UYUZ

Alm. 1. Krätze (f) (insanda) 2. Räude (f) (ev hayvanlarında), Fr. 1. Itch (insanda) 2. Mange (köpekte) 3. Scabies (sığırda), İng. 1.2.3. Gale (f). Bulaşıcı ve kaşıntılı bir hastalık. Uyuzun âmili. Sarcopets scabiei ismi verilen bir parazittir. İnsanlarda hastalık yapan, parazitin dişisidir, erkeğinden çok büyüktür ve gözle küçük bir nokta gibi görülür. Bunlar derinin boynuzsu tabakasında yerleşirler, günde 1 mm yol açarlar ve bir yumurta yumurtlarlar.

Uyuzun kaynağı hasta insanlardır. Her ne kadar attan, koyundan bulaşma olabilirse de hayvanlardan geçen uyuz çeşitleri birkaç günden fazla yaşamamaktadır. Uyuz âmili, insandan insana aynı yatakta yatmak ve sıkı temasla geçer. Dolaylı bulaşma çok nâdir olur, çünkü uyuz âmilleri, insan derisini ancak yatak harâretinde terk ederler.

Uyuz, her yaşta ve her çeşit insanda görülebilir. Bir ev, âile hastalığı olup, eve girince herkesi yakalar. Ev hayâtının özellikleri ve bilgisizlik bulaşmayı kolaylaştırır. Uyuz; savaş, açlık, deprem ve diğer sıkıntılı hâllerde artar. Uyuzda kuluçka devresinden bahsetmek doğru olmazsa da ilk gelen uyuz âmilinin çoğalarak uyuz belirtileri göstermesi için birkaç hafta geçmesi lâzımdır.

Uyuz âmili, deri içinde tünel açarak ilerler. Bu tüneller dışardan bakıldığında zikzaklı çizgiler hâlinde görülür. Tünelin içindeki böcek, bilhassa geceleri ve sıcakta hareket eder ve bu sırada müthiş bir kaşıntı uyarır. Kaşınan yerler zedelenir, kanar, iltihaplanır, kabuklanır.

Uyuz yetişkinlerde; el parmak arasında, bilekte, dirsek, koltukaltı çukuru ön yüzünde, kuşak yerinin bütün boyunca, kaba etlerde, dizlerde, meme ucunda, erkeklerde kamışın uç kısmında yerleşir. Çocuklarda eliçi, ayak tabanı, kulak ve yüzde de yerleşebilir. Uyuz tedâvi edilmezse aylar sonra kendiliğinden iyi olabilir veya müzminleşebilir ki bu durum, bulaşmada çok önemlidir.

Tedâvi: Tedâvi, bütün âile fertlerine aynı anda uygulanmazsa, başarısız kalır. Tedâvide; Wilkinson pomat, Kwell, Scatin gibi ilâçlardan biri kullanılabilir. Şahıs önce keseli bir banyo yapar ve banyoyu müteakip ilâcını boynundan tırnağına kadar ovarak sürer ve elbiselerini giyer. 24 saat sonra yıkanmadan aynı şekilde ilâcını sürer. 24 saat sonra da iyice yıkanır, ilâç sürünmez ve yeni elbiselerini giyer. Eski elbiseler, yatak takımları ise kaynatılır, ütülenir. İyileşme olmayan hallerde 7-10 gün sonra tedâvi tekrarlanır. Başarılı uygulamaya rağmen 1-2 hafta kaşınma devam edebilir.

Uyuz ehil ve vahşî hayvanlarda da görülen bir hastalıktır. Genellikle uyuza tutulan hayvanlarda kıllar dökülür, deride kepeklenme, kabuklanma ve şiddetli kaşıntılar olur. Hasta hayvanlarla temasta bulunan herkese bulaşan bu hastalık, bilhassa seyis ve hayvan bakıcılarında daha çok görülmektedir. Hayvan uyuzu âmilleri deri içine girmedikleri için tedâvisi kolaydır. İlk şart hayvandan uzaklaşmaktır.

Memleketimizde sık rastlanan bir uyuz çeşidi de arpa uyuzudur. Buğday, arpa, mısır, fasulye gibi hububat tozlarından bulaşır. Deride şiddetli kaşıntı ve döküntüler olur. Belirtiler 3-4 günde şiddetlenip sonra yavaş yavaş iyiliğe döner. Tedâvi için sirkeli veya tuzlu suyla yıkanmak kâfidir.

UYUZBÖCEĞİ (Sarcoptes scabei)

Alm. Kräzmilbe des Menschen, Fr. Sarcopte de la gale, İng. Itch mite. Familyası: Uyuzböceğigiller (Sarcoptidae). Yaşadığı yerler: Dişisi, insanların üst derilerinde galeriler açar. Özellikleri: Tombul vücûdu çok küçüktür. Sırt kısmında sivri uçlu diken ve tüycükler bulunur. Uyuz hastalığına sebep olur. Ömrü: 28-30 gün kadar. Çeşitleri: Memeli ve kuşlarda uyuz âmili olan birkaç türü vardır.

Örümceğimsigiller sınıfının keneler (Acarina) takımından küçük bir eklembacaklı. Büyüteçle ancak görülebilir. Beyaz vücûdunun sırt bölgesinde, sivri uçlu dikenler bulunur. Dişisi, insanların üst derilerinde bir cm uzunluğunda galeriler açar ve burada yumurtlar. Uyuz hastalığına sebep olur. Bu hastalıkta dayanılmaz kaşıntılar olur. Çoğunlukla el parmakları arasında, dirseklerde, diz kapaklarında, boyunda ve omuzda yerleşmeyi sever. Bir hafta içinde yumurtadan çıkan yavrular dişinin sebep olduğu kaşıntıları arttırırlar. Uyuzböceğinin normalde ömrü dört hafta kadardır. (Bkz. Uyuz)

UYUZOTU (Scabiosa maritima)

Alm. Skabiose (f), Fr. Scabieuse (f), İng. Scabious, Scabiosa. Familyası: Fescitarağıgiller (Dipsacaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Marmara bölgesi.

Haziran-ekim ayları arasında, eflâtun, mavimsi veya beyaz renkli çiçekler açan, 50-100 cm boylarında, dallanmış, bir veya çok yıllık otsu bitki. Çiçekler, sivri uçlu mızrak şeklinde yaprakçıklarla örtülü, yarım küre şeklinde bir arada toplanarak, başçık şeklinde çiçek durumları meydana getirirler.

Kullanıldığı yerler: Süs bitkisi olarak da yetiştirilmektedir. Tıpta kan temizleyici, terletici, yara iyi edici olarak kullanılır.

