VERGİ MAHKEMESİ

Alm. Steuergericht (n), Fr. Cour des impots (f), İng. Court for taxes and duties, Tax court. Vergi mükellefleriyle mâliye arasında mâlî konularda çıkan uyuşmazlıkları halletmekle vazifeli mahkeme. Vergi Mahkemeleri 2576 sayılı ve 6 Ocak 1982 târihli “Bölge İdâre Mahkemeleri, İdâre Mahkemeleri ve Vergi mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kânun” ile kurulmuştur. Bu mahkemelerin çalışma ve muhâkeme usûlü 2577 sayılı ve 6 Ocak 1982 târihli “İdârî Yargılama Usûlü Kânunu”nda düzenlenmiştir.

Vazifesi: Genel bütçe, İl Özel İdâreleri, Belediye ve Köylere âit vergi, resim ve harçlarla benzeri mâli yükümlülükler ve bunlara ilişkin zam ve cezâlarla târife uyuşmazlıklarına bakarak, 6183 sayılı “Amme Alacaklarının Tahsili Usûlü Hakkında Kânun”un uygulanmasından doğan uyuşmazlıkları halleder. Ayrıca, diğer kânunlarla verilen meseleleri halleder (Kuruluş Kânunu, m. 6).

Teşkili: Vergi mahkemeleri, Kuruluş Kânununun 4. maddesi gereğince, bir başkan ile yeteri kadar üyeden kurulur. Başkan bulunmadığı zaman en kıdemli üye vekâlet eder. Fakat, Kânunun 7. maddesine göre, kazançları götürü usulde tespit edilen mükelleflerin sınıf ve derecelerinin tespitine ilişkin işlemlere karşı açılan dâvâlarla her türlü vergi, resim, harç ve benzeri mâlî yükümlülükler ve bunların zam ve cezâları toplamı 75.000 lirayı geçmeyen miktarlara (tarhlara) karşı açılan dâvâlar, vergi mahkemelerinde tek hâkim tarafından çözüme bağlanır.

Yetkili mahkeme: Vergi konusundaki uyuşmazlıkları halledecek olan “yer” îtibâriyle yetkili mahkeme, uyuşmazlığın cinsine göre değişiktir. Usül Kânununun 37. maddesine göre: a) Uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mâli yükümlülükleri tarh ve tahakkuk ettiren, zam ve cezâları kesen; b) Amme Alacaklarının Tahsili Usûlü Hakkında Kânunun uygulanmasında ödeme emrini düzenleyen; c) Diğer uyuşmazlıklarda dâvâ konusu işlemi yapan dâirenin bulunduğu yerdeki vergi mahkemesi yetkilidir.

Çalışma usûlü: Vergi mahkemelerinin nasıl çalışacakları, hangi usûlü tatbik edecekleri, İdârî Yargılama Usûlü Kânunu’nda gösterilmiştir. Bu kânunun 3. maddesine göre, vergi dâvâları, vergi mahkemelerine yazılan bir dilekçeyle açılır. Dilekçede: a) Tarafların ve varsa vekillerinin ad ve soyadları veya ünvanları ile adresleri; b) Dâvânın konusu ve sebepleriyle dayandığı deliller; c) Dâvâya konu olan işlemin tebliğ târihi; d) Uyuşmazlık konusu olan miktar; e) Dâvânın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezâsının nev’i ve yılı, tebliğ edilen ihtarnâmenin târihi ve numarası ile varsa mükellef hesap numarası gösterilir. 4. maddeye göre, vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde dilekçeler, yetkili vergi mahkemesine gönderilmek üzere, Asliye Hukuk Hâkimliğine veya yabancı memleketlerde Türk Konsolosluklarına verilir.

Vergi mahkemelerinde dâvâ açma süresi, özel kânunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde 30 gündür. Adresleri belli olmayanlara özel kânunlarda gösterilen îlân yolu ile bildirim yapılan hallerde, özel kânunda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son îlân târihini tâkip eden günden îtibâren 15 gün sonra işlemeye başlar (Usul Kânunu, m. 7).

Vergi mahkemelerinde prensip olarak duruşma yapılmaz, dosya üzerinde inceleme yapılır. Fakat uyuşmazlık konusu olan vergi, resim ve harçlar ile bunların zam ve cezâlarının toplamı 200.000 lirayı aşması hâlinde duruşmalı yapılır, duruşma yapılması taraflarca istenebileceği gibi, mahkeme de duruşma yapılmasına karar verebilir (Usul Kânunu, m. 17).

