TRABZONSPOR (TS)

Türk spor kulüplerinden. 21 Temmuz 1966’da Trabzon İdmangücü, Martıspor ve Karadeniz kulüplerinin birleşmesiyle kuruldu. Kulübün formasının renkleri bordo-mavidir. 1967’de İkinci Türkiye Ligine geçen Trabzonspor 1973-74 sezonunda Türkiye Birinci Ligine yükseldi. Başarılı bir çalışma ortaya koyarak Türkiye Birinci Liginde 1975-76, 1976-77, 1978-79, 1979-80, 1980-81, 1983-84 sezonlarında olmak üzere altı defâ şampiyon oldu. Türkiye Federasyon kupasını dört defâ (1976-77, 1977-78, 1983-84, 1991-92), Cumhurbaşkanlığı kupasını altı defâ (1975-76, 1976-77, 1977-78, 1978-79, 1979-80, 1982-83), Başbakanlık kupasını üç defâ (1975-76, 1977-78, 1984-85) aldı. Avrupa kupalarında da başarı gösteren Trabzonspor 1983-84 sezonunda UEFA kupasında Türkiye’yi temsil etti. İtalyan takımı İnter’i Trabzon’da 1-0 yenmesine rağmen ikinci turda elendi. 1984-85 sezonunda Şampiyon Kulüpler kupasında ilk turda Sovyetler Birliği’nin Dinyeper takımını Trabzon’da 1-0 yendi. Rövanş maçında ise 3-0 yenilerek kupadan elendi. Türkiye Birinci Ligindeki mücâdelesini sürdüren Trabzonspor, Millî Takıma çok sayıda oyuncu verdi.

TRABZON RUM İMPARATORLUĞU

Haçlı-Lâtin zulmünden kaçan Bizanslıların Trabzon ve çevresinde kurduğu devlet. Hıristiyanlar İslâm ülkeleri ve Türkler üzerine Haçlı Seferleri (1096-1270) tertip ettiler. Bunlardan Dördüncü Haçlı Seferinde Lâtinler, Bizans İmparatorluğunun merkezi İstanbul’u işgâl ettiler. Katolik mezhebine mensup Lâtinler, Ortodoks-Bizans Hânedanına, İstanbul ahâlisine ve şehre çok zarar verdiler. Haçlı ordusu, İstanbul’un zenginliği karşısında şaşkına döndü. İstanbul yağmalanıp, ahâlisine çok zulmedildi. Asilzâdeler ve hânedan mensuplarının zulümden kurtulabilenleri, Anadolu’ya çekildiler. Bizans İmparatoru Theodoros I Laskaris, İznik Rum İmparatorluğunu kurdu (1204). Bizanslılardan Komnenos âilesi, Trabzon’a gitti. 1204’te Trabzon Rum İmparatorluğunu kurdu. İstanbul’a ise Venedikliler hâkim olup, Lâtin İmparatorluğunu kurdular. Bunlar, 1204’ten 1261 yılına kadar Bizans’a hâkim oldular.

Trabzon Rum İmparatorluğunun kurucusu ve ilk hükümdarı Aleksios Komnenos (1204-1222) idi. Batıda Karadeniz Ereğlisi’nden, doğuda Batum’a kadar hâkim oldu. Aleksios Komnenos, İznik Rum İmparatorluğu ile mücâdele etti. Türkiye Selçukluları, 1214’te Trabzon’u kuşatıp Ereğli ile Amasra’yı ele geçirdikleri gibi Aleksios’u da esir aldılar. Sinop Selçuklular’a geçti. Aleksios Komnenos, Selçuklulara yardımcı asker, vergi ve hediye vermek sûretiyle esirlikten kurtuldu. Selçuklular, 1221’de Trabzon’u tekrar kuşattılar. Trabzon Rum İmparatorluğu Selçuklulara tâbi hâle geldi. Bu bağlılık Selçukluların Moğollarla yaptığı 1240 Kösedağ Harbine kadar devam etti. Moğollar, Anadolu’yu işgâl edince; Trabzon Rum İmparatorluğunu haraca bağladılar. Moğollardan sonra Türkmenlerin nüfuzuna girdi. Türkmenler, Giresun, Ordu ve Ünye ile havâlisini aldılar. İmparator Üçüncü Aleksios (1349-1390) Türkmenlerle iyi geçinmek için kızkardeşi Maria’yıAkkoyunlu Kara Yülük Osman Beye verdi. Dört kızını da Türkmen beyleriyle evlendirdi. Safevî Hânedanı mensuplarının anaları Trabzon Rum Hânedanına mensup kadınlardan doğmadır.

Osmanlı Devleti, Asya ve Avrupa kıtalarında genişlemesiyle, Trabzon’a da geldi. Sultan İkinci Murâd Han (1421-1451) zamânında Trabzon alınmak istenmişse de, Osmanlı donanması kuvvetli fırtınaya tutulduğundan harekât tamamlanamadı. Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481) zamânda Osmanlıların Rum Beylerbeyi Hızır Bey, Trabzon Rum İmparatorluğuna karşı 1456’da karadan ve denizden taarruza geçti. Trabzon Rum İmparatorluğu, Osmanlılar karşısında çok zor duruma düştü. Osmanlılara vergi vermeyi kabul etti. Osmanlılardan emin olmak için, ittifak da aradılar. Doğuda kuvvetli bir Türkmen devleti kuran Akkoyunlu Devleti beylerine kız verip, akrabalık kurdular. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Dördüncü Yuannis’in kızı Despina Hâtunla evlendi.

David Komnenos, 1458’de Rum İmparatoru olunca; Osmanlılara ödediği vergiyi kesip, ödenenleri de Uzun Hasan vâsıtasıyla geri istetti. Papa vâsıtasıyla da, Osmanlı Devletine karşı Avrupa devletlerinin ittifak yapmaları talebinde bulundu. Fâtih, Trabzon Rum İmparatorluğunun düşmanca hareketlerini yakından tâkip ediyordu. Fâtih, 1460’ta bizzat sefere çıkarak karadan Trabzon’a yürüdü. Osmanlı donanması da, 300 gemiyle denizden sefere katıldı. Osmanlı seferini Akkoyunlular engellemek istediyse de, Fâtih’e mâni olamadılar. Trabzon, karadan ve denizden muhâsaraya alındı. İmparator David, Osmanlılara karşı durulamayacağını ve Akkoyunlu ile Avrupa devletlerinin yardımının imkânsız olduğunu görerek, 26 Ekim 1461’de teslim oldu. Trabzon Rum İmparatorluğu târihe karışıp, toprakları ve mîrâsı Osmanlı Devletine kaldı.

