TUNÇ

(Bkz. Bronz)

TUNDRA

Alm. Tundra (f), Fr. Toundra (f), İng. Tundra. Kuzey ülkelerinde rastlanan, yapısına likenlerin de katıldığı bodur ot toplulukları. Ilıman kuşağın kuzeyinden kutuplara doğru yaklaşıldıkça ormanların yerini, bodur çalılar ile karayosunları ve likenlerden meydana gelen tundralar alır. Tundralar yılın dörtte üçünden uzun bir süre karlarla örtülü kalır. Bunun için kutup bölgesi dışında yetişen bâzı ağaçlara burada ancak bodur çalılar hâlinde rastlanır. Kutup söğüdü ve bodurhuç bunlara misâl verilebilir. Hâkim bitki topluluklarını karayosunları ve likenler (Ren geyiği likenleri vs.) meydana getirir.

Tundraların hâkim olduğu alanlar, İzlanda’dan Kamçatka’ya olan kuzey kesimler ve Sibirya’dır. Tundralarda iklim çok değişkendir. Kuzey Kutup bölgesinin bozkır kısımlarında yazın sıcaklık 50°C’ye varırken, kışın -32°C ye kadar düşer. Alp tundrasında iklim daha ılımandır. Bu bölgede en fazla yağış yaz aylarında görülür. Yaz aylarının yağışlı oluşu dolayısıyle bölge bataklık ve turbalık bakımından da zengindir.

TUNGSTEN

(Bkz. Volfram)

TUNUS

DEVLETİN ADI

Tunus Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ

Tunus

NÜFÛSU

8.413.000

YÜZÖLÇÜMÜ 

154.530

RESMÎ DİLİ

Arapça

DÎNİ

İslâm

PARA BİRİMİ

Tunus dinarı

Kuzey Afrika’da yer alan bir kıyı ülkesi. Batıda Cezayir, güneydoğuda Libya, doğuda ve kuzeyde Akdeniz ile çevrilidir.

Tunus, Akdeniz bölgesinin orta kesiminde, karşısında bulunduğuİtalya Yarımadası ve Sicilya Adası ile birlikte, Doğu ve Batı Akdenizi birleştiren ve ayıran bir boğaz meydana getirir Sardunya Adasından 200 km, Sicilya Adasından 140 km uzaklıkta bulunan Tunus, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bağlantıyı kolaylaştırır. Güneyden kuzeye genişliği 756 km, batıdan doğuya ise 351 km dir. Kıyılarının uzunluğu 1200 km’dir.

Târihi

Tunus, gerek Akdeniz ve Kuzey Afrika hâkimiyeti ve gerekse Avrupa’nın Afrika ile olan münâsebetleri bakımından büyük bir stratejik öneme sâhiptir. Tunus’un coğrafi konumu göçebe Berberilerden sonra, daha çok deniz yoluyla gelen çeşitli etnik toplulukların ülkeye yerleşmesinde en büyük faktör olmuştur.

M.Ö. 1000 yılından îtibâren Fenikeliler, Tunus’ta ticâret merkezleri kurmaya başladılar. M.Ö. 5. yüzyıl sonlarında Fenikeliler Tunus’a gelip yerleştiler ve burada Kartaca Cumhûriyetini kurdular. Tunus, daha sonra batıdan gelen Vandalların, 6. yüzyılda da Bizanslıların hâkimiyeti altına geçti.

Müslümanların Tunus’a (Afrikiyye) gelişi (647-1228): Müslüman Arapların 647 yılında başlayan yayılmaları Ukbe bin Nâfi’nin 670’te Kayruvan (Kariouane) şehrini kurmasıyla neticelendi. Tunus (Afrikiyye), hazret-i Muâviye zamânında 667 (H.45) yılında alındı. Bizanslılar bâzı önemli şehirleri ellerinde tuttular. Berberî ayaklanmaları neticesinde Müslümanlar geçici olarak Afrikiyye’den uzaklaştılarsa da, Hasan bin en-Nûman zamanında Berberîler, Afrikiyye’yi Müslüman Araplara bıraktılar (698). Bundan sonra Kayruvan Müslüman Afrikiyye’nin başşehri olarak kaldı. Bütün Afrikiyye Müslüman oldu ve İslâmiyyet her tarafa buradan yayılmaya başladı. İkinci Abbasî halîfesi Câfer Mensur zamânında,Abbâsî hâkimiyeti yaygınlaştı.

Emevî ve Abbâsî halîfelerine bağımlı olan Afrikiyye’yi önce Ağlebîler, sonra Kayruvan’da bir Şiî halîfeliği kuran (910) Fâtımîler yönetti. Kayruvan ve Mahdiya şehirleri Fâtımîlerin merkezi oldu. Fâtımîler 972’de başşehri Kahire’ye taşıdıkları zaman Afrikiyye Berberî sülâlesi Zirîlerin iktidarı altına girdi. Zirîler zamânında Tunus, Sicilya’daki Normanların istilâsına uğradı. Zirîlerin son hükümdarı Hasan bin Ali, Fas’taki Muvahhidîn Devletinden yardım istedi. Muvahhidîn Devletinin kurucusu Abdülmümin, Normanları Tunus’tan kovarak (1159-1160), Afrikiyye’yi Tunus’ta oturan bir vâli tarafından yönetilen bir eyâlet hâline getirdi. Bundan sonra Afrikiyye, Tunus adını aldı.

On altıncı yüzyılda İspanya ve Osmanlı Devletinin, Akdeniz hâkimiyeti için yaptıkları savaşlar sonunda Hafrîler yıkıldı. 1534 yılında Barbaros Hayreddîn Paşa, Tunus’u ele geçirdi. AncakHafsî Hânedânından Hasan, İspanya Kralı Beşinci Şarlken’den yardım istedi ve Beşinci Şarlken başşehir Tunus’u işgâl etti ve Barbaros Hayreddîn PaşaCezayir’e çekilmek zorunda kaldı. İspanya Kralı Hafsî Hânedânından Hasan’ı tekrar, kendisine vergi vermek şartıyla Tunus’un başına getirdi. Başşehir Tunus 1574 yılına kadar tekrar Hafsî Hânedânlığının elinde kaldı. Bu arada Barbaros Hayreddîn Paşa ve Turgut Reis 1556’da Gafsa’yı, 1558’de Kayrevan’ı ele geçirdiler. Tunus’un doğu ve güney sâhilleri Türklerin eline geçti. CerbeAdası deniz üssü olarak kullanıldı. Barbaros Hayreddîn Paşa, İspanya’daki Endülüslü Müslümanlardan 100.000 kadarını kurtararak Kuzey Arfika’ya getirdi. Nihâyet 1574’te Uluç Ali Reis ile Sinan Paşa, Tunus şehrini (Halkul-Vad Kalesini), ele geçirmek sûretiyle bütün Tunus, Osmanlı İmparatorluğunun bir eyâleti hâline geldi.

