TÖVBE
Alm. Gelöbnis (n), (etwas nicht wieder zu tun), Fr. Repentance (f), İng. Repentance. Nedâmet, pişmanlık. İnsanın, işlemiş olduğu günahlarına pişmanlık duyup, Allahü teâlâdan af edilmesini, bağışlanmasını istemesi. Tövbe; dînimizde haram ve günah olan şeyleri işledikten sonra, pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamaya azmetmek, karar vermektir. Dünyâda zarar hâsıl olmasından korkarak pişman olmak, tövbe olmaz. Çeşitli günah işleyen bunlardan bâzısında ısrar ederken, bâzısına tövbe edebilir. Tövbeden sonra günâhı tekrar işleyenin, tekrar tövbe etmesi geçerlidir. Büyük günâhın affolması için, tövbe etmek şarttır.
Günahtan sonra hemen tövbe etmek, farzdır. Tövbeyi geciktirmek de büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tövbe etmek lâzımdır. Allahü teâlânın emirleri olan farzları ve vâcibleri yapmamanın günahı, ancak kazâ etmekle affolur. Her günahın affı için kalple tövbe etmek ve dille istiğfar etmek, yalvarmak ve bedenle kazâ etmek lâzımdır. Yüz kere tesbih etmek; yâni “Sübhânallah-il-azîm ve bihamdihi” demek, sadaka vermek ve bir gün oruç tutmak günâhın tövbesi için çok iyi olur.
Allahü teâlâ, Nûr sûresi 31. âyetinde meâlen; “Ey mü’minler! Hepiniz, Allahü teâlâya tövbe ediniz! Tövbe etmekle kurtulabilirsiniz.” Tahrim sûresi 8. âyetinde meâlen; “Ey îmân eden seçilmişler! Allahü teâlâya dönünüz! Hâlis tövbe edin! Yâni tövbenizi bozmayın! Böyle tövbe edince, Rabbiniz, sizi belki affeder ve ağaçlarının, köşklerinin altından sular akan Cennetlere sokar.”, En’âm sûresi 120. âyetinde meâlen; “Açık olsun, gizli olsun günahlardan sakınınız!” buyuruyor.
Hadîs-i şerîflerde; “En iyiniz, günahtan sonra hemen tövbe edeninizdir.” ve “Gizli yapılan günâhın tövbesini gizli yapınız! Âşikâre yapılan günâhın tövbesini âşikâre yapınız! Günahınızı bilenlere, tövbenizi duyurunuz!”, “Tövbe eden günah işlememiş gibi olur.” ve “Günâhına pişman olmayıp dili ile istiğfâr eden, günahında devâm edicidir. Rabbi ile alay etmektedir.” buyruldu. İstiğfâr etmek, “estağfirullah” demektir. Şifâ için, istiğfârı çok okumak, bütün dertlere, sıkıntılara karşı faydalıdır.
Hadîs-i şerîfte; “Allahü teâlâ, günah işleyip sonra pişman olan kulunu, istiğfâr etmeden önce affeder.” ve “Günahınız çok olup, göklere kadar ulaşsa, tövbe edince, Allahü teâlâ, tövbenizi kabul eder.” buyruldu. Bu hadîs-i şerîfler, kul hakkı bulunmayan günahlar içindir. Hadîs-i şerîfte; “Günah, üç türlüdür: Kıyâmette mağfiret olunmayan, terk edilmeyen ve Allahü teâlânın dilerse, affettiği (günah).”
Kıyâmet günü muhakkak affolunmayacak günah, şirktir. Şirk, her türlü küfür demektir. Terk edilmeyecek olan günah, kul hakkı bulunan günahtır. Allahü teâlânın dilerse affedeceği günah kul hakkı bulunmayan günahtır.
Allahü teâlâ, tövbe edenleri sever, affeder. Sonra, o günâhı tekrar yaparsa, tövbesi bozulmaz. İkinci bir tövbe lâzım olur. Tövbe ettiği bir günahı hatırlayınca, günahı işlediğine sevinirse, tekrar tövbe lâzım olur. Hak sâhiplerine haklarını ödemek veya helâl ettirmek, gıybet ettiği kimseden af dilemek ve rızâsını almak, yapmamış olduğu farzları kazâ etmek farzdır. Bunlar tövbenin kendisi değil, şartıdır. Bir lirayı sâhibine geri vermek, bir sene nâfile ibâdet yapmaktan ve yetmiş nâfile hacdan daha iyidir. Günahı bir daha yaparsam tövbem bozulur diyerek, tövbe yapmamak doğru değildir. Câhilliktir. Şeytanın aldatmasıdır. Her günahtan sonra, hemen tövbe etmek farzdır. Tövbeyi bir saat geciktirince, günah iki kat olur.
Tövbe ettim demek, tövbe olmaz. Çünkü, tövbenin sahîh olması için üç şart lâzımdır:
1. Hemen günahı bırakmalıdır.
2. Günah işlediğine, Allahü teâlâdan korktuğu için utanmak ve pişman olmak lâzımdır.
3. Bu günahı bir daha hiç yapmamaya gönülden söz vermektir.
Allahü teâlâ şartlarına uygun olan tövbeyi kabul edeceğine söz vermiştir.
Her günahın tövbesi kabul olur. Şartlarına uygun yapılan tövbe, muhakkak kabul olur. Tövbenin kabul edileceğine şüphe etmemelidir. Tövbenin şartlarına uygun olmasında şüphe etmelidir. Tövbe edilmeyen herhangi bir günahtan Allahü teâlâ intikâm alabilir. Çünkü, Allahü teâlânın gazabı, günahlar içinde saklıdır. Allahü teâlâ pek kuvvetli, herkese gâlib ve intikâm alıcıdır. Yüz bin sene ibâdet eden makbul bir kulunu, bir günah için, sonsuz olarak reddedebilir. Bunu Kur’ân-ı kerîm bildiriyor.
İki yüz bin sene itâat eden iblisin (şeytanın) kibir edip, secde etmediği için, ebedî mel’un olduğunu haber veriyor.
Mûsâ aleyhisselâm zamânında, Bel’am-ı Bâûrâ “İsm-i âzam’ı” biliyordu. Her duâsı kabul olurdu. İlmi ve ibâdeti, o derecedeydi ki, sözlerini yazıp istifâde etmek için, iki bin kişi hokka, kalemle yanında bulunurdu. Bu Bel’am, Allahü teâlânın bir harâmına, az bir meyl ettiği için, îmânsız gitti. “Onun gibiler köpek gibidir!” diye dillerde kaldı.
Kârûn, Mûsâ aleyhisselâmın akrabâsıydı. Mûsâ aleyhisselâm buna hayır duâ edip ve kimyâ ilmi öğretip, o kadar zengin olmuştu ki, yalnız hazînelerinin anahtarlarını kırk katır taşırdı. Birkaç kuruş zekât vermediği için, bütün malı ile birlikte, yer altına sokuldu. Sa’lebe, Sahâbe arasında çok zâhitti. Çok ibâdet ederdi.Câmiden çıkmazdı. Bir kerre sözünde durmadığı için, sahâbilik şerefine kavuşamadı, îmânsız gitti. Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) onun için duâ etmemesi emrolundu.
Allahü teâlâ, bunlar gibi daha nice kimselerden, bir günah sebebiyle, böyle intikâm almıştır. Bunun için, her müminin günah işlemekten çok korkması, ufak bir günah işledikte tövbe, istiğfâr etmesi, yalvarması lâzımdır. Tövbe kalple, dille ve günah işleyen âzâ ile birlikte olmalıdır. Kalp pişman olmalı, dille duâ etmeli, yalvarmalı, âzâ da günahtan çekilmelidir.
Allahü teâlâ ile kul arasında olan, kul hakkı bulunmayan günahların affolması için, gizlice tövbe etmek kâfidir. Başkalarına haber vermek, imâma bildirmek lâzım değildir. Para vererek, papaza günah affettirmek, Hıristiyanlıkta yapılıyor. İslâmiyette böyle şey yoktur.
Hazret-i Ali buyuruyor ki: “Hazret-i Ebû Bekr doğru sözlüdür. Ondan işittim ki, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; “Günah işleyen biri, pişman olur, abdest alıp namaz kılar ve günahı için istiğfâr ederse, Allahü teâlâ, o günâhı elbette affeder. Çünkü, Allahü teâlâ (Nisâ sûresi 110. âyetinde meâlen); “Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allahü teâlâya istiğfâr ederse, Allahü teâlâyı çok merhametli ve af ve mağfiret edici bulur.” buyurmaktadır.”
Hadîs-i şerîflerde:
Bir kimse, bir günah işler, sonra pişman olursa, bu pişmanlığı, günahına keffâret olur. Yâni, affına sebep olur.
Günahı olan kimse, istiğfâr eder ve tövbe eder, sonra bu günahı tekrar yapar, sonra yine istiğfâr söyler, tövbe eder. Üçüncüyü yine yapar ve yine tövbe ederse, dördüncü olarak yapınca, büyük günah yazılır.
“Müsevvifler helâk oldu.” buyruldu.