TRAFİK

Alm. (Strassen-) Verkehr (m), Fr. Circulation (f), trafic (m), İng Traffic. Yayaların, hayvanların, kara, deniz, hava vâsıtalarının hareketi; gidiş geliş. Seyrüsefer. Bu kelime araçlı araçsız bütün taşıma işlerini de içine almaktadır. İnsanın bütün hayâtında önemli yeri olan trafiğin 40-50 yıl önce günlük hayâta bugünkü kadar tesir edeceği hayâl bile edilemiyordu. İlk insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem’den beri insanlar çeşitli medeniyetler kurup değişik ulaşım vâsıtaları kullandılar. Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılarda kullanılan vâsıtalardan atlı arabalara âit bilgiler bulunabilmiştir. Bunlarla yapılan ulaştırmada, yolcu ve eşyaların emniyeti için bâzı kurallara uyulması mecburiyeti kondu.

Bilinen en eski trafik kuralları Babillilere âittir. Bundan sonra Romalılar büyük ticârî yollara hakimiyetleri sebebiyle değişik kâideler koydular. Avrupa’dan Çin’e kadar olan ticârî yollar için tedbirler aldılar. Onlardan sonra çok kısa zamanda üç kıtaya hâkim olan Müslümanlar geniş topraklar üzerinde emniyetli kervan yollarını işlettiler. Selçuklu ve Osmanlılar yolculuğun emniyetli yapılması için yol güzergâhı üzerinde han ve kervansaraylar inşâ ettiler. Yollarda yapılan taş ve kemer köprülerden bir kısmı günümüzde kullanılmaktadır.

Târihin çeşitli dönemlerinde bâzı ülkeler deniz ulaşımında öncülük yaparak kullanılan vâsıtaları geliştirdiler. Mısır, Finike, Kartaca, Yunan, Roma Bizans, Osmanlı medeniyetlerinde deniz vâsıtalarında önemli gelişmeler oldu. Küçük ve büyük denizlerde gemilerin belli yolları tâkipleri zamanla gemi trafiğinin artmasına sebep oldu. Buharlı gemilerin bulunması, limanlar arası taşımacılığın önem kazanması belli bölgelerde trafiği daha fazlalaştırdı. Bilhassa liman, boğaz ve kanallarda ulaşımın artması yeni trafik kurallarının uygulanmasını gerektirdi. Milletlerarası deniz yollarının mecburî olarak kullanılması ve yaygınlaşması milletlerarası deniz trafik kâidelerini ortaya çıkardı. Devletlerin bunlara uyma mecburiyeti genel kâide hâline geldi İmdat isteyen gemilere yardım, deniz fenerleri, kurtarma kuruluşları, kılavuzluk hizmetleri, ikmâl, bakım, onarım, gemilerin izin ve muâyeneleri, gümrük işlemleri, milletlerarası trafik kâidelerine uygun olarak yürütülmektedir.

Hava ulaşımı bilhassa İkinci Dünyâ Harbinden sonra önem kazandı. Büyük şehirler ve milletlerarası uçak seferlerinin her geçen gün fazlalaşması bâzı bölgelerde hava trafiğinin artmasına sebep oldu. Hava meydanlarından yolcu ve yük nakli belli esaslar dâhilinde yapılmaktadır. Ülkeler arası seferler çok artınca milletlerarası antlaşmalara ihtiyaç duyuldu. Böylece devletlerin ve özel şirketlerin hava sahalarından ve meydanlarından faydalanmaları esasa bağlandı. Bugün hava trafiği denetiminin gâyesi uçak rotalarının çakışmasını önlemek ve uçaklar arasında güvenli bir mesâfenin bulunmasını sağlamaktır. Uçuş sırasında uçaklar arası bulunması gereken açı derecesi, doğru ve dikey uzaklıkları Ülkelerarası Sivil Havacılık Kuruluşu (ICAO) tarafından belirlenir.

Trafik deyince genelde kara trafiği akla gelir. Dünyâda ve memleketimizde motorlu araç sayısının ve nüfûsun giderek artması, otomotiv sanâyiinde gelişmeler, her geçen yıl trafik kazâlarının artması büyük can ve mal kaybı dikkatleri buraya çekmektedir. Memleketimizde 1953 yılına kadar karayolu trafik hizmetleri beldelerin kamu hizmeti olarak belediyelerce yürütülüyordu. 18 Mayıs 1953’te yürürlüğe giren 6085 sayılı Karayolları Trafik Kânunuyla karayolları üzerinde trafiğin tanzim ve murâkabesi Bölge ve İl Trafik Zâbıtalarınca yapılması hükmü getirildi. Daha sonra 13 Ekim 1983 târih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kânunu yürürlüğe girdi. Bu kânuna göre karayollarında can ve mal güvenliğini trafik düzenini sağlama; başta Emniyet Genel Müdürlüğü olmak üzere, Karayolları Genel Müdürlüğü, belediyeler ve bâzı kamu kurum ve kuruluşlarınca yerine getirilir, denilmektedir.

Trafiğe çıkacak olan araçların ve sürücülerin Trafik Kânunu gereğince plaka ve ehliyet almaları gerekmektedir. Plakalar aracın hangi il’e âit olduğunu ve trafiğe çıkmaya ruhsatlı olduğunu gösterir. Ülkemizde her ilin trafik numarası vardır. Ehliyetse sürücüye verilen araç kullanma belgesidir. Bu belgeye sâhip olmayanlar trafiğe çıkamaz ve araç kullanamaz. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kânununa göre Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Sürücü Kurslarını bitirenler Sürücü Belgesi (Ehliyet) almaya hak kazanır.

