ÜREMİ

Alm. Ürämie, Harnvergiftung (f), Fr. Urémie (f), İng. Uremia. Çeşitli sebeplerle ortaya çıkan böbrek yetmezliğinin son döneminde meydana gelip, şuur bulanıklığı ve koma içinde ölüme götüren hastalık hâli. Üremi; sinir sistemi, mîde-barsak ve kalp damar sistemleri yönünden çeşitli belirtiler veren, üre birikimi ve asidozla kendini gösteren bir çeşit zehirlenmedir.

Böbrek, vücudun asit-baz dengesini bozmak istidadında olan asit veya baz iyonları, hücre dışı sıvının iyon dengesini bozan fazla suyu veya iyonları, protein metabolizmasının son ürünlerini atmakla vazifelidir. Böbrekler bu mühim vazifelerini başarabilmek için çok miktarda kan almak zorundadırlar. Böbreklerin süzme kâbiliyetinin azalmasıyla kanda, azot metabolizmasının son ürünleri artmaktadır. İdrarla atılması gereken azot metabolizması son ürünlerinin başlıcaları üre, ürik asit ve kreatinindir. Vücutta, kan proteinleri dışındaki bütün azotlu maddelerin ihtiva ettikleri toplam azot miktarının normal değeri% 20-40 mg’dır. Azotemi içinde en önemli yeri işgal eden üredir. Çünkü kandaki oranı diğer azotlu maddelere nazaran çok daha fazladır. Ortalama normal miktarı % 30 mg kadardır. % 50 mg’ın üstü anormal olarak kabul edilir. Ağır üremi vak’alarında kan üresinin % 500 mg’a kadar yükselmesi mümkündür. Yurdumuzda genellikle azotemi hakkında fikir sâhibi olmak için kan üresinin ölçülmesiyle yetinilmektedir. Azotemi derecesiyle üremi, arasında kaba da olsa bir paralellik bulunması ilk önce üre, ürik asit, kreatinin gibi birikime uğrayan azotlu maddelerin suçlandırılmasına yol açmıştır. Daha sonraları potasyum yüksekliği, kalsiyum düşüklüğü gibi elektrolit sapmalarının, asidozun ve barsak kokuşma ürünlerinin üremi komasında etkili oldukları düşünülmeğe başlandı. Yapılan bütün incelemeler üreminin bir üre zehirlenmesi olarak kabul edilmeyeceğini, vücutta biriken ürenin ancak çok yüksek seviyelere çıktığı zaman üremi belirtilerinden bâzılarını meydana getirebileceğini göstermiştir. Üremide görülen tendon reflekslerindeki canlılık, kas çekilmeleri, sinir kas sisteminin aşırı uyarılma belirtileri, iyonize kalsiyumun azalmasıyle ilgilidir. Vücuttan su ve tuz kaybının da, üremi belirtilerini şiddetlendirdikleri anlaşılmıştır.

Üremiyi, teşekkül hızına göre had ve müzmin; altta yatan sebebin yerine göre de prerenal (böbrek öncesi), renal (böbrekle ilgili) ve postrenal (böbrek sonrası) olarak sınıflandırmak mümkündür.

Prerenal (Böbrek öncesi) üremi sebepleri şöyle sıralanabilir: Prer şoka yol açan bütün haller (ameliyat, travmalar, zehirlenmeler, sarî hastalıklar, yanıklar, şiddetli ishal ve kusmalarla birlikte giden hastalıkların ve şeker hastalığının sebep olduğu susuzluk şoku, Addison krizi), ileri derecede kalp yetmezliği, Renal (Böbrekle ilgili) Üremi sebepleri; çeşitli had ve müzmin nefritler, polikistik böbrek, ilerlemiş böbrek veremi, böbrek tümörleri, böbrekte amiloid birikimi, iki taraflı böbrek enfarktüsü, had tübüler nekroz, damar içi hemoliz (kan erimesi), ezilme sendromu, Postrenal (böbrek sonrası) üremi sebepleriyse; her iki böbrek idrar yollarının taş, ur, kan pıhtısı veya dıştan baskı ile tıkanması, üreterlerin ameliyatlarda dikkatsizlik yüzünden kesilmesi, prostat büyümesi olarak sayılabilir.

Üreminin belirtileri: Başlangıç genellikle sinsidir. İlk belirtiler halsizlik ve kas zayıflığıdır. Gündüz dalgınlık içinde bulunan hasta, geceleyin uyuyamaz. Bâzı vak’alarda saldırganlık ve mânâsız bağırıp çağırmalar görülür. Şuur bulanıklığı, nihâyet komaya döner. Başağrısı bâzan ilk belirti olarak görülür. Kas çekilmeleri sık görülür. Hastalığın son döneminde durdurulamayan bir hıçkırık görülebilir. Ağızda kuruluk ve yanma sık rastlanan şikâyetlerdir. Dil paslıdır. Nefeste amonyak kokusu duyulur. Ağızda iltihap bulunabilir. İştahsızlık bulantı-kusma başlangıç belirtileri olabilir. Başlangıçta hemen dâimâ kabızlık bulunduğu halde, sonradan ishaller eklenebilir.