Osmanlı Devleti zamânında Tunus, önceleri Yeniçerilerin desteklediği bir Dayı vâsıtasıyla, daha sonra da bir Bey vâsıtasıyla yönetilmeye başlandı.

İlk beylik sülâlesi Birinci Murâd Bey tarafından kurulan Muradî sülâlesidir (1612-1631). 1710’dan sonra Beyler, irsî yoldan tahta çıktılar. Bu arada Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya Tunus’ta ekonomik faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Fransa 1830’da Cezayir’i işgâl ettikten sonra, Tunus ile daha fazla ilgilenmeye başladı.

Bu sıralarda Osmanlı İmparatorluğu kendi başındaki birçok meseleler yüzünden Tunus’a daha fazla yardım edemedi. 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı da bunu önledi.

Tunus’ta Fransa, İngiltere ve İtalya’nın gözü ve çıkarları vardı. 1878’de Kıbrıs’ı elde eden İngiltere, Fransa’nın Tunus’taki özel imtiyazlarını tanıdı. Fransa, bâzı Tunuslu aşiretlerin (Krumirlerin) Cezayir topraklarına yaptıkları akınları ve bâzı toprak taleplerini bahâne ederek 1881 yılında Tunus’a asker çıkardı. 12 Mayıs 1881’de yapılan Bardo Antlaşmasıyla; Tunus Beyi, dış hükümranlığı, siyâsî ve ordu işlerini bir Fransız Genel Vâlisine bırakıyordu. Tunus’un Muher ve güney kesiminde başlayan ayaklanmalar güçlükle bastırıldı. Vâli Paul Cambon, yeni bey Ali bin Hüseyin’e (1882-1902) Marsa Sözleşmesini kabul ettirince (1883), Fransız himâyesi resmen kurulmuş oldu.

Bütün bu olanları Osmanlı İmparatorluğu protesto ederek kabul etmediğini bildirdi. Resmî pâdişâh fermanlarında Tunus Osmanlı eyâleti olarak zikredilmeye devam etti. Fransız himâye rejimi Tunus’un bağımsızlığını kazanmasına kadar devam etti (1956). Tunus’taki Fransız idâresi 78 yıl sürdü.

1930’larda Habib Burgiba önderliğinde Tunuslular bağımsızlık mücâdelesine başladılar. İkinci Dünyâ Harbi esnâsında Tunus bir savaş alanı oldu. Harpten sonra Burgiba yeni Destur Partisini kurarak bağımsızlık mücâdelesine devam etti. Nihâyet 1956 yılında Tunus bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlığını kazandıktan sonra Tunus Cumhûriyetini îlân eden Burgiba, ilk Tunus Cumhurbaşkanı oldu. Birçok reformlar yaparak lâik eğilimli bir rejim kurdu.

Burgiba, 1965’te İsrail’e karşı yumuşak ve ılımlı davranılması gerektiğini savundu. Fakat bu düşünceleri şiddetle tenkit edildi. 1979’da Mısır’ın Arap Birliğinden çıkarılmasından sonra, Tunus eski bakanlarından Chadli Kılibi’nin de genel sekreter olmasıyla, Tunus, Arap Birliğinin karargâhı oldu.

Ocak 1980’de Libya’da eğitim görmüş komandoların Gafsa şehrini ele geçirmeleri, Tunus’un Fransa ve ABD’den destek istemesine sebep oldu. Olayların yatışmasından sonra başbakanlığa getirilen eski Millî Eğitim Bakanı Muhammed Mzali, siyâsî hayâtı kısmen olsun liberalleştirdi. Siyâsî mahkumların çoğu serbest bırakıldı ve siyâsî partiler kânûnî olarak tanınmaya başlandı.

Bağımsızlıktan beri tek başına iktidarda olan Sosyalist Destur Partisinden başka, Komünist Partisi dâhil üç siyasî partiye daha izin verildi.

Ölünceye kadar Devlet Başkanı seçilen Burgiba, 1987 senesinde sağlık durumu gerekçe gösterilerek devlet başkanlığı görevinden alınarak yerine General Zeynelâbidin bin Ali geçti. Bu yönetim değişikliği ülkede belirli bir liberalleşme ve ekonomide köklü yeniliklerin yapılmasına sebep oldu. General Zeynelâbidin radikal Müslümanlara karşı büyük tedbirler aldı. Bunların desteklediği Nakda Partisinin birçok üyesini hapsettirdi. Bu tutumunu hâlâ sürdürmektedir (1994). 21 Mart 1994’te yapılan parlamento ve devlet başkanlığı seçimlerinde Zeynelâbidin bin Ali ve partisi oyların % 99’unu alarak devlet başkanlığına yeniden seçildi.

1982 yılında Lübnan’dan çıkarılan Filistin Kurtuluş Teşkilâtı mensupları ve Lideri YaserArafat Karargâhını Tunus’a taşıdı. Böylece Tunus, Filistin Kurtuluş Teşkilâtının Karargâhı oldu.

Fizikî Yapı

Tunus, fizikî yapısı îtibâriyle üç bölgeye ayrılır. Kuzey bölgesi, Sâhil bölgesi veGüney bölgesi.

Kuzey bölgesi, Atlas Dağlarının Akdeniz kıyısı boyunca uzanımı olan iki dağ şeridinin bulunduğu bölgedir. Bunların arasında Mecarda Vâdisi bulunmaktadır. Bölge nâdiren 1000 m’yi aşan yüksekliklere sâhip olmasına rağmen dağlık olarak nitelendirilebilir. Ülkenin en yüksek noktaları olan Eş-Şenebî (1544 m), ve Zaguon (1295 m) dağları bu bölgede yer alır.

Sâhil bölgesi, ülkenin Tunus şehri güneyindeki kıyı bölgesini içine alan Suse, Sifakis ve Kayrevan şehirlerinin bulunduğu bölgedir. Bu bölge kuzey bölgeden Dorsal Dağı ile ayrılır. Bölge yumuşak tepeleri, geniş ovaları ve plajları ile meşhurdur.