Trafik kazâlarının meydana gelmesinde en önemli husus insana dayanmaktadır. İnsanların sebep oldukları hatâlar kazâların ortaya çıkmasında % 97’lik payla ana kaynaktır. Yaya ve sürücülerin eğitimine önem verilmesi kazâ nispetlerini azaltabilecektir. Kâidelere riâyet, içkili araba kullanmama, hakkına rıza, eğitime çocuk yaştan başlama, aşırı süratten kaçma, yasaklara uyma trafiğin aksamaması ve kazâların olmaması bakımından dikkat edilecek önemli hususlardır.

Trafik kazâlarının faktörleri şoför ve sürücüler, yayalar, yolcular, vâsıtalar ve yol olmak üzere beş grupta toplanabilir. Bunların başında % 75,2’lik bir oranla şoför ve sürücülerin yaptığı kazâlar gelir. Bunu % 22 ile yayaların sebebiyet verdiği kazâlar tâkip eder.

Trafik kazâlarını azaltmak ve trafiğe düzgün bir akış sağlamak üzere her ülkenin ve milletlerarası trafik kuralları bulunmaktadır. Bu kurallara yayaların ve sürücülerin uyması mecbûrîdir.

Trafik kurallarından bâzıları:

Trafik ışıklarının ve polisinin bulunduğu yerlerden karşıdan karşıya geçiniz.

Hatalı sollama yapmayınız.

Öndeki aracı, duruş güvenliğini sağlayacak bir mesâfeyle tâkip ediniz.

Yorgun, içkili, uykusuz ve alkollü araba kullanmayınız.

Trafik işâret ve levhalarına uyunuz.

Emniyet kemerlerinizi takmadan yola çıkmayınız.

 Ülkemizde Son 10 Yıllık Trafik Kazâları (1993)

Yıllar

Kazâ Adedi

Ölüm

(Kaza Yerinde)

Ölüm

(İlk Yardımda ve daha sonra...)

Yaralı

Ömür Boyu Sakat (Sakatlar % 60)

83

55.208

5201

1560

44.769

84

61.144

5708

1712

50.274

85

65.818

5561

1668

50.539

86

86.400

 6750 

1925

67.500

87

110.000

7800

2340

80.000

88

107.000

6600

1320

79.000

89

103.000

6232

1246

80.000

90

115.000

6270

1254

88.000

93

130.000

6300-7560

1260

90.000

10 yıl Toplamı:    879.819    61306-76.061 14755 2,5 trilyon

2,5 Trilyon (*) (*) Bu rakam, 10 yılın râyic ortalamasıdır.

TRAHOM

Alm. Trachom (n), Fr. Trachome (m), İng. Trachoma. Klamidya (chlamydia) denen, virüse benzer mikroplarla meydana gelen müzmin bulaşıcı göz hastalığı. Trahom yüzyıllardan beri bilinen bir hastalıktır. Müzmin ve bulaşıcı olan bu hastalıkta üst göz kapağı konjonktivası hücrelerinin anormal çoğalması neticesinde kabarcıklar meydana gelir. Hastalık âmili (chlamydia trachomatis) denen klamidya grubundan bir mikroptur. Trahomda görülen mikroskobik değişiklik epitel altında iltihap ve lenf dokusunun çoğaldığı kümelerdir. Gözde korneaya doğru kan damarları hücum eder, daha ileri devrede hücre ölümü ve nedbeleşme olur. Bu patolojik değişmeler üst göz kapağında ve korneanın üst yarısında meydana gelir. Umûmiyetle iki gözü birden tutar.

Belirtiler: Kuluçka dönemi 5-14 gün arasında değişir. Umûmiyetle 7 gündür. Göze bulaşan hastalık âmilinin miktarı hastalığın âni veya mutad olduğu şekilde sinsi başlamasına tesir eder. Hafif olan ve sinsi başlayan vak’alar daha ziyâde çocuklarda görülür. Bunlarda üst göz kapağında hafif bir düşüklük (ptozis) ve şişmeyle birlikte üst kapak konjonktivasında kabarcıklar husûle gelir. Bunları görmek için üst göz kapağı tersine çevrilir. Had şekil bilhassa büyüklerde ve nâdir olarak görülür. Konjonktivadan başlayan iltihap korneaya yayılarak gözün üst yarısında küçük kabarcıklar (granüller) meydana gelir. Ekseriya göz kapakları şişmiştir ve iltihâbî sümüksü bir akıntı vardır. Her iki şekilde de birkaç hafta sonra nedbe dokusunun teşekkülüyle hastalık müzmin (kronik) döneme geçerek aylar veya yıllarca sürebilir. Husûle gelen nedbeleşmeden dolayı göz kapaklarında şekil bozukluğu ve düşme meydana gelir. Konjonktiva ve korneada nedbeleşme görmeyi azaltır veya körlüğe sebep olur. Hastalığın dört devresi vardır.

1. Devre: Erken lenf dokusu çoğalması.

2. Devre: a) Belirgin trahom, b) Belirgin trahomun yerleşmesi.

3. Devre: Nedbe bırakan trahom.

4. Devre: İyileşmiş trahom.

Dördüncü devrede üst kapak içinde iltihapsız çizgi ve yıldız şeklinde konjonktival nedbeleşme mevcuttur. Bâzen gözyaşı faaliyeti bozulur.

Teşhisi: Konjonktiva kazıntıları mikroskop altında incelenir. Trahoma has inklüzyon cisimleri görülerek teşhis konur. Trahomda bağışıklık meydana gelmediğinden hastalığın nüksetmesi veya yeniden hastalığa yakalanmak mümkündür. Gözden göze parmaklar, havlu, mendil gibi eşyâ ve karasineklerle mekanik olarak taşınır. Bilhassa temizlik şartları iyi olmayan bölgelerde fazla görülür. İhbarı mecbûrî bir hastalıktır. Dünyâda bu hastalıktan muzdarip 300.000.000’dan fazla kişi olduğu bildirilmektedir. En sık görülen ârızaları konjonktiva nedbeleridir. Ayrıca gözyaşı bezlerinin ağızları tıkanır ve yardımcı gözyaşı bezlerinin kanalcıkları kapanabilir. Nedbeler, üst kapağın ters dönmesine de sebep olabilir. Kapak içeri kıvrılırsa kirpikler korneada ülser (yara) yapabilirler.

