ÜNİVERSİTE

Alm. Universität (f), Fr. Université (f), İng. University. Fakülte denen ilim kollarından meydana gelen ve talebelerine belirli ihtisaslar kazandıran öğretim ve araştırma kuruluşu. Bugünkü mânâda ilk üniversitelere Abbâsîler döneminde Bağdat’ta rastlanır. İlk üniversiteyse, Emevîler tarafından Fas’ın Fez şehrinde 859 senesinde kurulan Keyruvan Üniversitesidir. Eski Yunan ve Roma dönemlerinde bâzı yüksek eğitim ve öğretim teşkilâtları olmasına rağmen bunların bugünkü mânâda üniversite niteliği yoktur. Batıda üniversiteler İslâm medeniyetinin Endülüs Emevî Devleti vâsıtasıyla Avrupa’ya girmesiyle başlar. Fas, Kurtuba ve Gırnata üniversiteleri, ilim ve fennin kilise ve piskoposların tesirindeki ruhban sınıfına mensup öğretim üyeleri olan okullara girmesine vesile olarak, sâdece hukuktan ibâret olan öğretim dalına tıp, astronomi, ilâhiyat ve benzerlerinin de eklenmesini sağladı. O zamâna kadar Avrupa kralları ve devlet adamları tedâvi olmak için Kurtuba Üniversitesinin Tıp Fakültesine gelirlerdi. Hattâ dünyânın düz olduğuna inanan Avrupalılar, Galile, Kopernik, Newton dünyânın döndüğünü İslâm kitaplarından öğrenip söyleyince onları suçlu görüp hapsedecek kadar ilim ve fende geriydi. Bağdat’taki Nizâmiye Medresesi (1065), Osmanlılardaki ilk üniversite olan İznik Medresesi (1331) gibi misalleriyle de Selçuklular ve Osmanlılar döneminde hızla gelişen medrese müessesesi Tanzimata kadar fen derslerinde de söz sâhibiydi (Bkz. Medrese). Fen dersleri kaldırılınca ilim ve fenni Endülüs Emevîleri vâsıtasıyla İslâm medeniyetinden alan batı, doğuyu geçmeye başladı. Daha sonra (1863) Dârül-Fünun adı altında teşkilâtlanan bu yüksek eğitim-öğretim müessesesi çeşitli safhalardan sonra 1933’te İstanbul Üniversitesi olarak yeniden düzenlendi.

Batıda Bologna, Pavia, Revenna ve Paris adları altında gelişmeye başlayan ilk üniversiteler uzun süre psikoposların kontrolünde kalmaya devam etti. Hattâ Bologna Üniversitesinin rektörleri öğrenciler tarafından seçilmekteydi. Öğrenciler nation denen dört gruba ayrılır ve her grubun lideri rektörün yanında yönetime katılırlardı. Buna rağmen asıl yönetici ve söz sâhibi kimseler piskoposluktan gönderilen ve kançı denen kimselerdi. Paris Üniversitesinde ise öğrencilerle birlikte öğretim üyeleri de o yönetimde rol alırlardı. Fakat neticede yine kontrol piskoposluğundu. Sonraları üniversite rektörü piskoposluğa karşı otoritesini sağlayarak özerk hâle geldi. Bunu tâkiben papalığa bağlı olmayan İngiliz Oxford veCambridge üniversitelerinden sonra 14. yüzyıla kadar çeşitli Avrupa şehirlerinde üniversiteler kuruldu.