UZAY (Feza)

Alm. (Welt-) Raum (m), Fr. Espace (m) (cosmique), İng. Space. Dünyâyı ve bütün gezegenleri saran ve içinde milyarlarca yıldız bulunan boşluk. Yedi kat gökten birinci gökte bulunur. Bu boşluk mutlak bir boşluk olmayıp, çok az da olsa hidrojen gibi maddelerin parçacıkları bulunur (Plazma). Bu ise dünyâda sun’î elde edilebilen bir vakumdan daha boştur. (Bkz. Vakum)

Uzaydaki yıldızlardan her biri güneş gibi gaz hâlindedir. Hiç birinde ne su, ne de taş, toprak, ağaç, hayvan ve insan gibi katı cisimler yoktur. Aralarındaki mesâfe o kadar çoktur ki ışık yılı denen ölçü birimiyle ölçülür. Bir ışık yılı, sâniyede 300.000 kilometre giden ışığın, bir yılda gittiği yoldur. Işık bir yıldızdan, komşu bir yıldıza yüzlerce ışık yılında varabilir. Her bir yıldız galaksi denen bir helezon (küme) içinde sâniyede ortalama yüz kilometre hızla uçar. Dünyâmızın bulunduğu güneş sistemi Samanyolu Galaksisinde bulunur. Uzay hakkındaki çalışmalar, henüz uzayın çok küçük bir kısmını kaplayan dünyâ atmosferini ve dünyâ ile güneş sistemini meydana getiren diğer gezegenler arasındaki irtibâtı ihtivâ etmektedir.

Halbuki uzayda Samanyolu gibi yüz milyonlarca galaksi vardır. 1986 yılında sonuçlandırılan çalışmalara göre her biri en az 30 kadar galaksiden meydana gelen 4000 kadar galaksi kümesi belirlenmiştir. Galaksiler uzayda kümeler hâlinde bulunmakta ve bu kümeler birbirine bağlanarak uzayda bir zincir yapısı meydana getirmektedir. Galaksi kümelerinden meydana gelen bu zincir, kürevî yapılı büyük uzay boşluklarının yüzeylerinde yer almaktadır. Meselâ Bootes, Coma, Pisces-Cetus bölgelerinde keşfedilen uzay boşluklarının çapları 260 milyon ışık yılı olabilmektedir.

Bu yapısıyla uzay, daha çok sabun köpüğüne benzemekte ve zincir meydana getiren galaksi kümeleri dev köpüklerin üzerinde yüzmektedir.

Bugüne kadar keşfedilmiş en büyük galaksi kümesi galaksimizden 150 milyon ışık yılı uzaklıkta olup çapı yaklaşık 250 milyon ışık yılıdır. Kütlesi 30 milyon kere milyar güneş kütlesidir. Akılalmaz büyüklükteki bu kümeye uzayın en büyük çekim merkezi de denmektedir. Samanyolunun da içinde bulunduğu galaksi kümesi en yakın kümeler olan Virgo ve Pavo kümeleri bu çekim merkezine doğru 600 km/s hızla sürüklenmektedir.

Uzay hakkında yapılan çalışmalar dünyâ atmosferi ve diğer gezegenlerin incelenmesi yanında, dünyâ yörüngesinde, çeşitli gâyelerle yerleştirilen sun’î peykleri de ilgilendirir (Bkz. Uydu). Dünyâ yörüngesine oturtulmadan aya, diğer gezegenlere veya uzayın derinliklerine gönderilen araçlara uzay sondası veya uzay aracı (feza gemisi) denir. Önceleri insansız olarak gönderilen bu araçlar, sonradan maymun, köpek gibi hayvanlar üzerinde uzaydaki hayat şartları hakkında yapılan denemeler neticesinde insanlı olarak da gönderilmeye başlandı. Şimdiye kadar dünyâ yörüngesine oturtulan sun’î peykler de dâhil olmak üzere uzaya gönderilen uzay araçları binleri aşmış durumdadır. Buna rağmen yapılan çalışmalar henüz güneş sistemiyle sınırlı kalmaktadır. Aya gönderilen araçlar pekçok ilmî incelemeler yaptı, toprak nümuneleri getirdi ve ayın yüzeyine deney cihazları yerleştirdi, Merkür, Venüs, Mars, Jupiter, Satürn gibi güneş sisteminin diğer gezegenlerine gönderilen çeşitli sondalar bâzılarına yumuşak iniş yapmayı, yakınlarından geçerek binlerce fotoğraf çekip, bilgi toplayarak dünyâya göndermeyi başardı. Yine bu çalışmalar neticesinde dünyânın fotoğraflarının çekilmesi, dünyâ yörüngesine oturtulan uzay laboratuvar ve istasyonları sâyesinde yerçekimi etkisi olmadan pekçok ilmî inceleme mümkün hâle geldi.

Bu laboratuvarların öncülerinden biri de Amerikalıların Skylab uzay laboratuvarıydı. İçinde bir çok deneme ve ilmî araştırma yapılan Skylab daha sonra terk edilmiş ve atmosfere girerek yanarak parçalanmıştı. Rusların ise daha çok istasyon olarak adlandırdıkları laboratuarlardan ilki olan Salyut terk edilmiş olup Skylab’ın âkibetini beklemektedir.

Daha gelişmişi olan Mir Uzay İstasyonu ise hâlen kullanılmakta ve içinde birçok ilmî araştırma yanında uzayda uzun süre yaşayabilme deneyleri yapılmaktadır. Bu deneyler 21. yüzyılın başlarında gerçekleştirilmesi beklenen Merih yolculuğu için büyük önem taşımaktadır. Çünkü NASA’nın 2007 yılında plânladığı bu ilk gezegenlerarası uzay seyahati, gidiş-dönüş olarak tam 2,5 yıl sürebilecektir.

İnsanların uzay hakkındaki merakını gidermek için teleskoplarla rasathânelerde çok eski târihlerde başlayan incelemeler astronomi ilminin ortaya çıkıp gelişmesini sağladı (Bkz. Astronomi). Bu ilim sâyesinde pekçok bilgi toplandı. Gezegenlerin güneş etrâfındaki yörüngelerinin tespiti, diğer gezegenlerin yapısı ve aralarındaki mesâfe mertebelerinin tahmini, hareketlerinin belirli fizik ve matematik kâideleriyle açıklanması çok eskiden beri yapılan astronomi âlimlerinin çalışmalarına dayanır. Yirmi birinci yüzyıla girerken, teknoloji geliştikçe ilmî araştırmalar, askerî keşifler yapmak, haberleşme, meteoroloji, jeodezi (haritacılık), yerüstü ve yeraltı tabiî kaynaklarının ve potansiyellerinin tespitinde faydalanmak üzere çeşitli sun’î peyklerin dünyâ yörüngesine oturtulabileceği aya ve diğer gezegenlere gidilebileceği inancından hareketle yeryüzünden dünyâ atmosferinin dışına çıkabilecek araçların yapımıyla günümüzdeki uzay çağı başladı. Bu düşünceyi ilk ortaya atanlar Rus K. E. Tsiolkovsky, Amerikan R.H. Goddard ve Alman H.Oberth’dir.