Yâni, ileride tövbe ederim diyenler, tövbeyi geciktirenler ziyân etti. Lokman Hakîm, velî veya Peygamberdi. Oğluna nasîhat ederek; “Oğlum, tövbeyi yarına bırakma! Çünkü, ölüm ansızın gelip yakalar.” dedi. İmâm-ı Mücâhid buyuruyor ki: “Her sabah ve akşam tövbe etmeyen kimse, kendine zulmeder.”
Kuzey Afrika şehirlerinden. Arapların Tarabulus al-Garb dedikleri Osmanlı vilâyetlerindendir. Trablusgarb’a İtalyanlar Tripoli derler. Bugün Libya şehirlerinden olup, Bingazi ile Trablus arasındadır.
Târihte, Fenike ve Kartacalıların kolonisi olan şehir, Vandalların ve Bizanslıların hâkimiyetinden sonra Müslümanlara geçti. Trablusgarp, hazret-i Ömer (hilâfeti 634-644) zamânında 643’te İslâm ordularınca fethedildi. Emevî (661-750), Abbasî (750-1516), Osmanlı (1516-1924) halifeliği devrinde Ağlebî, Ubaydî, Muvahhidin, Hafsî, Berberî Benî Saîd, Merinî’lerden sonra 1551’de Osmanlı hânedanı hâkimiyetine geçti. Bölgede Osmanlıya tâbi Garp Ocakları kuruldu.
Osmanlılar zamânında bölge huzur ve emniyet içinde yaşayıp, refah seviyesi yükseldi. 1911-1912’de Osmanlılarla İtalyanlar arasında Trablusgarp Harbi çıktı (Bkz. Trablusgarp Harbi). Osmanlı-İtalyan antlaşmalarından Uşi Antlaşmasıyla Trablusgarp’ta Osmanlı pâdişâhının Naîb-üs-Sultanı olarak Şeyh Seyyid Ahmed Şerif Senûsî tâyin edilmesiyle, Senûsî Hânedânı kuruldu. Senûsîler Hânedânı 1969’da Askerî darbeyle yıkılınca, yerini önce Libya Cumhûriyeti, sonra da Libya Sosyalist Halk Cemâhiriyesi aldı.
Osmanlı-İtalyan Harbi. İtalya, birliğini kurunca diğer Avrupa devletleri gibi sömürge siyâseti tâkibine başladı. Kendi toprakları karşısına düşen Trablus ve Bingazi’yi ülkesine katmak istiyordu. Bu topraklar o devirde Osmanlı Devletinin hâkimiyetinde olduğundan, doğrudan saldırıya cesâret edemedi. Destekçi ve ittifak aradı. Bu gâyeyle; 1902’de Avusturya veFransa, 1904’te İngiltere, 1909’da Rusya ile antlaşmalar imzâladı. Antlaşmalara göre; İtalya, Trablus ve Bingazi de serbest hareket edecekti. İtalya’nın bu faaliyetlerine karşı, devrin Osmanlı Sultanı İkinci Abdülhamîd Han (1876-1909) dâhiyane siyâsî tedbirler aldı. Ayrıca muktedir seçme kumandanlar tâyin ettiği Trablusgarp Tümenini silâh ve mühimmat bakımından takviye ettirdi. Sultan Abdülhamîd Han, siyâsî, askerî ve merkezî tedbirlerin yanında bölgenin kuvvetli, îtibarlı sülâlelerinden Bingazi’deki Senûsîleri de silâhlandırdı. Osmanlı Sultanının merkezî ve mahallî tedbirleri sâyesinde İtalya, denizaşırı sömürgeleri de olan İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya’yla ittifak antlaşmaları imzâlamasına rağmen saldırmaya cesâret edemedi. Bu plânın tatbikâtına Sultan Abdülhamîd Hanın tahttan indirilmesinden sonra başlanıldı.
12 Ocak 1910’da Roma sefirliğinden sadrâzamlığa getirilen Hakkı Paşa, İttihat ve Terakki Partisi programı istikâmetinde siyâset tâkip etti. Hakkı Paşa İtalya’nın topraklarına yakın Kuzey Afrika ülkelerine karşı emellerini bilmesine rağmen, Trablus’taki Osmanlı Tümenini kaldırıp, Yemen’e sevk etti. Tümenin mühimmatını da birçok ihtarlara rağmen İstanbul’a getirtti. Bölge bütün müdâfaa tedbirlerinden mahrum bırakılınca; İtalya’nın teşebbüsleriyle Trablusgarp vâli ve kumandanı Müşir İbrâhim Paşa, vazifesinden alındı. Bütün bunlar İttihat ve Terakki Partisinin akıl almaz bir dış siyâset tâkip etmesinin neticesiydi. İtalya ile mesele çıkarmamak düşüncesinden hareket ettiklerini iddia eden İttihatçılar, sonunda işi ihânete kadar götürdüler. İtalya 14 Şubat 1910 târihinde, Avrupa devletleriyle yaptığı antlaşmalara dayanıp, Akdeniz’deki kuvvet dengesi bakımından Kuzey Afrika’daki bu toprakların İtalya için son derece önemli olduğunu belirterek Trablusgarp’ta imtiyazlar istedi. Osmanlı Hâriciye Nâzırı (Dışişleri Bakanı) Rıfat Paşa müstakil bir devletin hâkimiyet telakkisine aykırı İtalyan teklifini reddetti. Yüzyıllardır Osmanlı hâkimiyetinde yaşayan bölge halkı da sadakatla İtalyan teklifi aleyhine cephe aldılar. İtalya, sömürgeci teklifini dünyâya kendi siyâseti istikâmetinde bildirdi. İtalya 23 Eylül 1911 târihli ilk notasında; İttihat ve Terakki Partisinin Trablusgarp ve Bingazi’de halkı İtalyanlar aleyhine tahrik ettiğinden ve Osmanlı vapurlarıyla bölgeye asker ve mühimmat sevk olunduğundan şikâyet edilip, İtalyan tebaasının ertesi gün o havaliyi terk edeceklerini bildirdi. Bölgedeki durumun vahim bir hâl alacağı belli olunca da, İstanbul’a daha önce getirtilen mühimmat hatâsını telafi edici mâhiyette, bir vapurla bir miktar cephâne gönderildi. Bundan sonra İtalya’nın cüretkârâne teklif ve icraatları bitmez tükenmez bir şekilde devam etti.
İtalya, 28 Eylül 1911 târihinde verdiği yirmi dört saatlik ültimatomda Trablus’la Bingazi’nin tahliye ve teslimini istedi. Hakkı Paşa bu ültimatomu, gayri müslim ve Türk jandarma müfettişliğiyle Osmanlı hizmetinde bulunan İtalyan generali Robilant Paşanın evinde briç oynarken aldı. Sadrâzam brici bırakıp, ültimatomu okumak hareketinde dahi bulunmayınca ev sâhibesi bayan Robilant, meselenin vehâmetini bildiğinden ısrarla okuttu. Ültimatoma 29 Eylül 1911 târihinde verilen cevapta; Osmanlı Devleti toprak bütünlüğünün tanınması şartıyla İtalya’ya bu bölgede iktisâdî ve kısmen siyâsî imtiyazlar verilmesini kabul ettiğini bildirdi. İtalya, ültimatomun cevap târihi olan 29 Eylül 1911’de Osmanlı Devletine harp îlân ettiğini notayla bildirdi.
Harp için önceden bütün hazırlıklarını tamamlamış olan İtalya, modern şekilde techiz edilen 36.000 kişilik bir orduyu çıkarma yapmak için bölgeye gönderdi. İtalyan donanması 1 Ekim 1911 târihinde Libya sâhillerini abluka altına aldı. 4 Ekim’de karaya çıkarılan bir İtalyan müfrezesi, boş bulduğu Hamidiye Tabyasını işgal etti. Bu kolay işgalden cüretlenilip, 5 Ekim’de 1700 bahriye askeri daha karaya çıkarıldı. Kara askerlerinin de sâhile çıkarılmasıyla başlayan harekât neticesinde Trablusgarp vilâyetinin sancak merkezlerinden Humus kasabası 18 Ekimde işgal edildi. 19 Ekim 1911 târihinde Bingazi sâhiline çıkarma yapan, ilk işgalci kuvvetler 20 Ekimde şehre girdi. Fakat bütün bunlara rağmen İtalyanların hâkimiyeti daha çok donanmasının bulunduğu sâhil boylarındaydı.
Vâli vekili ve kumandanlığı üstüne alan Miralay Neşet Bey, şehirdeki çok az sayıdaki kuvvetler ve Sultan Abdülhamîd Hanın silâhlandırdığı Senûsîlerle elbirliği ederek her türlü mahrumiyetler içinde müdâfaa cephesi kurdu. Bölgeye İstanbul’dan kara kuvveti göndermek mümkün değildi. Bunun için Tunus ve Mısır yoluyla gizli olarak ve ayrıca subay, para ve mühimmat gönderildi. Bunlarla Tobruk ve Derne ve diğer kuvvetli müdâfaa hatları kuruldu.