Günümüzdeki teşkilât ve statüye sâhip üniversiteler memleketimizde, 1863’te kurulan Dârülfünunla başlar (Bkz. Dârülfünun). Avrupa üniversitelerinde eğitim-öğretim kilisenin kontrolü altındaki teoloji (din ilmi)’ye dayanmasına rağmen Türklerin Selçuklu, Osmanlı ve daha pekçok değişik dönemlerde kurdukları çeşitli statülerdeki üniversitelerde müsbet ilimlerin de okutulması bakımından üniversite olarak ilmî kariyerini başından günümüze kadar muhâfaza etti. Bu sebeple Türkiye’de modern üniversitelerin ilki olan İstanbul Üniversitesi, 1453 senesinde Fâtih Sultan Mehmed Hanın din ilimleri yanında fen ilimlerinin de okutulması için kurduğu Fâtih Külliyesine (Medreseler topluluğu) dayanmakta olup, beş asırlık bir geçmişe sâhiptir. 1933’te kaldırılan Dârülfünun, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olmak üzere muhtâriyet ve tüzel kişiliği olmayan İstanbul Üniversitesi olarak yeniden teşkilâtlandırıldı. Bu arada Ankara’da çeşitli târihlerde Hukuk (1927), Dil ve Tarih-Coğrafya (1935), Fen (1943) ve Tıp (1945) gibi fakülteler kuruldu. Aynı zamanda aslı 1773 yılına dayanan Yüksek Mühendis Mektebi, İstanbul Teknik Üniversitesi adını aldı (1944). 1945’te çıkarılan kânunla bütün üniversiteler, aynı hükümlere tâbi olmak üzere ilim ve idârede muhtar tüzel kişilikler haline geldi. 1960’ta üniversiteler kânununda yapılan değişiklikle üniversiteler, fakülte, enstitü, yüksek okul ve araştırma kuruluşlarından meydana gelen, idârî ve ilmî muhtâriyeti olan eğitim, öğretim ve araştırma merkezleri hâline geldi. Yine bu kânuna göre yeni fakülte açılıp kapatılması için üniversite senatosunun teklifi ve Millî Eğitim Bakanının tasdik etmesiyle yürürlüğe girdi. 1961 Anayasası, 1971 Anayasa değişikliği ve 1982 Anayasasında üniversite teşkilâtlarında yapılan bâzı değişiklikler esnâsında memleket sathında çeşitli yeni üniversiteler kuruldu. 1955’te kurulan Trabzon’daki Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1956’da İngilizce öğretim yapacak şekilde Ankara’da kurulan Ortadoğu Teknik Üniversitesi, 1954’te yine Ankara’da kurulan Hacettepe Üniversitesi, 1955’te İzmir’de kurulan Ege Üniversitesi, 1971’de Robert Kolejinin hükümete geçmesiyle kurulan ve İngilizce eğitim yapan İstanbul Boğaziçi Üniversitesi, 1957’de Erzurum’da kurulan Atatürk Üniversitesi bunların en önemlileridir. Orta öğretimin memleket sathında gittikçe yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan talebe fazlalığını değerlendirmek için Millî Eğitim Bakanlığının açtığı çeşitli yüksek okulları Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Malatya, Samsun, Eskişehir, Bursa, Edirne gibi illerde kurulan yeni üniversiteler tâkip etti. Akademi adı altında faaliyet göstermelerine müsâde edilen bâzı özel yüksek okullar, Anayasaya göre yüksek okul kurma yetkisi devlete âit olduğundan devletleştirildi. 1982 Anayasasıyla bütün yüksek öğrenim kurumları üniversite çatısı altına alındı. Bu kurumların kontrolü yine 1982’de kurulan Yüksek Öğretim Kuruluna (YÖK) verildi. 1982’de kabul edilen kânun hükmündeki bir kararnâmeyle memleket sathındaki üniversiteler belirlenerek yeni bir düzene sokuldu. Buna göre ve daha sonra kurulanlarla berâber Türkiye’de 1994 yılı itibariyle mevcut üniversiteler şöyledir:

Abant İzzet Baysal Üniversitesi (Bolu), Adnan Menderes Üniversitesi (Aydın), Afyon Kocatepe Üniversitesi (Afyon), Akdeniz Üniversitesi (Antalya), Anadolu Üniversitesi (Eskişehir), Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi (Erzurum), Balıkesir Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi (İstanbul), Celâl Bayar Üniversitesi (Manisa), Cumhûriyet Üniversitesi (Sivas), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi (Adana), Dicle Üniversitesi (Diyarbakır), Dokuz Eylül Üniversitesi (İzmir), Dumlupınar Üniversitesi (Kütahya), Ege Üniversitesi (İzmir), Erciyes Üniversitesi (Kayseri), Fırat Üniversitesi (Elazığ), Gâzi Üniversitesi (Ankara), Gaziantep Üniversitesi, Gâziosmanpaşa Üniversitesi (Tokat), Hacettepe Üniversitesi (Ankara), Harran Üniversitesi (Şanlıurfa), İnönü Üniversitesi (Malatya), İstanbul Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi (Kars),Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi (Trabzon), Kırıkkale Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Marmara Üniversitesi (İstanbul),Mersin Üniversitesi (İçel), Mîmar Sinân Üniversitesi (İstanbul), Muğla Üniversitesi, Mustafa Kemâl Üniversitesi (Hatay), Niğde Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (Samsun), Ortadoğu Teknik Üniversitesi (Ankara), Pamukkale Üniversitesi (Denizli), Sakarya Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi (Konya), Süleyman Demirel Üniversitesi (Isparta), Trakya Üniversitesi (Edirne), Uludağ Üniversitesi (Bursa),Yıldız Teknik Üniversitesi (İstanbul), Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van), Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi, BİLKENT Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (Bolu).

Açıkta kalan talebelere yüksek öğrenim fırsatı sağlamak için kurulan Açık Öğretim Fakültesi, Eskişehir’deki Anadolu Üniversitesinin bir fakültesi olmasına rağmen çalışma sistemindeki farklılık ona ayrı bir statü vermektedir. Dersler radyo, televizyon, mektup ve broşürlerle yapılmaktadır.

Üniversitelerin idâresi: Üniversitelerin idâresi rektör, senato ve yönetim kurulu tarafından sağlanır. Senato rektörün başkanlığında fakülte dekanları ve her fakülteden bir temsilci profesörden meydana gelir. Senatonun görevi üniversiteyle ilgili kanun, tüzük tasarılarını ve yönetmelikleri hazırlar. Bütçe, seçim, yeni kürsü, enstitü açılması veya kaldırılmasıyla ilgili kararları, teklifleri inceler ve yürürlüğe koyar. Üniversite yönetim kurulu yine rektör başkanlığında, dekanlar ve seçimli üç profesörden meydana gelir. Rektörler, beş yılda bir üniversite öğretim üyelerinin seçtiği 6 adaydan, YÖK’ün seçtiği üç adaydan biri. YÖK, Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Genel Sekreterse üniversitenin idârî işlerine bakar. Yazı işleri, personel, kütüphâne, hizmetçiler buna bağlıdır.