Böylece uzay araçlarını inceleyen Astronotik ilmi ortaya çıktı. İkinci Dünyâ Savaşında Almanların geliştirdiği V-2 roketleri bu teknolojinin ilk ürünleri oldu. Savaş sonunda Amerikalıların ve Rusların eline geçen bu roketlerin teknolojisinden faydalanılarak ilk defâ 1957’de Ruslar ilk sun’î peyk olan Sputnik 1’i ve içinde bir köpek bulunan Sputnik 2’yi dünyâ yörüngesine oturtmayı başardı. Amerikalılar ise Ruslardan dört ay sonra ilk sun’î peykleri olan Explorer 1’i uzaya gönderdi. İki süper devlet arasında başlayan bu yarışı Fransa, Japonya, Çin, İngiltere gibi memleketlerin fırlattıkları peykler tâkip etti. İçinde insan bulunan uzay araçlarının iki süper devlette geliştirilmesine rağmen diğer ülkeler bu çok pahalı çalışmalarda kendilerini henüz daha gösteremediler. Uzay çalışmalarını Amerika’da NASA(Millî Havacılık ve Uzay Dâiresi), Rusya’da Bilimler Akademisi, Avrupa’da ise bâzı Avrupa devletlerinin dâhil olduğu (İngiltere, Fransa, Belçika, Danimarka, Almanya, İtalya, İspanya, Hollanda, İsviçre, İsveç) ESA (Avrupa Uzay Ajansı) yürütmektedir. ESA ilk olarak ESRO (Avrupa Uzay Araştırma Teşkilâtı) olarak kuruldu, sonradan bu ismi aldı. Memleketimizde bu sahada henüz bir çalışma yapılmış değildir. Fakat haberleşme, meteoroloji, yeraltı ve yerüstü tabiî kaynak potansiyellerinin belirlenmesi sahalarında memletimizdeki kuruluşlar Amerika, İtalya gibi ülkelerin bilgi toplama istasyonlarından memleketimizle ilgili bilgileri elde etmek gâyesiyle çalışmalar yapmaktadır. Türkiye, Fransızlara Türksat haberleşme uydusunu yaptırmış, 1994 Ocak ayında uzaya fırlatılmış, fakat havada meydana gelen bir ârıza sebebiyle imhâ edilmiştir. Türksat iki projesi ise devam etmektedir (1994 Mart).

Astronotik: Uzaya fırlatılan gemilerin (uzay araçlarının) yapısını, çeşitli gâyeler için donatılmasını, fırlatılmasını, uzayda tâkip edeceği yolu, uçuşun insan ve diğer canlılar üzerindeki tesirini inceleyen bir ilimdir. Uzay araçlarının şekilleri kullanıldıkları gâyeye ve zamana göre değişiklikler göstermek üzere küre, koni, silindirik, mermi şeklinde veya örümcek gibi karmaşık olabilir.

Fırlatma üslerinden dev kademeli füzelerin uç kısmında fırlatılan bu araçlar içlerinde çeşitli cihazlar ve uzay adamları için lüzümlu techizatları ihtivâ ederler. Dış kısmı ısı geçirmez bir izolasyon malzemesiyle kaplıdır. Dünyâya dönüşte atmosferle olan sürtünme dış cidarları akkor hâline getirir. Bu yüksek sıcaklığın araç içindeki insanlara tesir etmemesi için izolasyon lüzumludur.

Araçtan dışarıyla irtibat özel pencere ve periskoplarla sağlanır. Atmosfere geri dönüşte frenlemeyi sağlayan füzeler ve paraşütler, kumanda cihazları, astronotların oturduğu özel koltuklar, astronotun pozisyonunu dünyâya gönderen kameralar, haberleşmeyi sağlayan radyo sistemleri vb. uzay gemilerinin diğer ana parçalarını teşkil eder. Astronotun önündeki bir harita ona yerin neresinde olduğunu gösterir. Yön verme füzelerine kumanda, hem astronot tarafından hem de yerdeki istasyon tarafından yapılabilir.

Uzay gemisini fırlatmak için yapılacak esas iş yerçekimi kuvvetini yenmektir. Bu da roket motorlarıyla çalışan dev füzelerle sağlanır (Bkz. Roket). Uzay gemisi bu motorların uç kısmına yerleştirilir. İlk ateşleme ânında hız saatte 100 kilometre civârında olduğu halde, dünyâ etrafındaki bir yörüngeye oturtulabilmek için hızın saatte 25.000 kilometreyi aşması lâzımdır. Yine dünyâ dışında yıldızlararası boşlukta, bir hedefe doğru yollanacak gemilerin, yerçekiminden kurtulabilmeleri için hızlarının 40.000 kilometreye ulaşması lâzımdır. Araç yükseldikçe yerçekiminin tesiri azalır. Yaklaşık 100.000 km civârında yeryüzündeki çekimin yirmide birine düşer. Aracın yükseldikçe hızının artmasını sağlamak için roket motorlarının teşkil ettiği füze birkaç kademe hâlinde yapılır (daha çok üç kademe). Önce birinci kademe ateşlenir. Yakıt bitince bu kademe atılarak araç hafifleştirilir. Sonra sırayla diğer kademeler devreye girer.

Aracın az yakıt harcaması ve ucuz olması için istenen hıza çok çabuk ulaşması gerekir. Fakat bu hız artışı(ivme) aracın içindeki araçlara ve insanlı araçlarda astronotlara zarar vermemesi için sınırlanır. Meselâ insanın dayanabileceği ivme, yerçekimi ivmesinin 5 veya 6 katıdır. Yerçekiminin yedi katı olan bir ivmede kanın özgül ağırlığı yaklaşık demirin özgül ağırlığı kadar olur. Bu da insan organizması için dayanılmaz bir şeydir. Bunun zararından korunmak için astronot koltuğa sırtüstü yerleştirilir ve özel elbiseler giydirilir. Âni ivmeler de insan fizyolojisini etkileyen önemli bir faktördür.

İnsan fizyolojisi bakımından karşılaşılan diğer bir problem beslenme ve solunumdur. Ağırlığın artmaması için götürülecek gıdâlar ve ihtiyaç maddeleri hesaplanıp, özel olarak korunurlar. Solunum için lüzumlu oksijen şimdilik tüplerle sağlanmaktadır. Vücuttan atılan karbondioksitin güneş enerjisinden faydalanarak tekrar oksijen olarak kullanılır hâle getirilmesi henüz mümkün değildir.

Bunların yanında araca çarpabilecek meteorlar, radyasyon da birer problem teşkil ederler. Neticede insan fizyolojisine tesir eden çeşitli uzay şartlarını incelemek üzere geliştirilen uzay tıbbını pekçok problem beklemektedir.