Güney bölgesi 34’üncü enlem dâiresinden güneye geçince Gabes Körfezinin çerçevelediği geniş Cafara ve Nefta ovalarından ve Büyük Sahraya ulaşan düzlük arâzilerden meydana gelir. Buraya step ve çöl bölgesi de denilmektedir. Rakım 200 m’nin altındadır.

Yaklaşık 1200 km uzunluğundaki Tunus kıyıları genelde düzdür. Gabes Körfezinde gelgit olayı oldukça önemlidir. Deniz yükselmesi iki metreyi bulur. Akdeniz’de en yüksek gelgit olayı burada olur. Ülkenin önemli nehirleri Mecorda ve Miliare’dir.

İklim

Tunus’ta bâriz bir şekilde Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bölgeye göre az veya çok yağışlıdır. Yağmurlar sonbahar ortasında başlar ve ilkbaharın ortasına kadar devam eder. Güneye inildikçe yağmurlar azalır ve iklim düzensizleşir. Kışın sıcaklık 0°C altına düşmez. Yazın 40°C’ye kadar çıkar. Sıcaklık denizin etkisine bağlı olarak değişir ve kıyılar iç kesimlere göre daha serindir. Kuzeyde yıllık yağış ortalaması 610 mm civarındadır. Tunus ve Bizerte çevresindeyse 500 mm dolaylarındadır. Yağışlar düzensiz olup, seneden seneye farklılık gösterir.

Tabiî Kaynakları

Tunus’un % 43’ü bozkır ve çöl, % 6’sı ormanlarla kaplıdır. Çok yağmur alan yerlerde ormanlar yer alır. Vâdiler çok münbit olup, her çeşit mahsûl yetişir. Kuzeyde 900.000 hektarlık meşe ve çam ormanları bulunur. Güneyde sıcağa dayanıklı cinsten bitkiler yer alır. Tunus’ta yabânî hayvanlar olarak ençok yabandomuzu ve dağkeçisi bulunur.

Tunus’un önemli yeraltı zenginlikleri fosfat, demir, petrol, kurşun ve çinkodur. Ülkedeki fosfat yatakları, Afrika’nın en büyük rezerv noktalarındadır. Petrol rezervleri bakımından kıta ülkeleri arasında beşinci sırayı, doğal gaz kaynakları bakımından ise dördüncü sırayı alır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Tunus nüfûsu, ülkenin yerlileri olan Berberîlerle Arapların karışımından ortaya çıkmıştır. Ayrıca safkan Berberîlerle, Araplar da sayıca önemlidir. Ülkede çok eskiden İspanya’dan göç eden Yahûdî azınlığı mevcuttur. Bağımsızlıktan sonra giderek azalan Fransızlar 60.000 civârındadır. Tunus’ta Türk asıllı âileler mevcut olup, Türk soylu olmak burada iftihar vesilesidir.

Tunus halkı ırkçı değildir. Halkın % 98’i Müslüman olup, geri kalanını Hristiyan ve Yahûdîler teşkil edir. Müslüman halkın hemen hemen hepsi sünnîdir. Çoğunluğu Malikî mezhebindedir. Tunus’ta Arapça konuşulur. Fransız işgâli çok sürdüğü için Fransızca bilenlerin sayısı da çoktur. Gazete ve dergilerin yarısı, Radyo ve TV’nin birer kanalları Fransızca yayın yapar.

Nüfûsun yaklaşık % 70’i kuzeyde yaşar. Nüfus dağılışı çok düzensizdir ve tarım kaynaklarına bağlıdır. Nüfus yoğunluğunun km2 başına 70 kişiden çok olduğu Mecerda ovaları ve Tunus bölgesi ve kıyılar en kalabalık kesimlerdir. Buna mukabil 2 kilometre kareye 10 kişiden az düşen bozkırlarda, özellikle yarı göçebeler yaşar. Tunus’un en önemli şehri başşehir Tunus olup, nüfûsu 1,5 milyona yaklaşmıştır. Diğer önemli şehirler Sefakis, Suse, Kayrevan ve Bizerte’dir.

Eğitimde Fransız sistemine bağlı kalınmıştır. İlkokullardan îtibâren öğretimin Arapça yapılması sağlanmışsa da üniversitede öğretim Fransızca olarak yürütülmektedir. Tunus Üniversitesine bağlı 9 fakülte, 3 enstitü ve 4 yüksek okulla yüksek tahsil yapılmaktadır. Tunus halkının % 62’si okuma-yazma bilmektedir.

Siyâsî Hayat

Tunus 17 vilâyete ayrılmıştır. Kânûnî sistemi İslâm kânunları veFransız medenî kânunu esas alınarak, Türk ve ABD örneği bir anayasa ile yürütülür. Seçimler her beş yılda bir yapılmakta olup, oy verme yaşı 21’dir. Temsilciler Meclisi(Millet Meclisi) 141 üyeden meydana gelmiştir. Cumhurbaşkanı beş senede bir halk tarafından seçilir. Anayasaya göre cumhurbaşkanı olan kişi arka arkaya birden çok dönem için seçilebilir. Tunus Birleşmiş Milletlere, Arap Birliğine ve Afrika Birliği Teşkilâtına üyedir.

Ekonomi

Tunus ekonomisi genel olarak tarıma dayanmakta olup, toplam nüfûsun % 50 ilâ 60’ı bu sektörde çalışmaktadır. Buğday, arpa, zeytin, nârenciye, meyve, sebze ve hurma başlıca tarım ürünleridir. Koyun, keçi, sığır ve kümes hayvanları yetiştirilen başlıca hayvanlardır. Son yıllarda balıkcılık önemli bir gelir kaynağı hâlini almıştır.

Turizm mâdencilik, yiyecek, konserve, tekstil, hafif sanâyi malları ve sun’î gübre ana sanâyi kollarıdır. Ülkede tarım ürünlerine dayalı sanâyi kollarının geliştirilmesine çalışılmaktadır. Yerli hammaddelerden fosfatın bütün işlenme safhalarının Tunus’ta gerçekleştirilmesi için büyük çaba harcanmaktadır. Tunus mâdenlerini işleyecek kadar yeterli sayıda tesise sâhip değildir. Gerek istihdam ve gerekse ihrâcat imkânlarının artması için îmâlât sanâyiine büyük önem verilmektedir.

Tunus’un ithâl ettiği belli başlı mallar, sanâyi malları, tarım âletleri, tüketim, yiyecek, giyecek ve enerji malzemeleridir. Fosfat, petrol, zeytinyağı, nârenciye, demir cevheri, balık ve tekstil ana ihraç mallarıdır.