Üniversiteler katma bütçeye tâbidir. Başlıca gelir kaynakları; genel ödenek, yardımlar, öğrencilerden toplanan harçlar, yayın satışları, araştırmave danışmanlık gelirleri, enstitü, laboratuvar ve poliklinik gelirleri, döner sermâye vb.’dir. Bütçe işlerine Mâliye Bakanlığınca görevlendirilen üniversite saymanları bakar.

Üniversiteler arasında koordine sağlamak için bir de Üniversitelerarası Kurul vardır. Başkanlığı rektörler sırayla yaparlar. Her sene Kasım ayında en az bir kere Ankara’da toplanır.

Üniversitelerin öğretim üyelerini ve yardımcılarını profesörler, doçentler, yardımcı doçent, araştırma görevlileri, öğretim görevlileri, uzmanlar, mütercimler, okutmanlar meydana getirir. Branşında yaptığı yayım sayısı, o dalda çalışma süresi gibi bâzı şartları yerine getiren yardımcı doçentler bir jüri tarafından imtihana tâbi tutularak doçent yapılır. Doçentin görevi ilmî araştırmalar yapmak, profesörlerin gösterdiği bâzı dersleri okutmak vb.’dir. Profesörler de belli şartlara hâiz doçentler arasından seçilir. Çeşitli ilmî araştırmaların yapılması, yönetilmesi, bâzı derslerin okutulması vb. görevleri yapar. Profesörlük kariyerinin en üst kademesi olan Ordinaryüs Profesörlük eskiden verilenler muhâfaza edilmek üzere, sonradan kaldırıldı.

Üniversite personelinin geri kalanını teşkil eden yabancı profesör, uzman, memur vb. kimselerin tâyini, görev ve mesuliyet sahalarının belirlenmesi değişik değişik yollarla yapılır.

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK): Yüksek öğretim kurumlarının öğretimini plânlamak, idâre etmek, denetlemek ve bunların çalışmalarını yönlendirmek için 1982 Anayasasıyla temeli atılan YÖK, 1983’te çıkan Yüksek Öğretim Kânunuyla son şeklini aldı. Bu kânunda görev ve sorumluluklarla birlikte kendini meydana getiren personelin özellikleri, çalışma süreleri tespit edildi. Buna göre Cumhurbaşkanı tarafından seçilen sekiz (tercihen eski rektör), hükümetçe üniversite dışından seçilen altı, Gn. Kur. Bşk.lığınca seçilen bir M. E. Bakanlığınca seçilen iki ve üniversitelerarası kurula üye olmayan sekiz kişiden meydana gelir. Her bir adayın onayı yine Cumhurbaşkanınca yapılır. Cumhurbaşkanının onaylamadığı üyelerin yerine iki haftada yenileri seçilmezse kendisi direk tâyin yapar. Kurulun üyeliği sekiz yıldır. İki yılda bir dörtte biri yenilenir. Kendisine Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi vb. birimlerin bağlı olduğu YÖK ile ilgili diğer görev ve faaliyetlerinin teferruatı yine 17 Ağustos 1983 târih ve 2880 sayılı aynı kânunda belirtilmiştir.

ÜRDÜN

DEVLETİN ADI

Haşimî Ürdün Emirliği

BAŞŞEHRİ

Amman

NÜFUSU

3.700.000

YÜZÖLÇÜMÜ

88.947 km2

RESMİ DİLİ

Arapça

DÎNİ

İslâm

PARA BİRİMİ

Dinar

Ortadoğu’da bağımsız bir devlet. Ürdün batıda İsrâil, kuzeyde Suriye, kuzeydoğuda Irak ve güneydoğuda Suudi Arabistan ile çevrilidir.