Uzay araçlarının yerden fırlatılması, yer yörüngesinde dolaşması, yerçekiminden kurtulması, gezegenlere doğru gitmesi ve dünyâya geri dönmesi için tâkip edeceği yollar önceden bilgisayarlarla hesaplanır. Araç uzayda giderken, diğer gezegenler de hareketli olup, durumları değiştiğinden ve araç bunların değişik çekim kuvvetlerine mâruz kaldığından, yol alırken sâbit bir referans noktası bulamaz. Bunun için hiçbir dış referans noktasına ihtiyaç göstermeyen sâdece atalet tesiriyle çalışan jiroskopik yön bulucularından faydalanılır (Bkz. Jiroskop). Jiroskoptan gelen sinyâller bilgisayarda değerlendirilerek küçük roket motorlarına kumanda edilmek sûretiyle yönde lüzumlu düzeltmeler yapılır. İnsansız araçlarda yön bulmak diğer haberleşme işlemleri gibi radyo sinyâlleriyle olmaktadır. Araç dünyâya dönerken atmosfere yeryüzü ufuk düzlemine göre 5-7° açıyla girmesi lâzımdır. Bu açının altına inilirse araç atmosferden çıkıp tekrar uzaya kaçabilir. Bu açıdan büyük açıyla girilirse sürtünme ısısı ve yerçekimi araca ve astronota zarar verebilir. Amerikalılar uzay gemilerini denize, Ruslar ise Sibirya’ya indirirler. Denizden helikopter ve gemilerle kurtarırlar. Bâzı araçlar ise havada uçakla yakalanarak indirilir.

İki uzay aracının uzayda bir araya gelerek kenetlenebilmesi uzay çağında elde edilmiş en önemli başarılardan biridir. Uzayda kurulabilecek uzay laboratuarları için kenetlenme şarttır. Şimdiye kadar pekçok kenetlenme yapıldı. Hatta Amerikan uzay araçları ile Rus araçları arasında gerçekleştirilen kenetlenmeler sâyesinde Amerikan astronotlarıyla, Rus kozmonotları arasında uzay ziyâretleri yapıldı. 21. yüzyılda içinde binlerce insanın barınacağı uzay şehirleri, Ay’da ve Merih’te uzay kolonileri kurulacak, güneş sisteminin dışına çıkılarak yıldızlararası uzayın araştırılması hayâl olmaktan çıkabilecek. Uzay hakkında bugünkü bilgilerimizi hiç derecesine indiren bilgiler elde edilecektir.

UZAY LABORATUVARI

(Bkz. Laboratuvar, Uzay)

UZAY MEKİĞİ

 (Bkz. Uzay Uçuşları)

UZAY UÇUŞLARI

Alm. Weltraumflüge (m.pl.), Fr. Vols (m.pl.) spatiaux, İng. Space flights. İlmî bir araştırma yapmak veya onlardan değişik şekilde istifâde etmek için uzaya gönderilen araçların uçuşları. Uzay uçuşları ilmî bir araştırma yapmak veya dünyâ yörüngesine oturtulan bir uydudan yeryüzünde değişik gâyeler için faydalanmak için yapılır. Yeryüzünde faydalanmak gâyesiyle insansız fırlatılan uzay araçlarından başlıca haberleşme, meteoroloji, jeodezi (haritacılık), tabiî kaynaklar, navigasyon vb. sahalarında faydalanılır (Bkz. Sun’î Peyk). Şu anda uzayda bu tip pekçok sun’î peyk mevcuttur.

İlmî araştırma yapmak üzere uzaya gönderilen araçlar da çeşit çeşittir. Bâzıları belirli bir yüksekliğe kadar uçak, roket veya balonla çıkartılarak orada atmosfer, kozmik ışınlar, dünyânın manyetik alanı ve meteorlar hakkında çeşitli ilmî ölçümler yaptıktan sonra geri düşen sonda tipi ve ekonomik araçlardır. Bâzıları ise uzay, yıldızlar vb. hakkındaki araştırmaları atmosferin mâni olucu tesirinin dışında daha sıhhatli yapmak üzere yer yörüngesine oturtulurlar. Yapılacak araştırmanın cinsine göre fırlatılan uzay araçları serisine değişik adlar verilir. Eski Sovyetler Birliğinin Kozmos serisi, Amerikan OSO, Explorer, OAO, OGO, HEAO vb. uçuş serileri bu tipten uçuşlardır. Her serinin inceleme konusu belli olmak üzere başlıca konular morötesi ışınlar, gamma ve x ışınları, manyetik alan, kozmik ışınlar, güneş plazması, meteoritler, biyolojik deneyler vb.dir. Aya ve diğer gezegenlere yapılan insansız uçuşlar da yine özel adları olan programlar dâhilinde yapılırdı. Ayın arkadan ilk fotoğrafı Rusların 1959’daki Luna 3 aracı tarafından çekildi. Amerikan Ranger, Surveyor ve Lunar Orbiter serileri de insansız ay uçuşları ile ilgilidir (Bkz. Aya Seyahat). Venüs, Mars, Merkür gibi diğer gezegenlere yapılan insansız uçuşlar da Venera (Rus), Pioner, Venüs, Mariner Viking gibi seri adları altında yapıldı. Jupiter ve Satürn için Voyager adı altında çeşitli uçuşlar yapıldı.

İnsanlı Uzay Uçuşları: İnsanlı uzay uçuşları Amerika ve Rusya tarafından yine belirli programlar dâhilinde yapılmaktadır. Rusların Vostok, Voskhod ve Soyuz programları, Amerikalıların Mercury, Gemini ve Apollo programları insanlı uzay uçuşlarını ihtivâ eder. Bu kelimeler çeşitli mânâlara gelir. Vostok ve Mercury serisi uzay araçları, tek kişilik ve ilk deneme araçlarıdır. Gemini ve Voshod ise iki kişilik ve kısa süreli uçuşlar için programlanmıştır. Bu uçuşlarla insanın uzayda kalabileceği tespit edildi. Hattâ bu uçuşlarda Amerikan ve Rus iki uzay aracının randevulaşıp kenetleşmesi bile plânlanmıştı. İlk kenetlenmeyi ise Amerikan Gemini 6 ile Gemini 7 uzay gemileri başardı. Apollo, Amerika Birleşik Devletleri tarafından aya gitmek için geliştirilen bir seridir. Bu araçlara da Apollo denir. Rusların Soyuz adlı araçları Amerikalıların Gemini araçlarına benzemekle birlikte, ebat olarak daha büyük ve üç parçalıdır. İlk Soyuz 1 atmosfere dönerken paraşütü açılmadığından yere çakılarak parçalandı. 1975’te Amerika ile Rusya arasında geliştirilen işbirliğiyle Soyuz 19 aracı bir Apollo aracı ile kenetlenerek üç Amerikalı astronot, iki Rus kozmonotu ile ortak deneyler yaptılar. Teknolojiler farklı olsa bile kenetlenme modülü vâsıtasıyla uzayda işbirliği ve kurtarma yapılabileceği ispat edildi.

Uzay İstasyonları (Uzay Laboratuarları): Uzay şartlarında yapılması istenen ilmî deney, inceleme ve içindeki insanların yaşaması için lüzumlu cihaz ve sistemleri ihtivâ eden bir uzay aracı. İnsanlı bir araç olabildiği gibi insansız da olabilir. İnsanlı olanlar, yapılan deneyleri astronotların tâkip etmesi ve çıkabilecek bir arızayı gidermeleri bakımından daha müsâittir. Fakat araçta astronot bulunması tehlikeli olan güneş çevresinde, radyasyon kuşağında, uzayın derinliklerinde inceleme yapılmak istendiğinde insansız laboratuarları kullanmak mecburiyeti ortaya çıkar.