Tedâvi: 3-4 hafta süreyle 4 doza bölünmüş halde günde 1-1,5 gr tetrasiklin veya 3-4 hafta süreyle 4 doza bölünmüş olarak günde 1 gr eritromisin ağız yoluyla verilmek sûretiyle şikâyetler ve belirtiler düzelir. Tetrasiklin hâmile kadınlara ve yedi yaşın altındaki çocuklara verilmemelidir. Sulfonamidli, tetrasiklinli, eritromisinli ve rifamisinli pomat ve damlaları da hâricen 6 hafta süreyle günde 4 defâ kullanmalıdır. Genellikle tedâviye başlandıktan sonra 10-12 hafta geçmeden azamî tesir sağlanamaz. Tedâviden sonra üst kapak içinde kabarcıkların mevcudiyeti tedâvinin başarısızlığı olarak mütâlaa edilmelidir. İlerlemiş vak’alarda bakır tuzları, şolmagra yağı, küretaj gibi eskiden beri kullanılan metodlardan da faydalanılabilir.

Korunma: Temizlik şartlarının düzeltilmesiyle trahom yayılması önlenebilir. Havlu ve mendil gibi eşyâyı müşterek kullanan kimselere hastalık bulaşacağından bu husus halka izah edilmelidir. Mekanik bulaşmada rol alan kara sineklerle savaş lâzımdır. Hastalığın fazla bulunduğu bölgelerde kitle tedâvisi yapmak uygun olmaktadır.

TRAJEDİ

(Bkz. Edebî Türler)

TRAKTÖR

Alm. Traktor, Trecker (m), Fr. Tracteur (m), İng. Tractor. Ağırlığına oranla çeki kuvveti yüksek tutulmuş; genellikle çekme, itme, taşıma ve güç iletme işlerinde kullanılmak üzere yapılmış motorlu taşıt. Yol alma hızları en çok 25 km/h olarak sınıflandırılmıştır.

Daha çok lâstik tekerlekli olan tarım traktörlerinin tırtıl tekerlekli olanları da vardır. Motoru ön tarafta bulunan bu kuvvet makinalarında, hareket arka tekerleklerden verilir. Dört tekerleği tahrikli olanları da yapılmaktadır. Tekerlekleri tırmanmaya elverişli şekilde yapılmıştır.

Tarım traktörleri genellikle başka bir zirâat makinası ile berâber kullanılır. Bunlar, traktörün önüne, arkasına veya ortasına bağlanabilir, asılabilir veya traktörlerden alınan hareketle çalışırlar Hidrolik kaldırma düzeninin uygulanmasından önce, bu araçlar sâdece çekilebilir nitelikteydi. Günümüzde hidrolik kaldırma düzeninin bütün traktörlerde yaygınlaşmasından sonra “üç noktadan asma sistemi” denilen düzenle hidrolik kaldırıcı düzeninin berâber çalıştırılması sonucu, bu araçların çoğu “asılan” türden yapılmaktadır.

Çekilen türden zirâat âletlerinin tekerleği olması mecbûrî olduğu halde, asılan türden olan zirâat âletlerinin tekerleksiz de kullanılması daha yaygındır.

Bâzı tarım araçlarına traktör motorundan güç iletmek mümkün olmaktadır. Bu gâyeyle kuyruk mili denilen ve genellikle traktörün arkasında bulunan bir milden hareket alınır. Kuyruk milinin devir sayısı standardize edilmiştir. 540 d/d veya 1000 d/d olabilir. Bâzı traktörlerde her iki devir sayısı da alınabilmektedir. Kayış kasnak düzeni bu uygulamanın başka bir şeklidir. Kuyruk milinin hareketi, traktörün tekerleğini iten hareketten bağımsız, yarı bağımlı veya bağımlı olabilir.

Traktörlere yön verme düzeni genellikle direksiyon vâsıtasıyle ön tekerlekleri sağa sola döndürmekle gerçekleşir. Fren sistemi iki arka tahrikli tekerleklere kumanda eder. Her tekerleğe ayrı bir fren pedalı kumanda eder. Bu sistem dönüşlerde birini frenlemek sûretiyle dönüş yarıçapının azaltılmasına yardımcı olur.

Traktöre bağlanan tarım araçlarından bâzıları şunlardır: Pulluk, çapa, biçme araçları, tohum ekme, harman ve ilâçlama makinaları.

Türkiye’de traktör üretimi durumu: Türkiye’de traktör üretimi 1955’lerde montaj olarak başlamıştır. Daha sonraki yıllarda bunların sayısı artarken yerli parça oranları da artmıştır. 1985’te yerli parça kullanım oranı % 95’e kadar çıkmıştır. Artık traktörün bütün parçaları (motor blok ve silindir kafaları dâhil) yurdumuzda yapılabilmektedir. Kurulu bulunan tarla tarım traktör fabrikalarının yıllık üretim kapasiteleri toplam 90.000 adet/yıl dolaylarındadır. Son yıllarda ihrâcat imkânları araştırılmakta olup Ortadoğu ülkelerine az sayıda da olsa ihrâcat yapılmaktadır.

TRAKYA

Balkan Yarımadasının güney bölümünde bir bölge. Trakya’nın bir kısmı Türkiye bir kısmıysa Yunanistan toprakları içinde yer alır. Türkiye’de kalan kısmın yüzölçümü 23.764 km2dir. Adını, Orta Asya’dan göç ederek bu topraklara yerleşen Traklardan alır. Trakya’nın Türkiye topraklarında kalan kısmı Marmara bölgesinin içindedir. Trakya bölgesi Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerini tamâmıyla İstanbul’un ve Çanakkale’nin çok az bir bölümünü içine alır. Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Marmara Denizi, Trakya’yı Anadolu topraklarından ayırır. Trakya aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa’da bulunan toprak parçasıdır. Üç tarafı denizle çevrili olduğu için kıyılarının uzunluğu 751 km’dir. Trakya bölgesinde Bulgaristan-Türkiye ve Türkiye-Yunanistan sınırları yer alır.