Târihi

Ürdün’ün târihi çok eski devirlere dayanır. Bölgede kurulan ilk devletler arasında Gilead, Amman, Moab ve Edom yer alır. M.Ö. 13. asırda bölgeye İsrâiloğulları hâkim oldu. Bu hâkimiyete M.Ö. 721’de Asurlular tarafından son verildi. Asur egemenliği Medlerin M.Ö. 612’de devleti yıkmasıyla sona erdi. M.Ö. 587’de bölge Bâbil hâkimiyeti altına girdi. M.Ö. 332’de Büyük İskender bölgeyi ele geçirdi. Daha sonra bölge sırasıyla Ptolemaios ve Selevkosların hâkimiyeti altına girdi. M.Ö. 64-63 yılları arasında ise Romalılar bölgeyi ele geçirdi. Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra bölge Bizansın elinde kaldı. Bugünkü Ürdün toprakları hazret-i Ömer zamânında Müslümanlar tarafından fethedildi ve halkın çoğu İslâm dînine girdi. Sırasıyla Emevî, Abbâsî, Selçuklu, Eyyûbî ve Memlûk hâkimiyetine girdi. Ürdün, Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520) zamânında Osmanlı Devletinin bir parçası oldu (1516). Birinci Cihan Harbi sonunda, 400 seneden beri Osmanlı adâleti altında yaşayan Ürdün, 1920’de İngiltere’nin manda yönetimi altına girdi. 1921’deEmir Şerif Abdullah, Ürdün Nehrinin doğu tarafındaki topraklarda yarı bağımsız bir emirlik kurdu. Bu topraklar Filistin’in üçte ikisini ihtivâ ediyordu. İngiltere 1946’daLondra Antlaşması kararları gereğince Ürdün’ün bağımsızlığını tanıdı. Siyonistler ve Araplar o zamanlar İngiliz mandası altında olan Filistin üzerinde hak iddia ediyorlardı. İngiltere, Filistin’i paylaştırma plânını BM’ye götürdü. Plân Arap Devletleri ve Filistinliler tarafından reddedildi. Mayıs 1948’de manda rejimi sona erdiğinde, Ürdün ordusu İsrâil Devletiyle Arap devletleri arasındaki savaşta Filistinlilerin yardımına geldi. Ürdün, Kudüs şehrini ve Ürdün Nehrinin batı tarafındaki toprakları işgâl etti. Melik Abdullah, işgâl edilmiş toprakları 1950’de Emirliğine resmen ilhak etti. Fakat 20 Temmuz 1951’de Emir Abdullah Kudüs’te İngilizlerin kirâlık kâtilleri tarafından şehit edildi. Yerine oğlu Talal geçti. Fakat Talal hasta olduğundan tahtını ve tâcını oğlu Hüseyin’e terk etti. Emir Hüseyin Mayıs 1953’te göreve başladı. Ürdün, 1967 Arap-İsrâil Harbinde, 1948’de kazandığı toprakların hepsini kaybetti. 6000 kişi kayıp verdi. Savaşın sonunda Ürdün ekonomisi çöküntüye girdi. Bu arada 1964’te kurulan Filistin Kurtuluş Teşkilâtı (FKT), İsrail’e karşı yaptığı operasyonlarda Ürdün’ü ana üs seçmişti ve devlet içinde devlet olma tehlikesi gösteriyordu. FKT’nin İsrail’e yaptığı saldırılar, İsrail’in Ürdün’ü büyük zararlara sokan misillemeler yapmasına sebep oldu. 1971’de Emir Hüseyin Arap ülkelerinin kınamalarına rağmen FKT’nı ülkeden çıkardı. Ürdün 1973-1974 Arap-İsrail Harbine katılmadı. Fakat 1978’de Mısır-İsrâil Kamp David Antlaşmasını red etmede Arap ülkelerinin çoğuyla birleşti. Ürdün Mart 1979’da Mısır ile diplomatik ilişkileri kesen ilk Arap ülkesi oldu. Bu politikasını 1984’ten sonra değiştirdi. 1980’de başlayan İran-Irak Harbi sırasında Ürdün, Irak’ın başlıca silah kaynağı oldu. 1989’da Irak’ın Kuveyt’i işgaline karşı çıkan Ürdün, Amerika’nın Irak’a karşı harekette bulunması üzerine Irak’ı destekledi.

Fizikî Yapı

Ürdün toprakları esas îtibâriyle yüksek bir çöl ve dik bir yayladan meydana gelir. Arâzinin büyük bölümünün deniz seviyesinden yüksekliği 600 ilâ 900 m arasında değişmekte olup, bâzı yerlerde 1500 m’yi aşar. Ülke, Büyük Arabistan Yaylasının bir uzantısı durumundadır. Ürdün az da olsa Kızıldeniz’deki Akabe Körfezinde 25 km’lik bir kıyıya sâhiptir.

Ülkenin batı kısmını kuzeyden güneye doğru Ürdün Nehri Vâdisi, Lut Gölü ve Vadi-al-Araba kesmekte olup, bu uzantı boyunca Ürdün toprakları deniz seviyesinden aşağıdadır. Vadinin genişliği 16 ilâ 23 km arasında değişir ve kenarlarında dik uçurumlara yaslanır. Ürdün Nehrine ve Lut Gölüne birçok küçük nehir dökülmekte olup, bunların çoğu yazın kurumaktadır. Şimdi İsrail’in işgâli altında bulunan Ürdün Nehrinin batısındaki topraklar verimli olup, doğu tarafa nazaran daha alçaktır. Nehrin doğusundaki toprakların beşte dördü çöl hâlindedir. Suriye sınırına yakın yerlerin büyük bölümü püskürmüş lâvlarla kaplıdır.

İklim: Ürdün’de Akdeniz iklimine benzer bir iklim hüküm sürer. Kışlar yağışlı ve serindir. Bilhassa yüksek yerler alçaklara göre daha soğuktur. Diğer mevsimlerde ise alçaklara göre daha aşırı bir sıcaklık ve kuraklık görülür. Ürdün Vâdisinde sıcaklıklar yazın 49°C’ye kadar yükselir. Vâdinin doğu tarafındaki ovalarda yıllık yağış ortalaması 200 mm civarındadır. Ülkenin batı kısmında yağış miktarı yılda 380 ilâ 640 mm arasındadır. Lut Gölü yakınlarında yağış oldukça az olup, yılda 127 mm civarındadır.