Tunus en çok Fransa, İtalya, Birleşik Almanya ve ABD ile ticâret yapar. Kuveyt, Suudi Arabistan, ABD, Kanada ve BirleşikAlmanya yardım aldığı başlıca ülkeler arasındadır.

Tunus’ta karayollarının uzunluğu 17.220 km, demiryolları ise 2189 km’dir. Ülkede dört ana liman olan Tunus, Bizerte, Sousse ve Sefakis’a ilâve olarak çok sayıda ikinci derecede liman vardır. Tunus yakınındaki El-Auina Havaalanı büyük, milletlerarası bir havaalanıdır. İç havayolları Tunus’un belli başlı şehir merkezlerini birbirine bağlar.

TUNUSLU HAYREDDÎN PAŞA

Osmanlı sadrâzamlarından. Çerkes veya Abaza asıllı olan Hayreddîn Paşa, yaklaşık olarak 1821 yılında doğmuş ve küçük yaşında köle tüccarlarının eline düşerek Kafkasya’dan İstanbul’a getirilmiştir. Reîsülulemâ ve nâkıbüleşrâf Kıbrıslı Tahsin Bey tarafından satın alınarak, tâlim ve terbiye edildikten sonra Tunus vâlisi Ahmed Paşaya verildi. Zekâsı, çalışkanlığı ve kâbiliyetiyle vâlinin dikkatini çeken Hayreddîn’in tahsiline özel ihtimâm gösterildi. Bâzı ilimlerin yanında fıkıh ve Tunus’a gelen Fransız subaylarından da Fransızca ve askerî dersler aldı. Daha sonra Avrupa’ya gönderilerek riyâziye (matematik), tabiiyye, hukuk ve târih okudu. Tunus’a döndüğünde askerî garnizonlarda vazîfe aldı. 1842’de binbaşı, 1843’te yarbay ve 1846’da miralay oldu. 1850’de mirlivalık rütbesiyle süvâri asâkiri kumandanlığına tâyin olundu. Dönüşünde Tunus’ta çeşitli memuriyetlerde bulundu.

1863 senesi sonlarında memuriyetlerinden istifâ etti. Fransa, Prusya, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika devletlerinin başşehirlerini dolaştı. 1864’te Tunus’ta zuhur eden bir ihtilâl üzerine fevkâlade memuriyetle İstanbul’a gönderildi. İstanbul’daki vazîfesini yerine getirdikten sonra tekrar Tunus’a gitti. Daha sonra tekrar Fransa, İngiltere, İtalya, Prusya ve Avusturya devletlerinin başşehirlerini dolaştı. 1871’de vezîr-i mübâşir ünvânıyla Tunus eyâleti borçlarının indirilmesi ve birleştirilmesi için teşkil olunan komisyon başkanlığına tâyin edildi.

Tunus hükûmetinin İtalya’dan aldığı borcun ödenmesiyle ilgili çıkan ihtilafı arz etmek üzere İstanbul’a geldi. 1873’te Tunus’a döndü. 1878’de İstanbul’a dâvet edilerek vezirlik rütbesiyle Meclis-i âyân azâlığına, daha sonra da yeni teşkil olunan Mâliye Komisyonu reisliğine tâyin olundu. 1878’de sadrâzamlığa getirildi. Doksanüç Harbi denilen Osmanlı-Rus Harbi sonrasında sadârete getirilen Hayreddîn Paşa, bu makamda 7 ay 26 gün kaldı. Pâdişâhın yetki ve selâhiyetlerini yok sayması ve pâdişâha saygısızlık sayılabilecek bâzı isteklerde bulunması sebebiyle 1879’da sadâretten azledildi.

Hayreddîn Paşa, Akvem-ül-Mesâlih fî Mârifeti Ahvâl-il-Memâlik adlı bir eser yazdı. Ancak İbnü’l-Kayyım el-Cevzî’nin bozuk fikirlerinden etkilenerek yazdığı bu eserinin basımı yasaklandı.

Hayreddîn Paşa, tutulduğu nikris hastalığının şiddetlenmesi sonucunda 1890’da İstanbul’da vefât etti. Eyüpsultan’da Bostan İskelesinde hazırlanan kabre defnolundu. Mehmed Nûri, Mehmed Hâdi, Mehmed Tâhir, Mehmed Sâlih, Mahbûbe ve Behiye adlı altı evlâdı vardı.

TUNUSLU MAHREZ BİN HALEF

Onuncu ve on birinci yüzyıllarda Tunus’ta yetişmiş olan büyük âlimlerden. İsmi, Mahrez bin Halef bin İsmâil’dir. Hazret-i Ebû Bekir’in soyundandır. 953 (H.342) senesinde Avyana kasabasında doğdu. 1032 (H.423)de şehit edildi.

İlmini Tunus ve çevresinde bulunan şehirlerde zamânının âlimlerinden öğrendi. Tahsilini tamamlayıp, ilimde yetiştikten sonra kendi evinde talebelere ders vermeye başladı. Ömrünü Kur’ân-ı kerîm, fıkıh ve diğer ilimlerle ilgili hususları insanlara anlatmakla geçirmiştir. Bir medrese hâline getirdiği evinde fakirleri, garipleri ve kimsesizleri koruyup, yardımcı olmuştur. Dertlerine ortak olup, müşküllerini gidermiştir. Onun vâsıtasıyla Mâlikî mezhebi o bölgede yayılmıştır.

Mahrez bin Halef, Tunus’ta çevresinde Ehl-i sünnet îtikâdının öğretilmesinde ve yayılmasında çok hizmet edip, rehberlik yapmıştır. Bu hususta muhâliflere karşı ilmiyle mücâdele verdiği gibi onların kuvvete ve zorbalığa baş vurmaları karşısında da bizzat çarpışarak hizmet etmiş ve böyle bir mücâdele neticesinde muhâlifleri tarafından şehit edilmiştir. Ömrünün son otuz senesi Mısır’da Fâtımî Devletiyle Tunus’ta Sonhaciyye ve Kartaca bölgesinde devlet kurmuş Râfızîlerle mücâdele etmekle geçmiştir.

Âlim ve evliyâ bir zat olan Mahrez bin Halef şiirleriyle de tanınmış olup, Tunus’ta “Müeddib Mahrez” ismiyle meşhur olmuştur. Yazdığı çok sayıda şiirlerinden Kartaca kasidesi 245 mısradır. Bu şiirinde kadere îmân, nasihatler, târih, Kartaca harâbelerinden ibret alma ve tasavvuf konuları işlenmiştir.