Uzay laboratuarları son derece pahalı, arızalanabilen, yörüngede zor tutulabilen, hatta tehlikeli bir şekilde yeryüzüne düşüp, parçalanabilen araçlardır. Bunun yanında uzay deney ve incelemelerinin yapılabilmesi bakımından çok faydalıdır. Bu bakımdan iki avantajı vardır. Bunlar vakum (boşluk) ve çekimsizlik. Boşluk laboratuarın bulunduğu yörüngede atmosfer yoğunluğunun çok az olmasından ileri gelir. Oradaki boşluk dünyâda elde edilebilecek en iyi vakumdan kat kat üstündür. Çekimsizlik ise aracın yörüngede dönmesinden ileri merkezkaç kuvvetin yerçekimini dengelemesi sebebiyle ortaya çıkar. Gerçekte uzay laboratuarlarında çekimin dünyâdakinin binde birine indiği, içerdeki insan ve eşyânın hemen hemen ağırlıksız hâle geldiği tetkiklerden anlaşılmıştır.

Boşluk ve çekimsizlik yeryüzünde mümkün olmayan pekçok deney ve incelemeyi mümkün hâle getirir. Bunlardan bâzıları, üstün kaliteli kaynak, bilgisayarlar gibi elektronik cihazlar için mükemmel kristaller üretmek, çeşitli ilâçlar (insülin ve interferon gibi) imâl etmek, elektroforez, kusursuz cam imâli, çeşitli dokuları, bitki, mikrop, böcek ve canlıları uzay şartlarında incelemek, atmosferin mâni olmasından uzak yıldızları, uzayı ve bilhassa yeryüzü tabiî kaynaklarını incelemektir.

SKYLAB, ABD Uzay Dairesi NASA tarafından 1973’te bir Satürn-5 füzesiyle fırlatılmış uzay laboratuarıdır. Ağırlığı 75 ton olan bu aracın iç hacmi 330 m3 civârındadır. İçinde araştırma, yatak, banyo, hattâ oyun odası bölümleri bile vardır. İlk fırlatma ânında titreşim yüzünden güneş enerjisi sağlayan kanatlardan biri koparak hasarlandı. Diğer kanat ise katlı kalmıştı. 11 gün sonra fırlatılan bir astronot ekibi bu arızaları gidermeyi başardı. Araca giden üç ekip sırayla 28, 59 ve 84 gün kalarak çeşitli deney ve incelemeler yaptı. Ayrıca laboratuar teleskopunu kullanarak güneşin ve konutok yıldızının pekçok resmini çektiler. Daha sonra serbest bırakılan Skylab 1979’da Hint Okyanusu üzerinde atmosfere girerek parçalandı. Yerden kumanda ile meskun bölgelerden uzaklaştırılan aracın bir kısmı Avustralya’nın batısına düştü. SALYUT, Soyuz araçlarına uzay limanı olarak kullanılmak ve içinde çeşitli araştırmalar yapmak üzere Ruslar tarafından fırlatılmış bir laboratuardır. Yaklaşık 30 ton olan bu aracın Soyuz ile kenetlenmiş hâlinin uzunluğu 20 metre kadardır. Gâyesi Skylab’ınkine benzerdir. İlk Salyut 1971’de fırlatıldı. Soyuz 10 ile Salyut’a varan bir ekip teknik bir ârıza sebebiyle kenetlenemeden geri döndüler. Daha sonra gönderilen bir ekip Salyut’a girmeyi başararak 23 gün deney ve inceleme yaptılar. Bu ekip yeryüzüne dönerken oksijen kaçağı yüzünden boğularak öldüler. 1973’ten beri gönderilen ekipler günümüze kadar pekçok çalışmalar yaptı. Salyut’ta çalışan kozmonotların yakıt ve malzeme ikmâli insansız araçlarla sağlanmakta, yörüngesini düzeltmek için ise uzay romörkleri kullanılmaktadır.

SPACELAB, ABD ile on bir Avrupa ülkesinin işbirliğiyle geliştirilen bir uzay laboratuvarıdır. 15 ton ağırlığında olan bu araç, Uzay Mekiği aracının arkasında bulunur. Deney malzemelerini NASA ve ESA ortak olarak sağlamaktadırlar. Bu araçla 40 uçuş yapılması plânlanmış ve Japonlar 1988’den îtibâren projenin % 40’ını finanse etmeyi kabul etmiştir.

İlk Spacelab 1983’te Uzay Mekiğiyle uzaya yollandı. Yapılması plânlanan deneylerin bâzıları şöyle sıralanabilir: Böcekler üzerinde çekimsizliğin tesiri, tohumların çekimsiz olarak filizlendirilmesi, kusursuz cam, küre imâli, dünyâ kaynaklarının tespiti vb. Daha sonra yılda birkaç kere Spacelab uçuşları devam etti. Meselâ Mayısı 1985 ‘te Uzay Mekiğiyle gönderilen Spacelab’de ayrıca 24 fâre ve 2 maymun da vardı. Deney hayvanlarından ve bozulan yemlerden çıkan koku mürettebatın baygınlık geçirmesine sebep oldu.

İlerde uzay endüstrisinin kurulacağı ve uzay laboratuvarlarının endüstri malzemesi ve ilâç üreten fabrikalar hâline geleceği düşünülmektedir. Uzay Mekiği Challenger’in Nisan 1983’teki uçuşunda, tıp ve sanâyide çok kıymetli 1000 kadar mükemmel lateks küreciği îmâl edildi. Şu anda bile uzay endüstrisi için yatırımlar yapılmaktadır.

Uzay Mekiği: Uzaydaki istasyonlara insan ve araç taşımak gâyesiyle yapılmış, yeniden kullanılabilen uzay aracı. İlk Uzay Mekiği Cloumbia’yı sonra daha gelişmiş olan Challenger, Discovery ve Atlantis tâkip etmiştir. Uzaya taşıdığı araçlar yanında, Spacelab adlı laboratuvar da uzaya Uzay Mekiğiyle gönderilmektedir.

UZEYR ALEYHİSSELÂM

İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden veya velîlerden. İsmi; Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiş olup, peygamber olup olmadığı açıkça bildirilmemiştir. Babasının ismi Şureyha olup Hârun aleyhisselâmın neslindendir. İsrâiloğullarını Tevrât’ın hükümlerine uymaya dâvet etmiştir. İsrâiloğulları Allah’ın oğlu diye iftirâda bulunmuşlardır.

Kudüs’te doğdu ve Kudüs’te vefât etti.