İtalyan ordusu bütün taarruzlarına rağmen sâhilden içeri pek giremedi. Birçok taarruzunun püskürtülmesi İtalyan kumandan ve askerlerini ümitsizliğe düşürdü. İtalyan ordusunun askerî îtibârı dünyâ kamuoyunda sarsıldı. İtalya bunu telâfi etmek için, donanmayla Rodos, Oniki Adalar ve Boğazları işgâl etmek istedi. Bununla Osmanlı Devletini tehdit ederek bölgeye yardım gönderilmesini engellemeyi düşünüyordu. İtalya, Osmanlı donanmasının bölgeye hareket etmemesinden faydalanarak Rodos ve Oniki Adayı 1912 baharında işgal edilebildi. İtalyan donanması, 1912 yazında Çanakkale Boğazını zorladıysa da, kuvvetli müdâfaa karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.
Trablusgarp Harbi devam ederken, 8 Ekim 1912’de Balkan Harbi çıktı. İtalya’nın bütün muvaffakiyetsizliklerine rağmen Balkan Harbi çıkınca Osmanlı Devleti cephe sayısını azaltmak ve Trablusgarp meselesini halletmek üzere Londra’da İtalya ile görüşmeleri başlattı. Osmanlı-İtalyan görüşmeleri antlaşmayla neticelendi. Osmanlı-İtalyan Antlaşması 15 Ekim 1912 târihinde Lozan’ın iskelesi olan Ouchy’de imzâlandı. Trablusgarp Harbine son veren Antlaşma, üç parçası gizli olmak üzere dört parça hâlindeydi. Açık parça on bir madde olup, şunları ihtivâ ediyordu:
Türkiye Trablusgarp ve Bingazi’yi, İtalya da işgal ettiği adaları derhal boşaltacaktır. İtalya, bölgede İslâm dîninin serbestiyetini kabul edip, hutbelerde Halifenin ismi zikredilmesine, pâdişâhın (Nâib-üs-Sultan) ünvânıyla bir temsilci bulundurmasına, bu temsilcinin tahsisâtını mahallî gelirlerden almasına, Trablusgarp ve Bingazi kâdısının Meşîhat makâmı tarafından tâyin edilmesine ve bu kâdının seçeceği (nâiblere mahallî gelirlerden aylık verilmesine, evkaf (vakıflar)ın istiklâline, yerli eşrafın da iştirâk edeceği bir meclis tarafından yeni idâre esaslarının tanzimine izin verildi. Nâib-üs-Sultan ile kâdının tâyininde Osmanlı ve İtalyan hükümetlerinin izni alınacaktı. Trablus ve Bingazi’den Düyûn-ı Umûmiyyeye para verilmeye devam edilecek ve yıllık taksit miktarı iki milyon İtalyan liretinden, yâni takriben 90.000 Osmanlı altınından aşağı olmayacaktı. Kapitülasyonların kaldırılmasında İtalya hükümeti Türkiye’ye yardım edecekti.
Trablusgarp ve Bingazi İttihat ve Terakki Partisinin affedilmez gaflet ve hıyânetiyle kaybedilmesine rağmen, harbe katılan gönüllü subaylardan Binbaşı Enver Bey, parti yayın organlarınca “Bingazi kahramanı” ünvânıyla tanıtıldı.
Yüzölçümü : 4685 km2
Nüfûsu : 795.849
İlçeleri : Merkez, Akçaabat, Araklı, Arsin, Beşikdüzü, Çarşıbaşı, Çaykara, Dernekpazarı, Düzköy, Hayrat, Köprübaşı, Maçka, Of, Sürmene, Şalpazarı, Tonya, Vakfıkebir, Yomra.
Karadeniz bölgesinin doğusunda yer alan bir ilimiz. İl toprakları 40° 33’ ve 41° 07’ kuzey enlemleriyle 37° 07’ ve 40° 30’ doğu boylamları arasında yer alır. Batıdan Giresun, güneyden Gümüşhâne ve Bayburt, doğudan Rize illeri, kuzeyden ise Karadeniz ile çevrilidir. Fâtih Sultan Mehmed Hanın fethettiği, Yavuz Sultan Selim Hanın vâlilik yaptığı ve Kânûnî Sultan Süleymân Hanın doğduğu bu şehir dört bin senelik eski bir târihe sâhiptir. Trafik numarası (61)dir.
İsminin menşei
Hıristiyan batı târihçileri Hıristiyan emperyalizminin gereği olarakAnadolu’da târihi şehirlerin isimlerini Yunanca veya Lâtince bir kelimeye dayandırmaktadırlar. Hıristiyan Batı eserleri, İyonların Trabzon’u kuşatan surlarına bakarak, Yunanca “dört köşeli” mânâsına gelen “Tarpezus” dediklerini kaydederler. Fakat İyonların rastladığı surları kim yaptı? sorusuna cevap vermekten çoğu çekinir.
Trabzon üzerine pekçok araştırmalar vardır. Bunlar arasında en gerçekçi olan Alman Arkeoloji Bilgini Falmerayer’dir. 1827 senesinde Münih’te basılan Geschichte Kaiserturm Trapezont isimli eserinde bu araştırıcı, Trabzon târihini teferruatlı olarak inceler. Alman bilgini Falmerayer, târihî vesikalara dayanarak Trabzon’u Orta Asya’dan gelen Türk kavimlerinden Turanlara bağlı “Tibarenler”in kurduğunu ifâde eder. Tibarenler bu bölgenin ilk sâkinleri Elizonlarla kaynaşmış ve gelişen şehir “Tibaren-Elizon” ismini almıştır. Zamanla “Tirenbun” sonra da “Trabzon” olan bu ismin menşei “Tibaren-Elizon”ların yaşadığı şehir isminden gelmiştir.
Târihi
Trabzon çok eski bir yerleşim merkezidir. İlk sâkinleri Orta Asya’dan gelen Turan Türklerinden Tibarenler ve Elizonlardır. Trabzon, Hitit İmparatorluğunun sınırları dışında kalmıştır. İyonlular Sinop’tan Trabzon’a gelerek Türk asıllı Turanlılara bağlı Tibarenlerin elinden Trabzon’u alarak Karadeniz’de işlek bir ticâret merkezi ve limanı kurdular. M.Ö. 6. asırda Persler bu bölgeyi ele geçirdiler. Makedonya Kralı İskender, İran’ı (Persleri) yenerek bütün Anadolu ve İran’ı krallığına kattıysa da Trabzon’u ele geçiremedi. Makedonya Kralı İskender’in ölümünden sonra imparatorluğu komutanları arasında bölündü. Bu esnâda Trabzon’da Kuzey Karadeniz ve Kırım’ı içine alan Pontus Krallığı kuruldu.
Pontus Krallığı Yunanca konuşan ve Yunan kültürü içinde erimiş Pers asıllı kralların idâre ettiği bir krallıktı. M.Ö. 750 senelerinde kurulan bu krallığı iç savaşlar zayıflattı. Mitridates karışıklığı adıyla târihe geçen bu savaşlara Roma İmparatorluğu da Seledat, Luka ve Lumbos isimli üç komutan emrinde büyük bir ordu gönderdi. Bu komutanlar karışıklıkları bastırıp sonra da bu krallığı işgâl ederek Roma’ya kattılar. Roma İmparatorluğu M.S. 395’te ikiye bölününce Trabzon’da Anadolu gibi Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü. M.S. 2. asırda İmparator Hadrianus ve 6. asırda Justinianus Trabzon şehrini ve limanını îmâr ettiler ve su kemerlerini yaptırdılar. Bizans devrinde İslâm orduları Trabzon’u feth için geldilerse de Trabzon’u alamadılar. Bizans devrinde Sâsânî ve Türk akınlarında da Trabzon alınamadı.
Haçlı Seferlerinde Lâtinler Bizanslıları İstanbul’dan kovunca, İznik’e geçici olarak sığınan Bizanslılar, Trabzon’da da İkinci Bizans İmparatorluğunu kurdular. On üçüncü asırda genişleyip bütün Karadeniz’e yayıldılar. Sonraları gittikçe küçülerek sâdece Trabzon şehri ve civarında kaldılar.
İmparator Hanedanı olan Komnenuslar, 1057-1059 ve 1081-1185 arasında 106 yıl Bizans tahtında, 246 yıl da Trabzon’da saltanat sürdüler. Bu arada 1222-1235 yılları arasında Gidos, 1340-1342 yılları arasında da Paleologos hanedanları Trabzon’da iktidar oldular. Fakat 257 yıl boyunca Trabzon Bizans İmparatorluğu tam bağımsız olmayıp, Anadolu Selçuklularına, Moğollara, Akkoyunlulara, 1456’da Osmanlılara vergi ve asker vererek tâbi oldular.
Sultan İzzeddîn Keykavus, Trabzon İmparatoru Birinci Alexius’u yenip esir aldı. Sultan İzzeddîn Keykavus’un kardeşi Sultan Alâeddîn Keykubâd Maçka’yı fethetti. Trabzon Kalesini kuşattı. Türk askerleri burçlara tırmanmışken çıkan şiddetli bir fırtınayla bu kuşatma neticesiz kaldı. Trabzon İmparatoru her sene vergi vermeyi ve Selçuklu Sultanı istediği zaman teçhizatlı bin asker göndermeyi kabul etti.