Hayâtı hakkında Menâkib-ül Müeddib Mahrez adlı bir kitap yazılmıştır. Bugün Tunus’ta zâviyesi, kabri, Seyyidi (Sidi) Mahrez ismiyle meşhur olup, Tunusluların çok ziyâret ettikleri yerlerden biridir.

Ders vermek, insanlara maddî mânevî yardımlarda bulunmak husûsunda büyük bir gayreti ve azmi vardı. Bu işlerle meşgûliyeti sebebiyle çok yorulduğunu görenler, pek fazla yorulduğunu söylediklerinde şöyle buyurmuştur: “Dîni anlatmak, ilim öğretmek, insanlara nasihat ve yardım etmek bana çok hoş geliyor. Ben bir avcıyım, belki elime ilerde faydalı olacak biri düşer.”

TURAN

Batıda Hazar Deniziyle doğuda Orta Asya Dağlarının batı sıraları, güneyde İran ve Afganistan’ın kuzey dağlarıyla kuzeyde Kırgız Stepleri arasında bulunan geniş saha. Turan ülkesinin özelliği, Ural-Altay dil grubuna bağlı büyük toplulukların anavatanı oluşudur. Turan’ın diğer ismi de “Aral-Hazar Havzası”dır. Fakat bu isim Avrupa’nın Volga ve Ural nehirlerinin Hazar’a dökülmeden önce geçtikleri sahaları da içine alır. Bu îtibârla geniş mânâlıdır. Fakat dar mânâda ise, Amuderya ve Sirderya (Seyhan ve Ceyhun) nehirlerinin geçtiği çukur alanlarla, döküldükleri Aral Gölü havzasından ibârettir.

Ayrıca Türkiye, İran, Pakistan, Güneydoğu Avrupa ve bâzı yerlerde mevki veya semtlere verilen Turan ismi de vardır.

Bu bölgede farklı yükseklikler göze çarpar. Batıda Ust-Urt Plâtosu, çukur sahalarla bunlardan dik yamaçlarla ayrılmış, yeknesak görünüşlü bir horst düzlüğüdür. Çöl karakteri gösterir. Hazar Denizinin kuzey-doğusundaki Mangışlak çukur alanı ve bu çukur alanda kuzeybatıya doğru uzanan birbirine paralel sırtları vardır. Amuderya’nın batısında Karakum Çölü, Turan’ın en fazla çökmüş kısmıdır. Barhan denilen hareketli kumulları ve kum sırtları ile tanınmıştır. Kuzey İran Dağlarının kenarı boyunca tuzlu bataklık ve çakıl çöller uzanır. Afganistan’dan gelen Tecen ve Murgab ırmakları boyunca dar şeritler hâlinde tarım alanları ve aşağı kısımlarda ırmakların çöl içerisinde kaybolan delta bölgelerinde şehirler vardır. Doğuya doğru kum çölü, Tiyenşan eteklerindeki steplere ulaşır; burası çok verimli bir bölgedir. Yolda kaybolan Zerefşan Irmağı Buhara ve Semerkand vahalarını sular. Kaynağını Pamir Dağlarından alan Amuderya Nehri, kurak ve sıcak çöl düzlüklerinde kuzeybatıya doğru, suları azalarak Aral’a kadar uzanır. Sirderya da bu göle dökülür. Ulaşım bakımından bir önemi yoktur.

Bu geniş sahada, yazları çok sıcak ve kışları çok soğuk geçer. Her ne kadar kışın sıcaklık dereceleri kuzeyden güneye gidildikçe artarsa da güney bölgelerinde yine şiddetli soğuklar görülür. Yağış çok azdır. Bu sert kara ikliminde bitki örtüsü son derece fakirdir. Step ve çöller geniş alanlar kaplar. Tuzu ve kuraklığı seven ot ve çalılara rastlanır. Ancak nehirler boyunca kavak, söğüt gibi bitkiler görülür. Buralarda kaplan gibi vahşî hayvanlara da rastlanır.

TURBA

(Bkz. Kömür)

TURGUT ALP

Osman Gâzinin en yakın silâh arkadaşlarından. Doğum yeri ve târihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Osman Beyin cihâd hareketine başladığı 1288 yılından îtibâren Turgut Alp de yanında yer almıştır. Bilecik’in fethinden sonra Osman Beyin emriyle İnegöl’ü abluka altına aldı. 1299’da Osman Beyle birlikte İnegöl’ün fethini gerçekleştirdi. Osman Bey İnegöl’ü Turgut Alp’e dirlik olarak verdi.

Adrenos ve Bursa’nın fethinde Orhan Gâzinin yanında bulunan Turgut Alp’in bundan sonraki gazâlarda adı geçmemektedir. Kabrinin İnegöl civârında olduğu tahmin edilmektedir.

TURGUT ÖZAL

Türkiye Cumhûriyetinin sekizinci cumhurbaşkanı. Babasının adı Mehmed Sıddık, annesininki Hafize’dir. 1927 yılında Malatya’da doğdu. İlkokulu Silifke’de bitirdi. Orta tahsilden sonra İTÜ Elektrik Fakültesine girdi ve 1950 yılında mezun oldu. 1952’de mühendislik ekonomisi dalında uzmanlık eğitimi yapmak için ABD’ye gönderildi. 1961-65 yılları arasında Elektrik İşleri Etüd İdâresinde (EİEİ) genel müdür yardımcılığı ve genel müdür vekilliğinde bulundu. Büyük hidroelektrik santralı projesinin hazırlanmasında ve gerçekleştirilmesinde önemli katkıları oldu.

1960 ihtilâlinden sonra kurulan Devlet Plânlama Teşkilâtının (DPT) kurulmasına çalıştı. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde (ODTÜ) öğretim üyesi olarak ders verdi. 1966’da Başbakanlık Özel Teknik Müşâvirliğine, 1967’de Devlet Plânlama Müsteşarlığına getirildi. Ağustos 1970 ekonomik kararlarının hazırlanmasında büyük rol oynadı. Bu kararlar neticesinde Merkez Bankasında 3,5 milyar dolar rezerv birikti. 1971 Muhtırasından sonra DPT müsteşarlığından ayrılan Özal, Amerika’ya giderek 1973’e kadar Dünyâ Bankası Sanâyi Dâiresinde Sanâyi ve Mâden konularında özel danışmanlık yaptı.