Karara îtirâz: Vergi mahkemelerinin kararlarına karşı bir üst yargı merciine karşı îtirâz edilebilir. Tek hâkimli vergi mahkemelerinde kararın tebliğinden îtibâren 30 gün içinde mahkemenin bulunduğu yer yargı çevresindeki Bölge İdâre Mahkemesine îtirazda bulunur. Bölge İdâre Mahkemesinin bu konuda vereceği karar kesindir, başka yargı organlarına îtirâz edilemez (m. 45). Tek hâkimli vergi mahkemelerinin dışında kalan vergi mahkemelerinin vermiş olduğu kararlara karşı 60 gün içinde Danıştayda dâvâ açılır (m. 46). Danıştay, Vergi Mahkemesinin vermiş olduğu bu kararı bozarsa, alt mahkeme de eski kararında direnirse, İtilaf, Danıştay Vergi Dâvâ Dâireleri Genel Kurulunca, kesin karara bağlanır (m. 49).

Vergi mahkemesinin verdiği karara karşı bir üst mahkemeye îtiraz edilmiş olması veya temyiz yoluna gidilmiş olması verilen kararın uygulanmasını durdurmaz. Fakat ilgili kişi teminat gösterirse, îtiraz sonucuna kadar kararın infazını durdurmasına mahkeme karar verebilir (m. 52).

VERİCİLER

Alm. Sender, Fr. Transmetreur (m), İng. Transmitter. Elektromanyetik dalgaları antenden yayın yolu ile göndermek üzere yüksek frekanslı enerji üreten elektronik cihazlar. Kullanılış gâyelerine göre çok çeşitli güç ve tipte yapılırlar. Vericilerin temel görevi antene belirli bir frekansta güç sağlamak ve bu yolla meydana getirilen elektromanyetik dalgalar yardımıyla bilgi iletmektir. İlk zamanlar vericiler sâdece, sâbit bir frekansta yüksek frekanslı enerjiyi gönderebiliyordu. Bu tip vericilere devamlı dalga vericileri (CW-Continov Wave) denir. Bunlarla bilgi nakli ancak kodlu olarak mümkündür (Mors kodu gibi).

Son zamanlarda istenen bir bilgi (özellikle de konuşma, müzik ve görüntü) taşıyıcı bir dalgaya (Carrier Wave) bindirilerek gönderilmektedir. Bu işleme modülasyon ve böyle dalgaya modüleli devamlı dalga denir. (MCW) vericiler modülasyon şekline göre iki temel sınıfa ayrılırlar:

1. Genlik (Amplitude) modülasyonlu vericiler:

a) Çift yanbantlı tam taşıyıcılı vericiler (A-M Amplitude Moduletion).

b) Tek yanbantlı vericiler (SSB-Single Side Band.

2. Açık modülasyonlu vericiler:

a) Frekans modülasyonlu vericiler (FM-Freguency Moduletion).

b) Pals modülasyonlu vericiler.

c) Faz modülasyonlu vericiler.

Genelde pratikte üç tip verici kullanılır. Bunlar da:

A) A-M vericiler.

B) FM vericiler.

C) SSB vericiler

En basit bir A-M verici dört ana bölümden meydana gelir.

1. Osilatör katı.

2. Tampon katı (Buffer).

3. Yüksek Frekanslı (RF) güç yükseltici.

4. Modülator katı (Bu kat CW vericilerde yoktur).

Osilatör: Vericilerin en önemli kısmıdır. Radyo Frekanslı (100 KHz’den yüksek) enerji üretir. Burada üretilen enerji belirli sınırlar içinde olmalıdır. Aksi takdirde verici çalışırken frekansı kayar ve dinlenemez.

Tampon katı (Buffer): Tampon katı, güç katını osilatörden yalıtır. Böylelikle osilatörün daha kararlı çalışması sağlanır. Aynı zamanda bu kat istenirse osilatörün frekansını iki veya üç katına çıkartabilir ki, buna frekans çoğaltıcı denir.

RF güç katı: Bu kat, antene istenen güçte sinyali besler; modülatörden gelen bilgi, osilatörden gelen taşıyıcıya burada bindirilir.

Modülatör ve ses frekans katı: Mikrofondan elde edilen elektrik işâreti çok küçüktür. Ses frekans yükselteci (katı) bunu istenen seviyeye yükseltir. Modülatör katı da ses sinyalini güç katına aktaran bir uygunlaştırıcıdır. Ses frekansının şiddetine göre güç katının kazancına tesir ederek amplitüd (genlik) modülasyonu gerçekleştirir.

