TÜRKMENİSTAN
DEVLETİN ADI |
Türkmenistan Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ |
Aşkabat |
NÜFÛSU |
3.859.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
448.000 km2 |
RESMÎ DİLİ |
Türkmence |
DÎNİ |
İslâmiyet |
PARA BİRİMİ |
Ruble |
Orta Asya’da bulunan bir Türk Devleti. Kuzeyinde Kazakistan, doğusunda Özbekistan, güneyinde İran ve Afganistan, batısında Hazar Gölü yer alır.
Târihi
Türkmenler, altıncı yüzyıldan îtibâren Göktürklerin idâresinde toplanan Türk kabîlelerinden bir kısmı gibi kendi aralarında birlik kurarak Tula-Selenga ırmakları bölgesinde Dokuz-Oğuz kağanlığını meydana getirdiler. Göktürk kağanlığının; Kutluğ tarafından 682’de ikinci defâ kurulmasından sonra Göktürkler hâkimiyetlerini kabul etmeyen Türkmenler üzerine yürüdüler. Tula Irmağı kıyısında yapılan savaşta Türkmenler yenildiler. Fakat, Göktürklerin hâkimiyetini kabul etmediler. İlteriş Kağan, Türkmenler üzerine birçok sefer daha düzenledi ve Baz Kağanı öldürdü. Türkmenlerin merkezi Ötüken ve çevresini ele geçirdi. Bu yenilgi karşısında İlteriş Kağan’ın hâkimiyetini kabul etmek mecburiyetinde kalan Türkmenler, Göktürklerin Kırgız Seferine katıldılar. Daha sonra Göktürklere isyân eden Türkmenler birçok savaşta mağlup olunca Çin taraflarına göç ettiler. Bir müddet sonra yurtlarına döndüler. Uygurlara yardım ederek Göktürklerin yıkılmasını sağladılar. Türkmenler, Uygur Devletinin dayandığı başlıca boylardan biri oldu. Fakat zaman zaman Uygurlara karşı da isyân etmekten geri durmadılar. Uygurların yıkılmasından sonra batıya göç ederek Sir Derya (Seyhun) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler.
Türkmenler onuncu asırdan îtibâren göçebe hayâtı yanında yerleşik bir hayât sürmeye de başladılar. Bu asrın başlarında Oğuzlar, Mâverâünnehr çevresine yerleşip Yabgu denilen hükümdarların idâre ettiği bir devlet kurdular. Türkmenlerin bu sırada başşehirleri Sir Derya kıyısındaki Yeni Kent idi. Yabgu Devleti zamanında Türkmenler Üçok ve Bozok diye ikiye ayrıldılar.
Onuncu asrın sonlarında İslâm dînini kabûl ederek iyice güçlenen Türkmenler, komşuları Peçenekler ve Hazarlarla savaşarak onları yendiler. İslâm dînini kabul eden ve Selçuklu hâkimiyetine giren Türkmenler, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, İslâm diyârı olan Horasan’a göç ettiler. Mâveraünnehr’de kalan diğer Türkmen boyları da Kıpçakların hücum ve baskıları neticesinde dağıldılar ve Türkmen Devleti yıkılmış oldu. Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karacuk Dağları bölgesinde, Mankışlak’ta ve Sir Derya Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı neticesinde Selçuklulara tâbi oldular.
Türkmenlerin birçoğu Selçuklular devrinde yerleşik hayâta geçtiler. On birinci yüzyılın ikinci yarısından îtibâren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye’ye doğru yayıldılar. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adâletin, ilmin ve medeniyetin müdâfîliğini yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve medeniyetin yayılmasını sağlamak için pekçok câmi, medrese, kervansaray, hamam ve köprüler yaptırdılar.