Hastanın solunumu, ileri dönemde düzensiz bir hal alır ve denkleşir (Kusmaul solunum). Zatürre, sık rastlanan bir komplikasyondur.

Üremide kalp yetmezliğine sık rastlanır ki, bunun sebebi yüksek tansiyondur. Kalp zarı iltihabı, son dönemde ortaya çıkar. Deri genellikle soluk, kuru ve sarımsı kirli renktedir. Kaşıntı mevcuttur. Üremide zayıflama söz konusudur, fakat ödem bunu gizleyebilir. Kansızlık sık görülür.

Üremi teşhisi: Kan tahlilleriyle kesinlik kazanır. Üremiye yol açan hâdise gelip geçici ve şifası mümkünse, üremi de geçicidir. Üremi, müzmin ve iyileşmesi mümkün olmayan hastalıklara bağlıysa şifâ yoktur.

Üreminin tedâvisi, üremiye yol açan hastalığa yöneliktir. Tedâvi, hastahânede yapılır. Hasta yatak istirahatine alınır. Su ve elektrolit dengesi çok iyi tâkip edilerek düzenlenir. Özellikle had vak’alarda sun’î böbrekten istifâde edilir.

Müzmin vak’alarda yâni irreversibl (dönüşü olmayan) üremi vak’alarında bugün için en iyi (hattâ tek) kesin tedâvi şekli böbrek transplantasyonu (nakli) dur. Bu da iki türlü olabilir. Ya ölüden ölüm ânında alınan böbrek nakledilir. Veya hastanın yakın akrabâlarından kan ve doku grubu testleri yapılıp uygun olanın bağışladığı bir böbreği hastaya nakledilir. Özellikle bu iki tür nakillerde böbreği vücûdun reddetmemesi için uzun süre özel ilâç tedâvileri yapılır.

ÜRETAN

Alm. Urethan (n), Fr. Uréthanne, İng. Urethane. Kimyâda (NH2COOC2H5) formülüyle gösterilen, beyaz, billuri yapıda bir katı madde. Karbamik asidin bir esteridir. Alkalikloroformatın düşük sıcaklıkta amonyakla reaksiyonundan elde edilir. Alkil karbamat da denilen üretanın erime noktası 49-50°C’dir. Suda ve alkolde çözünür.

Üretan, tıp sahasında lösemi ve multipl miyelom (kan kanserleri) tedâvisinde, plastik endüstrisinde poliüretan elde edilmesinde kullanılır. Üretan önce yatıştırıcı ve uyuşturucu olarak tıbba girdi. Fakat insanda etkisi belli olmadığından ve halsizlik yaptığından uzun yıllar kullanılmadı. Hızla bölünen hücrede kromozomları etkileyerek hücre bölünmesini kontrol altına alabilme kâbiliyetiyle bâzı kanserlerin tedâvisinde kullanılır. Mantığa aykırı görünen bir husus ise üretanın bâzı laboratuvar hayvanlarında kanser hâsıl ettiğinin bilinmesidir. Bu yüzden kanser yapabilecek bir madde olarak da telakki edilmektedir.

ÜRETKEN REAKTÖR

(Breeder Reaktör) (Bkz. Nükleer Enerji)

ÜRETİM (İstihsâl)

Alm. Produktion, Erzeugunf (f), Fr. Production (f), İng. Production. İktisâdî fayda, yâni insan ihtiyaçlarını tatmin etme kâbiliyetini artıran her türlü faaliyet. Daha dar mânâda, fikren veya bedenle belli bir emek veya sermâye sarf ederek, karşılığında elde edilen hâsılat veya hizmet.

Üretim veya istihsâl, toprağın işlenerek bir ürün elde edilmesi şeklinde olabileceği gibi, bir fabrikada emek, sermâye ve hammaddenin belirli ameliyelerden sonra yeni bir mâmül mal elde edilmesi şeklinde de olabilir. Üretilen bir mal, başka  bir üretim biriminin (işletmenin) hammadde girdisi olabileceği gibi nihaî tüketim maddesi de olabilir. İktisâdî mânâda üretim, bâzan da hizmet şeklinde kendisini gösterebilir. Meselâ, otellerde ve lokantalarda yapılan hizmetlerde, insan ihtiyaçlarına yönelik faaliyetler olduğu ve ülke ekonomisine fayda temin ettiği için üretimden sayılırlar. Nitekim, bir devletin toplam üretim miktarı tespit edilirken sanâyii ve tarım sektörünün yanında hizmet sektörü de dikkate alınır ve para cinsinden değeri toplama dâhil edilir.