Basit bir FMverici şu katlardan meydana gelir:

1. Ses frekans yükseltici ve reaktans modülatör katı. (Reaktans: Bobin veya kondansatörün alternatif akıma karşı gösterdiği dirençtir.)

2. Osilatör katı.

3. Tampon ve sürücü katı.

4. RF güç yükselteci katı.

Ses frekans yükseltici ve reaktans modülatörü: Mikrofondan alınan sinyâl, istenen seviyeye kadar yükseltilerek reaktans modülatörüne uygulanır. Reaktans modülatörü, osilatörün bobin devresine kapasitif veya endüktif reaktans ilâve eder veya çıkartır. Böylece ses frekansının şiddetine göre osilâtör frekansını değiştirerek FM(Frekans Modülasyonu) sağlanır.

Osilatör: Belli sınırlar içinde Radyo-Frekanslı enerji üretir. (Standart olarak FM kanalı radyolarda 88-108 MHz arasıdır)

Tampon ve sürücü: Burada hem yalıtma işlemi hem de istenirse frekans çoğaltma işlemi yapılır.

RF güç yükseltici: Frekans modüleli sinyal, antenden yayılacak seviyeye kadar bu katta yükselir.

Anten: Elektromanyetik enerjiyi uzaya yayar. (Bkz. Anten)

VERNİK

Alm. 1. Firnis, Lack, Schellack, 2. Farbanstrich (m), Fr. Vernis (m), İng. Varnish. Cisimlerin yüzeylerine sürülerek onları atmosfer tesirlerinden koruyan ve parlak görünmelerini sağlayan herhangi bir çözücüde çözünmüş reçine. Vernik en çok ağaç işlerinde mobilyaların parlaklığını sağlamak, ağacın desenlerini daha iyi meydana çıkararak gösterişini arttırmak maksadıyla kullanılır. Verniklenmiş mobilyada oyma kısımlar ışık parlaması, gölge düşmesiyle daha göz alıcı bir durum alır.

Vernik işleri eski Mısırlılar, Çinliler, Hintliler ve Japonlar tarafından M.Ö. 600’lü senelerden beri kullanıldığı, bulunan bâzı târihî eserlerden anlaşılmaktadır. Verniğin Avrupa’da kullanılmaya başlaması 17. yüzyıla rastlar.

Vernikle yapılan işlerde iyi bir netice elde edebilmek için bâzı özel şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Verniğin akışkan olması hertarafta yoğunluğu ve renginin aynı olması, sürüldüğü yerde düzgün bir satıh meydana getirmesi, çabuk kuruması, sürüldüğü zeminin desenlerini göstermesi ve atmosfer şartlarına dayanıklı olması lâzımdır.

Verniklerin cinslerine göre içinde ihtivâ ettiği reçine ve çözücüsü (solvent) farklıdır. Vernik rûhu olarak adlandırılan ve sürüldüğü yerde ince şeffaf bir tabaka meydana getiren vernikler; lak, çamsakızı, üreformaldehid, vinil reçineleri, akrilik asit reçineleri ve klorlandırılmış, kauçuk gibi film yapıcı maddelerin terebentin, toluen, nafta ve alkolde eritilmesiyle elde edilir. Bu tür vernikler kâğıtları, trafik yol işâretlerini, gemilerde böcek kovucu boyaları vs. kaplamak maksadıyla çok kullanılır. Vernikler reçine, yağ, boya maddesi ve eriticisiyle yapılırsa atmosfer şartlarına oldukça dayanıklı, titreşim, su ve kimyevî maddeler gibi ortam şartlarına elverişli, kullanma sahası geniş olan vernik türleri elde edilmiş olur. Mobilya vernikleri, yer döşeme vernikleri, elektrikli cihazlarda yalıtkan olarak kullanılan vernikler, matbaa vernikleri bu cinstendir.

VERNE, Jules

Meşhur Fransız romancısı. 1828’de Nantes’te doğdu. Paris’te hukuk tahsil ettikten sonra edebiyat ve tiyatro ile meşgul oldu. İlk başarılı oyunu Alfonse Dumas’ın himâyesinde 1850’de sahneye konmuştur. 1905’te Amiens’te öldü.

Yazılarında, yaşadığı yıllarda hayretle karşılanan ve gerçekleşmesi imkânsız görülen konuları işlemiştir. Son zamanlarda kurgu-bilim diye isimlendirilen roman çeşidinin ilk temsilcisidir.

