SÜTÇÜ İMAM
Düşman işgâli altında bulunan Maraş’ta, Türk nâmusunu koruyan ve ilk kurşunu atan kahraman. 1871 yılında Maraş’ın Fevzi Paşa Mahallesinde dünyâya geldi. Babası Kireççi Ömer, annesi Emine Hanımdır. Asıl adı İmam’dır. Maraş’ta Hacı İmam lakâbıyla tanınırdı. Adının yanında mesleği de imamlıktı. Beş vakit namaz hâricindeki vakitlerini süt sattığı dükkânında geçiren Sütçü İmam; “İslâmiyet, maişet için çalışmayı da bir nevi ibâdet kabul eder ve Allah boş duranları sevmez.” sözlerini yerine getirmeye çalışırdı. Osmanlılar zamânında her mesleğin bir üniforması olduğu için, üniforma mâhiyetindeki imâmet sarığı devamlı başında dururdu.
Maraş’ın Fransızlar tarafından işgâli sırasında, bütün şehre bir hüzün çökmüştü. 30 Ekim 1919 Cumâ günü sabah saatlerinde hamamdan çıkan iki Türk hanımına saldıran Fransız askerlerini dükkânından gören Sütçü İmam, dayanamayarak tabancası ile onları öldürdü. Böylece Maraş’ın kurtuluş destanı başladı. Sütçü İmam’ın attığı kurşunlar, bir kurtuluş destanının öncüsü oldu. Olaydan sonra, Ahırdağı’na çıkan Sütçü İmam, Fransızların 12 Şubat 1920 sabahı Maraş’ı terk etmesiyle şehre döndü.
Günümüzde, Maraş’ın Uzunduk Çarşısında bir âbide üzerinde şu yazılar vardır: “31 Ekim 1919” da Sütçü İmam, Türk nâmusunu burada silâhıyla korudu.”
Maraş Harbinden gâzî olarak çıkan Sütçü İmam’a, Maraş Belediyesince kaledeki topun idâresi verilmişti. Sütçü İmam, 1922 Kasımında bu vazîfeyi yaparken barutun ateş almasıyla yandı. Derhal tedâvi altına alındıysa da iki gün sonra 25 Kasım 1922’de vefât etti.
Alm. Wolfsmilch, Euphorbie (f), Fr. Euphorbe (f), İng. Euphorbia. Familyası: Sütleğengiller (Euphorbiaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Hemen hemen her yerde.
Bir veya çok yıllık süt taşıyan bitkiler. Gövdeleri silindir şeklindedir. Yaprakları basit ve karşılıklıdır. Çiçek çok indirgenmiştir. Çiçek örtüsü yoktur. Çiçek durumu şemsiye şeklindedir. Meyveleri üç tohumlu yuvarlak bir kapsül tipindedir. Memleketimizde 65 kadar türü bulunur.
Kullanıldığı yerler: Tohumlarında yağ; süt (lateks)ünde reçine, kauçuk, zamk, nişasta, tanen, fermentler ve anorganik tuzlar bulunur. Tohumlarından elde edilen yağ tahriş edici olup, müshil etkilidir. Sütü halk arasında “birkaç damla” müshil olarak kullanılır. Fakat yüksek dozda zehirlidir. Sütü ve tohumları bâzı yerlerde tatlı su balıklarını avlamakta kullanılır.
Alm. Milchpulver (n), Fr. Poudre (f) de lait, İng. Milk powder, dried milk. Tam yağlı, kısmen veya tamâmen yağı alınmış sütün suyunun uçurulmasıyla elde edilen, süt kuru maddesinin meydana getirdiği beyaz bir toz karışım. Eskiden sütün 100°C’de buharlaştırılmasıyla elde edilen süttozu bugün iki metodla yapılmaktadır.
1. Silindir metodu, eksenleri birbirine paralel ve aralarında 1-1,5 mm açıklık bulunan ve ters yönde dönen iç kısmından 140°C’lik su buharıyla ısıtılan iki silindir arasına, süt göndermekle süt tozu elde etme metodudur. Bu silindirler dakikada 18-20 devir yapar. Yüzeye yapışan ince süt tabakası kısa zamanda süt tozu hâlini alır. Bu metodun bir de vakum yapılan şekli vardır.
2. Püskürtme metodu, normal süt veya daha iyisi kondanse (yoğunlaştırılmış) süt çok ince tânecikler hâlinde sıcak hava akımı olan odalara püskürtülür. Nemini kaybeden süt zerrecikleri toz hâlinde toplanır. Bugün bu esasa dayanan çok çeşitli püskürtme ve püskürtme odası (sprey kurutucular) şekilleri vardır.