Trabzon’un yalçın ve sarp dağ silsilesiyle İç Anadolu’dan ayrılması ve Trabzon Kalesinin savunmaya müsâit oluşu sebebiyle Selçuklular bu şehri alamadılar. Böylece Trabzon fethi 400 sene gecikmiş oldu.Selçuklu komutanlarından Emir Ahmed emrindeki Emir Yâkub ve Îsâ Bön, Çoruh havzası ve bütün Doğu Karadeniz bölgesini feth etmişlerdir. Târihçi Anna Comnena’ya göre Trabzon’u da fethetmişlerse de sonradan Theodoros Gabras Trabzon’u geri almıştır.
Bundan sonra İlhanlılara, Timurlulara, Akkoyunlulara vergi veren Trabzon, Fâtih Sultan Mehmed Han devrinde Osmanlı Devletiyle karşı karşıya geldi. Osmanlı Devletinin rakibi olan Akkoyunlular, kız alarak akrabâ oldukları Trabzon Rum İmparatorlarını koruyorlardı. 1352’de İmparator Üçüncü Alexius’un kızı Prenses Maria AnnaDespina, Akkoyunlu şehzâdesi Fahreddîn Kutlu Beyle, bu prensesin 3 kız kardeşi de 3 Türk şehzâdesiyle evlendi. İmparator Dördüncü Alexius ise bir kızını Karakoyunlu Türk Sultanı Cihan Şaha, diğerini Bizans İmparatoru Sekizinci İoannes Paleologos’a vermişti. İmparator Dördüncü İoannes de kızı Despina Yekatherina Thendora’yı Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Beyle evlendirdi.
Fâtih Sultan Mehmed Han zahmetli bir kara ve deniz seferinden sonra, 26 Ekim 1461’de Trabzon’u fethetti. Muhasara 40 gün sürdü. Amiral Kâzım Bey, Doğu Karadeniz’i korumak için Trabzon’da bırakıldı.
Fâtih Sultan Mehmed Han, Trabzon Bizans İmparatoru Komnenus’u İstanbul, Edirne ve sonra da Serez’e sürdü. Kendisine bir mâlikâne verdi. Fakat Komnenus, Fâtih’in rakibiUzun Hasan ile mektuplaşıp, Osmanlı Devleti aleyhine çalışınca İstanbul’da İmparator İkinci David ile 4 oğlu ve 1 yeğeni îdâm edildiler.
Trabzon’da bir müddet kalan Fâtih, Sinop fâtihi Hızır Beyi vâli olarak bıraktı. Trabzon’da daha sonra Hayreddîn Paşa, Zağnos Paşa, Ali Bey ve Mahmûd Paşa vâlilik yaptılar. Altıncı vâli Yavuz’dur.
Yavuz Selim’in 20 yıl sancakbeyliği zamânında Trabzon tamâmen bir Türk şehri oldu. Kültür ve sanat eserleriyle donatıldı. Yavuz’un oğlu Kânûnî Trabzon’da doğdu ve çocukluğunu burada geçirdi. Trabzon bir beylerbeylik yâni eyâlet merkezi oldu. Bu beylerbeyliğin tek merkez sancağı (vilâyeti) vardı.
Fâtih’in İstanbul’dan sonra ikinci yıktığı Bizans İmparatorluğu Trabzon’dur. Trabzon, Türklerin Anadolu topraklarında fethettikleri sonuncu şehirdir. Böylece Doğu Roma tamâmen silinmiştir. Bütün Anadolu Türk hâkimiyeti altına girmiştir.
Birinci Dünyâ Harbinde Ruslar 1916’da Trabzon’u işgâl ettiler. Bu işgâl bir sene sürdü. İşgâl sırasında ve sonra Rum ve Ermeniler çok zulüm yaptılar. Köy ve kasabaları yaktılar. Trabzonlular direnişe geçtiler. Değirmendere yoluyla Ermeni ve Rumları yendiler. 25 Şubat 1918’de imzâlanan Brest-Litovsk Antlaşması ile Trabzon yeniden Türk hâkimiyetine geçti.
Trabzonlular Millî Mücâdelede (İstiklâl Harbi) büyük hizmetler verdiler. Cumhûriyetin îlânından sonra Trabzon kendi adını taşıyan ilin merkezi oldu.
Fizikî Yapı
Trabzon ili çok sarp, dağlık bir arâziye sâhiptir. İl topraklarının % 78’i dağlardan ve % 22’si platolardan meydana gelir. Ovalar kıyıdaki küçük düzlükler, vâdilerse küçük olan Değirmendere ve Karadere vâdilerinden ibârettir.
Dağları: Doğu Karadeniz Dağlarının bir kısmı Trabzon ilinde bulunur. Dağlar ilin güneyinde ve kıyıya paralel olarak uzanır. Bu dağlar üç blok hâlindedir. Değirmendere Vâdisinin batısında yer alan dağlara Zigana Dağları, Değirmendere ile Solaklı Çayı arasında kalan dağlara Trabzon Dağları ve Solaklı Çayının doğusunda kalan dağlara da Soğanlı Dağları denir. Zigana Dağları kıyılara doğru uzanan derin vâdilerle parçalanmış olup, Doğu Karadeniz Dağlarının en önemli geçidi olan Zigana Geçidi buradadır. Trabzon ile Doğu Anadolu arasındaki karayolu bağlantısı bu geçitten sağlanır. Geçidin deniz seviyesinden yüksekliği 2036 m olup, Zigana Dağlarının en yüksek noktası 2356 m’dir. Trabzon Dağlarının başlıca tepeleri; Kırklar Tepesi (3450 m), Kemer Tepesi (2856 m) ve Karakaya Tepesi (3193 m)’dir. Soğanlı Dağlarının en yüksek yeri Çakırgöl Dağı (3063 m)dir. Dağların etekleri plato ve yaylalardan ibârettir. Bunların yükseklikleri 1750-2250 m arasındadır. Başlıcaları: Mescit Yaylası, Sultan Murâd Yaylası, Aşot ve Reşâdiye Yaylası, Fikonov Yaylası, Beypınarı Yaylası, Maçka Yaylası, Sakaltutan Yaylası ve Derinoba yaylalarıdır.
Ovaları: Trabzon’da ova yoktur. Sâdece kıyı şeridinde akarsuların meydana getirdiği küçük düzlükler vardır. Başlıca vâdileri Değirmendere, Yanbolu Deresi ve Karadere’dir. Vâdiler dik ve derindir.
Akarsuları: Trabzon il toprakları içinde çok sayıda akarsu vardır. Bunlar kısa ve hızlı akan sulardır. Değirmendere 35 km ve Karadere 56 km’dir. Diğerleri kısa olup, bâzıları şunlardır:
Kale Deresi, Sera Deresi, Foldere, Yanbolu Deresi, Koka Deresi, Sürmene Deresi, Solaklı Deresi, İkizdere, Kuzgun Deresi, Baltacı Deresi ve Zağnos Deresi.
Gölleri: Trabzon ilinde küçük göller yoktur. Birkaç küçük göl vardır. Uzun Göl: Çaykara’ya bağlı Uzunyol bucağındadır. Göl, Haldizen Deresi boyunca bâzı yamaçlardan kopan taşların vâdiyi kapatmasıyla meydana gelmiştir. Gölde bol alabalık yaşar. 1250 m yüksekliktedir. Derinliği 15 m uzunluğu 1 km, eni 500 m’dir. Çakır Göl: Çakırgöl Dağının kuzey yamacında yer alan bir buzul yatağı gölüdür. Gölde alabalık yaşar. Denizden yüksekliği 2533 m, boyu 250 m, eni 200 m, çevresi 1160 m, derinliği 20 m’dir. Sera Gölü: 20 Şubat 1950’de bir dağ yamacı kayarak Sera Deresi Vâdisinin bir kısmını kapamış, 3 km uzunlukta ve 200 m genişlikte bir göl meydana gelmiştir. Derinliği 40-50 metre civârındadır. Gölde sazan balığı üretilmektedir.
İklim ve Bitki Örtüsü
İlde Karadeniz iklimi hüküm sürer. Yazları serin ve kışları ılık, her mevsim yağışlı geçer. Güneye dağlık bölgeye varıldıkça iklim sertleşir. Kıyıda yağmur olarak görülen yağış yüksek yerlerde kar şekline dönüşür. Senelik yağış miktarı 730 mm ile 1680 mm arasında değişir. Merkez ilçede senede ortalama 3 gün kar yağar ve 7 günü karla örtülü kalır. Senenin 140 günü yağışlı geçer. Şimdiye kadar en soğuk -7,4°C(9 Şubat 1929) ve en sıcak 38,2°C (20 Ağustos 1941) tespit edilmiştir.
Bol yağış alan Trabzon’da gür bir bitki örtüsü vardır. Ormanlara 2300 m yüksekliğe kadar rastlanır. İlin doğusunda geniş çay bahçeleri bulunur. İl topraklarının % 45’i orman, % 33’ü ekili-dikili alanlar ve geri kalanı çayır ve mer’alardan ibârettir.
Ekonomi
Trabzon ilinin ekonomisi tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 75’i tarım, hayvancılık, balıkçılık, avcılık ve ormancılıkla geçinir.