Tiyatro eserleri yazmakla başladığı yazı hayâtında 1863’te yazdığı Balonda Beş Hafta isimli romanı kendisine büyük bir ün sağladı. Böylece ilmî buluşlarla ilgili bir takım romanlar yazmaya koyuldu. Romanlarında enteresan ve göz kamaştırıcı fikirler ortaya attı. Bunlardan bâzıları çok sonraları gerçekleşti. Kitaplarında şimdi kullanılan radyo, televizyon ve roketler işlenmiş ve o zaman için saçmalık olan bu âletler gerçek olmuşlardır.

Dünyânın Merkezine Seyâhat adlı eseri yeraltı dünyâsının fantazisiyle meşhur olurken, Dünyâdan Aya Seyâhat uzay seyâhatini konu alır. Kaptan Hatteros’un Mâceraları kutuplara yapılan seyâhatleri, Deniz Altında Yirmi Bin Fersah denizaltı seyâhatiyle Esrarlı Ada bir adada bulunan insanların köle gibi çalıştırılmalarını konu alır. Michel Strogoff Rus ve Tatarları, Seksen Günde Devri Âlem gerçek bir seyâhati anlatan en popüler romanlarıdır.

VERSAILLES (VERSAY) ANTLAŞMASI

Alm. Versailler (Friedens-) Vertrag (m), Fr. Traite (m) de Versailles, İng. Treaty of Versailles. Birinci Dünyâ Savaşını sona erdiren antlaşma. Müttefik devletler Paris Barış Konferansında hazırladıkları antlaşma şartlarını Almanya’ya verdiler. Almanya bu antlaşmaya îtiraz ettiyse de imzâlamak zorunda kaldı. Antlaşma, 18 Ocak 1871’de Alman İmparatorluğunun kuruluşunun îlân edildiği Paris yakınlarındaki Versailles Sarayının Aynalı Salonunda 28 Haziran 1919 târihinde imzâlandı. Alman İmparatorluğunu yıkan ve Avrupa haritasında önemli değişiklikler yapan antlaşma dört yüz kırk maddeden ibâretti. Bu antlaşmanın önemli maddeleri şunlardır:

Almanya sömürgelerinden vazgeçecek ve bu sömürgeler Belçika, İngiltere, Fransa ve Japonya tarafından paylaşılacaktı. Almanya’nın elinde tuttuğu Eupen, Monschau ve MalmedyBelçika’ya; Asace-Lorraine’i Fransa’ya; Saar bölgesi ise Milletler Cemiyeti idâresine bırakılacaktı. Yukarı Silezya’nın bir kısmı Çekoslovakya’ya; Batı Prusya’nın büyük bir kısmı Lehistan’a veriliyordu. Almanya’da mecburî askerlik kaldırılacak, Alman ordusu ancak 100.000 kişi olabilecekti. Her çeşit silâh yapılması yasak olacak, ayrıca donanma müttefik devletlere teslim edilecekti. Deniz Kuvvetlerinde 15.000 asker bulundurabilecekti. Ayrıca çok ağır bir harp tazminâtı ödeyecekti.

Almanya için çok ağır olan Versailles Antlaşmasının bütün hükümleri tam mânâsıyla uygulanmadı. Alman toplumunun hepsinin savaş suçlusu sayılması, ayrıca maddelerin ağır ve halkın gururunu rencide edici olmasından dolayı, Almanya’da milliyetçilik akımları başladı. Hattâ bu antlaşmanın bir neticesi olarak; Alman milletinin Hitler’i iktidara getirdiği ve İkinci Dünyâ Savaşına sebep olduğu umûmî bir kanaattir.

VERSAILLES (VERSAY) SARAYI

Fransa’nın meşhur târihî sarayı, Versay Şatosu. Kuzey Fransa’da, Paris yakınlarındaki Versailles kasabasındadır. Fransa krallarından Ondördüncü Louis (1643-1715) tarafından yaptırıldı.

1661’de Mîmar Vau idâresinde başlanan inşaat çalışmalarını, Mîmar Monsart devam ettirdi. Louis, 1682’de kısmen tamamlanan saraya taşınarak Fransa’yı buradan idâre etmeye başladı. 1710 yılında saraya bir de kilise eklendi.

Onbeşinci Louis (1715-1774) zamânında da büyük ilâveler ve süslemeler yapıldı. Versay Sarayına yapılan eklemeler Napoléon Bonaparte, Louis-Philippe zamanlarında da devam etti. Sarayın çeşitli gâyelerle yapılan oda ve bölümleri pekçok olmasına rağmen zarûrî ihtiyaçlar için dahi olsa helâ ve banyosu yoktu.

Versay Sarayının Aynalı Salonu meşhûr olup, Almanya’nın kuruluş îlânı ve Birinci Cihan Harbinde Almanya’nın mağlûbiyeti kabûlü antlaşması burada imzâlanmıştır.