Daha sonra Türkiye’ye dönen Turgut Özal, özel sektörde yönetici olarak çalışmaya başladı. 1976’da Sabancı Holding’e genel koordinatör oldu. 1977 genel seçimlerinde Millî Selâmet Partisinden İzmir Milletvekili adayı oldu ise de seçilemedi. Daha sonra MESS (Mâdenî Eşyâ Sanâyicileri Sendikası) Genel Başkanlığına getirildi.

1979 yılında Süleyman Demirel tarafından kurulan “azınlık hükümeti”nde Başbakanlık Müsteşarı ve DPT Müsteşar Vekili olarak hizmet veren Turgut Özal, ünlü 24 Ocak kararlarının hazırlayıcısı ve bizzat yürütücüsü oldu. 12 Eylül 1980 harekâtının ardından kurulan Bülend Ulusu başkanlığındaki hükümette Ekonomik İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirilen Turgut Özal, enflasyonu düşürme, ihrâcâtı arttırma ve Türkiye’nin kredi îtibârını yeniden sağlamada başarılı oldu. Banker kesimindeki dalgalanmanın ardından Başbakan Yardımcılığı görevinden 18 Temmuz 1982’de ayrıldı. 20 Mayıs 1983’te Anavatan Partisini (ANAP) kurdu.

6 Kasım 1983’te yapılan milletvekili seçimlerinde ANAP oyların % 45’ini alarak TBMM’de birinci parti oldu. Özal, 7 Aralık 1983’te yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi. Serbest piyasa ekonomisini ve devletin müdâhalesini en aza indirmeyi savunan bir ekonomik programı uygulamaya başladı. Özal başkanlığındaki ANAP, 1984’te yapılan mahallî (yerel) seçimlerden de başarıyla çıktı. Bu netice Özal’ın durumunu daha da güçlendirdi. Başbakanlığı döneminde, Ekonomik bunalımlara istediği oranda çözüm getiremeyen Özal, 28 Eylül 1986 ara seçimlerinde ve 29 Kasım 1987 erken genel seçimlerinde uğradığı oy kaybına rağmen % 36,3’lük oranla tek başına hükümeti yeniden kurdu. 18 Haziran 1988’de ANAP Büyük Kongresinde tekrar genel başkan seçildi. Bu kongre sırasında suikasta uğradı. Suikastta hafif yaralanan Turgut Özal, salonda tekrar sukûnet sağlanınca; “Çok değerli arkadaşlarım. Sözlerime kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Hemen şunu sözlerimin başında bilhassa belirtmek istiyorum. Allah’ın verdiği ömrü O’nun istediğinden başka alacak yoktur. Biz de O’na teslim olmuşuzdur.” diyerek Allah’a bağlılığını açık bir dille belirtti.

Turgut Özal 31 Ekim 1989’da muhâlefet partilerinin boykot ettiği oylamada üçüncü turda 263 oy alarak salt çoğunlukla Türkiye Cumhûriyetinin 8. Cumhurbaşkanı seçildi. 9 Kasım 1989’da Kenan Evren’den görevi devraldı.

Dindâr, çağdaş bir cumhurbaşkanı olan Turgut Özal, Türk milletine ve ekonomisine çok faydalı işler yaptı. Bunlardan bâzıları şöyledir:

Gümrük duvarlarını yıkıp, ithâlâtı tahsis sisteminden kurtararak, gümrük duvarlarının indirilmesini savundu. Böylece serbest ithâlâtla giren yabancı malların kalitesine ulaşabilmek için yerli sanâyicinin daha dikkatli ve titiz üretime yönelmesini sağladı.

Dışa açık ekonomik modele geçti. İhrâcâtta çok cesur teşvik politikası uyguladı. Konvertibiliteye geçerek, halka döviz bulundurma, döviz hesâbı açabilme imkânını sağladı.

İşadamlarının, bir kısmının Türk sanâyii mahvolur tarzındaki korkularına rağmen AT’a (Avrupa Topluluğu) tam üyelik için başvurdu. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesinin de mîmârı oldu.

Cumhûriyet târihinin en büyük projesi olan GAP’ı başlattı. Belediyeler kânununu yeniledi. Yerel yönetimlere imkânlar tanıdı. Büyükşehir belediyeciliği kavramını getirdi. Devlet sübvansiyonlarının azaltılmasını savundu.

Ülke ekonomisinin uluslararası entegrasyonuna yönelik önemli adımlar atılmasını sağladı. Başbakanlığı zamânında uygulanmaya başlanan Katma Değer Vergisi ve özelleştirme programı, Türkiye’nin mâlî târihindeki en önemli reformlardandır. Ekonomide devlet müdâhalesinin asgariye indirilmesi gerektiğini sürekli olarak savundu. Çağdaş demokrasiler için gerekli olan 3 temel esâsı 1) Serbest piyasa ekonomisi, 2) Din ve vicdan hürriyeti, 3) Teşebbüs ve rekâbet serbestisi) dâimâ vurgulardı.

Türkiye’nin uluslararası ekonomik ve siyâsî münâsebetlerine yeni boyutlar kazandırdı ve dinamizm getirdi. 1994 yılında Birleşmiş MilletlerTeşkilâtı tarafından yayınlanan A World Fit For People (İnsanlara Uygun Bir Dünyâ) adlı kitap, Turgut Özal’a ithaf edildi.

Devletimizi yüceltmek, milletimizi refah ve saâdete ulaştırmak için durup dinlenmeden çalışan, bu uğurda da can veren, dindâr büyük bir devlet adamı, dürüst bir politikacıydı. Özal’ın La Turquie en Europe (Avrupa’da Türkiye) adlı bir kitabı ve çeşitli incelemeleri vardır.

Üç çocuk babası olan, iyi İngilizce bilen Turgut Özal, 1988’de Teksas Teknik Üniversitesinden fahri doktor ünvânını aldı. 17 Nisan 1993 Cumartesi günü Ankara’da kalp krizinden vefât etti. 21 Nisanda Ankara Kocatepe, 22 Nisan Perşembe günü İstanbul Fâtih Câmiinde kılınan namazdan sonra, yüzbinlerce vatandaşın katıldığı misli görülmemiş bir törenle, vasiyetine uygun olarak cenâze marşıyla değil, Kur’ân-ı kerîm ve tekbir sesleri arasında defnedildi. Kabri Topkapı’da eski başbakanlardan Adnan Menderes’in anıt mezarının batı kısmındadır.