Mankışlak ve Sir Derya Nehri kıyılarında kalan Türkmenler o havâlinin askerî istilâ yolları üzerinde olmamasından, on yedinci asrın ortalarına kadar daha rahat ve müstakil bir hayat yaşadılar. Fakat 1639 ve 1700 yıllarında, bilhassa Kazaklara indirdikleri darbeyle Orta Asya’nın Rus istilâsına açılmasına sebep olan Moğol asıllı Kalmukların hücumlarına uğradılar. Mankışlak bölgesinde yaşayan o devir Türkmen boylarının en büyüğü ve kuvvetlisi olan Teke Türkmenleri Kopet Dağı bölgesine çekildiler. Orada diğer Türkmen boylarıyla birleşerek kuvvetlendiler. Bu Türkmen boyları Türkmen-Özbek işbirliğinin ayakta tuttuğu Hive Hanlığına vergiyle bağlandılar. İran’da hâkimiyeti eline geçiren Afşar Türkmen beylerinden Nâdir Şahın Orta Asya hanlıklarını işgal ettiği devrelerde de onun hâkimiyetini kabul ettiler.
Nâdir Şahtan sonra bir müddet İran ve Hive Hanlığının baskı ve hücumlarına mâruz kalan Türkmenler, 1835’ten îtibâren Merv bölgesine doğru yayılmaya başladılar. Daha sonra İran ve Hive Hanlıkları tekrar Türkmenlere saldırılara başladılar. Türkmenler 1855’te Hive ordusunu ağır bir mağlubiyete uğratarak, Hive Hanlığı saldırılarından kurtuldular. Ancak, Türkmenistan üzerinde hak iddia eden İran saldırıları onları zor durumda bıraktı. Sulh isteyen Türkmenler karşısında, savaşı kazanacağından emin olan Hasan Mirzan, 30.000 kişilik ordu 33 top ile Türkmen topraklarında ilerlemeye başladı. Bu sırada Türkmenlerin başında bulunan Hurşid Han, diğer Türkmen boylarından yardım istedi ve zaman kazanmak için Karakum Çölüne çekildi. Kuvvetlerini bir araya toplayıp, ikmal yollarını kesen Hurşid Han, İran ordusunu büyük bir mağlubiyete uğrattı. Böylece Türkmenler tam mânâsıyla istiklallerini kazandılar. Halkının refahı için çalışan Hurşid Han, kurduğu barajlar ve açtırdığı kanallarla Türkmen topraklarını münbit bir hâle getirdi.
Ağır mağlubiyetin ardından bir müddet Türkmen topraklarına saldırmayan İran, daha sonraki saldırılarda da başarı elde edemedi. Rusların Orta Asya’ya doğru istilâlarını hızlandırdıkları devirde, İranlıların yaptıkları hücumlar Türkmenlere oldukça büyük zarar verdi.
Türkmenlerle Ruslar arasındaki ilk münâsebet on dokuzuncu asrın ilk yarısında, Rusların İranlılara karşı kazandıkları başarılar sonunda Hazar Denizindeki Aşura’da bir üs kurmalarından sonra (1846) başlamıştır. Ruslar 1859’da Hazar’ın doğu sahillerinde bir kale kurduktan sonra, Türkmenlere karşı askerî seferler düzenleyerek, pekçok Türkmen yerleşme merkezini tahrip ettiler. Osmanlı-Rus (1877/1878) Harbi üzerine Türkmenler üzerine gönderilen Rus birlikleri Kafkasya’ya çekildi. Osmanlı ordusunun mağlubiyeti, Türkmenler üzerinde çok kötü tesir yaptı. Bazı devlet ileri gelenleri Ruslara teslim olmayı teklif ettiler. Yapılan toplantılar neticesinde Türkmen ileri gelenleri kanlarının son damlasına kadar Ruslarla savaşma kararı aldılar. Ruslar Türkmenistan’ı ele geçirmek için büyük harekat başlattılar. Birçok kaleyi ele geçiren Rus birlikleri Göktepe’de ağır bir mağlubiyete uğradılar. Göktepe’deki bu Türkmen başarısı Rusların o âna kadar Orta-Asya’daki yenilmezlik vasıflarını yıktı.