Tabiî Kaynaklar: Ürdün’de kayda değer bir bitki örtüsü olmayıp, büyük bölümü çöllerle kaplıdır. Ülkenin en önemli yeraltı zenginlikleri fosfat ve potasdır. En büyük fosfat yatakları Vâdiel-Hasa ve Amman’ın hemen kuzeydoğusundadır. Lut Gölündeki potas kaynakları dünyâda ilk sıralarda yer almaktadır. Bunlardan başka Akabe yakınlarında ticârî kıymete sâhip bakır yatakları bulunmuştur.

Nüfus ve Sosyal Hayat

3.700.000 nüfuslu Ürdün halkının % 62’si şehirlerde, % 35’i köylerde, % 3’ü göçebe olarak yaşar. Ülkenin en büyük şehirleri 1.500.000 nüfuslu başşehir Amman ve 634.200 nüfuslu İrbid’dir. Sürekli olarak şehirlere göç vardır. Hükümet bunu önleme çâreleri aramakta olup, köylülere ve bedevîlere daha büyük hizmetler götürmekte ve daha büyük ekonomik imkânlar tanımaktadır.

Ürdünlülerin büyük çoğunluğu Arap’tır. Ürdün Nehrinin batı tarafına yerleşen İsraillilerden sonra, en büyük azınlık grubu 250.000 civârındaki Çerkez ve Çeçenlerdir. Bunlar 19. yüzyılda Rusya’nınKafkasya’yı işgâli üzerine Osmanlılar tarafından Ürdün’e yerleştirilen Kafkasyahlar olup, Ürdün’ün ekonomik ve sosyal hayâtında önemli bir rol oynamaktadırlar. Diğer azınlık gruplarıÜrdün Nehrinin batısında yaşayan Asurîler ve Ermenilerdir. Ülkede ayrıca az sayıda Kürt, Türk, İranlı ve Yahûdî vardır. Etnik azınlıklar Ürdün halkına intibak etmiş olup, büyük çoğunluğu Arapça konuşmakta veya kendi dilinden başka Arapçayı da bilmektedir.

İslâmiyet devletin resmî dînidir. Müslümanlar nüfûsun % 93’ünü, Hıristiyanlar % 5’ini teşkil ederler. Nüfûsun geri kalanı Bahaî, Yahûdî ve Dürzîdir. Ürdün halkının % 58’i okuma-yazma bilmektedir. Yüksek tahsil kuruluşları 1962’deAmman’da kurulan Ürdün Üniversitesi ve 1976’da İrbid’de kurulan Yermuk Üniversitesidir. Ayrıca Mute Üniversitesi ve 1993 kurulan Âlibeyt Üniversitesi çeşitli özel üniversiteler de vardır.

Siyâsî Hayat

Ürdün emirlikle yönetilen bir ülkedir. Emirler Ürdün’ün ilk emiri Abdullah bin Hüseyin tarafından kurulan Haşimî hânedanındandır. Kânunları koyan Millet Meclisi, 30 üyeli bir senato ve 60 üyeli Temsilciler Meclisinden meydana gelmektedir. Senato üyeleri Emir tarafından dört yıl süreyle tâyin edilir. Temsilciler Meclisi Üyeleri de dört yıl süreyle görev yapmakta olup, seçimle işbaşına gelirler. Ürdün, üçü Ürdün Nehrinin batı tarafında, beşi doğu tarafında olmak üzere sekiz vilâyete ayrılmıştır. Ürdün 1955’ten îtibâren Birleşmiş Milletlere üyedir.

Ekonomi

Ürdün ekonomisi büyük ölçüde dış yardıma bağlı durumdadır. Günümüzde bu yardım, petrol üreten Arap ülkelerinden gelmektedir. Ekonominin önceden beri belkemiği olan tarım, İsrail’in verimli topraklarının üçte birini işgâl etmesiyle, büyük ölçüde etkilenmiştir. Tarım gayri millî hâsılanın % 7 ilâ 8’ini sağlamaktadır. Ürdün, gıdâ maddelerinde kendi kendine yeterli durumda değildir. Fakat sulanan topraklarda değeri yüksek ihraç bitkileri yetiştirerek ithal ürünlerinin mâliyetini dengelemeye çalışmaktadır. Sulanan topraklarda ve meyve bahçelerinde domates, turunçgiller, muz, incir, üzüm, ceviz gibi birçok bitik ve meyve yetiştirilmektedir. Kuru tarım yapılan yerlerde özellikle buğday ve arpa olmak üzere tahıllar ve zeytin yetiştirilir. Ülkenin belli başlı hayvanları koyun, keçi ve devedir.

Enerji ve su sıkıntısı ekonomik gelişmeyi sınırlamaktadır. Tekstil, çimento ve gıdâ sanâyileri gelişmiş durumdadır. Turizm ülkeye en fazla döviz sağlayan gelir kaynağı olup, gayri millî hâsılanın % 16’sını teşkil eder. Turistlerin aşağı yukarı % 80’i Ortadoğu’dan gelmektedir.

Ürdün büyük ölçüde dış ticâret açığı vermektedir. Ülke en çok Suudi Arabistan’la ticâret yapmaktadır. Tarım ürünleri ve fosfat; Ortadoğu, Hindistan ve Japonya’ya ihraç edilir. Ana malzemeler ve tüketim maddeleri Birleşik Almanya, İtalya ve Japonya’dan ithal edilir.