Süleyman Paşa komutasındaki ordunun 1353-1356 senelerinde Çanakkale Boğazından geçerek Balkanlarda fetihlerde bulunmalarıyla başlayan Osmanlı hâkimiyeti Sırpsındığı Zaferiyle kesinleşti. İstanbul’un Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından 1453 yılında alınması ile bütün bölge Osmanlı hâkimiyeti altına girdi. Yüzyıllarca hak ve adâletle idâre edilen Trakya’nın Balkan Savaşları ve Birinci Dünyâ Savaşından sonra bir kısmı Yunanistan’a verildi. Yunanistan’a verilen Batı Trakya’da binlerce Türk yaşamaktadır. Benliklerini muhâfaza için uğraşan bu Türk halkı çeşitli baskılar altındadır.

Fizikî Yapı

Trakya, Türkiye’nin yüksekliği az olan bölgelerindendir. Karadeniz kıyılarına paralel uzanan Istıranca Dağları yüksek yerlerdir. Bunun güneyinde geniş Ergene Havzası yer alır. Trakya bölgesi ortası çukur, yanları oldukça yüksek bir konumdadır. Bölgenin en yüksek yeri 1031 m ile Mahya Tepesidir. Trakya’nın Marmara kıyılarına yakın kısmında ise Ganos Dağı (945 m) ve Kozu Dağı (725 m) sırtları uzanmaktadır.

Bölgenin en önemli nehirleri Ege Denizine dökülen Ergene ve Meriç’tir. Gölleriyse Büyük Çekmece, Küçük Çekmece ve Terkos gölleridir. Ayrıca Meriç’in Çatalağzı’nda küçük göller vardır.

İklim

Trakya’da genelde yazları kurak ve sıcak kışları yağışlı ve soğuk kara iklimi hüküm sürer. Balkanlardan gelen soğuk hava dalgalarının geçit yeri olduğundan tipili kar yağışları ve kışın dondurucu soğuklar devamlı görülür. Bölgenin Karadeniz kıyılarında her mevsim yağışlı ve sisli bir iklim hüküm sürer. Güney kesimindeyse Marmara ikliminin tesirleri görülür. Ortalama yağış miktarı 600-1000 mm arasındadır. Yağışlar sonbahar ile kışın olur. İlkbaharda görülen yağışlar yazın çok azalır. Ortalama sıcaklık kışın -1,4°C, yazın ise 25°C’dir.

Bitki Örtüsü

Karadeniz kıyısı boyunca uzanan Istıranca Dağları büyük kesimi meşe, palamut ve gürgen ağaçlarından meydana gelen ormanlarla kaplıdır. Saroz Körfezinin kuzey kesimi geniş çam ormanlarıyla kaplıdır. Bölgenin güneybatı kesiminde zeytin, defne ve Kemez meşesinden meydana gelen alanlar geniş yer kaplar.

Nüfus ve Yerleşme

Trakya yurdumuzun sık nüfuslu bölgelerindendir. Yerleşim bölgelerine göre nüfus yoğunluğu değişmektedir. Bölgenin köy sayısı 850 civârındadır. Trakya’nın İstanbul dışındaki en büyük yerleşim merkezi Edirne’dir.

Ekonomi

Nüfûsun % 70’i bulan büyük kısmı tarım kesiminde çalışır. Bölgenin ekonomisi tarıma dayanmaktadır. En çok yetiştirilen ürünler arasında buğday, pirinç, mısır, şekerpancarı, ayçiçeği, kuru soğan, patates, domates ve çeşitli meyve ve sebzeler yer alır. Hayvancılık da ekonomide önemli bir yer tutar. Ahır hayvancılığına önem verilerek bol miktarda süt elde edilerek, süt mâmülleri yapılmaktadır. Trakya’nın eti lezzetli kıvırcık koyunuyla tam yağlı koyun peyniri meşhurdur. Bölgede, sığır, manda, koyun ve kıl keçisi beslenir.

Bölgede her geçen yıl sanâyi tesisleri genişlemektedir. Nebâti yağ, un, çeltik fabrikaları, şişe cam sanâyii, mensucat sanâyii, Hamidabat Doğal Gaz Tesisleri peynir ve yoğurt îmâlâthâneleri, şeker fabrikası ve çimento fabrikası bölgede yer almaktadır. Trakya’nın birçok yerinde ve Ergene Havzasında linyit yatakları vardır.

TRAMVAY

Alm. Strassenbahn, Tram (-bahn)(f), Fr. Tram, tramway (m), İng. Streetcar, tramcar. Caddelerde raylar üzerinde çalışan yolcu taşıma vâsıtası. Önceleri at, buhar ve basınçlı havayla çalıştırılırken sonradan tamâmen elektrikle çalıştırılmaya başlandı. Troleybüs olarak adlandırılan tramvaylarda elektrik havâî bir hattan sağlanır. Diğer bir tipte, elektrik, tekerlerin üzerinde hareket ettiği raylara paralel döşenmiş üçüncü bir ray vasıtasıyla sağlanır. Elektrik devresini tamamlamak için gereken ikinci iletkenin vazifesini toprak veya raylar yapar. Hareket hâlindeki kabloların çektiği tramvaylar daha çok tepelik bölgelerde uygun bir vâsıtadır.

Vatman adı verilen tramvay sürücüsü tramvayı frenlemek için kontrol devreleriyle birlikte el freni ve havalı fren kullanır. Hızı ve gücü değiştirmek için ya bâzı dirençler devreden çıkarılır veya devredeki seri bağlantılar paralel hâle çevrilir veya manyetik alanda zayıflatma yapılır. Son duraklarda dönmemek için tramvaylar iki yöne gidebilecek şekilde yapılır.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanıp, Birinci Dünyâ Harbi sırasında yaygın hâle gelen tramvay ilk defâ 1842’de New York’ta servise çıkarıldı. Lüzumlu gücü temin eden elektriği raylarla sağlama usulünden havâî hatlarla sağlama usûlüne geçene kadar tramvay hakkında pekçok çalışmalar ve gelişmeler oldu. Hattâ, Almanya’daki elektriği tekerlek raylarıyla sağlanan tramvaylar kötü havalarda kısa devrelere sebep olduğundan zamanla yerini havâî hatlı tramvaylara bıraktı. Birinci Dünyâ Harbinden sonra önemini kaybeden tramvayın yerini daha ekonomik bir taşıma vâsıtası olan otobüs ve arabalar aldı. Buna rağmen Avrupa ve bazı Güney Amerika ülkelerinde hâlâ hizmet vermektedir.