VESPUCCI, Amerigo

Amerika kıtasının keşfedilmesiyle ilgili ilk yolculuklara katılan İtalyan denizci. Amerika kıtasına onun adı verilmiştir. Bir noterin oğludur. 1454’te İtalya’nın Floransa şehrinde doğdu. Genç yaşta Fransa’ya gitti. Dönüşünde bir bankada çalıştı. 1490 senesinde İspanya’ya giderek orada yerleşti. Sevilla’dan gemi ve denizcilik malzemeleri satan bir İtalyan ticârethânesi hesabına, Kristof Kolomb’un yolculuğu için malzeme ve tayfa sağlamaya çalıştı. Kristof Kolomb’un deniz seferlerine karşı ilgi duydu ve onunla tanıştı. 1499’da Amiral Alonso de Hojeda’nın Surinam, kıyılarına yaptığı sefere katıldı. 1501-1502 yıllarında yeni dünyâya ikinci bir yolculuk yaptı. Önceleri Portekizlilerin hizmetindeyken daha sonra İspanyolların hizmetine girdi. Özel bir görüşme için İspanya sarayına çağırıldı. Gemi kaptanlarının sefer lisanslarını denetlemekle vazifeli olan piloto mayorluk (başkılavuzluk) vazifesine getirildi. Daha önce İslâm coğrafyacılarının çizdiği dünyâ haritalarından öğrendiği bilgileri ve kaptanların elde ettikleri bilgileri yorumlayıp düzenleyerek yeni keşfedilen toprakların ve yeni yolların haritalarını çıkarmaya çalıştı. Katıldığı iki seferle ilgili serüvenleri çevrede konuşulmaya başlandı. Alman keşiş Martin Waldseemüller Cosmographiae Introductio (Kozmoğrafiye giriş) adlı eserinin ekinde neşrettiği Insuper Quatuor Amerigo Vespucci Navigationes adlı eserinde, Amerigo Vespucci’nin yeni bir kıtayı keşfettiğini yazdı. Bu yeni kıtanın Amerigo Vespucci’nin adıyla anılmasını teklif etti. Bu adı yalnızca kıtanın güney kısmı için kullandı. Bu teklif kısa zamanda benimsendi. Daha sonra kıtanın kuzey kısmı da Amerika adıyla anılmaya başlandı. Amerigo Vespucci 1512 senesinde İspanya’nın Sevilla şehrinde öldü.

Bâzı araştırmacılar Vespucci’nin, başkalarının buluşlarını çalan ve kendi için değerlendiren bilgisiz bir denizci olduğunu ileri sürmüşlerdir.

VESVESE

İnsanın kalbine gelen kötü düşünceler. Vesvese, kalbe şeytan ve insanın kendi nefsi tarafından verilir. İnsanın kalbine her an çeşitli düşünceler gelmektedir. Bunlara İslâm dîninde “hâtıra” ismi verilir.

İnsanın kalbine gelen hâtıra iki çeşittir. Bâzıları iyi, bâzıları kötüdür. İyilerine ilham, kötülerine vesvese denir. İlham, Allahü teâlânın her insanın kalbinde vazifelendirdiği bir melek tarafından verilir. Vesvese ise, şeytan ve insanın kendi nefsinin kalbinde uyandırdığı çirkin ve kötü şeylerdir.

Kalbe gelen hâtıranın iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak için ölçü, dînimizin bildirdiği emir ve yasaklara uygun olup olmamasıdır. İslâm dîninin beğendiği şeyler iyidir ve melek tarafından ilham edilmiştir. İslâm dîninin beğenmediği ve yasakladığı şeyler kötüdür ve şeytan veya nefis tarafından kalbe vesvese verilmiştir. Dînini iyi öğrenen bir Müslüman, kalbine gelen hâtıranın ilham veya vesvese olduğunu, kendisi de anlayabilir. Eğer kendisi anlayamaz veya karar veremezse, İslâmiyeti bilen ve tatbik eden hakîkî İslâm âlimlerine sorarak veya onların kitaplarından okuyarak öğrenir.