İktisat, kıt kaynaklarla sayısız ihtiyaçlar arasında bir denge kurmaya çalıştığı için önemli ve faydalı malların seçimi sözkonusu olmaktadır. Üretimin yapılması için de toprak, emek, sermâye ve müteşebbise ihtiyaç duyulmaktadır. Bu dört unsur, insanların ihtiyaçlarını öncelik sırasına göre tespit ederek üretmektedir. Üretimle tüketim atbaşı gitmektedir. Genel olarak tüketimi yapılmıyan mal veya hizmetler üretilmezler. Diğer bir ifâdeyle üretim yapılması, ihtiyaçlardan doğmaktadır. Ancak bu durum bâzan da sun’î ihtiyaç dediğimiz lüks tüketimin sonucunda kaynakların lüks üretime tahsis edilmesi şeklinde de kendini gösterir. Bu şekildeki bir üretim şekli, kıt olan kaynakların adâletli bir şekilde kullanılmasını ortadan kaldırmaktadır.

Üretim belli başlı dört şekilde görülür:

a) Maddenin tatmin özelliğini değiştirerek maddî fayda meydana getirir.

b) Malların bir yerden başka bir yere nakledilmesiyle mekân faydası meydana getirilir. Meselâ, malın çok bulunan bir yerden az bulunan bir yerde pazarlanması ve satılması gibi.

c) Malların bol olduğu zamanlarda stok edilerek az bulunan zamanda kullanılmaya ve istihlâka arzedilmesiyle zaman faydası meydana getirir.

d) Hizmet faydası meydana getirir. Bir doktorun bir berbere yaptığı iş, hizmet faydasıdır.

Üretim faktörleri: Bir üretimin meydana gelmesinde, kullanılan unsurlardır. Üretim faktörleri; toprak, emek ve sermâyedir. Ayrıca müteşebbis de üretim faktörlerinden sayılmıştır. Yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tabiattaki her türlü unsur, toprak kavramı içine girer. Emek faktörü, bir mal veya hizmet faktöründeki insan gayretidir. Bu çalışmaların bâzısı kol kuvvetine dayanırken, bâzılarında fikir kuvveti daha ağır basar. İktisatta her türlü üretim aracı, sermâye sayılır. Böylece daha önce üretilmiş olan bu araçlar, üretim faaliyetinde insana yardımcı olup, faaliyetin verimliliğini arttırır. Bunlardan başka günümüzde, klâsik bu üç üretim faktörünün dışında “Teşebbüs unsuru” işin organizasyonunu üstlenmesi ve idâre etmesi sûretiyle üretimin gerçekleşmesinde önemli bir faktör olarak sayılmıştır.

ÜRİK ASİT

Alm. Harnsaeure, Fr. Acide urique, İng. Uric acid. Pürin grubunda yer alan organik bir bileşik. Kuşlarda ve sürüngenlerde sindirim sırasında proteinin parçalanmasıyla açığa çıkan azotun büyük bölümü ürik asit biçiminde vücuttan atılır. İnsanlarda nükleoproteinlerin bileşenleri olan pürinlerin parçalanması sonucunda çok az miktarda ürik asit oluşur ve idrarla dışarı atılır. Ancak gut hastalığında kandaki ürik asit seviyesi yükselir. Ürik asit oluşumunun artması böbrek taşlarından üratların oluşumuna sebep olur.

ÜROLOJİ

Alm. Urologie (f), Fr. Urologie (f), İng. Urology. İdrar yollarının ve erkeklerde üreme organlarının yapısı, hastalıkları ve tedâvileriyle uğraşan tıbbın bir cerrâhî dalı. Ürolojinin bir diğer adı, bevliyedir. Üroloji dalında ihtisas yapan hekimlere ürolog denilmektedir.

Böbrek taşları, pyelonefritler, üreter ve mesâne taşları, idrar yollarıyla ilgilidirler. Tümörler, prostat büyümeleri ve iltihapları, erkeklerdeki kısırlıkların teşhis ve tedâvisi gibi birçok konular hep ürolojinin ilgi sahası içine girmektedir. Hastalıkların teşhisinde kan ve idrar tahlillerinden, ilâçlı ve ilâçsız röntgen filmlerinden, endoskopik incelemelerden; ultrasonografiden istifâde edilmektedir.

ÜROTROPİN

Alm. Urotropin (n), Fr. Urotropine, İng. Urotropine. Kimyâda hekzemetilen tetramin ismiyle de bilinen suda çözünebilen kristal yapıda bir madde. Formaldehid’in amonyakla olan reaksiyonundan elde edilir.

Ürotropin, gıdâların muhâfazasında, tıpta idrar yolları için antiseptik olarak ve sentetik reçineleri sertleştirmede kullanılır. Romatizma ve gut hastalığı olduğu takdirde ürik asit böbrek taşları için çözücü olarak kullanılır. Ticârî ismi ürotropin veya aminoform’dur.