Tarım: Trabzon ilinin iklim şartları sanâyi bitkilerinin üretimine çok elverişlidir. Ekime elverişli alanları az olmakla berâber, ormanları, çay ve fındık bahçeleri, otlakları geniş yer kaplar. Başlıca tarım ürünleri çay, patates, mısır, fındık, tütün, buğday ve fasulye (kuru) dir. Sebzecilik ve meyvecilik de önemli yer tutar. 40 milyon civârında fındık ağacı vardır. Fındıktan sonra armut, kiraz, ve turunçgiller oldukça fazla yetişir. Trabzon ilinde ekilmeye müsâit bir karış boş toprağa rastlamak mümkün değildir.
Hayvancılık: Trabzon’un iklim şartları hayvancılığa çok müsâittir. Bol yağış sebebiyle otlaklar (mer’a ve çayırlar) her zaman gür otlarla kaplıdır. Sığır, koyun, kıl keçisi ve kümes hayvanı beslenir. Arıcılık gelişmektedir.
Ormancılık: Trabzon ili orman varlığı bakımından oldukça zengin sayılır. 200.000 hektar ormanlık ve 10.000 hektar fundalık saha vardır. İl dâhilinde 2300 m yüksekliğe kadar ormanlar bulunur. Yükseklerde iğne yapraklı, alçaklarda geniş yapraklı ağaçlara rastlanır. Ormanlarda en çok çam, ladin, köknar, fundalık, kızılcık, taflan, muşmula, avcı üzümü, defne, geyikdikeni, çobanpüskülü ve 500 m yüksekliğe kadar kestâne, meşe ve kızılağaçlarla çok çeşitli ağaçlar bulunur. 38 köy orman içinde ve 87 köy orman kenarındadır. Ormanlardan tomruk, mâden direği, sanâyi odunu, kâğıtlık odun ve yakacak odun elde edilir.
Sanâyi: Trabzon ilinde sanâyi son senelerde hızla gelişmektedir. Yakın bir gelecekte bir sanâyi merkezi olmaya namzet bir ilimizdir. 10 ve daha fazla işçi çalıştıran sanâyi iş yeri miktarı 1500’e yakındır. Başlıca büyük sanâyi kuruluşları ise: Çaykur’a bağlı çay fabrikaları, Boru ve Profil Sanâyii, Çimento Fabrikası, Karadeniz Su Ürünleri Sanâyii, Süt Endüstrisi Kurumu Fabrikası, Fındık İşleme Fabrikası, Balık Yağı veUnu Fabrikası, Et ve Balık Kurumu’nun fabrika ve soğukhava depoları, Yomra Galvanizli Saç Sanâyii, kalorifer kazanı îmâl eden Kazan Sanâyii, Civata Sanâyii, Giyim Sanâyii, Sun’î Sünger Fabrikası, İş Makinaları Fabrikası, Süt Fabrikası, un fabrikaları, lastik ayakkabı fabrikaları, alüminyum levha fabrikaları, mutfak eşyâları fabrikaları, Ameliyat İpliği Fabrikasıdır. 10 kişiden az işçi çalıştıran sanâyi iş yeri sayısı 2.000’e yakındır. Bunların çoğu metal eşyâ ve makine îmâlatıdır. Trabzon bir transit limanı olduğu için yedek parça îmâlâthâneleriyle çeşitli tâmirhâneler vardır.
Ulaşım: Trabzon Doğu Karadeniz Bölgesinde Samsun’dan sonra ikinci ulaşım merkezidir. Hava, kara ve deniz ulaşımından istifâde eder.
Karayolu: Trabzon ve ilçelerinin büyük kısmı Sinop’tanHopa’ya kadar uzanan kıyı yolu üzerindedir. İlin güney, batı ve doğusunda yol durumu yeterli değildir. Yolsuz köy sayısı % 10’dur. Trabzon-Gümüşhane-Erzurum yoluyla Doğu Anadolu ve İran’a bağlanır. İl sınırları içinde devlet yollarının uzunluğu 251 km ve il yollarının uzunluğu 225 km’dir.
Denizyolu: Trabzon Limanı, Samsun’dan sonra Karadeniz’in ikinci önemli limanıdır. Limanın uzunluğu 440 m’dir. Aynı anda üç gemi yanaşabilir. Günlük yükleme boşaltma kapasitesi bin tona yakındır. Trabzon limanı tesisleri genişletilmektedir. Trabzon-İran transit ticâretinde çok önemli bir yeri vardır.
Hava Ulaşımı: Trabzon’a 5 km mesâfede havaalanı vardır. Yaz-kış İstanbul ve Ankara arasında karşılıklı seferler yapılmaktadır. Yazın sefer sayısı fazladır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
1990 sayımına göre toplam nüfûsu 795.849 olup, 303.612’si ilçe merkezlerinde, 492.237’si köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 4685 km2 olup, nüfus yoğunluğu 168’dir.
Örf ve âdetleri: Trabzon’da eski çağlardan bu yana çeşitli milletler ve medeniyetler gelip geçmiştir. Fakat 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Selçuklu Türkleri Trabzon civârını, Osmanlılar ise Trabzon’u Türkleştirmiştir. Yavuz Sutan Selim Hanın 20 senelik Trabzon vâliliği esnâsındaysa Trabzon’un Türkleşmesi hızla gerçekleşmiştir. Bu ilde diğer kültürler unutulmuş olup, Türk-İslâm kültürü hâkimdir.
Mahallî kıyâfet: Kadın kıyâfetinde keşan ismi verilen başörtü takılır. Başörtünün altında fes ve tepelik bulunur. Giyilen fistan sâde veya desenli bezlerden dikilir ve topuklara kadar uzanır. Entari altına şalvar giyilir. Bele peştemal bağlanır. Peştemal beyaz, kırmızı, enlemesine çizgili veya kareli olur. Ayaklara yün çorap, çarık veya yemeni giyilir.
Erkek kıyâfetiyse; kara şayak veya puşudan yapılan “gugula” denilen kukuleta biçimli başlıktır. Başlığın uzun uçları baş çevresinde dolanır ve tepede düğümlenir. Üzerlerine zıpka, aba ve ayaklara sabuk denilen çizme giyilir. Bunların hepsi siyah renklidir. Aba yakasız ve kolları astarlıdır. Yeleğin sol omuzdan aşağısı sık düğmelidir ve önü kapalıdır. Zıpkının yanları sırmalı ve kaytan işlemelidir. Dizden yukarısı bol, ağzı körüklü paçaları dardır.
Mahallî oyunlar, Türkü ve halk müziği bakımından Trabzon folklorca çok zengindir. “Horon” denilen oyun havaları meşhurdur. Oyunlar kemençe eşliğinde elle tutuşarak oynanır. Oyunların en orijinal tarafı ayak vuruşları ve diz bükmeleri çok hareketli ve ahenklidir. Trabzon ili halk türküleri bakımından da çok zengindir. Halk oyunlarının başlıcaları ise Pıçak Horonu, Tik Horon, Yüksek Hava, Tamzara, Temürağa, Hasbal, Enişte Havası, Giresun Maçka Horonu, Artırma Horonu, Atlama Horonu ve Dolayı Horonudur.
Mahallî yemekleri: Hamsi buğulaması yanında mis gibi kokan tâze mısır ekmeği üzerine sürülen Trabzon yağı, gurbetteki her Trabzonlu’nun unutamadığı bir hâtırasıdır. Evliyâ Çelebi bile Seyahâtnâme isimli eserinde Trabzon için şu tekerlemeleri yazmıştır.
Trabzondur yerimiz
Akçe tutmak elimiz
Hamsi balık olmazsa
Nice olurdu hâlimiz
Gız Fadime duydun mu
Gene hamsi çıkayi
Mübareğin hasreti
Yüreğimi yakayi
Hamsiköy sütlacı, hamsi ızgarası, hamsi salamurası, hamsi haşlaması, hamsi çıtlatması, hamsili ekmek, içli tava, hamsi kuşu, lahana çorbası, peynirli ve kıymalı pide meşhurdur. Trabzon’da mücevherat, bakır işleri, dantel; Vakfıkebir’de heybe, şal, peştemal; Araklı’da sepet, şimşir kaşık; Sürmene’de bıçakçılık gibi el sanatı gelişmiştir.
Eğitim: İlde eğitim seviyesi düşüktür. Okur-yazar oranı % 60 civârındadır. İlde 18 Anaokulu, 864 ilkokul, 127 ortaokul, 15 meslekî ve teknik ortaokul, 37 lise, 47 meslekî ve teknik lise ve Karadeniz Teknik Üniversitesi vardır. Üniversiteye bağlı çeşitli fakülte ve meslek yüksekokulları mevcuttur.
İlçeleri
Trabzon ilinde; Merkez ilçe (Trabzon), Akçaabat, Araklı, Arsin, Beşikdüzü, Çarşıbaşı, Çaykara, Dernekpazarı, Düzköy, Hayrat, Köprübaşı, Maçka, Of, Sürmene, Şalpazarı, Tonya, Vakfıkebir ve Yomra ilçeleri vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 216.605 olup, 143.941’i ilçe merkezinde, 72.664’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 42, Çağlayan bucağına bağlı 6 köyü vardır. Yüzölçümü 168 km2 olup, nüfus yoğunluğu 1289’dur. İlçe toprakları dar kıyı şeridi ve hemen ardından yükselen dağlardan meydana gelir.