Süttozunun bileşimi, kullanılan süte göre değişir. Süttozu, elde edildiği sütün yağının en az % 26,5 ve katı maddesinin de en az % 95’ini ihtivâ eder. Hiç yağı alınmamış tam süttozunun ortalama bileşiminde % 5 su, % 26-28 yağ, % 37-38 laktoz hidrat, % 24-24,5 protein ve% 5,8 kül bulunur. Süttozları hafif sarı renktedir. Bisküvi kokusuna benzeyen kokusu vardır. Nem çekici olduğundan, açıkta saklanamaz. Yüksek değerli besin olup, taşınması kolaydır. Gıdâ sanâyiinde ve çocuklar için kullanılır. İyi ambalaj edilmemiş süttozlarının kalitesi hızla düşer. Nem, ışık ve bakır gibi metaller kaliteyi düşüren sebeplerdir.
Bebekler için kültür veya süt asidiyle ekşitilmiş sütten süttozu elde edilir ki, bunun hazmı kolaydır. Bu şekilde yapılmış tam yağlı süttozu yeni doğan çocuğa dahi verilebilir. Yoksa, süt çocuklarına yarı yağlı süt verilir.
Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştiren, kuzey-güney doğrultusunda insan yapısı bir su yolu. 1869’da ulaşıma açılan kanal, havuzlar kullanılmadan, deniz seviyesinde 169 km uzunluğunda bir geçiş sağlar. Kanal, Hint Okyanusu ile Akdeniz ve Atlas Okyanusunu Avrupa kıyılarına bağlayan en kısa deniz yoludur.
Târihi: Antik Mısır zamanlarında M.Ö. 20. asrın başlarında Nil deltasını, Kızıldeniz’e şimdiki Süveyş Kanalı yakınında bağlayacak bir tatlı su kanalı muhtemelen Firavun Birinci Sesostris zamânında kazılmıştır. Daha sonra Firavun İkinci Necho zamânında M.Ö. 600 civârında restore edilmiş ve Pers Fâtihi Birinci Darius tarafından M.Ö. 500’de tamamlanmıştır. Daha sonraki Ptoleme ve Roma işgâlleri sırasında kanal defâlarca restore edilmiş ve terk edilmiştir. M.S. 7. asırda Aşağı Mısır’ın Arap kumandanı Amr bin Âs radıyallahü anh, bu kanalı tekrar açarak Nil Vâdisinden Mekke’ye nakledilen tahıl için kullanmıştır. Sekizinci asırda, Halîfe Mansur, kanalı askerî sebeplerden dolayı bloke etmiş ve kanal kullanılmaz duruma gelmiştir.
Yeni bir kanal kazılması maksadıyla teşebbüse geçilmesi için 1000 yıldan fazla zaman geçti. Onsekizinci asrın sonunda, Napolyon, Mısır’da bulunduğu sıralarda Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbiriyle irtibatlayan bir kanal yaptırmak istedi. Ama Fransa ilim adamlarından kurulan bir heyet yanılarak Kızıldeniz’in sularının Akdeniz’in sularından yüksek seviyede olduğunu iddia edip, havuzlarla çalışan bir kanaldan başka bir tür kanalın yapılamayacağını söyleyince bu proje terk edildi. Daha başka birçok plân hazırlanılarak kapaksız kanalın mümkün olduğunun isbatı yapıldı, ancak bu uzun zaman aldı.
Süveyş Kanal Şirketinin kurulması: 1830’larda Ferdinand de Lesseps Mısır’da Fransız diplomatıyken geleceğin Mısır Vâlisi Said Paşa ile tanıştı. 1854’te Mısır’a tekrar gittiğinde Said Paşa’dan iki imtiyaz aldı. 30 Ekim 1854 ve 5 Ocak 1856 târihli bu iki anlaşmanın neticesinde alınan kararlara göre, bütün milletlerin geçişine müsaade edilecek olan bir kanal yaptırılacak, ayrıca 99 seneliğine kanalı işletecek bir şirket kurulacaktı. 15 ralık 1858’de “The Compagnie Universelle du Canal Maritime de Suez”, yâni “Süvyeş Kanal Şirketi” ihdas edildi.