Uzeyr aleyhisselâm küçük yaşından îtibâren, Tevrat ilmini öğrenip Tevrât’ı ezbere bilen sayılı kimselerden oldu. Allahü teâlâ ilâhi emirlerden yüz çevirip, peygamberlerin nasîhat ve ikâzlarına kulak tıkayan ve çeşitli azgınlık ve taşkınlıkta bulunan İsrâiloğullarına Bâbil hükümdârı Buhtunnasar’ı cezâ olarak musallat etti. Kalabalık bir orduyla Şam ve Ürdün bölgelerini istilâ edip, savunmasız insanları zâlimce öldürten Buhtunnasar Kudüs’ü de istilâ etti. Mescid-i Aksâ’yı yıkıp, Kudüs şehrinin bağ ve bahçelerini harap etti. İsrâiloğullarından çoğunu öldürüp, pekçok çocuk ve genci de esir alarak Bâbil’e götürdü. Bâbil’e götürülen genç esirler arasında Uzeyr aleyhisselâm da vardı. Uzeyr aleyhisselâm Bâbil’de bir müddet esâret hayâtı yaşadıktan sonra elli yaşında olduğu sıralarda bir fırsatını bulup memleketi olan Kudüs’e gitmek üzere yola çıktı. Kudüs yakınına gelince, bir bahçede konaklayıp merkebinden yükünü indirdi ve bir ağaca bağladı. Geriden Kudüs şehrini seyredip; şehrin harap, yolların ve bahçelerin viran olduğunu üzülerek gördü. Bu sırada karnı acıktığı için bir miktar incir ve üzüm koparıp, incirin bir kısmını yedi, üzümün de suyunu sıkıp içti. Bir ağaç altına oturup, yıkılmış evlere, bozulmuş yollara, çürümüş tenlere, yığılmış kemiklere bakıp âlemin sonunu, yeniden dirilişi ve Allahü teâlânın kudretini düşündü. Kendi kendine: “Acabâ, bu halden sonra Hak teâlâ bu şehri nasıl tâmir ve ihyâ eder.” diyerek tefekküre dalıp uyudu. Allahü teâlâ onu yüz sene öldürdü. Hayattan mahrum etti. Onun bedenini, yiyecek ve içeceğini insanların ve hayvanların gözünden gizledi. Uzeyr aleyhisselâmı ölü bırakmasından yetmiş sene kadar sonra, Fâris hükümdarlarından Nüşek adında bir hükümdar eliyle Beyt-i mukaddesi (Mescid-i Aksâ) ve Kudüs şehrini îmâr etti. Bu sırada Bâbil hükümdarı Bahtunnasar öldüğünden İsrâiloğulları esâretten kurtulup memleketlerine döndüler. Otuz sene daha geçtikten sonra Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselâmı yeniden diriltti. Uzeyr aleyhisselâm kendisinin bir gün veya bir günden az olarak uyumuş olduğu uykudan uyandığını zannetti. Çünkü incir ve üzümün sanki dalından yeni koparılmış ve şıra sıkıldığı saatlerdeki gibi bozulmamış olduğunu gördü. Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselâma vahy edip yüz sene kaldığını bildirdi. Uzeyr aleyhisselâm merkebine baktığı zaman onun parça parça olan kemiklerinin vücûdundan ayrılmış olduğunu gördü. Allahü teâlâ ona “....Ve seni, insanlara bir âyet (delil) kılmak için böyle öldürüp dirilttik. (Seni öldükten sonra dirilmenin var olduğuna delil kıldık.) ve (merkebin) kemiklerine bak!Onları nasıl birbirine birleştiriyoruz? Sonra da onlara et giydiriyoruz?” (Bakara sûresi: 259) buyurdu. Allahü teâlâ ölmüş, etleri çürümüş, kemikleri parça parça olup kaybolmuş olan merkebi tekrar diriltti. Bu durumu gören Uzeyr aleyhisselâm, “Ben bilirim ki, şüphesiz Allahü teâlâ herşeye kâdirdir. (Bütün ölüleri diriltmeye gücü yeter.) buyurarak Allahü teâlânın kudretini müşâhede etti.

Uzeyr aleyhisselâm yeniden dirilen merkebine binip Kudüs şehrine girdi. Bulduğu insanları gördüğü ev ve mahalleleri tanıyamadı. Kendi mahallesi olarak tahmin ettiği yerde bir evin önünde durdu. Kapıda gözleri görmeyen, elleri ve ayakları tutmayan bir kadına rastladı. Kadına Uzeyr’in evi neresidir? dedi. Âmâ ve kötürüm olan kadın da; “Uzeyr’in evi burasıdır, ben Uzeyr’in hizmetçisiyim. Fakat Uzeyr kaybolalı yüz yıldan fazla oldu. Ondan ümitsiziz.” deyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Uzeyr aleyhisselâm; “Ben Uzeyr’im” deyip başından geçenleri anlattı. Uzeyr aleyhisselâmın duâsı bereketiyle kadın, hastalıklarından şifâ buldu. Kadın âilenin diğer fertlerine ve İsrâiloğullarına Uzeyr aleyhisselâmın geldiğini haber verdi. Âile halkı Uzeyr aleyhisselâmı tanıyıp iknâ oldular. Uzeyr gelmiş diyerek sevinç ve heyecanla gelen şehir halkı da Uzeyr aleyhisselâmı ziyâret edip uzun zaman geçtiği halde değişmemiş olduğunu gördüler. Yaşlılar ona çeşitli sorular sorarak imtihan etmeye başladılar. Bu sırada Uzeyr aleyhisselâma peygamberlik emri bildirildi. İsrâiloğullarına Tevrât’ın hükümlerini tebliğ etmeye onları azgınlık ve sapıklıklardan sakındırmağa çalıştı. Daha önce kendilerini dünyâ ve âhiret saâdetine dâvet eden peygamberlerin apaçık mucizelerini gördükleri halde onları yalanlayan, birçok peygamberi de şehit eden İsrâiloğulları Uzeyr aleyhisselâmın dâvetini kabul etmediler. Okuduğu Tevrât’ın uydurma olduğunu iddiâ edenler çıktı. Bâzıları onun okuduklarından Tevrât olup olmadığını karşılaştıralım dediler. İçlerinden biri “Benim dedem, Buhtunnasar’ın zulmü zamânında bütün Tevrât nüshalarını yakılmak sûretiyle yok edildiğini bildirdi. Yalnız bir nüsha Tevrât’ı filan dağın tepesine gömdüğünü söyledi. O nüshayı getirip Uzeyr’in okuduklarıyla karşılaştıralım dedi. “Gömülü olan yerden Tevrat nüshalarını getirip Uzeyr aleyhisselâmın okuduklarıyla karşılaştırdılar. Yazılı nüshada olanlarla Uzeyr aleyhisselâmın okuduklarının aynı olduğunu görünce “Bu kadar uzun zamandan sonra Uzeyr’in Tevrât’ı ezbere okuması mümkün değildir düşüncesiyle Tevbe sûresi 30. âyetinde bildirildiği gibi“Uzeyr Allah’ın oğludur.” diye iftirâda bulundular.

Uzeyr aleyhisselâm ise onların bu inanışlarının küfür ve sapıklık olduğunu, vazgeçmedikleri halde şiddetli azâba uğrayacaklarını bildirdi. Vefât edinceye kadar İsrâiloğullarının arasında bulundu. Onları hak yola dâvet etmeğe devâm etti. Uzeyr aleyhisselâmın vefâtından sonra İsrâiloğullarının isyanları ve sapıklıkları iyice arttı.