Ürotropinin amonyum nitrat ve asetik asit anhidridi mevcudiyetinde derişik nitrat asidiyle nitrolanmasından hekzogen (siklonit) elde edilir ki, bu madde İkinci Dünyâ Savaşında elde edilen çok kuvvetli patlayıcılardan biridir.

ÜRÜN

Alm. Erzeugnis, Produkt n, Ernte (f), Fr. Produit (m), récolte (f), İng. Product. Ekonomide belirli bir malzeme ve insan hizmeti vererek meydana getirilen kullanılabilir yarı işlenmiş veya tamamlanmış madde. Ürün, yetiştirilen, yapılan ve bir yerden diğer bir yere taşınan şekillendirilmiş ticârî eşyâdır. Zirâî, teknik üretim işlemi sonunda elde edilen bir ürün ayrıca pazarlanmak, kullanılmak üzere ticârî gâyelerle nakledilir. İnsan gücünün bir hizmet olarak belirli işlerde kullanılması da ürün olarak kabul edilebilir. Meclislerin çıkardığı kânunlar, insanların hizmetine sunulan bir nevî üründür. Ürün bir çalışmanın neticesidir. Dolayısıyla bir mal oluş fiyatı vardır. Hava, su, toprak gibi çok bulunan maddeler de bir nevî ürün gibi gözükürse de çoğu zaman parasız olduğu için ekonomik yönden ele alınmaz ve ürün kavramı içinde düşünülmezler.

Ürün normal olarak belli fiyatlarda ekonomik gelir sağlaması için piyasaya sürülür. Ürünün elde edilişi elle veya teknik âletlerle olur. Ürün elde edilirken dört ana faktör göz önünde bulundurulur.

a) İnsan yardımı olmaksızın tabiatta hazır bulunan maddeler,

b) İnsan gayretiyle bir işçilik karşılığı elde edilen maddeler,

c) Yarı mâmul maddelerin daha ileri işlemlere tâbi tutularak yeni maddeler elde edilmesi için lâzım olan yatırım kapitali,

d) Elde edilen ürünün daha verimli usûllerle elde edilmesi için çalışmalar yapılması ve pazarlanmasıdır.

Ürünün elde edilmesinde iş ve sanâyi idârecileri dâima en ucuz ve en çok kâr getirecek istihsâl metodlarını araştırır ve tatbik ederler. Tek tek yapılarak elde edilen bir ürünle serî olarak yapılan aynı ürünün mal oluş fiyatları arasında büyük fark olduğu için iş ve sanâyiciler serî üretim metodlarını tercih ederler.

ÜSÂME BİN ZEYD

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin; “Üsâme bana herkesten daha yakındır.” hadîs-i şerîfine mazhar ve Resulullah’ın sevgilisi diye meşhur olan sahâbî. Babası Peygamber efendimizin âzâdlılarından Zeyd bin Hârise, annesi Ümmü Eymen’dir (r. anhâ). Künyesi Ebû Muhammed nesebi, Üsâme bin Zeyd bin Hârise bin Şerâhbil’dir.

Doğum târihi kesin olarak bilinmemekte olup, 673 (H. 54) veya 678 (H. 59) senesinde Medîne’de vefât etti. Mekke’ye giderken Resûlullah’ın devesinde, arkasında oturmuş ve birlikte Kâbe’ye girmişti. Huneyn Gazâsında kahramanca çarpıştı. Çok cesûrdu. On sekiz yaşındayken Resûlullah efendimiz tarafından İslâm ordusuna kumandan tâyin edildi. 673 (H. 54) veya 678 (H. 59) senesinde Medîne’de vefât etti.

Peygamber efendimiz âzâdlı kölesi hazret-i Zeyd bin Hârise’yi çok severdi. Onu kendisine evlâd edindiğinden, hazret-i Üsâme bin Zeyd Peygamber efendimizin terbiyesi altında yetişti. Böylece, Peygamber efendimizin torunları hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin’in sevgisine hazret-i Üsâme de ortak oldu. Sevgili Peygamberimiz; “Üsâme bana herkesten daha yakındır.” buyurdular. Hazret-i Üsâme’nin Ehl-i beytin bir ferdi kabul edilmesinden sonra, gece gündüz demeden her zaman, Peygamber efendimizin hâne-i seâdetlerine girip çıkmasına izin verildi.

Çocuk yaşta hicret sevâbı kazandı. Medîne döneminde, çocuk olduğu için, hicretin 7-8. yılına kadar yapılan muhârebelere katılamadı. Bundan sonra katıldığı muhârebelerde çok kahramanlıklar gösterdi.

Hazret-i Üsâme Mekke’nin fethinden sonra yapılan Huneyn Gazâsında Peygamber efendimizin yanından hiç ayrılmadı. Müşriklere karşı kahramanca çarpıştı.

Peygamber efendimiz, 632 senesinde hastalandılar. Hasta hâllerinde Rumlarla savaşmak üzere bir ordu hazırlanmasını emir buyurdular. Eshâb-ı kirâm radıyallahü anhüm hazırlık için dağıldı.