Kanal inşaatı: Süveyş Kanalı inşaatına 25 Nisan 1859 târihinde başlandı. Kazma işinin yapılacağı bölge çöl olduğundan birçok güçlükler çıktı. Kazma işi 11 sene devam etti. Önce 6 metre derinliğinde bir servis kanalı kazıldı. Böylece Mavnalarla lüzumlu malzemenin taşınması kolaylaştı. Kahire yakınlarındaki Bulak bölgesinden başlayıp, batı-doğu itikâmetinde İsmailiye’ye kadar süren ve buradan da ikiye ayrılarak, kuzey-güney istikametinde devam ederek, birisi Port Said’e, diğeri Süveyş’e ulaşan bu yardımcı kanaldan halk da istifâde etti. Böylece Süveyş Kanalı inşaatını ikmâl bakımından destekleyen bir tatlı su kanalı açılmakla kalınmıyor, aynı zamanda Nil ile İsmailiye arasında su yolu irtibâtı temin ediliyordu.
Süveyş Kanalı inşaatında, teknik problemler ortaya çıktı. Üstelik bir arada çalışan İngilizler ve Fransızlar birbirlerinin niyetinden şüpheli olduğundan politik güçlükler zuhur etti. En büyük meseleyse finansman problemiydi. 130 milyon Fransız altını tahmin edilen harcamalar (41.860.00 dolar), 287 milyon Fransız altınına (92.414.000 dolar) ulaştı. 10 sene devam eden çalışmalarda 20 bin işçi çalıştırıldı. Bütün mânilere rağmen, kanal 17 Kasım 1869’da trafiğe açıldı. Açılışta gemilerden müteşekkil bir konvoy düzenlendi. Bu konvoyun başında Fransa’nın kraliyet yatı I’Aigle ve bunun güvertesinde de Prenses Ejgénie bulunuyordu. Açılışa Mısır Hidivi İsmail Paşa tarafından, hem Ortadoğu hem de Avrupa ülkelerini temsil edecek şekilde birkaç bin kişi dâvet edildi. 1875’ten sonra, kanal İngilizlerin ve Fransız özel sektörünün eline geçti.
Modernizasyon: Trafik artışına ayak uydurmak için, kanal firması devamlı olarak kanalı geliştirdi. 1869’dan sonra, bu gelişme hızlandı. 1870’te kanal, yüzeyde 60 m, derinde de 22 m genişliğe ulaştı. 1956’da millîleştirmeden sonra yüzey, genişliği 150 m’ye vardı. 10 m derinlikteki zemin genişliği ise 60 m oldu. Aynı sene tatlı su kanalının genişliği 7,5 m’den 10,7 m’ye ulaştı. Kanalda yapılan bu tadilatlar 322 milyar dolar tuttu. Ancak kanal boyu seyahati 45 saatten 15 saate indi.
Güzergâh: Kanalda güney istikâmetine ilerleyenler önce Port Said’e gelirler. Tuzlu Manzala Gölünün bataklık bölgesini geçip Port Said’in 50 km güneyinde 11 km’lik 1949-1951 senelerinde kazılmış geçiş bölgesine varılır. Bu bölgede iki gemi karşılıklı olarak rahatça geçebilir. Diğer taraflarda karşılıklı geçiş çok zordur. Kanalın hemen hemen yarısına yakın yerinde İsmailiye şehri civârında Timsah Gölü bulunur. Kanal, gölün içinden geçer. Kanal İdâre Heyeti, Timsah Gölünün kıyısında yerleşmiştir. Buradan Kızıldeniz’e gitmek isteyen sırasıyla Büyük Acı Göl, Küçük Acı Göl, çölün doğu ucu ve Tevfik Limanından geçer.
Kanalın ekonomik yönü: Süveyş Kanalı’nın dünyânın ekonomisine mühim tesirleri olmuştur. Kanal bir pencere misâli kıtaları birbirine bağlamış ve karşı karşıya getirmiştir. Avrupa’dan Doğu Afrika’ya, Doğu Asya’ya ve Okyanuslara yeni bir güzergâh temin etmiştir. Kanal, önceleri Ümit Burnu’nu ve Afrika sâhillerini baştan başa dolaşan gemilerin yolunu kısaltmıştır. Meselâ, Londra’dan Karaçi’ye gitmek için kanal yolunu tercih eden 9880 km Ümit Burnundan giden 17.400 km yol kat eder. Yolun kısalması demek gemilerin çabuk geri dönebilmesi ve bu da gemilerin performansının üç katına çıkması demektir. Bu sebeple nakliyat ücretleri fazla tutmamış ve eşyâlar daha ucuza nakledilmiş olur.
Yukarıda saydığımız faydaları kanalın trafiğine tesir etmiştir. 1870 ile 1966 seneleri arasında yılda ortalama 500 gemi geçerken 1970’lerden îtibâren yılda 20.000’e çıkmıştır. Bu artışın başlıca sebebini Ortadoğu petrolleri teşkil eder.