Ekonomisi tarım ve sanâyiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri fındık, çay, mısır, tütün ve fasulyedir. Kıyı kesimlerde büyükbaş hayvan besiciliği yaygın olarak yapılır. Balık yağı ve unu fabrikası, un fabrikaları, çimento fabrikası, tuğla ve kiremit fabrikaları ve tütün işleme, fındık kırma atölyeleri başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi tabiî bir limanın kıyısında transit yolunun üzerinde ve Boztepe eteklerinde kurulmuştur. Giresun-Rize karayolu ilçe merkezinden geçer.
Akçaabat: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 99.826 olup, 25.285’i ilçe merkezinde, 74.541’i köylerde yaşamaktadır. Merkez ilçeye bağlı, 62, Derecik bucağına bağlı 10 köyü vardır.
İlçe torakları dar bir kıyı şeridiyle, güneydeki dağlık kesimden meydana gelir. Dağlık kesimin içlerine doğru genişleyen kıyı şeridinde tarım yapılır. Başlıca tarım ürünleri mısır, fındık ve zeytindir. Balıkçılık ve büyükbaş hayvancılığı gelişmiştir. Son zamanlarda çilekçilik de gelişmektedir. İlçede tütün işleme atölyesiyle hayvan yemi de üreten bir süt fabrikası vardır.
İlçe merkezi deniz kıyısında Giresun-Trabzon sâhil yolunda kurulmuştur. İl merkezine 14 km mesâfededir. Merkez ilçeyle birleşmek üzeredir.
Araklı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 55.419 olup, 12.141’i ilçe merkezinde, 43.278’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 27, Dağbaşı bucağına bağlı 14 köyü vardır. Yüzölçümü 372 olup, nüfus yoğunluğu 149’dur.
İlçe toprakları dar bir kıyı şeridinin hemen arkasından başlayan dağlardan müteşekkildir. Trabzon Dağları ilçenin büyük bir bölümünü kaplar. Yağışların bol olması dağlık bölümlerde gür bir ormanlık alanın doğmasına sebep olmuştur. İlçenin orta kesimlerindeki dağların, yamaçlarında yüksekliği 1750-2200 m arasında değişen platolar yer alır. İlin en uzun akarsuyu olan Karadere ilçe merkezinden geçerek Karadeniz’e dökülür.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri çay ve fındıkdır. Hayvancılık ekonomide önemli bir yer teşkil eder. Besi hayvancılığı gelişmiş olmasına rağmen, yaylacılık hâlâ önemini korumaktadır. En çok sığır beslenir. İlçede üretilen çayın işlendiği bir çay fabrikası vardır.
İlçe merkezi, Karadeniz’in kıyısında kurulmuştur. Trabzon-Rize karayolu ilçe merkezinden geçer. İl merkezinin 41 km doğusundadır. 1953’te ilçe olmuştur.
Arsin: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 33.432 olup, 6705’i ilçe merkezinde, 26.727’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 23 köyü vardır. Yüzölçümü 169 km2 olup, nüfus yoğunluğu 198’dir.
Bütün Karadeniz kıyısında olduğu gibi Arsin’de de dar kıyı şeridinin hemen arkasından kıyı dağları yükselir. Sık fakat kısa olan akarsular, dağları parçalarlar. İlçenin tarım ve yerleşim alanları sınırlıdır. Başlıca ürünleri, fındık ve mısırdır. Kıyılarda balıkçılık gelişmiştir.
İlçe merkezi, Karadeniz kıyısında Trabzon-Rize karayolu üzerindedir. İl merkezine 15 km uzaklıktadır. 1959’da ilçe merkezi olan Arsin’de belediye 1952’de kurulmuştur.
Beşikdüzü: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 28.794 olup, 14.047’si ilçe merkezinde, 14.747’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 28 köyü vardır. Vakfıkebir’e bağlı bucakken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.
İlçe bütün Karadeniz kıyısında olduğu gibi dar kıyı şeridi ve hemen arkasından yükselen kıyı dağlarından meydana gelir. İlçenin tarım alanları sınırlıdır. Dağlık kesimleri kaplayan ormanları; kızılağaç, gürgen, kayın ve ladin ağaçlarından meydana gelir. Başlıca tarım ürünleri patates, mısır, fındık ve çaydır. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. Kıyı kesimlerde balıkçılık gelişmiştir.
İlçe merkezi Trabzon-Giresun karayolu üzerinde ve deniz kıyısında kurulmuştur.
Çarşıbaşı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 19.287 olup, 6002’si ilçe merkezinde, 13.285’i köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 21 köyü vardır. Vakfıkebir ilçesine bağlı bucakken 16 Mayıs 1990’da 3647 sayılı kânunla ilçe oldu.
İlçe toprakları dar kıyı şeridi ve hemen arkasından yükselen kıyı dağlarından meydana gelir. Dağlar derin akarsu vâdileriyle parçalanmıştır. İlçenin tarım alanları sınırlıdır. Dağlık bölümdeki ormanlar kızılağaç, gürgen, kayın ve ladin ağaçlarıyla kaplıdır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri patates, mısır ve fındıktır. Büyükbaş hayvancılığı ekonomide önemli yer tutar. Kıyı kesimlerinde balıkçılık yapılır.
İlçe merkezi Trabzon-Giresun karayolu üzerinde ve deniz kıyısında kurulmuştur.
Çaykara: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 21.660 olup, 2250’si ilçe merkezinde, 19.410’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 20, Uzungöl bucağına bağlı 9 köyü vardır.
İlçe toprakları denizden içeride ve dağlık kesimde yer alır. Toprakların büyük bölümünü Doğu Karadeniz Dağları kaplar. İlin en yüksek noktası olan Çakırgöl Dağı (3063 m), İlçe topraklarının güneybatısında yer alır. Dağların eteklerinde yüksek yaylalar vardır. Solaklı Çayı ve kolları ilçenin en önemli akarsuyudur. İlçe sınırları içinde iki göl bulunur. Bunlar Çakırgöl ve Uzungöl’dür.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. En çok sığır beslenir. Müsâit alanların azlığı sebebiyle tarım çok az yapılır. En çok mısır yetiştirilir. Fasulye, patates, fındık, çay ve elma yetiştirilen diğer tarım ürünleridir. İlçe topraklarının geneli ormanlarla kaplı olduğundan, ormancılık ekonomide önemli bir yer tutar. Ormanlar kayın, gürgen, köknar, sarıçam ve ladin ağaçlarıyla kaplıdır.
İlçe merkezi Solaklı Çayı kenarında kurulmuştur. Daha çok bir köy görünümünde olan ilçeden kıyı yolunu Bayburt’a bağlayan karayolu geçer. İl merkezine 77 km uzaklıktadır.
Dernekpazarı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 8181 olup, 2686’sı ilçe merkezinde, 5495’i köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 11 köyü vardır. Çaykara’ya bağlı bucakken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
İlçe toprakları kıyıdan iç kesimde ve dağlık bölgede yer alır. Dağların eteklerinde hayvancılıkta önemli yer tutan yüksek yaylalar vardır. Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. En çok büyükbaş hayvan beslenir. Düz alanların azlığı yüzünden tarım çok az yapılır. Başlıca tarım ürünü mısırdır. Ayrıca fındık, patates, fasulye ve çay az miktarda yetiştirilir. İlçe topraklarının büyük kısmı ormanlarla kaplı olduğundan, ormancılık ekonomide önemli yer tutar. Ormanlar kayın, gürgen, köknar, sarıçam ve ladin ağaçlarıyla kaplıdır.
İlçe merkezi Solaklı Çayı kenarında kurulmuştur. Dağınık bir kuruluş düzenine sâhip ilçeden Of-Bayburt karayolu geçer.
Düzköy: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 20.974 olup, 4793’ü ilçe merkezinde 16.181’i köylerde yaşamaktadır. İlçe toprakları kıyıdan içerde dağlık kesimde yer alır. Ekonomisi hayvancılık ve ormancılığa dayalıdır. Büyükbaş hayvan besiciliği gelişmiştir. Ormanlar kayın, gürgen, köknar, sarıçam ve ladin ağaçlarıyla kaplıdır. Tarıma müsâit alanlar azdır. Başlıca tarım ürünleri mısır, tütün ve az miktarda fındıktır. İlçe merkezi Kale Deresi kenarına yakın kurulmuştur. Akçaabat’a bağlı bir bucakken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
Hayrat: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 20.506 olup, 4168’i ilçe merkezinde, 16.338’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 26 köyü vardır.
İlçe toprakları kıyıdan içeride, Doğu Karadeniz Dağları eteklerinde yer alır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca tarım ürünü çay ve mısırdır. Of’a bağlı bir bucakken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
Köprübaşı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 14.416 olup, 4343’ü ilçe merkezinde, 10.073’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 11 köyü vardır. İlçe toprakları kıyıdan içeride olup, Doğu Karadeniz Dağlarıyla kaplıdır. Dağlar, kestane, kızılağaç, kayın, köknar, sarıçam ve ladin ağaçlarından meydana gelen ormanlarla kaplıdır.