Resûlullah efendimiz, hazret-i Üsâme’yi çağırdılar; onu hazırlanan orduya kumandan tâyin ettiler ve mübârek elleriyle sancağı bağlayıp hazret-i Üsâme’ye teslim ettiler. Sonra mescitte minbere çıkıp; “Ey Eshâbım! Üsâme’nin babası Zeyd, kumandanlığa nasıl lâyık ve benim katımda nasıl en sevgiliyse, ondan sonra oğlu Üsâme de kumandanlığa öyle lâyıktır. Üsâme, benim katımda insanların en sevgililerindendir.” buyurdular. Hazret-i Üsâme ve savaşa gidecek Eshâb-ı kirâm, Peygamberimizle vedâlaştılar. Kumandası altında savaşa gidecekler arasında Ebû Bekr, Ömer, Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahü anhüm gibi Eshâbın ileri gelenleri de vardı.

Resûlullah efendimizin hastalığı ağırlaştı. Bu arada ordu hazırlıklarını tamamlamış ve karargâhta toplanmıştı. Pazar gecesi orada yatıldı. Sabahleyin hazret-i Üsâme, yanında hazret-i Abbâs olduğu hâlde Peygamber efendimizin yanına geldi. Peygamberimizin mübârek ağzına ilâç veriyordu. Hazret-i Üsâme’yi görünce ona duâ ettiler ve; “Allahü teâlâ yardımcın olsun! Haydi cenge git.” buyurdular. Ordu hareket etmek üzereyken Peygamber efendimizin vefât haberi geldi.Rebî’ül-evvel’in on ikinci, pazartesi günüydü. Ordu, Peygamberimizin hâne-i seâdetinin önüne geldi. Sancağı kapının önüne dikti. Hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Üsâme’ye “Sancağı açmamak üzere evine götür!” buyurdu. Peygamber efendimizi yıkamak üzere harekete geçtiler. Hazret-i Üsâme de Peygamber efendimizi yıkamak, kefenlemek ve kabr-i şerîfine indirmek vazîfelerinde yardımcı oldu. Peygamber efendimizin defninden ve hazret-i Ebû Bekr’in halîfe seçilmesinden sonra hazret-i Üsâme idâresindeki ordu Şam tarafına hareket etti. Halîfe hazret-i Ebû Bekr bâzı tavsiyelerde bulundu ve Üsâme’yi ve emrindeki orduyu Şam tarafına yolcu etti. Üsâme, Huzâ’a kabîlesine gidip, mürtedlere (dinden dönenlere) karşı kazandığı zaferden sonra Medîne’ye döndü.

Hazret-i Ömer, halîfeliği sırasında hazret-i Üsâme’ye tâzim ve ihsânlarda bulundu. Çünkü Peygamber efendimizin; Üsâme’yi çok sevdiğini biliyordu. Üsâme bin Zeyd hazret-i Osman’ın halîfeliği sırasında devlet idâresiyle ilgili işlere karışmadı. Yine hazret-i Ali ve hazret-i Muâviye arasındaki hâdiselere de karışmak istemedi ve; “Müslümanlar arasında kardeş kanı dökülmesinden çekinirim.” buyurdu. Hâdiseler ilerleyince, ictihâdı hazret-i Ali’nin ictihâdına uygun oldu ve son nefesinde bile bunu bildirdi. 673 (H.54) veya 678 (H. 59) senesinde Medîne-i münevvere de vefât etti.

Hazret-i Üsâme’nin yirmi seneye yakın ömürleri Peygamber efendimizin mübârek dizleri dibinde geçti. Her işte, her hususta Resûlullah efendimizin emirleri üzere hareket eder, hizmetlerinde bulunmakla şereflenirdi. Peygamberimizin sünnet-i şerîflerini iyi öğrendiği için, Eshâb-ı kirâm, bâzı mes’eleleri hazret-i Üsâme’den sorarlardı.

Hazret-i Üsâme, Peygamber efendimizin en îtimâd ettiği kimselerden olup, sırlarının mahremi idi. Peygamberimiz, önemli meselelerde hazret-i Üsâme ile istişâre ederlerdi. Hazret-i Ömer de bu sebepten hazret-i Üsâme’ye danışır, fikrini alırdı. Eshâb-ı kirâmın hepsi gibi, hazret-i Üsâme bin Zeyd de fazîlet ve güzel ahlâkı kendinde toplamıştı.

Üsâme bin Zeyd diyor ki: “Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem gördüm. Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin mübârek kucağında oturuyorlardı. Buyurdu ki: “Bu ikisi, benim oğullarımdır ve kerîmemin oğullarıdır. Yâ Rabbî! Ben bunları seviyorum. Sen de sev ve bunları sevenleri de sev!”

Ey Allah’ın kulları, tedâvî olunuz. Allahü teâlâ derdi yarattığı gibi dermânı da yaratmıştır.