Kanalın Mısır tarafından millîleştirilmesi: 26 Temmuz 1956’da Cumhurbaşkanı Nâsır’ın idâresindeki hükûmet kanalı millîleştirerek şirketi tasfiye etti. Ekim ayında İsrail, İngiltere, Fransa kuvvetleri Mısır’a saldırdı. İngiliz ve Fransa birlikleri kanalın iki yanını işgâl ettiler. Ancak ABD ve Rusya’nın kuvvetli baskıları neticesinde bu birlikler BM kontrolünde geri çekildiler.
Kanal Şirketi ilk önceleri Nâsır’ın millîleştirmesini tanımayarak kanalı bildiği gibi idâre etmeye devam etti. Nâsır kuvvet kullanmak istemediğinden bu durum bir müddet sürdü. Ancak Dünyâ Bankasının 13 Temmuz 1958’de Mısır hükûmeti ile kanalın idâresi ve mâlî durumu üzerinde imzâladığı antlaşma Kanal Şirketini mâlî yönden yıktığından, kuruluş kendiliğinden ortadan kalktı. Hükümetin, şirketin yurtdışı varlıklarından olan devlet hissesini hibe etmesi ve 28,3 milyon Mısır lirası tazminat ödemesiyle de mesele kapanmış oldu.
Kanalın siyâsî durumu: Kanalın bir kamu kuruluşu olması ona özel bir siyâsî statü kazandırmıştır. 1888’de İstanbul Antlaşması ile getirilen bu statü aynı zamanda kanaldan hangi ülkeye âit ve mâhiyeti ne olursa olsun bütün gemilerin faydalanmasına imkân tanımıştır. Antlaşmayı imzâlayan devletlerden olan Avusturya, Macaristan, Fransa, Almanya, Türkiye, İtalya, Hollanda ve Rusya’nın günümüz politikaları da anlaşmayla ters düşmediğinden yeni bir karara ihtiyaç duyulmamaktadır.
Mısır’ın İsrail gemilerine ve İsrail malı taşıyanlara koyduğu geçiş ambargosu 1951’de Birleşmiş Milletlerin verdiği emirle sona ermiştir. Arap-İsrail Savaşı sırasında, İsrail birliklerinin 5 Haziran 1967’de kanalın doğu kıyısını işgâl etmesi üzerine, Mısır bu târihten başlayarak sekiz sene müddetle kanalı kapadı. 5 Haziran 1975’te kanal tekrar ulaşıma açıldı. Mısır’ın bu müddet içinde bir trilyon lira geçiş parası elde edebileceği düşünülürse de, diğer devletlere âit gemilerin yollarının uzaması dolayısıyle yaptıkları zarar bu miktarın çok üstündedir.
İslâm âlimlerinin en büyüklerinden. İsmi, Abdurrahmân bin Ebî Bekr bin Muhammed bin Ebî Bekr bin Osman bin Muhammed bin Hıdır bin Eyyûb bin Muhammed bin Hümâmüddîn Hudayrî Esyûtî’dir. Künyesi Ebü’l-Fadl, lakabı Celâleddîn’dir. 1445 (H.849) senesi Receb ayının birinde pazar gecesi, Mısır’da Esyût şehrinde doğdu. 1505 (H.911) te Cemâzil-evvel ayı ortasında, Mısır’da vefât etti. Türbesi, Kâhire’de Bâb-ül-Karafe dışındadır. Babasının kabri yanına defnedildi.
Aslen doğudan gelme olup, önce Bağdat, sonra da Mısır’da Esyût adlı yere yerleşti. Bu sebeple kendisine, Süyûtî denildi. Annesinin Türk asıllı olduğu söylenir. Babası Kemâleddîn Ebû Bekr, Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerindendi. Ayrıca ferâiz, usûl, mantık, nahv, sarf, beyân, bedî ve başka ilimlerde üstün derecedeydi. Babası ona Abdürrahmân ismini verdi. Sonra da Celâlüddîn lakabıyla çağırdı.
Altı yaşında babasını kaybeden Süyûtî, sekiz yaşına varmadan Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Babasının sâdık arkadaşlarından Kâdı İzzeddîn Ahmed bin İbrâhim Kinânî, ona Ebü’l-Fadl künyesini verdi. En önce bu künyeyi alan zât, Peygamberimizin amcası Abbâs radıyallahü anh idi. Süyûtî, bu künyesi sebebiyle çok iftihâr ederdi. Süyûtî birçok eser okudu. Genç yaşta tefsir, hadis, fıkıh, nahv, meânî, beyân, bedî, lügat ve başka ilimlerde mütehassıs oldu.