Ürdün karayolları 6500 km. uzunluğunda olup, bunun 4745 km’si asfalttır. Hicaz demiryolu yeniden inşâ edilmiştir. Suriye demiryollarına bağlanan ana hatla irtibatlanmak için, fosfat mâdenlerine ve Akabe’ye kadar uzatılmıştır. Akabe’de tamâmen modern ve gelişmekte olan bir liman vardır. Amman, Akabe ve Zizya’da uluslararası havaalanları vardır.

ÜRE

Alm. Harnstoff (m), Urea (f), Fr. Urée (f), İng. Urea. Organik bir bileşik. Formülü H2N-CO-NH2’dir. Karbonik asidin diamidi olan üre aynı zamanda karbamik asidin de amidi olduğundan “karbamid” adı ile de bilinir.

Ürenin ilk defâ 1773 yılında keşfedildiği bilinir. Ancak şüpheden uzak kesin sentezi 1828’de Wöhler tarafından başarılmıştır. Keşfinden bu yana 50’den fazla reaksiyonda üre bir ürün olarak elde edilmiştir.

Amonyum karbonatın 150-200°C’ye kadar ısıtılmasından üre elde edilir ki bu teknik bir metoddur. Wöhler sentezi olarak bilinen reaksiyonda ise siyanik aside amonyak katılır ve yanyana amonyum tuzuyla alkali siyanat ihtivâ eden bir çözelti ele geçer. Bunun kaynatılmasıyla da üre elde edilir. Üre 132°C’de eriyen rombik prizmalar veya iğne şeklinde renksiz kristaller verir. Su ve alkolde iyi çözünür. Kloroform, eter veya etil asetatta çözünmez. 132°C’nin üstünde amonyak, siyanür asidi vb. gibi ürünler vererek bozunur. Nitrat asidi, sodyum hipoklorit veya sodyum hipobromit gibi bileşiklerin etkisiyle azot, su ve karbondiokside ayrışır. Seyreltik asit veya alkalilerle ısıtıldığında amonyak ve karbondiokside bozunur.

En çok gübre ve hayvan yemi olarak kullanılan üreden ilâç ve plastik yapımında da faydalanılır. Üre asit ve tuzlarla bir takım katılma bileşikleri, bâzı asitlerle de kondensasyon ürünleri veya üreidleri verir. Naftalinin türevleriyle verdiği bileşikleri terapide kullanılır. Boya üretiminde de kullanılan üre aynı zamanda bitkiler için bir besin kaynağıdır.

Fizyolojik önemi: Üre, fizyolojik önemi bulunan bir bileşiktir. Memelilerin vücudunda protein maddelerinin yakılması sonucu meydana gelen amonyak, karaciğerde karbondioksitle üreye dönüşür. Kana geçen üre, idrarla dışarıya atılır. Üre ayrıca az miktarda ter, süt ve gözyaşında da bulunur. Yetişkin bir insan günde 25-30 gram üreyi idrarla atar. İnsan kanındaki üre miktarı normalde % 50 mg civârındadır. % 50 mg’ın üstü anormaldir. Fakat vücut yaşlandıkça, böbreklerin üreyi vücuttan atma kâbiliyeti de her geçen yıl bir parça daha azalacaktır. 40 yaşından îtibâren, her yıl böbreklerin süzme kâbiliyeti % 1 oranında azalmaktadır. Bu yüzden 75-80 yaşındaki bir kişide kandaki üre miktarının % 65-75 mg bulunmasını normal olarak kabul etmek gerekir. Kandaki üre miktarının beklenen normal değerin üzerinde olması hâline “üremi” adı verilir. (Bkz. Üremi)

ÜRE-FORMALDEHİT REÇİNESİ

Alm. Urea-formaldehydharz, Fr. Urée-la résine de formaldéhyde, İng. Urea formaldehyde resin. Ürenin piridin veya amonyak gibi zayıf bazlar eşliğinde formaldehitle ısıtılması sonucunda elde edilen polimerlerin ortak adı. Suda çözünebilen ilk yoğunlaşma ürünleri yapıştırıcı ve kaplama malzemelerinin yanı sıra selüloz lifi, pigmentler ve başka maddelerle karıştırılıp kalıpta sıkıştırıldığında sertleşebilen tozların üretiminde de kullanılır. Polimerleşmenin ilerlemesiyle çözünmeyen bir kütleye dönüşür. Reçinenin bu şekli üç boyutlu ağ yapısındadır.

ÜREME

Alm. Geschlechtliche fortplanzung, Fr. Reproduction, İng. Reproduction, procreation. Canlıların kendilerine benzer canlı fertler (yavrular) meydana getirerek neslini devam ettirmesi olayı.