Ekonomisi hayvancılık ve ormancılığa dayalıdır. Genelde büyükbaş hayvan beslenir. Az da olsa, tarım yapılan ilçede mısır, çay, fındık ve patates başlıca tarım ürünleridir. İlçe merkezi Sürmene Çayı kıyısında kurulmuştur. Sürmene’ye bağlı bucakken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.
Maçka: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 42.324 olup, 7673’ü ilçe merkezinde, 34.651’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 52, Esircioğlu bucağına bağlı 16 köyü vardır. Yüzölçümü 1000 km2 olup, nüfus yoğunluğu 42’dir.
İlçe topraklarını Zigana Dağları kaplar. Bu dağların en yüksek noktası Deveboyu Tepesi (3.082 m) dir. Dağlar, Değirmendere Akarsuyu ile derin biçimde parçalanmıştır. Yüzölçümü bakımından ilin en büyük ilçesidir. Denize kıyısı yoktur.
Ekonomisi tarım ve ormancılığa dayanır. Başlıca tarım ürünleri mısır, patates, elma ve fındıktır. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. Büyükbaş hayvancılığı gelişmiştir. Yaylacılığın yaygın olduğu ilçenin tereyağı ve diğer süt ürünleri meşhurdur. Zengin ormanlara sahip olduğundan Maçka’da orman ürünlerini işleyen atölyeler ve bir kereste fabrikası vardır.
İlçe merkezi Değirmendere kıyısında ve Trabzon-Gümüşhane-İran transit karayolu üzerinde kurulmuştur. İl merkezine 28 km mesâfededir. Maçka belediyesi 1908’de kurulmuştur.
Of: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 65.433 olup, 14.948’i ilçe merkezinde, 50.485’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 47 köyü vardır. İlçe toprakları dar kıyı şeridinin ardından yükselen dağlık kesim Solaklı, Baltacı çayları tarafından derin şekilde parçalanmıştır.
Ekonomisi tarım ve balıkçılığa dayalıdır. Çay, mısır ve patates en çok yetiştirilen tarım ürünleridir. Hayvancılık gelişmiş olup, sığır ve koyun besiciliği yapılır.
İlçe merkezi deniz kıyısında ve Trabzon-Rize karayolu üzerinde kurulmuştur. İl merkezine 61 km mesâfededir. Of Belediyesi 1873’te kurulmuştur.
Sürmene: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 35.306 olup, 12.008’i ilçe merkezinde, 23.298’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 18, Küçükdere bucağına bağlı 10 köyü vardır.
İlçe toprakları genelde dağlıktır. Kıyıdan sonra ormanlarla kaplı Karadeniz Dağları yükselir. Ormanlar kestâne, kızılağaç, kayın köknar, sarıçam, ladin ağaçlarından meydana gelir. Dağlar, akarsularla parçalanmıştır. Sürmene Deresi, İsirli ve Musalı dereleri önemli akarsularıdır.
Ekonomisi tarım ve balıkçılığa dayanır. Başlıca tarım ürünleri çay, fındık, mısır ve patatestir. Hayvancılık da ekonomide önemli yer tutar. İlçede bir çay fabrikası vardır. Bıçak yapımı bölgeye âit el sanatlarıdır. Kıyı şeridinde tekne ve küçük gemi yapılan merkezleri vardır.
İlçe merkezi Sürmene Deresi kenarında ve Trabzon-Rize karayolu üzerinde kurulmuştur. İl merkezine 47 km mesâfededir. Sürmene belediyesi 1854’te kurulmuştur.
Şalpazarı: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 18.983 olup, 3665’i ilçe merkezinde, 15.318’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 24 köyü vardır. İlçe toprakları kıyıdan içerde olup, dağlıktır. Ekonomisi hayvancılık ve ormancılığa dayalıdır. Dağlar genelde kızılağaç, gürgen, kayın ve ladin ağaçlarından meydana gelmiş ormanlarla kaplıdır. Süt ürünleri ve tereyağı meşhurdur. İlçe merkezi Zigana Dağları eteklerinde kurulmuştur. Vakfıkebir’e bağlı bir bucakken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.
Tonya: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 25.790 olup, 11.058’i ilçe merkezinde, 14.732’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 16 köyü vardır. Yüzölçümü 265 km2 olup, nüfus yoğunluğu 97’dir.
İlçe toprakları akarsularla parçalanmış dağlık alanlardan meydana gelmiştir. Kızılağaç, kayın, gürgen ve ladin ağaçlarıyla kaplı dağların yüksek kısımlarında hayvancılık ve sayfiye yönünden önemli yaylalar vardır. Önemli akarsuları Foldere ve Kale deresidir. Denize kıyısı olmayan ilçelerden biridir.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. İlçede tarıma elverişli düzlük yoktur. Süt üretimi gâyesiyle daha çok büyükbaş hayvan yetiştirilir. Süt ürünlerinden tereyağı ve kaşar peyniri meşhurdur.
İlçe merkezi Foldere Vâdisinde kurulmuştur. İl merkezine 57 km uzaklıktadır. İlçe gelişmemiş, küçük bir yerleşim merkezidir. Tonya belediyesi 1954’te kurulmuştur.
Vakfıkebir: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 38.244 olup, 20.564’ü ilçe merkezinde, 17.680’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 34 köyü vardır.
İlçe toprakları kıyı kesimleri düz, iç kesimleri ise akarsularla parçalanmış dağlarla kaplıdır. En önemli akarsuyu Foldere’dir. Dağlık kesimleri kızılağaç, gürgen, kayın ve ladin ağaçlarından meydana gelmiş ormanlarla kaplıdır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Patates, çay, fındık, mısır ve elma önemli tarım ürünleridir. Çilekçilik gelişmektedir. Hayvancılık da ekonomide önemli rol oynar. Kıyı kesimlerde yaşayanların bir kısmı balıkçılıkla uğraşır. İlçede heybe ve kilim dokuma sanatları gelişmiştir. İlçe topraklarında çinko, kurşun yatakları vardır. Hayvancılık ilçe ekonomisinde önemli yer tutar. Tereyağı meşhurdur.
İlçe deniz kıyısında Giresun-Trabzon yolu üzerinde kurulmuştur. İl merkezine 45 km mesâfededir. Vakfıkebir belediyesi 1894’te kurulmuştur.
Yavuz Sultan Selim Han, Trabzon vâlisiyken annesi Gülbahar Sultan kendisini ziyâret için deniz yoluyla gelirken fırtınaya tutulur. Sâlimen karaya ayak basarsam orasını vakıf yapacağım der ve tabiî bir liman olan Vakfıkebir’de karaya çıkar ve burasını vakıf yapar. İlçenin ismi de oradan gelir.
Yomra: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 30.669 olup, 7335’i ilçe merkezinde, 23.334’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 20 köyü vardır. Yüzölçümü 207 km2 olup, nüfus yoğunluğu 148’dir.
İlçe toprakları dağlıktır. Kıyı kesiminin hemen arkasından Trabzon Dağları yükselir. Dağdan kaynaklanan sular, küçük derelerle Karadeniz’e dökülür. Bu derelerin önemlileri Kalata ile Yanbolu dereleridir. Dağlar kızılağaç, kayın ve ladin ağaçlarından meydana gelmiş ormanlarla kaplıdır. Yüksek kesimlerde hayvancılık açısından önemli yaylalar vardır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Mısır, fındık ve patates başlıca tarım ürünleridir. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. Kıyı kesimlerinde halk balıkçılıkla uğraşır ilçede, balık yağı ve balık unu, katgüt, galvanizli saç, tuğla ve kiremit fabrikaları vardır.
İlçe merkezi Karadeniz kıyısında, Trabzon-Rize sâhil yolu üzerinde kurulmuştur. İl merkezine 12 km mesâfededir. İl merkeziyle birleşmek üzeredir. Yomra belediyesi 1953’te kurulmuştur.
Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Karadeniz’in sembolü kabul edilen, ikinci İstanbul olarak vasıflandırılan Trabzon; târihî eserleri, tabiî güzellikleri, zengin folkloru ve elverişli iklimiyle şirin bir ilimizdir. Fâtih’in yıktığı üç imparatorluktan birine başşehirlik yapan il, târihî eserler yönünden oldukça zengindir. 1830 yangını sırasında eski eserlerin çoğu imhâ olmuştur. Başlıca târihî eserleri şunlardır:
Gülbahar Hâtun Külliyesi: Gülbahar Hâtun Mahallesinde Yavuz Sultan Selim Hanın annesi Gülbahar Hâtun tarafından 1514’te yaptırılmıştır. Külliye, câmi medrese, aşhâne, imâret, türbe ve hamamdan meydana gelmişse de günümüze sâdece câmi ve türbe ulaşabilmiştir. Türbe; câminin doğusunda yer alır. Sekizgen plânlı ve kubbeli olan türbenin içi âyet ve sûrelerle süslenmiştir.