“Dikkat edin, Cennet için hazırlanan yok mudur? Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Cennet’te tehlike diye bir şey yoktur. Cennet, parlayan bir nûr, etrâfa yayılan bir kokudur. Binâları kuvvetlidir, ırmakları devamlı akar, bol ve olgunlaşmış meyve yeridir. Orada temiz ve güzel zevceler vardır. Onlar dâimâ neşelidirler. Nîmetleri devamlıdır. Orada, aklın eremeyeceği fevkalâde güzellikler vardır” buyurduğunda, Eshâb-ı kirâm; “Biz ona hazırlandık” dediler. Bunun üzerine Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem; “İnşâallah deyiniz” buyurdular ve sonra cihâdı anlatarak ona teşvik ettiler.

ÜSTÜBEÇ

Alm. Bleiweiss (n), Fr. Céruse (f), İng. White lead. Hâricî boyalarda kullanılan ve esas îtibâriyle kurşun karbonat olan bir pigment. Kurşun bileşikleri zehirli olduğundan üstübeç daha çok hâricî boyalarda kullanılır. Çok eski târihlerden beri bilinir. Bugün üstübeç üç gruba ayrılmaktadır. Bazik kurşun karbonatın formülü 2Pb CO3.PbO (OH)2 şeklinde olup, en eski üstübeçtir. Toz veya pasta hâlinde pazarlanır. Bazik kurşun sülfatın formülü 2Pb SO4.PbO olup, 1876’dan beri ticârî olarak üretilir, fakat şu anda ikinci derecede önemlidir. Bir de silisyum oksit ve kurşun oksit ihtivâ eden üstübeç vardır. Bu da evlerin hâricî boyalarında kullanılır. Bir diğer tipindeyse kurşun silikat vardır ki bununla metaller boyanır.

Üstübeç’in çok temiz bir beyaz rengi ve örtme gücü vardır. Ayrıca boyanın hızla kurumasına da sebep olur. Bugün kurşundan elde edilen üstübecin yerini çinko üstübeci almıştır. Kurşun bileşikleri zehirli olduğundan kurşun üstübeçlerinin îmâlâtı birçok memlekette yasaklanmıştır. Buna rağmen kurşun üstübeci hâlen kıymetli bir pigment olarak kabul edilmektedir.

Çinko üstübeci çinko oksitten (ZnO) ibârettir. Beyazlığı esas üstübeç gibi olduğu halde örtme gücü onun kadar değildir. Dış tesirlere de dayanıklılığı daha azdır. Buna karşılık kurşun üstübeci gibi hidrojen sülfürden etkilenmez.

ÜTÜ

Alm. Bügeleisen, Plätteisen (n), Fr. Fer (m) à repasser, İng. Iron. Kumaş ve bezden yapılmış giyim ve ev eşyâlarının buruşukluklarını gidermek, düzgün durmalarını sağlamak için kullanılan âlet. Ütü ısıtılıp kızdırılarak kullanılır. Ütüyle yapılan düzeltme işlemine ütüleme denir.

Eskiden kömürlü ütüler kullanılırdı. Günümüzde kömürlü ütü tamâmen terk edilmiş durumdadır. Evlerde ve terzilerde elektrikli ütüler tercih edilmektedir. Elektrikli ütüler 300-1000 Watt gücündeki rezistans yardımıyla kızdırılır. Ağırlıkları 3-10 kg arasında değişir. Termostatlı olanlarında ise belirli sıcaklığa erişildiğinde otomatik olarak elektrik akımı kesilir. Ütüleme işlemi bir müddet o sıcaklıkta devam eder. Sıcaklık hissedilir seviyede düşünce tekrar elektrik akımı gelir ve ütü kızmaya devam eder. İçine konulan suyu buharlaştırıp, kumaşın bu buhar yardımıyle hafifçe nemlenmesini temin eden buharlı ütüler de günümüzde yaygın kullanma sahası bulmuştur. Kuru temizlemeciler ve konfeksiyoncular ütülerini doğrudan doğruya su buharı ile ısıtıp, pantolon ve diğer giyim eşyâlarını presleme metoduyla ütülerler.

ÜTÜV (Etüv)

Alm. 1. Trockenofen, Trockenapparat (m) 2. Heissluftapparat (m), Fr. Etuve (f), İng. Sterilizer 2. Drying-out cupboard. İçinde belirli bir sıcaklık elde edilerek kurutma, mikrop üretme ve dezenfekte veya sterilizasyon gibi gâyelerle kullanılan âlet. Cihazlar iki kat saçtan olup, hava geçirmez bir de kapağı vardır. Kurutma ve nem alma gibi fizikî hâdiseler yanında bâzı kimyevî reaksiyonlar için lüzumlu yüksek sıcaklık derecelerini elde etmek için de etüvlerden faydalanılır. Mikrop üretmek için laboratuvarlarda kullanılan etüvler, gelişmeleri belirli bir sıcaklığı icâbettiren mikroplara müsâit sıcaklık şartları sağlamada kullanılır.