Üreme Çeşitleri

1. Eşeysiz Üreme: Farklı eşey hücrelerine gerek kalmadan canlı vücûdundan yeni bir yavru meydana gelir.

Tek Hücrelilerde:

a) Bölünme: Amipte çekirdek ve sitoplazma ikiye bölünerek iki yeni yavru amip meydana gelir. Terlikside enine, öglena vetrikpanasoma gibi kamçılılarda dikine bölünme görülür.

b) Tomurcuklanma: Ana canlı vücûdunun herhangi bir yerinde meydana gelen tomurcuk farklılaşarak ana canlıya benzer bir canlı hâsıl eder. Tomurcuk ana birey üzerinde kalarak kolonileri veya ayrılarak yeni bağımsız fertleri meydana getirir. Bira mayasında olduğu gibi.

c) Sporlanma: Bâzı canlılar spor adı verilen monoploid hücreler meydana getirir. Elverişsiz şartlarda bâzı bakteriler özsularını kaybederek spor hâline dönüşür. Bakteri sporları -250°C ile +120°C ısı farklarına dayanır. 60 yıl saklanabilir. +121°C’de 15 dakika kaynatılınca ölürler.

Plazmodium insan kanının alyuvarlarında şizogoni devresinde eşeysiz olarak sporla ürer.

Çok Hücrelilerde:

a) Regenerasyon (=Yenilenme): Vücuttan kopan büyük bir parçanın yeni bir canlı meydana getirmesi veya kopan kısmın yeniden oluşması (tâmiri) şeklindeki bir çeşit bölünerek üremedir. Buna regenerasyon denir. Planarya adı verilen tatlı sularda yaşayan yassı kurtlar enine veya boyuna parçalara bölünse, her parça ayrı ayrı bir planarya kurdu meydana getirir. Yer solucanı iki parçaya kesilse, her parça hayatına devam eder. Deniz yıldızı ve istakoz kopan kol ve bacaklarını yeniler. Kavak, söğüt, gül gibi bitkilerin kesilmiş dal parçaları (=çelik) ile üremesi birer regenerasyondur. Patates, lâle gibi bitkilerin yumrularının bir gözünden yeni bitki meydana getirmesi de regenerasyona örnektir.

b) Tomurcuklanma: Selenterelerden hidra (=polip) tomurcukla ürer.

c) Sporla: Monoploid hücrelerdir. Eğreltiotu, atkuyruğu, kaya yosunu gibi çiçeksiz bitkilerde rastlanır. Sporlar çeşitli bitki gruplarında farklı meydana gelir. Sporang denen özel kesecikler içinde meydana gelenlere endospor, üreme organlarının üzerinde (=dışta) hâsıl olanlarına ekzospor, çıplak ve suda kamçı ile hareket edenlerine zoospor denir. Zoosporlar zoosporang denen özel spor keselerinde meydana gelir.

d) Partenogenez (Döllemsiz Çoğalma): Spermle aşılanmamış (=döllenmemiş) yumurtalardan yavruların üretilmesi (=doğması) olayına partenogenez denir.

Bu üreme çeşidi arılar, bitki bitleri, daphnia (=su piresi), ipekböceği, tespihböceği, deniz yıldızlarında görüldüğü gibi kara hindiba (=aslan dişi) bitkisinde de görülür. Arılarda döllenmiş yumurtalardan bey arı (dişi) ve işçi arılar (kısır dişiler), döllenmemiş yumurtalardan erkek arılar doğar.

II. Eşeyli Üreme: Erkek ve dişi üreme hücreleri birleşerek zigot (=döllenmiş yumurta) hasıl olması ve zigottan yavrunun meydana gelmesidir.

Tek Hücrelilerde:

a) Konjugasyon (=Kavuşma): Ortama uyum sağlamak için daha dirençli bireyler meydana getirmek maksadıyla iki fert yanyana gelerek aralarında çekirdek (veya gen) değişimi yapması olayıdır. Terliksi ve bakterilerde görülür.

b) Gamet Meydana Gelmesiyle: Sıtma plazmodyumunda görüldüğü gibi erkek ve dişi hücrelerin birleşmesi olayıdır.

Çok Hücrelilerde:

a) Dış Döllenme: Erkek ve dişi üreme hücrelerinin vücut dışında birbirini döllemesi olayıdır. Balık, kurbağa, su semenderlerinde rastlanır.

b) İç Döllenme: Sperm (erkek gamet) ve yumurtanın (dişi gamet) vücut içinde birbirini döllemesidir. Kuş, böcek, sürüngen, memelilerde yaygındır. (Bkz. Embriyon)

III. Döl Almaşı (=Metagenez): Eşeyli üremeyi bir eşeysiz üremenin tâkip etmesine denir. Daha çok çiçeksiz bitkilerde (yapraklı kara yosunu, atkuyruğu, eğrelti vs.) görülmekle berâber hayvanlarda rastlanır. (Sıtma plazmodyumu, hidra, fidan biti, mazı böceği, su piresi (Daphnia) vs.).