On yedi yaşında, ilk olarak Ecrûmiyye üzerine nazım ve nesir olarak iki şerh yazdığı gibi, arkasından Şerhu Latîf-il-İstiâze vel-Besmele, Şerhul-Havkale vel-Haykale’den başka iki eser daha yazdı. Hocası Alemüddîn Bülkînî’ye arz edince, o da eserlerinin her birine takrizler yazdı. Şeyhulislâm Bülkînî’nin yanında, vefâtına kadar kaldı ve fıkıh ilmiyle meşgul oldu. Hocasının vefâtından sonra, oğlundan fıkıh ilmini okumaya devâm etti.
Bu hocası 1471 senesinde ona, fetvâ ve ders okutması husûsunda icâzet verdi.
Şeyhulislâm Sirâceddîn Bülkînî’nin oğlu vefât edince, Süyûtî, Şeyhulislâm Şerefüddîn Münâvî’nin yanında ilimle meşgul olmaya başladı.
Hadîs-i şerîf ve Arabî ilimler için Allâme Takıyyüddîn Şiblî el-Hanefî’nin yanında dört sene kaldı.
Allâme Muhyiddîn Kâfiyecî’nin yanında ilim öğrenmek için on dört sene kalan Süyûtî, ondan tefsir, usûl, Arapça, meânî ve daha başka ilimleri tahsil etti ve icâzet (diploma) aldı. Süyûtî, Seyfüddîn el-Hanefî’nin yanına giderek; Teysîr, Tevdîh Hâşiyesi, Telhîs-ül-Miftâh ve Adûd adlı eserleri okudu.
Hacca gittiğinde, Zemzem suyunu içerken, birçok husûslar için, bu arada fıkıh ilminde Şeyh Sirâceddîn Bülkînî’nin; hadis ilminde hâfız İbn-i Hacer’in mertebesine çıkmak için de niyet ettiğini söyleyen Süyûtî, başka hocalardan da icâzet almıştır.
Az zamanda şöhreti her yere yayılan Süyûtî’nin, derslerini talebeleri yanında müderrisler de tâkip ederdi. İbn-i Tûlûn Câmiinde fetvâ verirdi. Hadis ve fetvâda tam uzman oldu. Çok kuvvetli bir hâfızaya sâhipti. Bir kitap ne kadar büyük olursa olsun, birkaç gün bakınca, içinden hangi mesele sorulsa, derhâl kaçıncı sayfasının kaçıncı satırında olduğunu haber verirdi. İki yüz bin hadîs-i şerîfi ezberledi. Gençliğinde Şam, Hicaz, Yemen, Hindistân ve Sudan’a gitti. Mekke’de kaldı. Ayrıca Mısır’ın Dimyât, Feyyûn, İskenderiye şehirlerinde bulundu.
Süyûtî, 1472 senesinde Şeyhûniye Hânekâhında (dergâhında) hadis dersi verdi. 1486 senesinde Baybarsiye Dergâhı şeyhliğine getirildi. Bu dönemde birçok eser yazdı. Uzunca bir süre kaldığı bu vazifeden 1495 senesinde ayrıldı. Son zamanlarını, Nil Nehri ortasındaki adacıklardan biri olan Er-Ravza’daki evinde eser yazmakla geçirdi. İlminin yanında, ahlâkı ve tevâzuu ile herkesin sevgisini kazandı. Zâhirî ilimlerde yükseldiği gibi, tasavvufta da yüksek derecelere kavuştu. Eserlerindeki hadîs-i şerîflerin hepsini, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme mânâ âleminde arz etmiş, tasdikini aldıktan sonra yazmıştır.
Süyûtî, kimseden ihsân ve hediye taleb ve kabul etmezdi. Geçim sıkıntısı çektiği günlerde bile, hayli zengin olduğu belirtilen kütüphânesindeki kitaplarından bâzılarını satmayı tercih edip, hiç hediye kabul etmedi. Altmış bir sene, on ay, on sekiz gün ömür süren Süyûtî, içlerinde bâzısı ciltler hâlinde olmak üzere, altı yüze yakın eser yazdı. Hayat ve ilmin bütün tezâhürleri üzerinde kalem oynatmadığı mevzû kalmadı. On dört ilim şûbesi üzerine eserler yazdı. Daha yirmi iki yaşında, Celâlüddîn Muhammed bin Ahmed Mahallî’nin İsrâ sûresine kadar yaptığı ve 1459 senesinde vefât edince yarıda bıraktığı tefsiri tamamladı. Bunun için, bu esere iki Celâl mânâsında Celâleyn Tefsiri denildi.