Vesvese, şeytanın insanlar üzerindeki silâhlarından biridir. Şeytanın vesveseden maksadı, insanı aldatıp dünyâ ve âhiret zararlarına sürüklemektir. Şeytan, insanın kalbine her fırsatta kötü düşünceler (vesveseler) getirir. İnsan, şeytanın bir vesvesesine uymazsa, şeytan bunu bırakıp yeni bir vesvese vermeye başlar. Çok çeşitli hilelere başvurur. Kötülüğü âşikâr olan bir şeyi yaptıramazsa ve insan hep iyiliğe gidiyorsa, iyiliği daha az olanları yaptırmaya çalışır. Bir kötülüğe sürükleyebilmek için küçük iyilikler ve hayır yapmaya teşvik eder. Şeytanın vesvesesi aslında zayıftır. Din bilgisi tam ve doğru olup, bunlara uyan insanları aldatması çok güçtür. Şeytan, vesvese verip insanları kötülüğe teşvik ederken, insanların bâzı zaaflarından faydalanır. İnsanların şeytan tarafından istismar edilen en büyük zaaflarından biri “aceleci” olmalarıdır. Bunun için Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Acele emek şeytandandır. Beş şey bundan müstesnâdır: Kızını evlendirmek, borcunu ödemek, cenâze hizmetlerini çabuk yapmak, misâfiri doyurmak, günah işleyince hemen tövbe etmek.” buyurdu.

İnsanın nefsi de kalbine kötü düşünceler getirir. Bu düşünce ve arzulara hevâ denir. Meleğin kalbe getirdiği ilhamla şeytanın vesvesesi devamlı olmaz. Nefsin hevâsı ise devamlıdır ve gittikçe artar. Vesvese duâ ederek, dînin emirlerini yerine getirerek azalır ve yok olur. Hevâ ise nefsin isteklerini yerine getirmemek için mücâdeleyle azalır ve yok olur. Hevâ-yı nefis, insana saldıran azgın kaplan gibi olup, onun kötü arzuları öldürülmedikçe, nefsin zararından kurtulunmaz.

Nefsin hiç istemediği şey, İslâmiyete uymaktır. Nefsin hevâsını yok eden tek çâre de İslâmiyete uymaktır. Kalbe gelen hâtıra nefse acı gelirse hayır olduğu, tatlı gelip hemen yapmayı isterse şer (kötü) olduğu anlaşılır.

Nitekim hadîs-i şerîfte; “Elini göğsüne koy! Helâl şeyde kalp sâkin olur. Haram şeyde çarpıntı olur. Şüpheye düşersen yapma!..” buyuruldu. İnsan ilham olunan şeyleri yapıp, vesveseyi yapmamak için uğraştığı zaman dünyâda ve âhirette rahat eder. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Melekten gelen ilham İslâmiyete uygun olur. Şeytandan gelen vesvese İslâmiyetten ayrılmaya sebep olur.” “Şeytan kalbe vesvese verir. Allah’ın ismi söylenince kaçar. Söylenmezse vesveselerine devam eder.” buyurdu.

VETERİNER

Alm. Tierarzt, Veterinär (m), Fr. Vétérinaire (m), İng. Veterinary surgeon; ABD veterinarian. Ehlî ve yabânî hayvanların hastalıklarının teşhis ve tedâvileri, ıslâhıyla uğraşan kimseye verilen isim. Her türlü hayvan hastalıklarının teşhis ve tedâvileri hayvanların üreme ve ıslâhlarıyla gıdâ kontrol hizmetleri zoonoz hastalıkların (hayvanlardan insanlara bulaşan) önlenmesiyle uğraşan meslek dalına veteriner hekimlik denir. Veteriner hekimlik mesleği dünyâda en eski târihe sâhip meslek dallarından birisidir. Hayvanların ehlîleştirilerek insanlara faydalı olmaya başlamasıyla birlikte veteriner hekimlik mesleği de ortaya çıkmaya başlamıştır.

Hayvanların ehlîleştirilmesiyle insanların beslenme işi daha düzenli hâle gelmiş, bunların et, süt, yumurta, yün gibi verimlerinin daha fazla arttırılarak en yüksek verim elde etme yolları araştırılmaya başlanmıştır.

Yüksek verim elde etme araştırmalarıyla birlikte hayvanların verimlerinin düşmesine veya ölümlerine sebep olan hastalıkların teşhis ve tedâvi yolları da araştırılmıştır. Bunlarla ilgili araştırmaların mîlâttan önceki yüzyıllarda Türklerde, Hindistan’da, Eski Çin’de, Mısır’da ve İran’da yapıldığı arkeolojik kazılarda çıkan târihî eser ve papirüslerden anlaşılmaktadır.