TURGUT REİS

Büyük Türk denizcisi. Trablusgarp fâtihi. Osmanlı Devletinin Menteşe (Muğla) Sancağına bağlı Saravuloz köyünde tahminen 1485 yılında doğdu. Veli isminde bir çiftçinin oğludur. Gençliğinde cirit, güreş, ok atmada gösterdiği ustalık ve cesâretiyle çevrede tanınıp Menteşe kıyılarından levent toplayan Hızır Reisin (Barbaros Hayreddîn Paşa) adamları tarafından seçilerek Cezayir leventleri arasına alındı. Pekçok muhârebelerde cesâret ve silâhları kullanmadaki mahâretiyle büyük kahramanlıklar gösterip, Barbaros’un takdir ve teveccühünü kazandı ve reis oldu.

Barbaros’un emrinde zaferden zafere koşan, devletine, dînine hizmetten başka hiçbir şey düşünmeyen bu müstesnâ kahramanın Preveze Zaferinin kazanılmasında büyük hizmetleri görüldü. Muhârebe sırasında harp hattının gerisinde gönüllü ihtiyat filosuna kumanda etti. Harbin en şiddetli zamânında, yerinde yaptığı çevirme ile Andrea Doria’nın bütün ümitlerini kırarak onu geri çekilmeye mecbur etti. Geri çekilen düşmanı tâkipte de üstün gayret ve cesâret göstererek pekçok gemiyi zaptetti.

Turgut Reis, 1540’ta Sâlih Reisle berâber Akdeniz’deki korsan gemilerine karşı açtıkları mücâdele günlerinde Korsika’da gemisini yağlarken âni bir baskın yapan Andrea Doria’nın oğlu Giovanni tarafından esir edildi ve forsaya vuruldu. Üç yıla yakın eziyet ve sıkıntı içinde kürek çekti. Daha sonra Ceneviz’e götürülüp hapsedildi. Bunu haber alan Barbaros Hayreddîn Paşa, Ceneviz’i kuşatarak şöyle haber gönderdi:

“Eğer Turgut’umu sağ sâlim teslim etmezseniz, Ceneviz dâhil bütün köylerinizi yıkar taş taş üstünde bırakmam!”

İnanan bir kuvvetin neler yapabileceğini daha önceki tecrübeleriyle bilen Cenevizliler derhal Turgut Reisi teslim ettiler. Turgut Reisi büyük bir sevgiyle karşılayan Barbaros Hayreddîn Paşa, dönüşte yedek gemisini ona hediye etti. Zamanla filosunu büyüten Turgut Reis, Batı Akdeniz’de kendini kabul ettirerek Cerbe Adasına yerleşti. Akdeniz’de düşmana aman vermeyen gazâlarının sonucunda Sultan Süleymân Han (1520-1566) tarafından İstanbul’a dâvet edildi. Emrinde çalışan gözü pek, yiğit, kahraman silâh arkadaşlarından Kılıç Ali, Gâzi Mustafa, Hasan Reis, Kara Dayı, Kara Kadı gibi kaptanlarla birlikte, sekiz gemiyle İstanbul’a gelip, Sultana bağlılıklarını arz ettiler. Sultan Süleyman Han Turgut Reise iltifatlarda bulunup Karlıeli Sancakbeyliğini diğerlerine de yetmişer-seksener akçe ulufeyle fener taşıma hakkını verdi.

Turgut Reis bundan sonra bir Osmanlı kaptanı olarak tekrar denize açıldı. İspanyollar Cerbe Adasında kendisini baskına uğrattılarsa da bir dere yatağından Fâtih’in İstanbul kuşatmasında donanmayı Haliç’e indirmesi gibi gemilerini denize aşırıp Haçlı donanmasının ardına düştü ve büyük bir bozguna uğrattı. Malta Baskını, Manya Zaferi, Selanik limanı önündeki harple kendisini dost ve düşmana iyice tanıttı.

1548-1550 yılları arasında iki yıl Kuzey Afrika sâhillerinde Müslümanlara yardım etti. Düşmanlarına korku verdi. Sultan Süleymân Han, Kur’ân-ı kerîm ile bir kılıç gönderip Trablusgarb’ın fethini istedi. 15 Ağustos 1551’de Malta şövalyelerinin hâkimiyetinde bulunan Trablusgarb’ı fethi, 1552’de Andrea Doria’ya karşı kazandığı Pestiye Zaferi, 1553’te Korsika Adasının merkezi Bastia’yı zaptı başarılarından sonra, Trablusgarb Beylerbeyliğine getirildi. Bu vazifedeyken Kaptan-ı derya Piyale Paşa ile birlikte pekçok deniz seferine katıldı. 1560’ta Andrea Doria’nın oğlu Giovanni’nin Cerbe saldırısında, Turgut Reisin Osmanlı donanmasının zafere ulaşmasında çok büyük gayreti görüldü. 1565’te Malta Kuşatmasına katıldı. Seksen yaşını aşmış, vatan ve din sevgisinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen Turgut Reis, kuşatmada yapılan hatâyı belirterek büyük bir istekle savaşa katıldı. 17 Haziranda St. Elmo burcunda yapılan bir hücumda başından yara alarak beş gün baygın yattıktan sonra 23 Haziranda St. Elmo’nun fethi günü şehit oldu.

Türk denizcileri arasında kahramanlığı, devlete hizmetiyle ayrı bir yeri olan, Barbaros Hayreddîn Paşanın; “Turgut benden ileridir!” dediği bu deryalar hâkiminin naaşı Trablusgarp’ta kendisinin yaptırdığı câminin yanındaki türbesine gömüldü. Günümüzde de türbesi Libyalılar ve onu sevenlerin ziyaretgâhı hâlindedir.

TURHAN SULTAN

Sultan Dördüncü Mehmed Hanın annesi. Osmanlı pâdişâhlarının on sekizincisi olan Sultan İbrâhim Hanın hanımıdır. Sultan İbrâhim Hana büyük iftiralar, akıl almaz yakıştırmalar yapıldığı gibi Turhan Sultana da onda bulunmayan meziyetlerle pekçok, iftira edilmektedir. Hadice Turhan Sultan dînine bağlı, memleketini seven, hayır yapmayı ibâdet bilen bir hanımdı. Eminönü’ndeki Büyük Câmi bunun eseridir. Câminin temelini Mahpeyker Kösem Sultan atmıştı. Turhan Sultan tamamlatıp 1664’te ibâdete açıldı. Mektep, medrese, imârethâne, kütüphâneler, çeşmeler yaptırdı.