İskenderpaşa Câmii: Vâli İskender Paşa tarafından 1529’da yaptırılmıştır. Kaynaklarda yanında bir medrese olduğu bildirilmekteyse de, günümüze kalıntıları dahi ulaşamamıştır. Kare plânlı, kubbeli ana mekânın duvarları Türk motifleriyle süslenmiştir. Câmi, 1882 ve 1973’te gördüğü tâmirler yüzünden ilk orijinalliğini kaybetmiştir. Minâresi tek şerefelidir.
Semerciler Câmii: Semerciler Mahallesindedir. Yapım târihi kesin belli değildir. 1820’de tâmir sırasında kubbesi düz çatıyla örülmüştür. Tavan ve minberi ahşap oymacılığın ilginç örneklerindendir. Minâresi tek şerefelidir.
Çarşı Câmii: Çarşı Mahallesinde Trabzon Vâlisi Hazînedarzâde Osman Paşa tarafından 1839’da yaptırılmıştır. 1964’te yapılan tâmir sırasında kubbesi kurşunla kaplanmıştır. Mihrap ve minber mermer olup, çok güzel işlemelidir.
Fâtih Câmii: Ortahisar Mahallesinde olup, Ortahisar Câmii diye de bilinir. Kiliseden Câmiye çevrilmiştir. Mihrap ve minberdeki işlemeleri çok güzeldir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür.
Yeni Cumâ Câmii: Yeni Cumâ Mahallesindedir. On dördüncü asırda kilise olarak yapılan eser. Osmanlılar tarafından Trabzon fethedilince câmiye çevrilmiş ve yanına bir minâre ilâve edilmiştir.
Kudreddîn Câmii: Kommenler İmparatoru Üçüncü Alexios’un kızı Anna tarafından 1342’de kilise olarak yaptırılmıştır. 1665’te câmiye çevrilen eserin yanına tek şerefeli bir minâre ilâve edilmiştir.
Emir Mehmed Türbesi: Kitâbesinden anlaşıldığına göre, 1523’te Emir Mehmed adına yaptırılmıştır. Türbede Emir Mehmed ve Trabzon şeyhlerinden Osman Baba gömülüdür.
Bedesten: Yapım târihi belli olmayan eserin on ikinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Günümüzde ahşap kat bölmeleri yıkılmış, sâdece alt kattaki dükkanlar vardır.
Vakıf Han: Çarşı Câmiinin arkasında olup, Taşhan adıyla da bilinir. 1531’de Trabzon Vâlisi İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Dükkanlar geniş bir avlu etrâfında sıralanmış olup, tonoz örtülüdür.
Alaca Han: Bakırcılariçi semtinde, olup kitâbesi yoktur. On sekizinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Gördüğü tâmirler yüzünden orijinalliğini kaybetmiştir. Birinci katta 11, ikinci katta 16 dükkân vardır. Günümüzde yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Paşa Hamamı: Çarşı Mahallesinde, Trabzon Vâlisi İskender Paşa tarafından 1531’de yaptırılmıştır. Çifte hamam plânındadır.
Hacı Ârif Hamamı: Pazarkapı Câmiinin arkasındadır. Yapısından 18. asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Oldukça yıkık vaziyettedir.
İmâret Deresi Su Kemeri: Trabzon Kalesinin batı yamacındaki İmâret Deresi üzerindedir. On altıncı asırda Justinianus tarafından yaptırılmıştır. Günümüzdeki su kemeri 13. asırdan kalmıştır. Kesme taştan 30 m uzunluğunda, 7 m yüksekliğinde, beş gözlüdür.
Kuzgundere Su Kemeri: Kalenin doğusunda Kuzgundere üzerinde kurulmuştur. On üçüncü asırda yapılmıştır. Kesme ve moloz taştan yapılmış 8 m uzunlukta, 6 m yüksekliğinde olup, İnceköprü adıyla bilinir. Bugün üstüne ek yapılarak genişletilip yol olarak kullanılmaktadır.
Kavaklı Su kemeri: Yeni Cumâ Mahallesindedir. Kesme ve moloz taştan yapılmış olup, 20 m uzunluğunda 7 m yüksekliğindedir.
Abdullah Paşa Çeşmesi: Gülbahar Hâtun Mahallesindedir. Hazînedarzâde Abdullah Paşa tarafından 1849’da yaptırılmıştır. Dikdörtgen ampir biçimde yapılmış bir yapıdır.
Abdülhamîd Çeşmesi: İskender Paşa Mahallesinde 1891’de yaptırılmıştır. Üç musluklu ve her musluk ayrı yalaklıdır. Saçağın üstünde Abdülhamîd Hanın tuğrası vardır.
Zağanos Köprüsü: Ortahisar ile Gülbahar Hâtun semti arasındadır. Önceleri günümüzdeki köprünün yerinde, Zağanos Paşa tarafından 1467’de yaptırdığı, inip kalkabilen küçük bir köprü olduğu bilinmektedir. Şimdiki köprü kesme taştan 60 m uzunluğunda olup, tek gözlüdür.
İrene Kulesi: Yeni Cumâ Mahallesinde, Boztepe eteklerindedir. Yapım târihi kesin olarak belli değildir. Kesme taştan içiçe geçmiş iki kuleden meydana gelmiştir. 1916-1918 Rus işgâlinde cephânelik olarak kullanılmıştır. Bir patlama yüzünden çatısı havaya uçmuştur.
Ayasofya Müzesi:İl merkezinin 3 km batısında yer alır. 1263’te Bizans İmparatoru VIII. Palaiogologos tarafından kilise olarak yaptırılmıştır. Trabzon Osmanlılar tarafından fethedilince camiye çevrildi. 1864’te tamir edilen cami 1957’de müze haline getirildi.
Trabzon Kalesi: Eski bir kaledir. Yukarı, Orta ve Aşağı Hisar olarak üç kısma ayrılır. Vazelon Manastırı: Maçka’ya iki saat mesâfede Hamurya Köyü yakınındadır. M.S. 317’de yapılmış ve 565’te Justinianus tâmir ettirmiştir. Bugün yıkıntı hâlindedir. Manzarası çok güzeldir. Sümela (Meryem Ana) Manastırı: Maçka’ya 18 km mesâfede orman içinde 220 m yükseklikte kayalara oyularak yapılmış bir manastırdır. M.S. 474’te yapılmış olup, 72 odalı, 4 katlı, binlerce el yazma kitabı bulunan kütüphânesi, altın ve gümüş mahfazalar içinde saklanan, imparator ve Osmanlı sultanlarının berât ve fermanları bulunan müzesi, eski çağın ressamlarından Luka tarafından yapılan Meryem Ana tasviri, yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. 1924’te bir yangınla tahrip olmuştur. Yabancı turistlerse duvardaki freskleri çıkarıp yurt dışına kaçırmışlardır. Odalar resimlerle süslüdür. Altındere Vâdisindedir. Kuştul (Hızır-İlyas) Kızlar Manastırı: Maçka’nın 30 km doğusunda Şimşirlik Köyü yakınında bir kaya üzerindedir. Binâya 93 merdivenle çıkılır. Manzarası güzeldir.
Mesire Yerleri: Trabzon, tabiî güzellikler yönünden zengin bir ilimizdir. Kıyıları, ormanları ve her mevsim zümrüt gibi yemyeşil örtüsüyle yurdumuzun en güzel köşelerinden biridir. Başlıca mesire yerleri şunlardır:
Çamburnu: Trabzon-Rize devlet karayolu üzerinde Sürmene’ye 7 km mesâfede tabiî bir mesiredir. Çakırgöl: Çakırgöl Dağının kuzey yamacında yer alan göl kıyısı güzel bir mesiredir. Alabalık boldur. Bulak Köyü: İl merkezine 11 km mesâfede temiz havası ve kaynak suları ile meşhur bir mesiredir. Bölgede kır kahveleri vardır. Zigana Geçidi: Değirmensuyu civârında 2510 m yükseklikte, etrafı çam ormanlarıyla kaplı yaz ve kış manzarasına doyum olmayan bir yerdir.
Kaplıca ve İçmeler: Trabzon, şifâlı su kaynakları bakımından çok zengindir. Birçok mâden suyu kaynağı vardır.
Kisarna ve Yomra İçmesi: Trabzon’a 7 km mesâfede Bengisu köyündedir. Mide, karaciğer, böbrek, barsak ve safra yolları hastalıklarına tavsiye edilir. Yakınında şişeleme tesisleri vardır. Gazino ve çay bahçeleriyle aynı zamanda bir mesire yeridir.
Ziyâret Suyu (Araklı ilçesi), Hadi Mâdensuyu (Çaykara ilçesi), Ziyaret Gölü Suyu (Maçka ilçesi), Sürmene Mâdensuyu, TonyaMâdensuyu, Uçarsu Mâdensuyu (Akçaabat ilçesi), Karadağ Mâdensuyu (Vakfıkebir ilçesi) Simenler Madensuyu (Vakfıkebir ilçesi), Sarayla Madensuyu (Yomra ilçesi), Ayazma Mâdensuyu (Yomra ilçesi), Acısu (Şalpazarı) diğer şifâlı sular olup, çoğunda tesisler yetersizdir.