Daha sonraki yüzyıllarda da gelişmeler devam etmiş, İslâmiyetin dünyâya yayılmasıyla birlikte diğer ilim dallarında olduğu gibi, veteriner hekimlik mesleği de gelişme göstermiştir. Yunancadan tercümeler yapılmış, eski bilgilerden faydalanarak Müslüman baytarlar yeni yeni teşhis ve tedâvi usûlleri geliştirmişlerdir. Bunların sonucu olarak at, koyun, keçi, sığır, deve gibi hayvanların hastalıklarının nasıl teşhis ve tedâvi edileceğini anlatan binlerce kitap yazılmıştır. Misâl olarak 9. yüzyılda yaşamış olan İbn-i Ahi Hizam’ın Kitab al-Hayl val-Baytara isimli 30 bâblık eserinde at, katır, deve, sığır ve koyunların hastalıkları ve ilâçları hakkında günümüzde dahi geçerli olan bilgiler vardır.

Avrupa’da ise bu meslek İslâm baytarlarının kitaplarının tercümesiyle gelişmeye başlamıştır. Mikroskobun keşfiyle de hastalık sebeplerinin teşhis ve tedâvisi daha kolay hâle gelmiştir.

Osmanlılarda babadan oğula geçme baytarlık yanında ilmî öğretim düzenine bağlı ilk veteriner okulu İstanbul’da Harbiye Mektebinde “Baytar Sınıfı” adıyla özel dershâne olarak kuruldu (1842). Sultan Abdülmecîd Han devrinde tıbbiyeye bağlandı. 1909’da Harbiye Nâzırı Mahmûd Şevket Paşanın gayretiyle Selimiye’deki İtfâiye Kışlasına taşındı. Veteriner Teşkilâtı daha sonra Nâfia Nezâretine alınarak Ziraat, Orman ve Maadin Nezâretine bağlandı. Avrupa’ya öğrenci gönderildi. Salgın hayvan hastalıkları ile mücâdele için gereken aşı ve serumları hazırlamak üzere bakteriyoloji ve hayvanlardan yüksek verim elde etmek için zooteknik kurumları açıldı. Bakteriyoloji kurumu daha sonra beşerî ve baytarî bakteriyolojihâne olarak iki kısma ayrıldı. Pendik’te 1913’te bir bakteriyolojihâne kuruldu. Burada ülke hayvanlarının salgın hastalıkları için üretilen aşı ve serumlar yeterli olmadığından yeni bakteriyoloji kurumları faaliyete geçti. Ankara-Etlik’te bir bakteriyoloji ve seroloji kurumu kuruldu. Cumhûriyet döneminde kurulanlarla birlikte bugün 8 adet veteriner kontrol ve araştırma enstitüsü ile Kayseri, Denizli, Antalya, Diyarbakır, Adana, Bursa, Konya, Samsun, Elazığ, İzmir’de hastalık teşhis ve gıdâ tahlil laboratuvarları açıldı. Osmanlı Devleti döneminde hayvan ırklarını ıslâh etmek amacıyla Eskişehir (Çifteler), Malatya (Sultansuyu), Adana(Çukurova), Kurtuluş Savaşından sonra Bursa (Karacabey), Samsun (Karaköy’de) haralar, Bandırma ve Ereğli’de merinos ırkı yetiştirme çiftlikleri, Tekirdağ (Muradlı), Tokat (Kazova), Antalya (Boztepe), Çanakkale (Kumkale’de) inek ıslâh kurumları açıldı. Ayrıca Ankara’da Lalahan Zooteknik Araştırma Enstitüsü, Bursa Merinos Yapağı Muayene Laboratuvarı Türkiye’deki veteriner kurumlarının mühim bölümlerindendir. 1937 târihli ve 3203 sayılı Ziraat Vekâleti Vazife ve Teşkilât Kânunu ile baytar terimi yerine veteriner terimi kullanılmaya başlanmıştır.

Veteriner Fakültesi, Türkiye’de ilk defâ 1889 târihinde yüksek okul olarak Halkalı’da kurulmuştur. Öğretim süresi 4 yıldı. Önceleri ilk iki yılı sivil tıbbiye talebeleriyle son iki yılı ise Halkalı’da yatılı olarak geçiren veteriner talebeleri daha sonra Kadırga’da bir konak satın alınarak bir araya toplanmışlardır. Burası da kâfi gelmeyince Tunuslu Hayreddin Paşanın Sultanahmed’deki konağında Mülkiye Baytar Mektebi Âlîsi olarak 1921’e kadar öğretim yapılmıştır. Okul 1921’de yanınca, Selimiye’deki Askerî Baytar Mektebine taşındı ve Yüksek Baytar Mektebi adını aldı. 1933’te burası da kapatıldı. Cumhûriyetin 10. yıldönümü günü Veteriner Fakültesi adıyla Ankara’da öğretime başladı. 1939’da öğretim süresi 5 yıla çıkarıldı. 7 Temmuz 1948’de Ankara Üniversitesine bağlandı.