Sultan İbrâhim Han âsilerce tahttan indirilip şehit edilince, oğlu Sultan Dördüncü Mehmed Han yedi yaşında pâdişâh oldu. Bu durumda Turhan Sultan ona devlet işlerinde yardımcı oldu. Devlet işlerinde görülen aksaklığın, Köprülü Mehmed Paşayı sadrâzamlığa getirerek düzeltilmesine çalıştı.

1627 yılında doğduğu tahmin edilen Turhan Sultan, 1682’de vefât etti. Yeni Câmi yanındaki, Turhan Sultan Türbesindedir. Oğlu Sultan Dördüncü Mehmed Han, torunları Sultan İkinci Mustafa Han, Üçüncü Sultan Ahmed Han, Birinci Sultan Mahmûd Han, Sultan Üçüncü OsmanHan, Sultan Beşinci Murâd Han ve Sultan Mahmûd Hanın annesi Sâlihâ Sultan, diğer bâzı şehzâdeler, Sultan Üçüncü Mustafa Hanın annesi Mihr-i Şah Emine Sultan, Sultan Birinci Abdülhamîd Hanın annesi Râbia Sultan da buradadır.

TURİZM

Alm. Touristik (f), Fr. Tourisme (m), İng. Tourism. Yerli veya yabancı tüketicilerin bir ülke veya bölgeyi ziyâreti sırasında duyacağı ihtiyaçları tatmin edecek hizmetlerin bütünü. Dinlenmek, eğlenmek, gezmek, görmek, bilgi ve görgüsünü arttırmak maksadıyla yurt içi veya yurt dışında yapılan gezilerle turizm gelişir. Turizm çeşitli maksatlara göre değişik sahaları içine alır. En çok eğlence (dinlenme), spor ve dînî sahalarda turizm gelişmiştir. Dağcılık, havacılık, otomobil, bisiklet, keşif gibi yaygın olmayan turizm dalları da vardır.

Turizm, yabancı memleketlerden gelen meraklı kişilerin ihtiyaçlarının karşılanması ile birçok gelişmeleri zorlar. Şehirlerde, tabiî güzelliklerin bulunduğu yerlerde oteller, pansiyonlar, gazino ve lokantalar, plajlar, kamplar, eğlence yerleri, kaplıcalar, dinlenme ve tedâvi yerleri, spor ve avcılık tesisleri gibi pahalı altyapı tesisleri kurulurken, memleketin çehresi değişir ve içeriye yabancı para akışı hızlanır. Bu bakımdan turizm mühim bir ekonomi dalıdır. Birçok memlekette hükümetler turizm işlerinin iyi yürütelerek hem propaganda hem de ekonomik gelir sağlanması için bu dalda bakanlık seviyesinde teşkilâtlar kurmuşlardır. Turizm işlerini yürüten teşkilâtlar daha çok kişinin alâkasını çekmek üzere müzeler, tarihî eserler, panayır ve şenlikler, konserler, spor gösterileri gibi konularda faaliyet gösterirler.

Turizm, yerli ve yabancı gezgin ve turistlere hizmet üreten bir sanâyi dalıdır. “Bacasız sanâyi” olarak da adlandırılır. Turizm, ülke ekonomisine ödemeler dengesine net döviz geliri sağlamak kaydıyla katkıda bulunur. Bir başka deyimle turizmin döviz geliri sağlaması o ülkeye giriş ve çıkışlar sonucu net döviz kazancı olmasına bağlıdır. Turizm hareketleri, turistik bölgelerde iktisâdî faaliyetleri ve gelir dolaşımını hızlandırır. Emek yoğun bir sektör olması sebebiyle de istihdam imkânları ortaya çıkar. Ancak turizm hareketleri sonucu, bölgenin sosyal ve kültür yapısının bozulması şeklinde ifâde edilebilecek, millî kültürü ve sosyal bünyeyi tesir altına alacak bir tehlike de her zaman mevcuttur.

Turizm, ülke millî sınırlarının içine giriş ve çıkış olmak üzere ifâde edilen dış turizm, o ülkenin fertlerinin aynı ülke içindeki çeşitli bölgelerde yaptığı gezileri anlatan iç turizm olmak üzere iki genel kategoriye ayrılır. Ayrıca turizm olayını meydana getiren fertlerin gâyelerine göre spor, sağlık, kongre ve öğrenci turizmi adında çeşitli bölümlere ayrılır.

Türkiye’de turizm 24 Mayıs 1949 gün 5392 sayılı Basın, Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü Kânunu’nun hazırlanıp kabul edilmesiyle hareketlendi. İlk önce Turizm ve Danışma Büroları kuruldu. Birçok turizm derneği ve seyahat acenteleri faaliyete başladı. 1971 Anayasası ile turizm maksadına elverişli sahaların kamulaştırılmasıyla ilgili esaslar da getirilince, kredi imkânları sağlanması ve teşvik çalışmaları konuya daha tesirli neticeler sağladı. Turizm Endüstrisini teşvik Kânunu’na göre Turizm ve Tanıtma Bakanlığı tarafından otel, pansiyon, gazino, lokanta, plaj, kamp, eğlence yerleri, spor ve avcılık tesisleri, kaplıcalar, dinlenme ve tedâvi kurumları gibi yerler turistik müessese olarak tespit edilerek Turizm Müessesesi Belgesi verildi. Turistik belgeyi alan müesseselere vergi ve harçlardan muafiyet, yabancı işçi çalıştırma izni, uzun vâdeli kredilerle kamulaştırılmış arâzilerin satın alınabilmesi gibi kolaylıklar sağlanmıştır. Turizm belgesi alan müesseseler, değişik zamanlarda teftiş edilerek kânuna aykırı tatbikatlarda bulunan müesseselerin turizm belgeleri iptâl edilerek kademeli müeyyideler de uygulanmaktadır. Bütün bu işlemler T.C. Turizm Bankası aracılığı ile yürütülür. Turizm müesseselerinin yapım, onarım, geliştirme ve teçhiz masraflarını ise İller Bankası tâkip ve tahsil etmekle yükümlüdür.

Turizm ve Tanıtma Bakanlığının yurt dışında da faaliyetlerini sürdürmesi için merkezleri Beyrut, Brüksel, Cidde, Frankfurt, Karaçi, Londra, New York, Paris, Roma, Stockholm, Tahran ve Viyana’da bulunan Taşra teşkilâtları da vardır. Türkiye’yi turizm yönünden yabancılara tanıtmak, turistlerin turistik imkânlardan istifâdesini kolaylaştırmak için de Turizm Kurumu ayrıca faaliyet göstermektedir. Turizm Kurumu milletlerarası Otel ve Şatolar Birliğine bağlıdır.