1962 |
Japonya |
1962 |
SSCB |
1967 |
Japonya |
1966 |
Çekoslovakya |
1970 |
SSCB |
1970 |
ADC |
1974 |
Japonya |
1974 |
Polonya |
1978 |
Küba |
1978 |
SSCB |
1982 |
Çin |
1982 |
SSCB |
1986 |
Çin |
1986 |
ABD |
1990 |
SSCB |
1990 |
İtalya |
1990 |
SSCB |
1992 |
Brezilya |
1992 |
Küba |
Voleybol Dünya Kupasını Kazananlar
Erkekler |
|
Bayanlar |
|
1965 |
SSCB |
1973 |
SSCB |
1969 |
ADC |
1977 |
Japonya |
1977 |
SSCB |
1981 |
Çin |
1981 |
SSCB |
1985 |
Çin |
1985 |
ABD |
1989 |
Küba |
1989 |
Küba |
|
|
Voleybol Olimpiyat Oyunları Şampiyonları
Erkekler |
|
Bayanlar |
|
1964 |
SSCB |
1964 |
Japonya |
1968 |
SSCB |
1968 |
SSCB |
1972 |
SSCB |
1972 |
SSCB |
1976 |
Polonya |
1976 |
Japonya |
1980 |
SSCB |
1980 |
SSCB |
1984 |
ABD |
1984 |
Çin |
1988 |
ABD |
1988 |
SSCB |
1992 |
Brezilya |
1992 |
Küba |
Deplasmanlı Türkiye Voleybol Ligi Şampiyonları
Erkekler
1971 |
(Kuruluş) Galatasaray |
1972 |
Eczacıbaşı |
1973 |
İETT |
1974 |
İETT |
1975 |
Muhafız Gücü |
1976 |
Eczacıbaşı |
1977 |
B. D. Boronkay |
1978 |
Eczacıbaşı |
1979 |
Eczacıbaşı |
1980 |
Eczacıbaşı |
1981 |
Eczacıbaşı |
1982 |
Eczacıbaşı |
1983 |
Eczacıbaşı |
1984 |
Eczacıbaşı |
1985 |
Eczacıbaşı |
1986 |
Eczacıbaşı |
1987 |
Galatasaray |
1988 |
Galatasaray |
1989 |
Galatasaray |
1990 |
Eczacıbaşı |
1991 |
Eczacıbaşı |
1992 |
Eczacıbaşı |
1993 |
Halk Bank |
Bayanlar
1955 |
İÜSBK |
1956 |
F. Bahçe |
1957 |
F. Bahçe |
1958 |
F. Bahçe |
1959 |
F. Bahçe |
1960 |
F. Bahçe |
1961 |
Galatasaray |
1962 |
Galatasaray |
1963 |
Galatasaray |
1964 |
Galatasaray |
1965 |
Beşiktaş |
1966 |
Galatasaray |
1967 |
Rasim Paşa |
1968 |
F. Bahçe |
1969 |
F. Bahçe |
1970 |
Kolej |
1971 |
G. Birliği |
1972 |
F. Bahçe |
1973 |
Eczacıbaşı |
1974 |
Eczacıbaşı |
1975 |
Eczacıbaşı |
1976 |
Eczacıbaşı |
1977 |
Eczacıbaşı |
1978 |
Eczacıbaşı |
1979 |
Eczacıbaşı |
1980 |
Eczacıbaşı |
1981 |
Eczacıbaşı |
1982 |
Eczacıbaşı |
1983 |
Eczacıbaşı |
1984 |
Eczacıbaşı |
1985 |
Eczacıbaşı |
1986 |
Eczacıbaşı |
1987 |
Eczacıbaşı |
1988 |
Emlak Bankası |
1989 |
Emlak Bankası |
1990 |
Emlak Bankası |
1991 |
Emlak Bankası |
1992 |
Vakıf Bank |
1993 |
Güneş Sigorta |