Ruslar, 1881’de Göztepe’yi ele geçirmek üzere takviye birlik alarak saldırdılar. Uzun süren savaşlar neticesinde Göktepe Rusların eline geçti. Rus kumandanı Skobelev, yayınladığı bir bildiriyle, Türkmenlerden Rus çarının hâkimiyetini kabul etmelerini istemişse de bunun cevapsız kalması üzerine, harekata devam ederek Aşkâbâd’a kadar olan Türkmen topraklarını işgal etti. Ruslar, Aşkâbâd’dan sonraki ilerlemelerini İngilizlerin baskıları ile durdurdular.
Türkmenistan’daki Rus idâresi ve sömürüsü işgal ettikleri diğer Türk memleketlerinden farklı olmayıp, yalnız daha sıkı bir şekilde denetimleri altında tutmak olmuştur. Toprakların verimli kısımları Türkmenlerin ellerinden alındı. Yirminci asrın başlarında diğer Türk memleketlerinde olduğu gibi Türkmenistan’da da fikrî ve siyasî bir uyanış başladı. 1916’da Rus yönetimine karşı başlayan ayaklanmaya Türkmenler etkili bir şekilde katıldılar.
1917 Rus Devrimini takip eden iç savaş neticesinde, savaşı kazanan bolşevikler, bütün Türk illerindeki kurtuluş hareketlerini önledikten sonra Türkmenistan’daki millî ayaklanmayı da bastırdılar. Aşkabâd’ın temmuz 1919’da, Krosnovodsk’un da Şubat 1920’de düşmesinin ardından bölgede bolşevikler yönetimi ele geçirdi.
1924’e kadar Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti ismiyle anılan Türkistan, 1924’te yapılan idârî değişiklikle Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 Cumhûriyetten biri hâline getirildi.
Sovyetler Birliğinde başlayan reformlar, Türkmenistan’da da köklü değişikliklere sebep oldu. Ülke yeni bir siyâsî ve ekonomik döneme girdi. Türkmenistan, 22 Ekim1991’de bağımsızlığını îlân etti. Aynı sene Bağımsız Devletler Topluluğuna katıldı.
Fizikî Yapı
Türkmenistan topraklarının beşte dördünü Karakum Çölü kaplar. Güneyinde yer alan Kugitang ve Kopet dağları, Pamir, Altay sıradağlarının kollarıdır. Kopet Dağları İran’la olan tabii sınırı da çizer. Ülkenin kuzey doğusunda Küçük (772 m), Büyük Balkan (1880 m) ve Krasnovods (308 m) yaylaları, bulunur. Kugitang Dağlarının en yüksek noktası 3319 metredir.
Ülke coğrafi yapısından anlaşıldığı gibi akarsu yönünden fakirdir. Belli başlı akarsuları Hazar Denizine dökülen Atrek, Karakum Çölünde kaybolan Tecen ile Murgap ve ülkenin kuzey doğusundan bir bölümü geçen Amu Derya’dır. Sulama gâyesiyle Cumhûriyette birçok kanal ve gölet inşâ edilmiştir. Karakum Çölü boyunca uzanan ve dünyânın en büyük sulama ve taşımacılık kanalı olan Karakum Kanalının yapımı 1950’li senelerden beri devam etmektedir. Günümüzde(1994) 900 km’si, tamamlanan kanalın önümüzdeki yıllarda bitirilmesi plânlanmıştır. Kanalın bitmiş hâli 1400 km olacaktır.
Dünyânın en büyük gölü olan Hazar Denizinin bir bölümü Türkmenistan sınırları içinde kalır.