Türkiye’ye ilk tramvay 1871’de getirildi. Atlı olan bu ilk tramvaylar 1914’te elektrikliye çevrildi. Uzun seneler kullanıldıktan sonra 1961’de İstanbul, 1967’de Kadıköy yakasından kaldırıldı. 1992’den îtibâren tekrar İstanbul’da Aksaray-Sirkeci arasında tramvay çalıştırılmaya başlandı. Daha sonra Eminönü-Bakırköy arası devreye girdi. İleri târihlerde İstanbul’un başka semtleri arasında da tramvay çalıştırılması düşünülmektedir.

TRANSFORMATÖR

Alm. Transformator, Umspanner (m), Fr. Transformateur (m), İng. Transformer. İki veya daha fazla elektrik devresini elektromanyetik indüksiyonla birbirine bağlayan bir elektrik âleti. Bir elektrik devresinden diğer elektrik devresine enerjiyi elektromanyetik alan aracılığıyla nakleder. En basit halde, birbirine yakın konan iki sargıdan ibârettir. Eğer bu iki sargı ince demir levhaların üzerine sarılmışsa buna demir çekirdekli transformatör denir. Eğer demirsiz plastik tüp gibi bir çekirdeğe sarılmışsa buna hava çekirdekli transformatör denir. Sargılardan birine voltaj tatbik edilirse, diğerinde de bir voltaj meydana gelir. Voltajın tatbik edilmesiyle ortaya çıkan akım, sargı etrafında bir manyetik alan doğurur. Bu alan, yakına konan diğer sargıda bir voltaj ortaya çıkarır. Ancak, manyetik alanın dâima değişerek çıkış sargısındaki voltajı devam ettirmesi gerekir. Birinci bobine tatbik edilen voltaj sâbit olursa, diğer bobinde herhangi bir voltaj meydana gelmez. Ancak doğru akım sürekli olarak kapatılır ve açılırsa manyetik alan değişerek bir çıkış meydana gelir. Otomobillerde bulunan radyo alıcısındaki vakum tüp bu prensiple çalışır.

Eğer her iki sargı tek bir demir çekirdeğe konur ve voltaj tatbik edilirse, demir çekirdek manyetize olur. Demir, uygun manyetik özelliklerinden dolayı tercih edilir. Bu sûretle manyetik alan konsantra olmuş olur. Bu sebeple çok az bir enerji kaybedilmiş olur. Verim % 97-99,9 arasındadır. Eğer çıkış sargısı, giriş sargılarından daha fazla ise çıkış voltajı büyüyecektir. Akım şiddetiyse, bu oranın tersiyle değişir. Transformatörle voltajı yükseltmek mümkün olduğu gibi, düşürmek de mümkündür. Transformatörün gücü manyetik alanın değişimine bağlı olduğundan, bu alan demir çekirdeği ısıtır. Bu sebepten demir çekirdekli transformatörler, genellikle 60 hertz’lik, düşük frekanslarda kullanılır. Demir çekirdeğin tek döküm olarak değil, ince levhalar şeklinde yapılması fazla ısınmayı önlemek içindir. Bu sebepten dolayı, radyo frekanslarında çalışan transformatörler hava çekirdeklidir.

Genel olarak transformatörler bir elektrik devresinde voltaj veya akımı indirmek veya yükseltmek için kullanılır. Elektronikteyse esas olarak farklı devrelerdeki yükselticileri birleştirmek, doğru akım dalgalarını daha yüksek bir değerdeki alternatif akıma çevirmek ve sâdece belirli frekansları iletmek için kullanılır. Bâzan da kapasitörler ve dirençlerle berâber kullanılır. Elektrik akım iletiminde, esas olarak voltajı yükseltmek veya düşürmek için kullanılır. Ölçü âletlerinde özel transformatörler kullanılır.

Esas olarak tranfsormatörler, elektromanyetik indüksiyonla enerjiyi bir devreden diğer devreye geçirirler. Voltajı değiştirmek, özellikle elektrik enerjisinin, elde edildiği yerden uzaklara nakledilmesinde gerekli olur. Gerilimi, meselâ 230.000 volt veya daha fazlaya yükselterek iletim sırasında gerekli olan kabloların ağırlığı oldukça azaltılır. Böylece, gerekli olan kuleler ve diğer alt yapılarda da ekonomi sağlanır.

TRANSİSTÖR

Alm. Transistor (m), Fr. Transistor (m), İng. Transistor. Elektrikî titreşimler meydana getirebilen, elektrik akımını yükselten, dedeksiyon ve modülasyon yapabilen umûmiyetle kristalli triyot denilen, yarı iletken malzemeden mâmul elektronik devre elemanı. Bir elektron tüpünün yapabildiği bütün işlemleri gecikmesiz olarak yapar.

Nokta temaslı ilk nümuneler bir germanyum kristalinin yüzeyine birbirine çok yakın iki mâdenî uç koyarak elde edilmiştir. Çok az güçte ve kararlı olmayan bu ilkel model, yerini bütün dünyânın tercih ettiği yüzey temaslı transistöre bırakmıştır. Bâzı modellerinin bir kibrit başından daha küçük olduğu bu transistörlerin hacmi ve ağırlığı çok azdır. 1,5 voltluk düşük bir potansiyel farkı, çalışması için yeterlidir. Enerji verimi yüksektir. Halbuki tüplerde besleme gücünün büyük bir kısmı katot tüplerini ısıtmada kullanılır. Güç yükseltici olarak îmâl edilenlerin hâricindeki transistörler ısı çıkarmadığından, en sıkışık montajları gerçekleştirmede zorluk çıkarmaz. Bir tüp ancak belirli ısınma süresi geçtiği zaman çalışır. Transistör ise, gerilim uygulanınca ânında çalışır. Şartnâmeye uygun kullanılırsa 100.000 saatlik ömrü olur. Halbuki tüpler 2000 saatten sonra verimli çalışmazlar. Teorik olarak transistörlerin ömrü sonsuzdur.