Veteriner Hekimler Birliği: Yurdumuzda hayvancılığın gelişmesi için çalışmalar yapmak paraziter ve salgın hayvan hastalıklarıyla mücâdele etmek ve bu konuda Tarım Bakanlığına yardımcı olmak üzere 1954 yılında özel kânunla kurulmuştur. Tüzel kişiliğe sâhiptir. Kamu kuruluşu niteliğinde meslek kurumudur.

Türkiye’de veteriner hekimin görevleri arasında; hayvan sağlığı yanısıra doğrudan insan sağlığı vardır. Veteriner hekimler, hayvan hastalıkları konularında ihtisas yaparak mütehassıs oldukları gibi hâlen tıp fakültelerinde mikrobiyoloji ve bakteriyoloji ihtisası yapma imkânına da sâhiptir. Böylece doğrudan insan sağlığıyla ilgili konulara da girmişlerdir. Hayvan sağlığının korunması insanların zoonoz (hayvandan insana bulaşan) hastalıklardan korunması, hayvanların verimlerini yükseltmek gâyesiyle ıslâh edilmeleri, hayvânî ürünlerin (et, süt, yumurta, peynir, yoğurt vs.) ve yemlerin muâyene ve kalite kontrollerinin yapılması veteriner hekimin görevleri arasındadır.

VETO

Alm. Veto (n), Einspuruch (m), Fr. Veto (m), İng. Veto. Kabul veya tasdik etmeme, reddetme. Genel olarak hukuk dilinde, yetkili kişi ve kurullarda bir kararın veya bir kânunun geri çevrilmesi anlamında kullanılır. İç hukukta olduğu gibi devletlerarası hukukta da kullanılır. Kabul veya tasdik etme, reddetme hakkına veto hakkı denir. Veto yetkisi kânunları bir kez daha geri gönderme yetkisine nazaran daha zayıf bir yetkidir. Mutlak veto yetkisinde devlet başkanının meclise iâde ettiği kânunu meclis tekrar oy birliğiyle de kabul etse Devlet Başkanı o metni onaylamadıkça kânunlaşamaz. Birinci Meşrutiyet döneminde böyleydi. Gerçekleştirici vetoda ise Devlet Başkanının gönderdiği metnin kânunlaşabilmesi için meclisin 2/3 gibi nitelikli bir çoğunlukla kabul etmesi şarttır. İkinci Meşrutiyet döneminde ve bugün ABD’de bu usul geçerlidir.

Bizde Cumhûriyet döneminden îtibâren veto yetkisi yerine daha zayıf bir yetki olan, çıkan bir kânunu geri gönderme yetkisi Devlet Başkanına verilmiştir. İç hukukta memleketimizde uygulama Cumhurbaşkanının kânunları geri göndermesi şeklindedir. Anayasanın 89. maddesine göre; Cumhurbaşkanı TBMM’de kabul edilen kânunların yayınlanmasını uygun bulmazsa bir daha görüşülmek üzere gerekçeleriyle birlikte on beş gün içinde TBMM’ye geri gönderir. Bütçe kânunu bu hükme tâbi değildir. TBMM’ye geri gönderilen kânun aynen kabul edilirse, Cumhurbaşkanınca bir daha veto edilmez, yayınlanır. Dünyâdaki pekçok devletin anayasalarında Cumhurbaşkanı veya devlet başkanlarına veto hakkı tanınmıştır.

Devletlerarası hukukta ve diplomasi alanında vetonun uygulandığı en önemli yer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyidir. Birleşmiş Milletler Anayasası’na göre, konseyden usûl hakkındaki kararlar on beş üyenin dokuzunun kabul etmesiyle çıkabilir. Alınan kararları yedi üye veto ettiği zaman karar yürürlüğe girmez. Usûl dışındaki kararlarda ise dâimî üye olan ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’den biri karara olumsuz oy verirse veto etmiş sayılır. Bu veto hakkı Güvenlik Konseyinde birçok önemli kararın alınmasını engellemektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince alınan kararları veto etmede Rusya başta gelmektedir. Kurulduğundan îtibâren 30 sene içindeki görüşmelerde tespit edilen 134 vetonun 110 adedi Rusya’ya âittir. Veto yetkisine sâhip olan ülkelerden ABD ve Rusya bu haklarını çoğu kez siyâsî sebeplerle kullanmaktadır. Bu bakımdan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı fonksiyonunu tam olarak icrâ edememiş ve inandırıcılığını kaybetmiştir.