İklim
Türkmenistan’da sert bir kara iklimi hâkimdir. Sıcaklık gün ve sene içinde büyük farklılıklar gösterir. Yazın nâdir olarak 35°C’nin altına düşen sıcaklık, Karakum Çölünde gölgede 50°C’ye kadar yükselir. Kışın sıcaklık bâzı bölgelerde -33°C’ye kadar düşer. Türkmenistan çok az yağış alır. İlkbaharda görülen yağışlarda kuzeybatı 80 mm, çöle yakın bölgeler 100-150 mm, güneybatıdaki yaylalar 200-300 mm yağış alır. Mevsim dönemlerinde ülke İran ve Afganistan yönünden esen kum fırtınalarına sahne olur.
Tabii Kaynaklar
Mâdenler: Türkmenistan yeraltı zenginlikleri bakımından oldukça zengindir. Çeleken yarımadasına Nebit Dağ, Kum Dağ ve Okarem’de petrol ve doğal gaz yatakları vardır. Ayrıca Karakum’da doğalgaz, Gavrdak’ta kükürt, kurşun, Kara Boğaz Gölünde kalium, mâdeni tuz çıkarılmaktadır. Bunların yanında İyod, brom yatakları da işletilmektedir.
Bitki örtüsü ve hayvanlar; Türkmenistan topraklarının vahalar, vâdi ve platolar dışında kalan kısmının tabii bitki örtüsü çöl bitkileridir. Kopet Dağları arasında kalan vâdilerde badem, incir, ceviz, nehir kıyılarında ise kara kavak, söğüt ve kamış yetiştirilir. Türkmenistan’da en sık rastlanan yabâni hayvanlar tilki, yaban kedisi, Karakum ceylanı, dağ koyunu ve keçisi, çita, vaşak ve oklu kirpidir. Sürüler halinde göç eden su kuşları kışın Hazar Denizinin doğu kıyılarında konaklar. Hazar Denizinde başta havyarıyla meşhur mersinbalığı olmak üzere çeşitli balık türleri yaşar.
Nüfus ve Sosyal Hayat
3.714.000 nüfûsa sâhip Türkmenistan’da nüfus artışı % 2,7’dir. Nüfûsun % 72’sini Türkmenler, % 9,5’unu Ruslar, % 2,5’unu Kazaklar, % 9’unu Özbekler, % 7’sini diğer milletler meydana getirir.
Türkmenistan’da Aşkabat, Krasnovodski (Kızılsu), Mari (Merv), Taşağuz Cercoz olmak üzere beş eyâlet bunlara bağlı olarak 21 mahalle, 14 şehir vardır.
Türkmenistan’da eğitime, nüfûsa oranla çok önem verilmektedir. 1925’te kabul edilen Türkmen Yomut dili edebî dil olarak kullanılmaktadır. Okuma-yazma oranı % 99’dur. Ülkede 9 üniversite ve İlimler Akademisine bağlı 56 enstitü vardır. Eğitim 7-17 yaş arası mecburi ve parasızdır.
Türkmenler sünnî olup Hanefî mezhebindendir. Sovyet yönetimi 1928’de Türkmenler arasında İslâmiyeti tamâmen kaldırtmak gâyesiyle din aleyhtarı büyük bir kampanya başlatmışlardır. Bu, Orta Asya’da yürütülen en sert İslâm aleyhtarı kampanya idi ve 1941 senesine kadar sürmüştü. İkinci Dünyâ savaşı sırasında kampanya durdurulmuşsa da 1948’de yeniden başlatıldı ve son yıllara kadar devam ettirildi. Neticede resmî dînî makamlar zayıfladı. Fakat gayri resmî İslâmi hareketler güç kazandı. 1948’den bu yana basılan din aleyhtarı kitapların çoğu tasavvufa yönelikti.