Yarı iletkenden yapılan transistör üç katlı aktif bir elektronik devre elemanıdır. Aktif burada, sâdece güç harcayan değil aynı zamanda bir kazanç sağlayan demektir. Yarı iletken maddeler iki tiptir: (N) tipi, (P) tipi, (N) tipi yarı iletkende elektron fazlalığı vardır ve bunlar yarı iletken içinde akım taşıyıcı olarak görev yapar. (P) tipi yarı iletkende ise elektron noksanlığı vardır ve bunlara “oyuk” denir. (P) tipi yarı iletkende akım taşıyıcı oyuklardır. Transistörler akım kontrol elemanı olarak kullanılırlar. Yapılarına göre transistörler iki tiptir. PNP ve NPN transistörler. Aynı tip iki yarı iletkenin ortasına farklı bir yarı iletken konarak elde edilirler. Ortadaki bu yarı iletken çok incedir ve akım kontrol elemanı olarak iş görür.

Transistörün baz, emitör ve kollektör olmak üzere üç çıkışı (ayak) vardır. Baz-emiter arasına doğru gerilim (polarma) emiter-kollektör arasına da ters gerilim uygulanır. Uygulanan bu gerilimler, transistörün içinde şu olayları meydana getirir.

Emiterle bazın birleşme (Jonksiyon) yerlerinde P tipi maddede bulunan oyuklar N tipi maddede bulunan elektronlarla birleşerek, nötür bölgeyi meydana getirir. Nötür bölge yalıtkandır ve elektronlarla, oyukların tamâmen birleşmesini önler. Aynı zamanda kollektörle baz arasındaki birleşme yüzeyinde de aynı olay meydana gelir. Emiter-baz arasına uygulanan doğru polarma nötür bölgeyi daraltır. Şöyle ki, baza bağlı olan bataryanın pozitif ucu bazdaki oyukları emitere bağlı olan negatif ucu da emiterdeki elektronları birleşme yüzeyine iter. Belirli bir gerilimden sonra nötür bölge ortadan kalkarak N’den P’ye doğru elektron akışı başlar. Bataryanın pozitif ucu, bu elektronları çekerken negatif ucu da elektron yayar. Böylece emiterden baza doğru bir elektron akışı gerçekleşir. Kollektöre uygulanan pozitif gerilim kollektörde bulunan elektronları kendine çeker. Ayrıca emiterden gelen ve baz-emiter arasındaki nötr bölgeyi geçen elektronların büyük bir çoğunluğu kollektör-baz arasındaki birleşme yüzeyine ulaşırlar. (Çünkü baz birkaç mikron kalınlığındadır ve elektronların çok azı buradaki oyuklarla birleşebilirler.) Kollektörün çekme kuvveti ve emiterin itme kuvvetiyle emiterden gelen elektronlar nötür bölgeyi aşarak emiterden kollektöre doğru bir elektron akışı sağlanmış olur. Baza uygulanan gerilimin değerine göre, emiterden kollektöre doğru olan elektron akışı kontrol edilebilir. Baza negatif bir gerilim uygulanırsa (PNP transistör için pozitif), kollektör emiter arası tamâmen yalıtkan olur. (P ve N tipi maddede bulunan yabancı maddelerin meydana getirdikleri kaçak akım çok küçük olup normal elektron akışına terstir.) PNP tipi transistördeyse akım yönleri ve bataryanın kutupları terstir.

Transistörler yapım tekniklerine göre ikiye ayrılır: a) Nokta değmeli transistörler, b) Yüzey değmeli transistörler.

Îmâlât şekline göre de beşe ayrılırlar:

a) Alaşım transistörler, b) Difüzyon transistörler, c) Mesa transistörler, d) Planör transistörler, e) Epitaksiyel transistörler.

Kullanıldıkları yere göre üçe ayrılırlar:

a) Alçak frekans transistörleri, b) Yüksek frekans transistörleri, c) Güç transistörleri.

Bağlanış şekillerine göre de üçe ayrılırlar: a) Bazı ortak bağlı transösterler, b) Emiteri ortak bağlı transistörler, c) Kollektörü ortak bağlı transistörler.

Transistörlerin en büyük avantajı çok küçük yapılabilmesi, ısı kaybının az oluşu, mekanik sarsıntı ve darbelere dayanıklı olmasıdır. Mahzuru ise ısıya dayanıklı değillerdir, yüksek güç ve frekanslarda çalışamazlar (lambalara göre). Son zamanlarda güçleri 10 kilowatt’a kadar çıkan transistörler yapılmıştır. Transistörler en çok yükselteç olarak kullanılırlar ve girişlerine uygulanan küçük değerdeki ses, resim ve benzeri elektrikî işâretlerini istenilen seviyeye kadar yükseltirler. Endüstride anahtar olarak çeşitli devreleri açıp kapamada motorlara yol verme ve hız ayarlamalarında çok geniş olarak kullanılırlar.

TRANSPLANTASYON

(Bkz. Organ Nakli 

TRAŞ BIÇAĞI (Makinesi)

Alm. Rasierapparat (m), Fr. Rasoir (m) de sûreté, İng. Safety razor. İki parçasının arasına jilet konarak sakal ve tüy kesmede kullanılan âlet. Çok eski zamanlardan beri sakalları ve tüyleri kazımak için değişik tipleri yapıldı. Elektrikli traş makinesi yaygınlaşıncaya kadar çok kullanıldı. İki parçanın arasına jilet konur, sap kısmıyla bu parçalar sıkıştırılır ve kullanılacak hâle getirilir. Sakal sıcak sabunlu suyla iyice yumuşatıldıktan sonra traş bıçağıyla kesilir. İki yüzü olan makinanın bir yüzü köreldiğinde diğeri kullanılır. Günümüzde tek taraflı yüzü kesmeyecek şekilde yapılan traş bıçakları yaygın olarak kullanılmaktadır. Fakat, su ve sabuna ihtiyaç duyulmadan kullanılan elektrikli makineler tercih sebebidir.