Mikropların öldürülmesi (dezenfeksiyon) için kullanılan etüvlerin çeşitli tipleri vardır. Bunların bâzısı(160-180°C)’lik kuru havayla çalışır. Cerrahî âletlerin dezenfeksiyonunda kullanılır. Pasteur fırını ve Poupinel etüvü bu tiptendir. Bundan başka kızgın su buharı ile çalışan ve formüllü etüvler de vardır. Chamberland otoklavı, Geneste-Herscher etüvü kızgın buharlı tipe birer misâldir. Formole 80°C’lik su buharı katılarak kullanılan formüllü etüvler ipekli kumaşlar, deri, kauçuk, kürk gibi eşyâların dezenfeksiyonunda kullanılırlar. Gonin etüvü formollü bir etüvdür. (Bkz. Dezenfeksiyon, Otoklav)

ÜVEYK (Streptopelia [Turtur] turtur)

Alm. Gemeine Turteltaube, Fr. Tourterelle des bois, İng. Turtle dove. Familyası: Kumrugiller (Peristeridae). Yaşadığı yerler: Avrupa, Ön Asya ve Kuzey Amerika ormanlarında. Özellikleri: 30 cm boyunda tohumla beslenen, çok renkli bir kuş. Çeşitleri: Tek türdür. “Orman kumrusu” veya “Yabânî kumru” olarak da bilinir.

Kumrugiller âilesinden, 30 cm boyunda, çok renkli bir kuş. Avrupa, Ön Asya ve Kuzey Amerika’nın sık ormanlarında yuva yapar. Güney Avrupa’da bol olup, kışı Afrika’da geçirir. “Orman kumrusu” veya “Yabânî kumru” olarak da tanınır. Yılda iki kez kuluçkaya yatar. Ağaç ve yabânî ot tohumlarına düşkündür. Yabânî ot tohumlarını yediğinden çiftçiler için faydalı sayılır.

ÜVEZ (Sorbus domestica)

Alm. Spierling, Sperberbaum (m), Fr. Cormier, sorber domestique (m), İng. Service-tree. Familyası: Gülgiller (Roseceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Marmara ve Karadeniz bölgesi.

5-10 m yüksekliğinde, Mayıs-Haziran ayında beyaz renkli çiçekler açan ve kışın yaprağını döken ağaçlar. Yaprakları 7-11 çift yaprakçığa parçalanmışlardır. Meyveleri 10-20 mm çapında, küre veya armut şeklinde, yeşilimsi sarı veya kırmızımsı-esmer renkli olup, buruk lezzettedir. Türkiye’de 11 kadar üvez türü bulunur. Sarbus aucuparia türü kuş üvezi olarak bilinir ve Kuzey Anadolu’da yaygındır. Sorbus domestica türü (üvez) Karadeniz bölgesinde tabiî olarak yayılış gösterdiği gibi meyveleri için birçok bölgede yetiştirilir.

Kullanıldığı yerler: Meyveleri parasorbinik asit, malik asit, şekerler (sorbos) sorbitanik asit, pectin karotensid ve vitamin C ihtivâ eder. Özellikle bir şeker olan sorbos şeker hastaları rejimi için iyi bir tatlandırıcıdır. Meyveleri ve yaprakları kabız edicidir. Yine meyveleri idrar söktürücü, kadınlarda âdetleri kolaylaştırıcı etkilere sâhiptir. Meyveler C vitaminince zengindir. Onlardan şurup ve ekstraktları hazırlanır. Yapraklarının % 5’lik çayı şeker hastalığına karşı kan şekerini düşürücü olarak kullanılmaktadır. Zararsızdır.

ÜZENGİ

Alm. Steigbügel (m), Fr. Etrier (m), İng. Stirrup. Ata ve buna benzer hayvanlara binenlerin eyer üzerindeki oturuşlarını veya duruşlarını sağlamlaştırmak için kullanılan eyerin iki yanında asılı, altı düz mâdenî halka. Orta kulak kemiklerinden biri üzengiye benzediği için buna da üzengi kemiği ismi verilmektedir. Bunun gibi üzengi kelimesi çeşitli yerlerde kullanılarak değişik isim ve mânâlara gelmektedir; “üzengi kası”, “üzengi tabanı”, “üzengi yatağı”, “üzengi taşı”, “üzengi ağası” vs. gibi mânâlarda kullanılması da böyledir.

İlk zamanları ata ve diğer hayvanlara binenler eyer bile kullanmazlardı. Eyerin hayvanlar üzerine konulup faydalanılmasından sonra üzengi de kullanılmaya başlandı. Bu durum 12. yüzyıllarda Çin’de ortaya çıktı. Daha sonra Orta-Asya Türklerinde eyer ve üzengicilik gelişti. On beş ve on altıncı yüzyıllarda ise Osmanlılarda eyer ve üzengicilik mesleği zirveye ulaştı. (Bkz. Saraçlık)

Eyerle ata ve diğer havanlara binen kişilerin üzengi kullanması lâzımdır. Üzengi, binilen hayvanın yönetimini, bineninse rahat yolculuk etmesini kolaylaştırır. Üzengiyi eyere bağlayan kayış binicinin bacaklarının uzunluk ve kısalığına göre ayarlanır.