Ekonomi
Türkmenistan ekonomisi tarıma dayanır. Tarımda pamukçuluk mühim yer tutar. Ayrıca kavun, karpuz yetiştirilir ve üzüm bağları bulunmaktadır. Mungap, Tecen ve Kopet Dağı eteklerinde pamuk, Çarcuy’da kavun-karpuz yetiştirilmekte olup Aşkabad, Göktepe ve Merv’de üzüm bağları vardır. Bunların dışında bir miktar buğday, arpa, mısır ve tütün de yetiştirilmektedir. Ekonomide hayvancılık önemli yer tutar. En çok Karakul koyunları beslenir. Koyunu büyükbaş hayvan ve tavuk tâkip eder.
Türkmenistan’da tekstil sanâyii önemli ölçüde gelişmiştir. Aşkabad Merv, Çarcuy, Taşağuz ve Saya’da tekstil fabrikaları vardır. Bu fabrikalarda başta pamuk olmak üzere yün ve ipekli kumaşlar dokunur. Gıdâ sanâyiine âit fabrikalar Bayram Ali, Taşağuz, Aşkabad ve Krasnovodsk’ta toplanmıştır. Ayrıca ufak makina inşâ ve elektroteknik sanâyi bulunmakta olup, bunlarda Aşkabad, Çarcuy ve Krasnovodsk gibi önemli şehirlerde kurulmuştur. Kimyâ sanâyiine âit fabrikalar ise Çeleken, Bekdaş, Çaray’da faaliyet göstermektedir.
Mâden yününden zengin olan Türkmenistan’da çıkarılan petrol borularla nakledildiği Krasnovodsk rafinerisinde işlenmektedir. Bayram Ali ve Darvasa’da çıkarılan doğal gaz Buhara ve Urala sevkedilir. Petrolün dışında kükürt, kurşun, kalsiyum mâdeni, tuz, iyod, krom, cıva gibi mâdenler çıkarılarak işlenmektedir. Madenlerin tarıma elverişli olmayan bozkır ve çöl gibi bölgelerde bulunması, bu bölgelerin nüfûsunun artmasına sebep olmuştur.
Türkmenistan’da ayrıca halıcılık çok gelişmiştir. Türkmen halıları dünyaca meşhurdur. Türkmenistan ile Türkiye arasında tıp, sağlık, telekominikasyon, ekonomi, ticâri ve turizm alanlarında ön görüşmeler neticesinde çeşitli anlaşmalar yapılmıştır.
Siyâsî Hayat
Türkmenistan’ın idâri yapısı Başkanlık sistemine dayanmaktadır. Cumhurbaşkanlığına bağlı Bakanlar Kurulu bulunmaktadır. Çok partili sistem vardır. Meclis 50 üyeden meydana gelir. Milletvekili seçimleri beş senede bir yapılır.
Ulaşım
Ulaşım belli başlı yerleşim noktası arasında yapılmaktadır. Çarlık döneminde yapılmış olan Krasnovodsk-Çarcuy arasındaki Kafkasötesi demiryolu ve Merv-Kuşka, Çarcuy-Kungnk ve Karşı-Termes arasındaki demiryollarının uzunluğu 2120 kilometredir. Ayrıca 8700 km’lik bir şose bağlantısı olup, bunların dışında ulaşım nehirlerde ve bilhassa Türkmen kanalında yapılır.
(Bkz. Oğuzlar)
(Bkz. Nazım Şekilleri)
(Bkz. Türk Sanâyicileri ve İşadamları Derneği)
Alm. Tabak (m), Fr. Tabac (m), İng. Tobacco. Familyası: Patlıcangiller (Solanaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Türkiye’nin çoğu yerlerinde kültürü yapılır.
Haziran-ağustos ayları arasında pembemsi renkli çiçekler açan, 0,75-1,5 m boylarında, bir yıllık kültür bitkisidir. Gövdeleri dik, silindir şeklinde, tüylü ve yapışkanlıdır. Yapraklar sapsız veya kısa saplı, büyük oval, tüylü ve yapışkan, özel kokulu ve acı lezzetlidir. Çiçekler tepede salkım durumunda bulunurlar.