Sakal ve diğer kıllar ustura, jilet ve traş makinesiyle alınmaktadır. Bunların içinde kılları kırpması, yüzde fazla tahriş yapmaması sebepleriyle elektrikli makine öncelik almaktadır. Kullanış kolaylığı ve rahatlığı bakımından öncelikli sırada elektrikli traş makinesi, jilet, en son ustura tercih edilmektedir.

Jilet ve usturayla traş olanlar, şu hususlara çok dikkat etmelidir: 1) Traşa başlamadan önce sakalların az yağlı kremle ovulması, rahat traş olmayı sağlar. 2) Traştan sonra yüzü sıcak suyla yıkamak faydalıdır. Derinin gergin kalmasını sağlar. 3) Traş makinesinin ve bıçağının çok temiz olması gerekir. Paslı bıçak ve takımlar yüzde yaralar yaparak cilt bozukluklarına sebep olur. Bunun için traşta kullanılan takım ve bıçakların üzerine traştan önce ve sonra saf ispirto dökmek çok faydalıdır. 4)Yüzlerinde sivilce bulunanlar, traştan önce ciltlerini sıcak suyla iyice yıkamalı, traştan sonra da aynı hareketi yapmalıdır. Yağsız kremle talk pudrasını kullanmak sivilcelere çok iyi gelmektedir.

TREMOR (Titreme)

Alm. Tremor (m); Zittern, Wackeln (n), Fr. Tremblement (m), İng. Tremor, shivers. Sâbit bir nokta etrâfında irâde dışı, düzenli ve tekrarlı vücut hareketleri. Genellikle elleri, başı, dili veya çeneyi ve nâdiren gövdeyi tutar. Birçok durumda görülen bir belirtidir.

Aksiyon tremoru: Bu tremor vücut hareket ettirildiğinde ortaya çıkar. En sık görülen tremordur. Yorgunluk, sıkıntılı, güçsüzlük hiperkapni (kanda karbondioksit yükselmesi), ilâç alımı ve bâzı metabolik ve endoksin durumlarda artar (kan şekeri düşüklüğü, kanda üre artışı, ciddî karaciğer hastalığı, tiroid hormon yüksekliği ve ağır metal zehirlenmeleri). Katekolamin, amfetamin, teofilin, kafein, lityum, trisiklik antidepresanlar, steroitler, antipsikotik ilâçlar ve sodyum valproat gibi ilâçlarla da ortaya çıkabilir. El, kafa ve daha az dil ve dudağı tutar ve konuşurken ve yazarken olur. Normal sağlıklı insanlarda ortaya çıkabilen fizyolojik tremorun abartılmış hâli gibidir.

Daha yavaş bir aksiyon tremoru âilevî veya ırsî tremordur. Bu, çocuklukta başlar ve erişkinlikte de sürer. Alkol alımı ve alkol kesilme sendromunda bu tip tremor görülebilir. İlk defâ yaşlılıkta görülen tremora senil (yaşlılık) tremoru adı verilir.

İntansiyon tremoru: Ataksik (denge bozukluğu) veya kinetik (hareketli) tremor da denir. Vücut hareketsizken ve harekete başlarken yoktur, fakat hareketin devamıyla ortaya çıkar. Bu tip tremor beyincik hastalığında görülür. Hastalık şiddetliyse kol veya bacağın kaldırılması bile geniş açılı tremora sebep olur. Nâdiren Multiple Skleroz ve Wilson hastalığında da ortaya çıkar.

Statik (İstirahat) tremoru (Parkinsoniyan tremor): En karakteristik görünümü hareket etmezken (istirahatta) ortaya çıkması ve hareketle geçici bile olsa durmasıdır. En çok tek veya her iki elde ve nâdiren çene ve dildedir. Tipik olarak Parkinson hastalığında görülür: Baş parmak, işâret parmağı ve bileği tutabilir. Wilson hastalığında ortaya çıkan istirahat tremoru ise daha büyük kasları tutar ve daha geniş açılıdır.

Tedâvi: Hafif aksiyon tremoru izoniazit adlı ilâçla geçer. Daha şiddetliler propranolol, primidon, diazemle azalabilir. İntansiyon tremoru bâzan izoniazit ve B6 vitaminiyle azalabilirse de genellikle ilâçlar etkisiz kalır. Tremor olan kol veya bacağa hafif ağırlık koymak nâdiren faydalı olabilir veya ventrolateral talamotomi (bir beyin ameliyatı) tremoru hafifletebilir. Statik (parkinsonian) tremor Parkinson Hastalığının tedâvisiyle azalır. L-Dopa ve antikolinerjik ilâçlar kullanılır.

TREN

Alm. Zug(m), Fr. Train (m), İng. Train. Lokomotif tarafından çekilen birbirine bağlı vagonlar veya katarların hepsine birden verilen ad. Demiryollarında lokomotiflerin kullanılmasıyla teşkil edilen trenler sürat, rahatlık bakımından zamanla gelişti. Her geçen sene insan nüfûsunun ve ihtiyaçlarının artması demiryolu taşımacılığına önem kazandırdı (Bkz. Demiryolları). Yalnız yolcu taşıyanlara yolcu treni, yük taşıyanlara da yük treni adı verilmektedir. Taşıdığı yolcu miktarına, süratine, yataklı olup olmamasına göre de yolcu trenleri; ekspres, mototren, posta, yataklı tren gibi adlar almaktadır.

Yük taşıyan trenlerin vagonları demiryolunun kapasitesine göre fazla lokomotif bağlanmak sûretiyle arttırılabilmektedir. Ayrıca özel yapılmış hava soğutmalı vagonlarla yiyecek maddeleri, tankerlerle de akaryakıt nakledilmektedir.

Trenlerin ekserisi raylar üzerinde tekerleklerle hareket ederler. 1970’li yıllardan sonra hava yastığı ve manyetik alan üzerinde hareket eden trenlerde geliştirildi. Bâzı yerlerde tek raya asılarak teleferik gibi hareket eden tek raylı tren (monoraylar) kullanılmaktadır. Günümüzde tekerlekler üzerinde hareket eden trenler saatte 300 km’lik bir hıza ulaşmışlardır. Ayrıca hava yastığı ya da manyetik alan üzerinde hareket eden trenlerin hızı saatte 450-500 km’yi bulmaktadır.