Almanca Maier Lexicon kitabında; “Yorulmadan, yılmadan yazan Süyûtî’nin üç yüzden fazla eseri vardır.” dedikten sonra, birkaçını bildiriyor.
Tefsir, hadis, fıkıh, târih, ahlâk ve tıp kitapları çok kıymetlidir. Kitapları okumakla bitmez. Eserleri şunlardır:
Tefsir ve Kur’ân-ı kerîme dâir eserlerinden bâzıları: 1) Ed-Dürr-ül-Mensûr fit-Tefsîril-Me’sûr. 2) Et-Tefsîr-ül-Müsned (Tercümân-ül-Kur’ân): Beş cilt. 3) El-İtkân fî Ulûm-il-Kur’ân. 4) En-Nâsih vel-Mensûh fil-Kur’ân. 5) Tekmilet-üt-Tefsîr-iş-Şeyh Celâlüddîn Mahallî.
Hadîse dâir eserlerinden bâzıları: 1) Câmiu’s-Sagîr, 2)Tedrîb-ür-Râvî, 3)Esbâbu Vürûd-il-Hadîs.
Fıkıh ilmine dâir eserlerinden bâzıları: 1) Şerh-ut-Tenbîh. 2) Muhtasar-üt-Tenbîh (El-Vâfî). 3) El-Eşbâh ven-Nezâir. 4) Muhtasar-ül-Ahkâm-üs-Sultâniyye. 5) El-Levâmî’ vel-Bevârik. 6) El-Fetâvâ.
Usûl-i fıkh, kelâm, ve tasavvufa dâir eserlerinden bâzıları: 1) El-Kevkeb-üs-Sâtı’. 2) Şerh-ül-Kevkeb-il-Vikâd. 3) Tesbît-ül-Erkân. 4) Te’yîd-ül-Hakîka. 5) Tenzîh-ül-İ’tikâd anil-Hulûli vel-İttihâd. 6) Tenvîr-ul-Halek fî İmkâni Rü’yet-in-Nebiyyi vel-Melek. 7) Cehd-ül-Kariha. 8) Nasîhatü Ehl-il-Îmân fir-Reddi alâ Mantık-il-Yunân.
Lügat, nahv ve sarfa dâir eserlerinden bâzıları: 1) El Müzhir fî Ulûm-il-Lüga. 2) Gâyet-ül-İhsân fî Hall-il-İnsân. 3) El-İfsâh fî Esmâ-in-Nikâh. 4) Dav-ül-Misbâh. 5) El-Elmâ’ fil-İttibâ’. 6) El-İfsâh fî Zevâyid-il-Kâmûs. 7) Cem’ul-Cevâmi’ fin-Nahv. 8) Şerhu Elfiye İbn-i Mâlik. 9) Şerhu Şevâhid Mugn-il-Lebîb. 10) El-İktirâh fî Usûl-in-Nahv. 11) Katr-ün-Nedâ fî Vürûd-il-Hemzeti.
Me’ânî, beyân, bedî ilimlerine dâir eserlerinden bâzıları: 1) Elfiye Ukûd-ül-Cümân fil-Me’ânî vel-Beyân. 2) Hall-ül-Ukûd. 3) En-Nüketü alâ Telhîs-il-Miftâh. 4) El-Bedî’iyye. 5) El-Cem’u vet-Tefrîk. 6) Et-Tahsîs fî Şevâhid-it-Telhîs.
Edebiyâta dâir eserlerinden bâzıları: 1) El-Visâh fî Fevâyid-in-Nikâh. 2) El-Yevâkit. 3) Şâyık-ul-Etrenc. 4) Ref’u Şâh-il-Habeşân. 5) Ezhâr-ül-Urûş fî Ahbâr-il-Cüyûş. 6) El-Muhâdarât. 7) Dürer-ül-Kelim. 8) El-Makâmât-ül-Mecmûa.
Târihe dâir eserlerinden bâzıları: 1) Tabakât-ül-Huffâz. 2) Tabakât-ül-Lügaviyyîn ven-Nühât. 3) El-Vecîz. 4) Tabakât-ül-Müfessirîn. 5) Hüsn-ül-Muhâdara. 6) Tuhfet-ül-Kirâm fî Ahbâr-il-Ehrâm. 7) Tebyîd-üs-Sahîfe bi Menâkıb-il-İmâmı Ebî Hanîfe. 8) Tezyîn-ül-Memâlik bi Menâkıb-i İmâm-ı Mâlik. 9)Buğyet-ül-Vüât, 10) Târih-ül-Hulefâ.