Tüp şeklinde, pembemsi-kırmızı renkli, tüylü ve beş sivri dişli çiçeklere sâhiptir. Meyveleri uzunca ve oval şekilli küçük tohumludur.
Tütün 1500 yıllarında Antillerden İspanyol gemicileri vâsıtasıyla İspanya’ya ve oradan Avrupa’ya yayılmıştır. Anadolu’ya ise Osmanlı İmparatorluğu zamânında (1605) Venedikli tüccarlar tarafından sokulmuş ve kullanılışı kısa bir zamanda yayılmıştır.
Tütün ekimi için toprak sonbaharda işlenir. İlkbaharda tarla dikime hazırlanır. Tohum ekilmeden önce suda ıslatılır ve ilkbaharda erkenden yastıklara ekilir. Tütün yastıklarının güneşli bir yerde kurulması lâzımdır. Fide yastıklarında ot savaşı, sulama ve gübreleme iyi yapılmalıdır. Fideler 6-8 cm olduğu zaman tarlalarda açılan yerlere dikilir. Dikim genellikle donlar geçtikten sonra mayıs ayında yapılır. Ayrıca iyi ve kaliteli tütün elde etmek için çiçeklenmenin başlangıcında bitki üzerinde 10-15 yaprak kalacak şekilde üst kısmından kesilir. Bu işleme uç alma denir. Tütün 90-120 günde yetişir. Temmuz başından îtibâren hasat edilmeye başlanır. Hasat el ile günün erken saatlerde yaplır. Kurutma işlemi birkaç şekilde yapılır (güneşte, ambarda, bacada kurutma). Kurutma bittikten sonra depolara alınan yapraklar su ile ıslatılır (tavlama) yumuşayan yapraklar ayrıldıktan sonra denklenir ve ticârete sevk edilir.
Tütünde kalite çok önemlidir. Tütünün kalitesi üzerinde iklimin önemli rolü vardır. Bu sebeple tütünün belirli iklim ve toprak şartları altında yetiştirilmesi gerekir. Kumlu-tınlı, humuslu ve su tutmayan topraklarda iyi yetişir.
Türkiye’de tütün ekimi yapılan bölgeler şunlardır:
1. Ege bölgesi (Akhisar, Söke civârı).
2. Karadeniz bölgesi (Bafra, Samsun, Trabzon civârı).
3. Trakya bölgesi (Keşan, Kırklareli çevresi).
4. Marmara bölgesi (Balıkesir, Bursa, Bolu, İzmit çevresi).
5. Doğu Anadolu bölgesi (Malatya, Bitlis, Hakkâri).
Türkiye’de ince, küçük yapraklı, iyi yanan ve hoşa giden aromalı, kaliteli tütünler (şark tipi tütünler) yetiştirilmektedir. Şark tipi tütünler kurak tip olmaları sebebiyle sulanmadan yetiştirilebilir. Yapraklardan çiğneme tütünü, pipo tütünü ve nargile (tömbeki) tütünü, hazırlanır. Sigaralık tütünler şark tipi tütünlerden hazırlanır.
Kullanıldığı yerler: Tütün yapraklarında tanen, zamk, nişasta, reçine ve alkaloitler bulunur. Bu alkaloitler içinde miktarı en fazla olan Nikotin alkaloididir ve kötü kokuludur. Tütün yaprağından hazırlanan infüzyonlar (% 1’lik) vücut parazitlerine karşı sürülmek sûretiyle kullanılabilir. Nikotinin sülfat tuzları zirâî mücâdelede böcek öldürücü olarak, yaprakları keyif verici olarak sigara îmâlinde kullanılır. Ayrıca tütün yaprağı özel bir şekilde fermente edilerek kokulandırılıp, toz edilerek enfiye adı verilen keyif verici ve aksırtıcı bir ürün elde edilir.