BİTKİLER ÂLEMİ (Sınıflandırma)

1- Çiçeksiz bitkiler (Sporlu bitkiler)=Sporotofita

I- Eğreltiler

II- Kara yosunları

III- Talli bitkiler

a- Eğreltiotları

b- Atkuyrukları

c- Kibrit otları

a- Yapraklı K.Y.

b- Ciğer otları

a- Likenler

b- Mantarlar

c- Su yosunları

d- Bakteriler

 

2- Çiçekli bitkiler (Tohumlu bitkiler) Spermatofita

1- Kapalı tohumlular (Angiosperm)

II- Açık tohumlular (Gimnosperm)

a- Tek çenekliler (Monokotiledon)

b- Çift çenekliler (Dikotiledon)

a- Çamlar

Çiçeksiz Bitkilerde Üreme

a) Eğreltide Üreme: Döl değişimi (metagenez) görülür. Damarlı çiçeksiz bitkilerdir. İletim demetleri gelişmiştir. Nemli ormanlarda yaşarlar. Yeraltı gövdesine rizom denir. Rizomdan ek kökler çıkar. Toprak üstündeki yaşlı yaprakların alt yüzeyinde kahverenkli lekeler hâlinde spor kesesi toplulukları (sorus) bulunur. Yere dökülen haploid sporlar yürek şeklinde protalleri meydana getirir (gametofit), Protallerde anterid’ler (erkek organ) ve arkegon’lar (dişi organ) meydana gelir. Erkek organda çok kamçılı spermatozoit’ler dişi organa ulaşarak oosfer’i (yumurta hücresi) dölleyerek zigot meydana getirir (Sporotif). Zigot gelişerek yeni eğrelti meydana gelir. (Bu arada protal çürür.)

b) Atkuyruğunda Üreme: Döl alması vardır. Toprakaltı gövdesinden hakîkî kökler çıkar. Pahloid sporlar (n kromozomlu) erkek ve dişi protalleri meydana getirir. Erkek protalde erkek organ (Anterid), dişi protalde dişi organ (Arkegon) meydana gelir (Gametofit döl). Kamçılı Spermazoidler yakın dişi protallerin arkegonlarındaki yumurta hücresini dölleyerek zigot meydana gelir. Bundan da yeni bir atkuyruğu meydana gelir (Sporofit döl).

c) Yapraklı Kara Yosununda Üreme: Gövde ve yaprakları olan fakat hakîkî kökleri olmayan ilkel bitkilerdir. Odun ve soymuk boruları da yoktur. Kök yerine bitkiyi toprağa bağlayan ve suyu alan rizoidler (köksüler) bulunur. Madde iletimi ozmozla hücreden hücreye yapılır. Üremesinde döl değişimi vardır. Haploid sporlar yere dökülerek protonema’yı (ilk çim) meydana getirir. Protonema gelişerek yapraklı kara yosununu meydana getirir. Ayrı bitkilerde erkek ve dişi organlar meydana gelir. Erkek hücre dişi hücreyi dölleyerek zigot meydana gelir. Zigot aynı bitki üzerinde gelişerek sporangiumu (Saplı spor kapsülünü) meydana getirir. Hayâtı boyunca monoploid döle bağlı kalır.

Kapalı Tohumlularda Üreme

Tohum: Tohum taslağının kısımlarıyla çevrilmiş ergin bir embriyodur.

Tohum taslağı: Döllenmeden sonra olgunlaşıp, tohumları verecek olan yapılara tohum taslakları denir.

Tohum ve embriyo: Ana bitkinin küçük nümûnesi, yâni yavru embriyodur. Embriyo tohumun içinde bulunur.

Tohum yeterli ısı, hava ve nemde çimlenerek çim bitkisini meydana getirir. Bitki embriyonu şu kısımlardan meydana gelir.

1. Radikula (Kök taslağı): Bitkinin kökünü meydana getirir.

2. Plumula (Tepe tomurcuğu): Gövde taslağıdır. İlk yaprak ve çim gövdesini meydana getirir.

3. Kotiledon (Çim yaprağı= Çenek): Gerçek yapraklar meydana gelip fotosentez yapana kadar bitkinin yedek besin deposudur.

Bâzı bitki tohumlarında (fasulye, ceviz vs.) endosperm dumura uğramıştır. Bunlarda besi doku kotiledonlarda depo edilir. (Hintyağı ve haşhaş tohumunda depo yeri endospermdir.)

Meyve nedir? Döllenmiş ve çoğalmış bir ovaryumdur. Başka bir deyişle: Döllenme sonucu farklılaşmış ovaryum (yumurtalık) ve onun çevirdiği tohumların meydana getirdiği topluluktur. Karpellerden (meyve yaprağı) meydana gelen meyve çeperi perikarp adını alır ve üç tabakadan meydana gelir: 1) Ekzokarp (dış kabuk): Tek tabakalıdır. 2) Mezokarp (Orta kabuk): Çok tabakalıdır. 3) Endokarp (İç kabuk): Tek tabakalıdır.

TOHUMUN KISIMLARI

Tohum kabuğu

Çenekler

Tepe tomurcuğu      Embriyo

kök taslağı

besi doku

EMBRİYONUN KISIMLARI

Plumula

Çenek

Gövdecik

Radikula

ÇİÇEĞİN KISIMLARI

Çiçek tozu

Erkek organ

Dişicik tepesi

Dişicik borusu

Dişi organ

Yumurtalık

Tohum taslağı

Taç yaprak

Çanak yaprak

Çiçek tablası

Çiçek sapı

MEYVENİN KISIMLARI

Ekzokarp

Mezokarp

Endokarp

Tohum

(Drupa= Eriksi meyve)