Uzeyr aleyhisselâmın ismi Kur’ân-ı kerîmde (Bekara sûresi: 259 ve Tevbe sûresi: 30. âyetlerinde) zikr edilmiştir. Fakat peygamber mi yoksa insanları hak yola dâvet eden bir velî mi olduğu kesin olarak bildirilmedi. Peygamber efendimiz de buyurdu ki: “Uzeyr’in Peygamber olup olmadığını bilemiyorum. Tubba’nın mel’ûn olup olmadığını bilemiyorum. Zülkarneyn’in peygamber olup olmadığını bilemiyorum...”

UZUN ATLAMA

(Bkz. Atletizm)

UZUN HASAN

Akkoyunlu hükümdarlarından. Oğuzların Bayındır boyundan Akkoyunlu Hanedanının kurucusu Kara Yülük Osman’ın torunu olup, babası Celâleddîn Ali Beydir. 1423 yılında Diyarbakır’da doğdu. Uzun Hasan’ın gençliği Akkoyunlu emirî Hamza Bey ileCihangir arasında vukûbulan savaşlarla geçti. Hamza Beyin vefâtından sonra Akkoyunlu tahtına ağabeyi Cihangir geçti. Kardeşi HasanBeyin büyük gayret ve yardımları sonucu iktidarı ele geçiren Cihangir, Ergani ve çevresini ona ikta olarak verdi.Cihangir Bey (1444-1463), 1455’te amcaları Şeyh Hasan ve Kasım’a karşı kardeşi Uzun Hasan’ı gönderdi. Uzun Hasan amcalarını mağlup etti. Erzincan valisi, Cihangir Beye isyan edince, Uzun Hasan onu da itaat altına aldı. 1452’de Karakoyunlular karşısında bozguna uğrayan Cihangir, Şah Cihan’ın hâkimiyeti altına düşünce Hasan Bey kuvvetleriyle bizzat harekete geçti. Erzincan ve Van Gölü çevresini yağmaladı. Malazgirt Hâkimi Kasım Beyin kuvvetlerini bozguna uğrattı. 1453’te ağabeyinin Diyarbakır’ı terkettiğini haber alınca süratle gelerek şehri ele geçirdi ve beyliğini îlân etti.

Uzun Hasan, Akkoyunlu tahtına sâhip olmasıyla iktidarını kuvvetlendirme faaliyeti içine girdi. Cesur, tedbirli ve cömert olduğundan ordunun kendisine itaatı tamdı. Akkoyunluların düşmanı Karakoyunlu Şah Cihan’ın Erdebil’den hudut dışı ettiği Safevîlî Şeyh Cüneyd’i ülkesine dâvet etti. 1456’da Diyarbakır’a gelen Şeyh Cüneyd’e kızkardeşi Hatice Begüm’ü verip, evlendirdi. Uzun Hasan’ın Şeyh Cüneyd ile münâsebeti ve hânedana akrabâ yapması Akkoyunluların, Türk ve İslâm âleminin aleyhine oldu. Akkoyunlu-Safevî münâsebeti önce gizli, Şah İsmâil’den sonra da aşikâr pekçok hâdiselere sebep oldu (Bkz. Safevîler). Anadolu çok zarar gördü. Trabzon Rum İmparatoru Kalo İonnas, Osmanlılara karşı ittifak teklif edince, kızı Katerina Despina’yı isteyip karşılığında 1458’de antlaşma imzâlandı. Katerina Despina, Akkoyunlulara gelin gelince, Uzun Hasan’ı Osmanlılar aleyhine faaliyet içine soktu. Trabzon Rum İmparatorluğu, Uzun Hasan’ı İstanbul’un fethinden sonra devamlıOsmanlılar aleyhine kışkırttı. Trabzon Rum İmparatorluğunun Osmanlılara ödeyecekleri otuz bin altından vazgeçilmesi için aracılık yaptı. Uzun Hasan yeğeni Murâd’ı İstanbul’a gönderdi. Osmanlı Sultanı Fâtih’ten, Trabzon Rum İmparatorluğu vergisinin affedilmesinden başka, Katerina Despina’ya çeyiz olarak verilmiş olan Kayseri bölgesini ve önceki hediyeleri istedi. Fâtih, vergi işini bölgeye gelerek bizzat halledeceğini bildirdi. Fâtih, Uzun Hasan ve müttefiki Trabzon Rum İmparatorluğu ile Gürcülere karşı 1461’de harekete geçti. Uzun Hasan’ın 1459’da zaptettiği Koyulhisar’ı aldı Akkoyunlu ordusu Erzincan’daki Munzur Dağlarında Osmanlılara yenildi. Uzun Hasan annesini Fâtih’e gönderip, antlaşma sağlandı. Fâtih, 1461’de Trabzon’u fethedip, bölgedeki Rum hâkimiyetine son verdi. Uzun Hasan, Akkoyunluların batısındaki devamlı genişleyen Osmanlılara karşı bölgedeki hâkimiyetini kuvvetlendirme siyâsetini tâkip etti. Mısır Memlûklerinden Harput’u alıp, Gürcistan’a akın harekâtı yaptırdı. Âzerbaycan ve Irak’a hâkim Karakoyunlular hükümdarı Cihan Şahı 1467’de yenerek, öldürttü. Karakoyunluların müttefiki Şeybânîlerden Ebû Saîd’in saldırısını, 1469 başında bertaraf etti. Ebû Saîd’i öldürttü. Karakoyunlu Devletine son verip, ülkelerine hâkim oldu. Anadolu beyliklerinden Karamanlıları Osmanlılara karşı kışkırttı. Avrupa devletlerinden Venediklilerden Osmanlılara karşı kullanılmak üzere malzeme ve yardımcı kuvvet istedi. Venedik, Papalık, Cenova ve Karamanlılarla ittifak yaptı. Fâtih, Uzun Hasan’ın faaliyetlerini dikkatle tâkip ediyordu. Uzun Hasan’a karşı harekete geçip, hazırlıklarını tamamladı. Uzun Hasan ve Papa, Fâtih’in hazırlıkları üzerine Venediklilerden top, teknik malzeme ve cephâne yardımıyla Almanya, Fransa ve İspanya’yı Osmanlılara karşı harekete geçirdiler. Hıristiyan donanması Uzun Hasan’a yardım için Akdeniz sâhiline çıkarma yaptı. 1473 Martı ayında sefere çıkan Osmanlı ordusu, Ağustos ayında Akkoyunlu topraklarına girdi. Bayburt’tan Tercan’a geldi. Uzun Hasan ordusuyla Fâtih’in ordusu 11 Ağustos 1473 târihinde Otlukbeli’nde karşılaştı. Uzun Hasan zekî, cesur bir kumandan olmasına rağmen Fâtih ve Osmanlı ordusunun ateşli silâhlardaki teknik üstünlük ve stratejisine karşı duramadı. Akkoyunlu ordusu bozulunca, Uzun Hasan muhârebe meydanından kaçtı (Bkz. Otlukbeli Meydan Muhârebesi). Uzun Hasan Tebriz’e gelip, ordusunu tekrar toparlamaya başladı. Osmanlıların devamlı genişleyip, bölgede hâkimiyetini artırması üzerine başşehrini Diyarbakır’dan Tebriz’e naklettirdi. Otlukbeli yenilgisinden sonra Gürcistan vâlileri Uzun Hasan’a itaatsız olmaya başladılar. 1477 sonbaharında âsi vâlileri itaat altına almak için Gürcistan Seferine çıktı. Tiflis’e harpsiz girdi. Bölgedeki prenslikleri tekrar itâat altına aldı. 1477 yılı sonunda Gürcistan’da hastalanıp, Tebriz’e geldi. 1478 yılı başında hastalığı artıp, 7 Ocak gecesi, Tebriz’de vefât etti. Kendi yaptırdığı Nasriyye Medresesi avlusuna defnedildi. Uzun Hasan’dan sonra oğlu Halil Akkoyunlu hükümdarı oldu.