(Bkz. Filtre)
DEVLETİN ADI |
Svaziland Krallığı |
BAŞŞEHRİ |
Mbabane |
NÜFÛSU |
826.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
17.366 km2 |
RESMÎ DİLİ |
İngilizce, Siswati |
DÎNİ |
Hristiyanlık, Animist |
PARA BİRİMİ |
Lilangeni |
Güney Afrika’da 25° 43’ - 27° 19’ güney enlemleri ve 30° 48’ - 32° 08’ doğu boylamları arasında yer alan dört bir yanı Güney Afrika Cumhûriyeti ve kuzeydoğusu Mozambik ile çevrili bulunan bir krallık.
Târihi
Svaziler, 16. yüzyılda Orta Afrika’da güneye göç edenBantu kabilesinden meydana gelmişlerdir. Târih sahnesine devlet olarak ilk defâ 18. yüzyılda çıktılar. 1840 yılında Kral Mswati’nin etrafında toplanarak Svazi krallığını kurdular. Fakat aynı târihlerde Zulular tarafından kuzeye zorlandılar. Kral Mswati, İngiltere’ye sığındı. Otonomluklar İngiltere ve Transval tarafından garanti altına alındı. 1903’ten sonra İngiltere’nin kontrolu altına girdi.
Svaziland 1968 yılında bağımsızlığını kazandı. Yeni bir anayasa îlân edildi. 1973 yılında bu anayasa kral tarafından yürürlükten kaldırıldı.
Bütün siyâsî partiler kapatıldı ve ülkenin bütün idârî gücü kralda toplandı. Bu idâre altı yıl devam etti. Nihâyet 1979’da yeni bir Parlamento açıldı. Yeni bir anayasa hazırlandı, fakat hazırlanan bu anayasaya göre siyâsî partilerin kurulması yasaklandı. Aynı zamanda parlamentonun yönetimindeki fonksiyonu, tavsiye verme seviyesine indirildi. Dünyânın en uzun tahtta kalan kralı olan İkinci Sobhuza 1982’de ölünce naiblik görevini ana kraliçe Dzeliwe üstlendi. Ertesi sene Sobhuza’nın oğlunu tahta geçirmek isteyen bir grup, Dzeliwe’yi yönetimden uzaklaştırarak kraliçe Nhombi’yi nâibe îlân ettiler. Sobhuza’nın oğlu Makhosetine 1986’da Üçüncü Mswati adıyla taç giydi.
Fizikî Yapı
Svaziland küçük bir kara ülkesidir. Yüzölçümü yaklaşık olarak 17.366 km2dir. Genişliği 177 km ve uzunluğu ise hemen hemen 136 km’dir. Dörtgen bir şekle sâhiptir. Küçük olmasına rağmen coğrafî farklılıklardan dolayı ülke dört bölgeye ayrılır; Highveld, Middleveld, Lowveld ve Lumbombo yaylası.
Highveld, Güney Afrika’nın Drakensberg bölgesinin bir devamıdır. Yaklaşık 5200 km2lik bir alana ve ortalama olarak 1100-1400 m arası yüksekliğe sâhiptir. En yüksek yeri yaklaşık 1859 m’dir. Bölgede 40.000 hektarlık Afrika’nın en büyük insan yapısı ormanı da yer almaktadır.
İkinci bölge Middleveld, 4900 km2 yüzölçüme ve 600-750 m yüksekliğe sâhip tepelik bir bölgedir. Biraz daha doğudaki Lawveld yaklaşık 5700 km2 yüzölçüme ve ortalama olarak 150-300 m yüksekliğe sâhiptir. En doğudaki sınırdaki bölge ise 1550 km2 civârındaki Lubombo Yaylasıdır. Yüksekliği, Middleveld ile hemen hemen aynıdır.
İklim
Birinci bölge Highveld nemli ve ılıman bir iklime sâhiptir. Yıllık yağış miktarı aşağı yukarı 1000-2300 mm arasında değişir. Middleveld ve Lubomba yaylası ise daha kuru ve astropikal bir iklime sâhiptir. Tropikal bir iklimdeki Lowveld ise ortalama yıllık yağış olarak 500 ilâ 750 mm civarında yağmur alır. Yağışlar umûmiyetle ekim ve mart ayları arasında olur. Highveld’de ortalama yıllık sıcaklık 16°C civârıyken, bu rakam Lawveld bölgesinde 22°C dolaylarına kadar çıkar.