Tütün tohumları yağ bakımından zengindir. Yerli tütünlerimizdeki yağ oranı % 35-45 kadardır. Tütün yağı boya ve sabun sanâyiinde kullanılır. Zehirli madde taşımazlar.
Bir keyif bitkisi olan tütünün, dış ülkelere sattığımız ürünlerin arasında önemli bir yeri vardır. Ayrıca Türkiye tütün üretiminde ABD, Brezilya, Çin ve Hindistan’dan sonra 5. sırada yer alır. Memleketimizdeki tütün endüstrisi oldukça gelişmiş olup, Tekelin eli altında ticâreti yapılmaktadır. Tütün en çok sigara ve puro hâlinde kullanılmaktadır. Bu sebeple memleketimizde Adapazarı, Samsun, Tokat, Bitlis ve İstanbul’da sigara fabrikaları kurulmuş ve hâlen üretimi yapılmaktadır. Sigara ilk olarak 19. yüzyıl sonlarında İngiltere ve Amerika’da yapılmış ve oradan yayılmıştır.
Türkiye’de Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 1990’da 290.000 hektarlık tütün alanından 275.000 bin ton ürün elde edilmiştir. Başlıca tütün ekim alanları Ege, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Marmara bölgelerindedir.
Tütün üretimi yapan başlıca ülkeler Amerika, Çin, Brezilya, Hindistan, Türkiye, İtalya, Yunanistan, Fransa, Endonezya ve Bulgaristan’dır.
TÜYLER (Trikom-Bitkilerde tüylülük)
Alm. Flaum (m), Fr. Duvet (m), İng. Bloom, down. Bitkilerde epiderma tabakasının dışarı doğru meydana getirdiği çıkıntılar. Epiderma hücrelerinin dışa doğru meydana getirdiği çıkıntı bâzan kısa bir kabartı bâzan da daha uzayarak sivri uçlu konik tüyler veyâhut da tüpsü tüyler hâlindedir.
Tüyler tek veya çok hücrelidir. Tek veya çok hücreli tüyler basit veya dallanmış olabilirler. Bölünme ve dallanmanın değişik şekillerde meydana gelmesiyle çeşitli tipte çok hücreli tüyler meydana gelir. Tüyler özellikle bitkilerin genç bölgelerinde, yâni tomurcuklarında en çoktur, iç bölgelerin korunmasında rol oynarlar.
Tüy hücreleri canlı veya ölüdürler. Ölü haldeyken lümenleri hava ile dolu olduğundan beyaz görünürler. Salgı işiyle ilgili olan tüylerse dâimâ canlıdırlar.
Tüylerin ödevleri koruma, savunma, tırmanma, emme, salgı salma olarak sıralanabilir. Koruma tüyleri, bilhassa kurak yerlerde yetişen bitkilerde güneşin fazla ışınlarından bitkiyi korumak için bitki yüzeyinde bulunur ve ölü hücrelerden yapılmış olduğundan beyaz görünürler. Savunma tüyleri, dış tesirlere karşı savunma silâhıdırlar. Sivri uçlu, sert ve batıcıdırlar. Meselâ ısırgan tüyleri bu tip tüylere misâl verilebilir. Tırmanma tüyleri, sarılıcı ve tırmanıcı bitkilerde görülür. Çoğunluk tek hücreli, uçları çengel gibi kıvrık olup tutunmaya yararlar. Emme tüyleriyse kökte olduğu gibi su ve suda erimiş tuzları emerler. Salgı tüyleri saf su veya şekerli, tuzlu su, eterik yağ ve terment gibi maddeler salan tüylerdir. Değişik şekillerde olup canlıdırlar.