Üzengiler; gümüş, bakır, pirinç, çelik gibi mâdenlerden yapılarak, güzel kabartma çiçeklerle süslenir. Cıvayla yaldızlanırlar. Üzengilerin kullanıldıkları yerlere göre değişik tipleri vardır. Binicilikte kullanılan üzengiler tek tiptirler. Yarışlarda jokeylerin kullandıkları üzengilerse ince ve çok hafiftir.

Selçuklu ve Osmanlı devri pâdişâh, vezir ve devlet erkânına özel olarak yapılan üzengiler görenleri hayrete düşürmektedir. Her sahada olduğu gibi bu san’atta da emeğin, ince zevkin en güzel örnekleri görülmektedir. Seyredenler eski şaşalı devrin, komutanlarının serhat boylarındaki akıncıların kullandıkları üzengileri hayranlıkla seyretmektedirler.

ÜZERLİK OTU (Peganum harmala)

Alm. Syrische Steppenraute (f), Fr. Hermale, harmel (m), İng. Harmal. Familyası: Nazarotugiller (Zygophyllaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Orta Anadolu.

Mayıs-Ağustos ayları arasında yeşilimsi-beyaz renkli çiçekler açan, 30-50 cm boyunda, çok yıllık otsu bir step bitkisi. Daha çok kumluk ve taşlık yerlerde, mezarlıklarda görülür. Gövdeleri yatık ve otsudur. Yapraklar çok parçalıdır. Çiçekler uzun saplı ve tek tek bulunur. Meyveleri çok tohumlu, toparlak şekilde bir kapsüldür. Tohumları kırmızımsı kahverengidir.

Kullanıldığı yerler: Çoğunlukla tohumları kullanılır. Tohumlarında hamin, harmalin, peganın gibi alkaloitler vardır. Kurt düşürücü ve narkotikdir. Halk arasında ekzama, basura karşı ve tütsü olarak kullanılır.

ÜZÜM

Alm. Trauben (f.pl.), Fr. Raisin (m), İng. Grapes. Familyası: Üzümgiller (Vitaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Türkiye’nin çoğu yeri.

Asmanın meyvelerine verilen isim (Bkz. Asma). Üzümler genellikle asmada yetiştirilir. Hemen hemen her toprakta yetişir. Fakat bakımı zordur. Aksi halde külleme vs. gibi hastalıklar olur. Verim ve kalite düşer. Üzümün şekli, rengi ve büyüklüğü çeşitlerine göre değişir. Çekirdekli veya çekirdeksiz cinsleri vardır. Olgun üzüm meyveleri yeşil, sarı veya mor renklerde olabilir. Memleketimizde üzüm çeşitlerinin başında razaki, çavuş, kürt, müşküle, misket, keçi memesi, çekirdeksiz, yapıncak gelir.

Memleketimizde üzümler çeşitli gâyelerle yetiştirilir: 1) İhrâcât yönünden oldukça önemli olan kurutmalık üzümler, 2) Yemeklik üzümler, 3) Şıralık üzümler, 4) Şaraplık üzümler.

Memleketimizde üzüm yetiştiriciliği önemli rol oynamaktadır. Bilhassa Trakya, Marmara ve Ege bölgeleri üzüm yetiştiriciliği bakımından oldukça önemlidir. Güneydoğu Anadolu (G. Antep) bölgesinde de üzüm yetiştiriciliği çok ileridir. Doğu Anadolu bölgesinde (Elazığ, Erzincan, Iğdır) iyi cins üzümler yetiştirilmektedir.

Türkiye’de üretilen üzüm miktarı yılda ortalama dört milyon ton civarındadır. İhracatta da diğer ülkelerin başında yer almaktayız. Dış satışımızın başında da çekirdeksiz üzüm gelmektedir. Üzüm satımında sırayla Türkiye’nin ardından Yunanistan, Avustralya, İran ve ABD gelir.

Kullanıldığı yerler: Üzüm iyi bir gıdâ maddesidir. Üzüm, şekerler, organik asitler, B ve C vitaminleri, tanen taşır. Tıpta idrar arttırıcı, sindirim kolaylaştırıcı, müshil ve kuvvet verici olarak kullanılır. Tâze üzümün sıkılmasıyla elde edilen usareye şıra denir. Kuvvet verici ve gıdâ olarak kullanılır. Şıranın ısıtılarak koyulaştırılmasıyla pekmez, bunun da yoğunlaştırılmasıyla bulama elde edilir. Ayrıca, üzüm şırasından çeşitli yiyeceklerde istifâde edilir.