Tabiî Kaynakları
Yükseklik farkının hâkim olduğu ülkede, bitki örtüsü farklılığı da mevcuttur. Yaklaşık 2600 tür bitki ve ot çeşidi yetişmektedir. Ülkede daha çok su aygırı, antilop, Afrika ceylanı, aslan, maymun ve Habeş maymunu yetişir. Lowveld bölgesinde ise timsah oldukça fazla sayıda mevcuttur.
Svaziland, Güney Afrika’nın en iyi sulanan topraklarına sâhip ülkelerinden biridir. Ülkedeki nehirler ülkeyi baştan başa sulayarak Highveld bölgesinden doğar ve Hint Okyanusuna dökülürler. Bu nehirlerin en büyükleri şunlardır: Lomati, Komati, Usutu, Umbeluzi ve Nghwavuma.
Ülke yeraltı zenginliği bakımından orta seviyededir. Daha çok demir, asbestos ve kömür çıkarılır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Ülke nüfûsu yaklaşık olarak 826.000’dir. Nüfus yoğunluğu 35’tir. Ülkedeki nüfus artışı % 2,8 olup nüfûsun % 90’ını Sfaziler, % 2-3’ünü Zulular ve % 2’ni Avrupalılar meydana getirir. Ayrıca bâzı Afrikalı veya Asyalı gruplar da vardır. Nüfus yoğunluğu en fazla şehirlerde olup, km2ye 286 kişi ve en az ise kır alanlarda olup, 10 kişidir. En kalabalık şehir 38.290 nüfuslu başşehir Mbabane ikinci büyük şehir Manzini’dir.
Nüfûsunun çoğunluğu Katolik veya Animisttir. Resmî dili Siswati ve İngilizcedir. Ülkedeki okuma yazma oranı % 65’tir. Hemen hemen bütün genç nüfus okula gitmektedir.
Ülkede yüksek öğrenim Botswana, Lesotho ve Svaziland Üniversitelerinde yapılmaktadır. Botswana ve Svaziland’da 1975’te yeni bir üniversite daha açılmıştır.
Siyâsî Hayat
Svaziland’ın yönetim sistemi monarşik bir idâredir. Devlet başkanı Kral Üçüncü Mswati’dir. Ülke idârî olarak 4 sancağa (kazaya), 2 belediyeye ve 40 bölgeye ayrılmıştır. Parlâmento bir millet meclisi ve bir senatodan meydana gelmiştir. Meclisin 40 üyesi ve senatonun 10 üyesi seçmenler tarafından seçilirken, geri kalan 10 meclis üyesini ve 10 senatörü kral seçer. Ülkenin seçmenleri 40 bölge başkanları tarafından seçilir. Svaziland ekonomik ve coğrafî şartlar sebebiyle Güney Afrika ile yakın siyâsî münâsebetler içerisindedir.
Ekonomi
Svaziland ekonomisi son yıllarda tarımdan, endüstriye doğru bir geçiş dönemine girmiştir. Ülke idâresi yaklaşık 1736 hektarlık bir alanı “Svazi milleti toprağı” olarak ayırmıştır. Geri kalan toprakları diğer ırklara duruma göre vermeyi kabûl etmiştir. Bu geri kalan bölgenin bugün için 9591 hektarlık bir bölümü de özel mülkiyet olarak Svazilere âittir. Svazi milletine âit kısım ise umûmiyetle çayırlık ve otluk bir arâzidir. Hayvancılık, özellikle sığır yetiştiriciliği önemlidir. Ülke ekonomisi her ne kadar endüstriye doğru geçiyorsa da, endüstri, tarım, ormancılık ve mineral kaynaklara tâbî kalmaktadır. Ülkenin en önemli endüstrisi ormancılık, kereste ve ağaç işleridir. Başlıca yetişen tarım ürünleri; mısır, şekerpancarı, pamuk, pirinç, ananas, turunçgiller ve darıdır. Ülke topraklarının % 19’u ekime müsâittir.
Svaziland’ın sâhip olduğu yeraltı kaynakları; demir filizi, asbestos ve kömürdür. Ülkenin diğer önemli bir gelir kaynağı da ormancılık ve orman ürünleridir.
İthâlât ve ihrâcâtını daha çok Güney Afrika ve İngiltere’yle yapar. İhrâcatının tamâmına yakın bir bölümünü tarım ve orman ürünleri meydana getirir. Son zamanlarda yol yapımı ve endüstri gelişimi maksatlarıyla Japonya ve Mozambik’le ticârî anlaşmalar yapılmıştır.
Ülkenin hem demiryolu hem de karayolu ulaştırma sistemi oldukça iyidir. Karayollarının uzunluğu yaklaşık 2700 km’ye ulaşır. Hava yolu ulaşımı da oldukça iyi ve yeterli seviyededir.