Uzun Hasan, büyük bir devlet adamı ve kumandan olmasına rağmen Osmanlı Sultanı Fâtih ile mücâdeleye kalkışması tâlihsizliğidir. Lakâbı Nusreddîn Ebû Nasr’dır. İlmî, dînî, sosyal ve devlet teşkilâtıyla alâkalı mîmârî eserler yaptırdı. Tebriz’de Nasriyye Medresesini yaptırıp, bakımı için vakıflar kurdu. Nasriyye Medresesinin yanında câmi, bir de hastâne yaptırdı. Hastâne çok geniş olup, binden fazla hastaya hizmet verirdi. Hastânenin bitişiğindeki mutfakta, fakir ve kimsesizlere yemek verilirdi. Tebriz’de meşhur Heşt-Behişt Sarayının inşâsını başlattı. Fırat’ın kolu üzerinde Taşköprü’yü yaptırdı. Uzun Hasan ilim ve âlimleri sevdiğinden, Akkoyunlu ülkesinde pekçok meşhur âlim bulunurdu. Meşhur astronom Ali Kuşçu, Uzun Hasan’ın sarayında olup, büyük itibâr görürdü. Fâtih’e elçi olarak gönderilen Ali Kuşçu daha sonra tekrar gelerek İstanbul’da ilim öğretmeye, talebe yetiştirmeye devam etmiştir. Uzun Hasan’ın sarayında Ali Kuşçu’dan başka Mevlânâ Mahmûd Şârihi, Şirâzi Mehmed Münşî ve fıkıh âlimi İmâm Ali de bulunurdu. Uzun Hasan’ın hükümdarlığı zamânında, büyük İslâm âlimi, edib ve Kâdı Celâleddîn-i Muhammed Devânî, çok kitap yazıp, bunlardan Ahlak-ı Celâli pek meşhurdur. Uzun Hasan’ın târihçisi MevlânâEbû Bekrî Zihrani, Kitab-ı Diyarbekriyye de denen Târih-i Selâtin-i Türkmen adlı eserini yazdı. Fazlullah Ruzbehan, Târih-i Alemârâyı Emînî’yi Uzun Hasan’ın oğlu Yâkub için yazdı.

Uzun Hasan, Akkoyunlu Devlet teşkilâtını Osmanlılar usûlünde tertipleyip, kuvvetlendirdi. Akkoyunlu Devletini İslâm, Oğuz boy töresi ve Osmanlı-Timurlu-Fars karakterinde teşkilâtlandırdı.

UZUN MEHMED

Memleketimizde taş kömürünü ilk bulan şahıs. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında buharlı gemilerin satın alınarak kullanılmaya başlanmasıyla kömür ihtiyacı arttı. O zaman kömür İngiltere’den ithâl ediliyordu. Buna ödenen paranın yanında İngiltere ile bir savaş hâlinde onlardan kömür almak imkânsızdı. Sultan İkinci Mahmûd Han (1808-1839) bir ferman çıkararak memleketin her yerinde kömür aranmasını emretti. Ayrıca bahriyede asker olanlara kömür nümûneleri verilerek terhislerinden sonra aramaları isteniyordu. Bu erlerden Uzun Mehmed, Kestâneci köyüne dönünce kömür aramaya başladı. Kışlık unu için değirmene gittiğinde sıra kendisine gelinceye kadar Ereğli-Zonguldak Kösedağı mevkiindeki Neyren (Niren) Deresi boyunca araştırmalarına devam etti. Ertesi gün de kömür aramasına devam eden Uzun Mehmed, ana kaynağı bulup, oradan parçalar alarak çuvalla evine getirdi. Bunları yakınca aradığı kömürün bu olduğunu anladı. Damardan aldığı parçaları İstanbul’a götürüp ilgili yere teslim etti. Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından (50 kese altın) mükâfatla taltif edildi. Ayrıca kendisine kaydı hayat şartıyla 600 kuruş maaş bağlandı. Bir heyetle Zonguldak’a dönüp, kömürü bulduğu yeri göstereceği sırada kahvesine zehir konarak öldürüldü (1829). Bu işi, kömür aramak için ferman alanlardan, Ereğli mütesellimi (vergi tahsildarı) oradan gönderdiği iki kişiyle yaptırdı.

Zonguldak’taki mâden ocaklarından ikisine Uzun Mehmed-I, Uzun Mehmed-II adları verildi. Ayrıca şehrin caddelerinden birinin adı da Uzun Mehmed’dir. Şehrin en güzel yerindeki mâdenci feneri şeklindeki anıt Uzun Mehmed’in hâtırası olarak dikildi.

UZUN ÖMER

İstanbul’da boyunun uzunluğu ile meşhur olan bir şahıs. 1922 yılında Bilecik ilinin Abbaslık köyünde doğdu. Bu senelerde Eskişehir-Bilecik havâlisinde Yunan işgâli vardı. Annesi, babası, Ömer daha iki aylıkken Yunan mezâlimine uğramamak için dağlara çıkarlar. Yunanlılar yenilip, yurdumuzdan kovulduktan sonra harap olan köylerine dönerler. Fakirlik içinde geçen günlerden birinde evlerinin kapısını ak sakallı bir ihtiyarın çaldığı rivâyet edilir. Bu zat Allah rızâsı için biraz ekmek ister. Uzun Ömer’in annesi ellerinde bulunan yiyecekleri ve ekmeği bu ihtiyara verir. İhtiyar da; “Allah sizden râzı olsun, evinizde kıtlık olmasın, çocuğunuza iyi bakın” diye duâda bulunur. Anne içeri girince bütün kapların yiyecekle dolu olduğunu görür. Eve dolan nîmetler zamanla kesilir; ama, Ömer’in boyunun uzaması kesilmez. Boyunun uzunluğu 2.30 m’ye kadar varır. Galata Köprüsündeki büfesinde çalışan Uzun Ömer dâima mahcup, sıkılgan, mütevâzi bir hayat sürmüştür. 1960 yılında Üsküdar’da ölen Uzun Ömer’e özel tabut yaptırılarak defnedilmiştir.