(Bkz. Havacıva otu)
(Bkz. Şahsiyet)
Alm. 1. Statut (-en pl.) (n), 2. Vorschrift (-en pl.) (f), Fr. Statut (m), ordonnance (f), réglement (m), İng. Rules and regulations. Nizamnâme. İdâre tarafından düzenlenen dâimî, mücerret, objektif ve genel hükümleri ihtivâ eden bir hukûkî tasarruf.
Kânunlar anayasaya, tüzükler de kânunlara aykırı olamaz. Tüzükler kânunlarda yer alamayan teknik ihtiyaçları karşılamak ve teferruata âit hususları düzenlemek üzere; kânunların uygulayıcısı olan idâre tarafından ortaya konan tasarruftur.
Türk hukûkunda ilk tüzük, nizamnâme adı altında ve 1876 Anayasasıyla ortaya çıkarılmıştır. İdârî dâirelerin işlemleriyle ilgili nizamnâmeleri yapmak yetkisi pâdişâha âitti. 1909’da nizamnâmelerin, kânunların uygulanmasına âit olabileceği esâsı getirildi. 1924 ve 1961 Anayasalarındaysa durum bugünkü uygulama gibidir. Yâni tüzük, bakanlar kurulu tarafından, kânunların uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek için Danıştay incelemesi ve Cumhurbaşkanı imzâsından geçirilerek çıkarılır. Kânunlar gibi Resmî Gazete’de yayınlanır.
Bu şekilde düzenlemeye giden 1982 Anayasasının 115. maddesi, tüzüklerin, yeni bir hüküm getirmeyip, kânunlara uygun olması gerektiğini ve çıkarılış tarzını ortaya koymaktadır. 115. maddeye göre; “Bakanlar Kurulu, kânunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kânunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkarabilir. Tüzükler, Cumhurbaşkanınca imzâlanır ve kânunlar gibi yayımlanır.”
Tüzükler, belli şekil ve usûl şartlarına uygun olarak çıkarılırlar. Bu yetki sâdece Bakanlar Kurulu inhisarındadır. Danıştayca mutlaka incelenir. Cumhurbaşkanınca imzâlanır ve Resmî Gazete’de yayınlanır. Yayınlanmayan tüzük yürürlüğe giremez. Kânuna aykırı olan tüzüğün iptâli için Danıştay’a başvurulur. Danıştay Kânununun 24. maddesine göre, Danıştay bu hususta ilk derece mahkemesidir. Danıştay Dâvâ Dâireleri Kurulu, gerektiğinde tüzüğü iptâl eder. Tüzüklerin uygulanmasını sağlamak için, ilgili bakanlıkça veya kamu tüzel kişiliğince; kânun ve tüzüklere uygun olarak “yönetmelikler” çıkarılabilir. Hangi yönetmeliğin Resmî Gazete’de yayınlanacağı kânunda belirtilir. Tüzükler önem bakımından, anayasa ve kânunların altında ve fakat yönetmeliklerin üzerindedir.
Ayrıca TBMM’nin kendi yönetim ve işleyişini gösteren bir tüzüğü vardır ki, buna da içtüzük denir. Her meclis kendi içtüzüğünü yapar. İçtüzükler çok önemli siyâsî belgelerdir. İç tüzüklerde milletvekillerinin vazifeleri, yetkileri belirlenir. Soru, gensoru, meclis soruşturması ve meclis araştırması müesseselerinin nasıl işletileceği, muhâlefet ve iktidar partilerinin söz alma hakları, kânunların yapılması usûlleri içtüzükle düzenlenir. İsim benzerliği dışında tüzüklerle içtüzüklerin hiçbir benzerliği yoktur.
Bundan başka dernek, kooperatif ve anonim şirketlerin kendi kuruluşlarına ve işleyişlerine âit esasları belirleyen ve kânunen çıkarılması mecburî olan, yazılı asıl belgeleri de vardır ki, bunlara da “tüzük” denir. Bunların da meslekî veya mahallî gazetelerde yayınlanması mecburiyeti vardır.